Kûr'ân insanı fıtratıyla tanıştırmak, Kûr'ân insana, insanî hasletler giydirmek, Kûr'ân insanı inşa etmek için inzâl olmuş bir kitaptır. Öncelikle şu hususu belirtmiş olalım ki, Tin Sûresi'nin 4'ncü ayetinde belirtildiği üzere Yüce Rabbimiz insanı en mükemmel bir şekilde yaratmış. (Ehsen-i takvim) İnsan biyolojik yapısıyla olsun, ruhsal ve akli donanımıyla olsun mükemmel bir varlıktır. Bu nedenle insana "eşref-i mahlûk" denilmektedir. İnsan bu mükemmel donanımı ile yani aklını ve vicdanını kullanarak erdemli ve faziletli bir hayat yaşayabilir. Nitekim hiçbir ilâhî değerler manzumesine tabi olmadan, bu değerleri referans almadan erdemli hayat yaşayan insanlara rastlamamız mümkündür.
Ancak bizim bu satırlarda ifade etmek istediğimiz bir başka husus var: İnsan bir göreve mebni, bir işe memur olarak yaratılmış bulunmaktadır. Bu görev, bu misyon Zariyat Sûresi'nin 56'ncı ayetinde Yüce Rabbimiz tarafından şöyle ifade edilmektedir: "Ben cinleri de, insanları da ancak bana kulluk etsinler diye yarattım." Demek ki, böylesine mükemmel bir donanımla yarattığı insana Rabbimiz bir görev ve bir sorumluluk vermiş bulunmaktadır. İşte bu bu kulluk ödevlerinin neler olduğunu kutsal kitabımız Kûr'ân-Kerim'den öğrenmiş oluyoruz. Üstelik, ayrıca bize kolaylık olsun diye Rabbimiz elçilerini sadece bir postacı gibi değil, bize öğretmen, bize rehber olmaları için görevlendirmiş.
Buna Kûr'ân'da "usvetun hasene" (uyulması gereken güzel örnek) denilmektedir.Bu açıklamalarımızı hemen hemen her Müslüman bilmektedir zaten. Ama sadece bilmek yeterli olsaydı her hâlde İslâm ümmetinin hâli pür melâli bugün böyle olmazdı. Sadede gelecek olursak, her hâlde biz büyük işlerle iştigal ettiğimiz için önemsiz ve küçük gördüğümüz ufak ayrıntıları es geçmekteyiz. Oysa bir darb-ı meselde, "Şeytan ufak ayrıntıda gizlidir" denilmekte. Basit gördüğümüz, hafife aldığımız, "aman bundan da ne olucak" dediğimiz davranışlarımız var ki bizi İslâm medeniyetinden, bizi Allah Teâlâ'nın rızasından uzaklaştırmaktadır. "Küçük günah" olarak gördüğümüz davranışlar aslında her seferinde nokta kadar bir tahribatla kalbimizde küçücük bir iz, küçücük bir leke meydana getirmektedir. Bu küçücük lekeler zamanla çoğalıp belirgin bir hâl almaktadır. Hatta bu lekeler kimilerinin zamanla bütün kalbini kaplamaktadır. Onun içindir ki, kendilerinden hep olumsuz tavır görülen kişiler için, "kalbi kararmış" ifadesi kullanılmaktadır. Demek ki, ufak günahlar önemsenmeyip baside alındıkça kişideki kalp ve vicdan manevî anlamda değişim, metapaziye ve mutasyona uğruyor.
İşte bütün mesele küçük hata - küçük günah diye addedilen davranışlara pirim vermemekte yatıyor. İnsan kendisini medeni ve uygar görebilir ve bunu naifliği, nezaketi ve kibarlığı ile davranışlarına da yansıtabilir. Bu çok önemli bir husustur, hatta takdire şayandır. Ancak burada unutulmaması ve es geçilmemesi gereken husus insandaki vicdanî koordinatların ilâhî değerlerle ilintili olmasına bağlıdır. Unutmayalım ki, İslâm medeniyeti en ufak ayrıntıya varasıya dek, insanı şekillendirmek, insanı sibgatullah (Allah'ın boyası) ile boyamak için vardır. Allah Teâlâ sana, karşındakine kızgın bakmayı ve konuşurken sesinin frekansını yükseltmeyi men etmişse buna riayet etmek zorundasın. Allah Teâlâ "Elbiseni temiz tut" diyorsa buna titizlikle riayet etmelisin. Sevgili Peygamberimiz, sana "Evini ve çevreni temiz tut" diyorsa buna hassasiyet göstermelisin. İsanların üstbaşlarının, evlerin ve sokakların temiz ve steril olması medeniyet göstergesidir.
"Şeytan ufak ayrıntıda gizlidir" demiştik. Şimdi ne yazık ki, bizim insanlarımızın pekçoğu "ufak ayrıntı" olarak gördüğü birçok husus var ki, aslında bunlar ufak ve baside alınacak ayrıntılar değil. Örneğin beden temizliğinde en önemli organlardan biri dişlerimizdir. Sokağa çıkıp şöyle bir diş temizliği taraması yapsak % kaçımızın dişleri temizdir acaba?! Bir de bu işi "gavur" dediğimiz herhangi bir Avrupa ülkesinde teste tabi tutsak nasıl bir sonuçla karşılaşırız acaba?! Yine aynı şekilde Avrupa sokakları ile bizim sokaklarımızı temizlik hususunda bir kıyaslama yapsak. Hakeza gürültü kirliliğini klakson ve korna sesi üzerinden bir karşılaştırma yapsak sizce nasıl bir sonuca ulaşırız?! 33 yıl İsviçre'de yaşamış biri olarak ifade ececek olursam bu hususlar asla kıyas götürmez. Peki, hani temizlik imandandı? Hani İslâm'ın şartı beş ise altıncısı temizlikti? Bakınız Rabbimiz Kûr'ân'da ne buyuruyor: "Allah arınanları sever." (Tevbe:108) Bu arınmışlık küfür kirinden olduğu gibi beden ve çevre kirinden arınmışlığı da kapsamına almaktadır. Elbette ki buna kalp temizliği de girmektedir.
Öncelikle ifade etmiş olalım ki, kalp temizliği soyut bir kavram değildir. Her işin başı kalp ve ruh temizliğidir. Zira bütün temizliklere giden yol buradan geçmektedir. Bir insanın kalbi ve ruhu temiz olmadıktan sonra dış görünüş temiz olsa bile Rabbimiz nezdinde bir kıymeti harbiyesi yoktur. Elbette ki asıl olan bütünlük içerisinde bu işin götürülmesidir. Bu nedenle üstadımız Atasoy Müftüoğlu'nun ifadesiyle diyeceğimiz o ki, "Bir alana ağırlık verip, diğer bir alanı ihmal etmek bütünlüğü ihlal etmektir." Demek ki, bu gibi konularda bizim "ufak ayrıntı" diyebileceğimiz bir tercihimiz bulunmamaktadır. İslâm medeniyeti "efradını cami, ağyarını mani" özelliğe sahiptir. Bu medeniyeti biz bütün unsurlarıyla, bütün teferruatıyla ve toptancı - kuşatıcı bir nantıkla yaşamak ve yaşatmak zorundayız.
Biz Kûr'ân hükümlerinin sadece nefsimize hoş gelen kısımlarını mı almalıyız? Yoksa nefsimize ağır gelse de Kûr'ân hükümlerine bütünlükçü bir mantıkla mı sarılmalıyız? Nesneler bile bütünlüğü ile anlam kazanır. Biz Kûr'ân'a bütüncül bir zaviyeden yaklaşmalıyız. Nitekim Rabbimiz Bakara Sûrssi'nin 85'nci ayetinde şöyle bir uyarıda bulunmaktadır: "Siz kitabın bir kısmına inanıp, bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Aranızda böyle davrananların dünyadaki cezası rezillik ve rüsvaylıktır, ahirette ise şiddetli azaba çarptırılacaklardır." Ümmet olarak neden ve hangi saiklerden ötürü geri kalmışlık zilleti içerisinde olduğumuz anlaşılmıştır her hâlde. Bakınız İslâm bize güzelim bir hayat yaşamak için mükemmel bir medeniyet projesi sunmaktadır. Ancak İslâm ümmeti olarak bu medeniyet projesini gereği gibi hayata geçiremedik. Oysa Sevgili Peygamberimiz'in Medine'de temellerini attığı medeniyet projesi bir rol model olarak karşımızda durmaktadır.
Sevgili Peygamberimiz bizim için "usvetun hasene"dir, (güzel örnektir) ve mükemmel bir rol modeldir. Bu ümmet eğer aklını kullanıp bu güzelim projeye sahip çıksaydı hiç kuşkusuz bugün dünyanın çehresi böyle olmayacaktı. İslâm ümmeti dün olduğu gibi bugün de aklını kullanamamanın ceremesini çekmektedir. Allah Teâlâ'nın hükmü çok açık ve net: "Allah aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır." (Yunus:100) Ne yazık ki biz bu pisliği ve bu kiri sadece sokaklarımızda değil, toplumsal hayatımızın her alanında görebilmekteyiz. Bunu görebilmemiz için iyi bir sosyolog veya iyi bir analizci olmamız gerekmiyor. Ufak ayrıntı dediklerimiz dikkatimizi çeksin yeterlidir. Gerisi gelir. Ancak bu ümmet işte o önemsiz görülüp de "ufak ayrıntı" denilen hususlarda sınıfta kalmış durumda. Sevgili Peygamberimiz lifleri olan bir ağacın kökünü "diş fırçası" olarak kullanmış ve ümmetine dişlerin temiz tutulmasını emir buyurmuş. Bugün envai çeşit diş fırçalarının bolluğuna rağmen bu vecibe hâlâ ihmâl edilip savsaklanıyorsa varın medeniyetimiz açısından gerisini siz düşünün?! Medeniyet temizlikle başlar, temizlikle zirveye çıkar. Temizlik kalpten başlar yine kalple doruğa ulaşır. Şeytan ise "ufak ayrıntı" denilen hususlarda gizlidir.
Aman ufak ayrıntılara dikkat!