Her yıl Muharrem ayı geldiğinde, özellikle Ehl-i Beyt muhibbi olan Müslümanlar Kerbelâ katliamı ile ilgili yas merasimleri düzenlemekte ve bir takım etkinliklerde bulunmaktadırlar. En bilinen yönü ile sinezenler mersiye okur, ağıtlar yakar ve insanlar da bunlara eşlik edip elleriyle göğüslerine vurarak İmâm Hüseyin ve yarenlerinin acısını yad ederler. Muharrem ayının ilk on günü yapılan bu etkinlikler ve bu yas merasimleri Şiîlerin yoğun olduğu belde ve ülkelerde daha belirgin bir şekilde görülmektedir...
Kerbelâ katliamı dendiğinde elbette her Müslümanın içi dilhûn olur, kalbini hüzün sarar. Çünkü Kerbelâ hadisesi İslâm tarihinde yaşanmış en büyük fecaattir, en büyük trajedidir. İmâm Hüseyin ve 72 yaranına karşı işlenmiş en acımasız vahşet örneğidir Kerbelâ katliamı...
İnsanız ve soruyoruz, âlemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimiz'in torununa bu insanlık dışı vahşet örneği nasıl reva görülür? Bunu sorup sorgulamak sadece bir ekolün müntesiplerine özgü olmamalı! İşte efendim, "bizim ellerimiz o kana bulaşmamış, dillerimiz de bulaşmamalı" türünden "ört-bas" edici yaklaşımlarla bu canavarlığı işleyenleri kamufle etmek, bu zalimleri kayırmak anlamına gelmiyor mu? Rabbimiz, "Bile bile hakkı gizlemeyin." diyerek biz Müslümanları uyarmaktadır.
"Hakkı bâtıl ile karıştırıp gerçeği örtmeyin ve Hakkı bile bile ketmetmeyin. Kaldı ki siz gerçeği biliyorsunuz." (Bakara:42)
Yapılan bu haksızlık, yapılan bu insanlık dışı zulüm nasıl görmezden gelinir? Her sene-i devriyesinde bu fecaati anıp hüzünlenmek sadece Alevî ve Şiîlere özgü bir durum olmamalı. Ehl-i Beyt'e sevgi ve ihtiram bütün Müslümanlara farz kılınmış. (Şûrâ:23)
Unutulmuş bu vecibeyi hatırlatmak ayrıştırma ve fitne sebebi olarak görülmemeli. Ne yazık ki, bu yas merasimlerini "fitne" olarak görenler var. "Siz bu işi abartıyorsunuz, aşırıya gidiyorsunuz" diyenler var. Oysa Kerbelâ olayı baştan başa ve çok yönlü olarak bir derstir, bir okuldur, bir öğretidir anlayıp analitik bir şekilde tahlil edebilene..
Allah Teâlâ Kûr'ân-ı Kerim'inde Ehl-i Beyt'e sevgiyi, saygıyı ve ihtiramı farz kılmışken İslâm ümmeti içerisinden çıkan ve devlet erkini ele geçiren bir güruh saltanatlarını pekiştirme, zulümlerini müesses bir nizama dönüştürme adına bu vahşeti işlemiş bulunmaktadır.
Biz Müslümanlar bu hunharca işlenmiş katliamı düşündüğümüzde elbette içimizi hüzün kaplamakta ve bu fecaati işleyenlere buğz edip lânet okumaktayız. Peki bu etkinlikler ve yas merasimleri bize hüzünden maada ne tür mesajlar vermektedir? Biz İslâm ümmeti olarak Kerbelâ katliamından ve Kerbelâ kıyamından ne tür dersler çıkarmalıyız? Tarih bizler için baştan başa bir ibret vesikası değil midir? Nitekim Kûr'ân-ı Kerim'de bile geçmişte yaşanmış önemli hadiseler ve bir kısım peygamberlerin hayatlarından kesitler sunulmaktadır. Hatta Rabbimiz'in, "Yevmullah" (Allah'ın günleri) olarak tanımladığı hadiseler vahiy dili ile anlatılmaktadır. Böylesi günler insanlık tarihinde önem arz eden günlerdir. Bu günlerin sene-i devriyesine vardığımızda o gün vuku bulmuş olay bizlere ibret dersleri olarak hatırlatma yapmaktadır. O gün Müslümanların yönetimlerini ellerine geçirmiş olan gaspçıların saltanatlarını bırakmama adına nasıl bir gözü dönmüşlükle cinayetler işleyebileceklerini gösteriyor.
Üstelik bu zümre halkın kendilerine itaat etmeleri adına dini temsil ettiklerini de söylemektedirler. "Zalim de olsa, fasık da olsa yöneticilerinize itaat ediniz." sözünü hadis diye halka dayatarak hükümranlıklarını pekiştirmeye çalışmışlardırlar. Peygamber vasîsi olan İmâm Hüseyin eğer Yezid melununa biat etseydi insanlar, "demek bu iş böyle de oluyormuş" diyerek öz Muhammedî İslâm ters yüz edilmiş olacaktı. Zaten İmâm Hüseyin bizzat şu ifadeyi kullanıyor: "Bu melun oğlu melun beni kendisine biat etmeye davet ediyor. Şunu bilmiş olun ki, eğer ben bu meluna biat edersem İslâm'ın ruhuna fatiha okumak gerekir." Bu sözler aynı zamanda hak ile batılı birbirinden ayırmaktadır. Hak olan din asla zulmü tasvip etmez ve zalime itaati önermez.
Rabbimiz buyuruyor ki: "Emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Zalime meyletme yoksa sana da ateş dokunur." (Hûd:112-113)
İmâm Hüseyin Kerbelâ kıyamı ile kıyamete kadar gelecek insanlığa vermiş olduğu evrensel mesaj (ilâhî buyrukta geçtiği üzere) "zalime meyletmemek - zalime itaat etmemek" üzerine olmuştur. Zira Allah Teâlâ'nın emri buydu. Zalime boyun eğmemek ve zulme karşı gelmek İslâm'ın en temel şiarıdır. İmâm Hüseyin bu emre uyarak kıyam etti. İmâm Hüseyin bu emre uyarak ters yüz edilmek istenen İslâm'ı asli hüviyeti ile korumuş oldu.
Özellikle şunu belirtmiş olalım ki, Kerbelâ hakkın batıldan ayrıldığı yerdir. Kerbelâ öz Muhammedî İslâm ile İslâm kılıfına girmiş batılın mücadelesidir. Kerbelâ Kıyamı "ihkak-ı hak" (hakkı ikâme) için ve tevhidî değerlerin korunması adına yapılmıştır.
İmâm Humeynî Aşura'nın ve yas merasimlerinin hikmet ve felsefesini açıklarken, "Aşura sadece İmâm Hüseyin'e ağlamak, ya da Yezid'i lânetlemek değildir; asıl mesele her çağın zalimlerini, her çağın Yezid'lerini deşifre etmek, kınamak ve mahkum etmektir." diyor. Evet, Kerbelâ Kıyâmı'ndan alacağımız ders bu olmalıdır...
Günümüz itibariyle almamız gerek bir başka der ise İslâm ümmetinin içerisinde bulunduğu durumla ilintilidir. Bakınız, biz Ehl-i Beyt muhibleri neden, "Küllü yevmun Âşûrâ, küllü arzun Kerbelâ" diyoruz? İslâm coğrafyasına bir bakalım! Her tarafta oluk oluk Müslüman kanı akmaktadır. Myanmar'a, Doğu Türkistan'a, Keşmir'e, Afganistan'a bakın! Irak, Suriye, Yemen ve Libya'ya bakın! Veya yetmiş küsur yıldan beri bitmek bilmeyen işgal ve katliamlarla tam bir Kerbelâ'yı yaşayan mazlum Filistin topraklarına bakın! Müslümanlar dünün Kerbelâ'sında İmâm Hüseyin'i yalnız bıraktığı gibi günümüz Kerbelâ'larında ümmetin zulme uğrayan mazlumları da yalnız bırakıldı...
İmâm Hüseyin Kerbelâ Kıyamı ile bütün çağlara ve bütün nesillere sunduğu mesajın aslı şudur: "Mazlumun feryadına koşmak, zulme karşı gelmek, zalime boyun eğmemek ve İslâm'ı asli yapısında muhafaza edip tahrifattan korumak. Eğer o gün İmâm Hüseyin zalim Yezid'e biat etseydi İslâm içi boşaltılıp tamamen ters yüz edilmiş olacaktı. Bu olmasın diye İmâm Hüseyin Kerbelâ çölünde şöyle haykırmıştı: "Eğer kanım almadan ayakta durmayacaksa ceddim Muhammed'in dini, ey kılıçlar alın beni, doğrayın bedenimi." İşte bu yüzden diyoruz ki, İmâm Hüseyin Emevîler ve Yezid tarafından kurtulmak istenen İslâm ağacını pak kanıyla sulayıp diriltmiş oldu...
Hiç kuşkusuz, Kerbelâ çölünde akıtılan pak kanlar kıyamete kadar şehadet ve özgürlük aşıklarına yol gösteren bir meşâle olacaktır.
Allah'ın dinini ve ilâhî yasaları hakim kılmak için en azizlerini feda eden Kerbelâ mazlumlarına selâm olsun.