Allah Teâlâ aile içinde ve sosyal hayatta kadın ve erkeğe farklı misyonlar tevdi ettiği için ontolojik olarak kadın ve erkeğin fizikî yapıları ve fizikî potansiyelleri de farklıdır. Bir başka ifadeyle bay ve bayan fizyolojik olarak eşit değildir. Kadın ve erkek sadece insan olmaları hasebiyle Allah Teâlâ nezdinde eşittir. Ve yine Allah Teâlâ nezdindeki üstünlük sadece takva hususundadır.
Kadın ve erkek birbirlerine muhtaç olarak yaratılmışlardır. Bu nedenle kadın ve erkek bir bütünün iki ayrı parçası gibidir. Aile kurduklarında birbirini tamamlamış olurlar. Hatta hadis-i şeriflerde belirtildiği üzere “Bekâr kişinin dini eksiktir, evlendiğinde dini tamamlanmış olur.”
Bay ve bayanda orantısız olarak iki ayrı etkin güç vardır. Erkeğinki adale ve kas bakımından fizikî güçtür. Kadının etkin gücü ise dişiliğidir, cazibesidir. Erkek fizikî gücünü istismar edip kötüye kullanırsa, çocuklarına ve eşine karşı bu gücünü şiddet aracına dönüştürürse büyük bir cürüm işlemiş olur. Kadın da aynı şekilde dişiliğini, cazibesini, yani ontolojik olarak kendisine verilmiş olan potansiyel gücünü helâli dışında kullanacak olursa büyük bir cürüm işlemiş olur. Gerçi bu durum erkek için de geçerlidir fakat kadının cazibesi ve dişilik yönü daha etkindir. “Kadının fendi erkeği yendi” sözü onun bu konudaki gücünü ortaya koymaktadır. Mecazi de olsa, çirkin ve rüküş bir ifade biçimi de olsa, “Elimi sallasam ellisi” sözü bir gerçeğin ifadesidir.
Oysa elbette ki, “Kontrolsüz güç güç değidir” metaforundan yola çıkacak ve tekrar edecek olursak, erkek fizikî gücünü amacı dışında kullanması olumsuzlukları beraberinde getirdiği gibi kadının dişiliğini ve cazibe gücünü amacı dışında (mahreminin dışında) kullanmaya kalkması (ki buna cilve ve cinsel teşhir de dahildir) kötülükleri beraberinde getirmektedir.
Elbette ki namus kavramı hem erkek için hem kadın için aynı değer ve aynı günah kapsamındadır. Toplumumuzda öyle bir algı var ki erkek yapınca “hovarda-çapkın” kadın yapınca (açık ifadeden dolayı okurlarımızdan özür dileriz) “orospu” oluyor. Bu da sosyolojik olarak ayrı bir handikap olmaktadır. Adamın oğlu yaptığı zaman “zampara babasına çekmiş” denilerek bıyık altından gülünür. Ancak kızı yapınca onu öldürmeye kalkar ve “namusumu temizledim” der. Oysa kadın olsun, erkek olsun söz konusu suç ve günah aynıdır.
Öyle bir toplumda yaşıyoruz ki böylesi gayr-i ahlâkî tutum ve davranışlar erkek için pek yüz kızartıcı olmamakta, kadın için ise en aşağılık, en pespaye ve en yüz kızartıcı davranış olarak görülmektedir. Elbette bu durum en pespaye, en yüz kızartıcı ve en rezil davranıştır fakat her iki kesim için de aynı niteliktedir. Ve işlenen günah ve cürüm her iki cins için de aynıdır. Şeriata göre evli iseler “recm” edilirler. Bu ceza-i müeyyide İslâm’ın namus ve aile mefhumuna verdiği önem ve değerdendir.
“Eşref-i mahlûk” (onur ve şeref sahibi en üstün varlık) olarak yaratılmış insan Rabbine, kendisine, eşine ve ailesine ihanet etme hakkına sahip değildir. Kendi özgür iradesiyle bu cürmü işleyeni şeriat affetmez ve gerekli cezayı verir. Ancak yaşadığımız bu topraklarda Allah Teâlâ’nın yasaları yürürlükte olmadığı için münferiden ceza kesilmeye kalkılmaktadır. Ki İslâm buna cevaz vermemektedir.
Ne yazık ki yaşadığımız bu coğrafyada en çok işlenen cinayet türlerinden biri de adına “namus cinayeti” dedikleri türdür. Ayrıca namus algısı insanların düşünce yapılarında farklı varyantta tezahür edebilmektedir.
En son Emine Bulut isminde bir bayan beş yıl evvel boşanmış olduğu eşine, bir başkası ile evlenmek istediğini söyleyince, eski eşi tarafından boğazı kesilerek öldürüldü. Bakınız burada bir namus davası, bir gayr-i ahlâkî durum da söz konusu değil. Boşanmış bir kadının bir başkası ile evlenmesine neden tahammül edilmemektedir? Bu nasıl bir anlayıştır? “Taammüden bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir.” (En’âm:32) “Kasten ve tasarlayarak bir insanı öldürenin yeri ebedi cehennemdir.” (Nisa:93) Allah nezdinde insanın kutsiyeti ve dokunulmazlığı vardır. Sadece yasalar karşısında değil Allah katında her insan masundur.
Allah Teâlâ dişi olsun erkek olsun her insanı özerk kişiliği ile yaratmıştır. Onun özerk hayatında kendine özgü dokunulmaz alanı vardır. Aile bireyleri arasında bile bu böyledir. Eşiniz de olsa, çocuklarınız da olsa onlara tahakküm etme yetkiniz yoktur. Onlar Allah’ın emanetidir. Emanetin her türüne ihtimam ve ihtiram gösterme zorunluluğu vardır. İnsan emaneti kendi tasarrufunda görmemelidir. İslam’da “emanet” kavramı her hangi bir şeyin sizin mülkünüz olmadığını anlatmak ve hatırlatmak için kullanılır. “İstediğiniz muameleyi, istediğiniz zulmü yapamazsınız” demenin bir çeşididir.
Peygamber Efendimiz (s.a.a) veda hutbesinde “Kadınların haklarını gözetin ve bu hususta Allah’tan korkun. Çünkü siz onları Allah’ın emaneti olarak aldınız” diye buyurmaktadır.
Emanet demek kıymetini bilmek, ihtiram ve değer vermek, sevgi ve saygı duymak demektir; haysiyetini zedelemeyin, itibar gösterin demektir.
Emanete şiddet uygulamak en büyük cürümdür. İstisnalar olsa da genel olarak aile hayatında kadın çok daha fazla şiddete maruz kalmaktadır. Bu nedenle kadın potansiyel risk altındadır. Ama böyle bir risk var diye kadını evlilik dışı bir hayata itmemek gerekmektedir. Batı’daki seküler mantık ve femenizm algısı kadını korumak bahanesiyle, kadını meta (obje) hâline getirmenin çabası içerisindedir. Evlilik dışı partner hayat teşvik edilmektedir. Seküler mantık, “kadına emanet olarak bakmayın” der.
Bir zümre de var ki, ne seküler, ne dindar. Bunlar kaba tabirle maço erkekler. Eşlerine nobran ve kaba davranmayı marifet sanırlar. Güçlerini eşlerine zulmederek kanıtlamaya çalışırlar. Şu bilinmeli ki, kadının haysiyet ve onurunu zedeleyecek her davranış Allah Teâlâ’ya asi olmanın, Allah Teâlâ’ya baş kaldırmanın en bariz örneğidir. Kur’an-ı Kerim’de, “İzzet ve şeref Allah’ın, Resulü’nün ve mü’minlerindir” (Münafikun:8) sözü hem mü’min erkek ve hem mü’min kadın için ilâhî bir sıfattır. Buna halel getirmeye kimsenin hak ve salahiyeti yoktur. Hatta kişinin kendisi bile bu ilâhî sıfata mugayir bir tutum içerisinde olamaz, olmamalıdır. Kısacası bu ayet açık bir şekilde erkeğin kadın üzerindeki tahakküm düşüncesini absorbe edip geçersiz kılmaktadır.
İnsanî ilişkilerde olduğu gibi eşler arasında da belirleyici ve kayıtlayıcı kural olarak iki ayet örnek gösterilebilir: Kızgın bakmak ve surat ekşitmek haram. (Abese:1) Ses tonunu yükseltmek haram. (Lokman:19) Bu iki ayette belirtilen menfi tutum psikolojik terör eylemidir. Muhatapta travma etkisi yapar. Bu vecihle ayetler insanî ilişkilerde nasıl bir hassasiyet içerisinde olmamız gerektiğini salık vermektedir. İslâm her şeyden önce insana nezaketli olmayı, kibar olmayı, vakarlı olmayı, edepli olmayı ve haddini bilmeyi öğütlemektedir. İslâm’da şiddete asla yer yoktur. İslâm sevgi ve merhamet dinidir.