Takva kelimesinin dinî ıstılahtaki karşılığı, "Allah Teâlâ'nın rızasına uygun yaşama azmi içerisinde olmaktır." Peki Allah Teâlâ'nın rızası nasıl kazanılır? Elbette, peygamberleri vasıtasıyla insanlara sunduğu yaşam programına rikkat halinde ve hassasiyetle uymakla olur. Müslüman birey bunu yaparken kendisine "rol-model" alacağı peygamber olmaktadır.
Allah Teâlâ peygamberleri vasıtasıyla insanlara yaşam biçimi ilkelerini belirleyen "paket program" sunmuş bulunmaktadır. Bu program bireysel yaşamdan, aile yapısına ve oradan toplumsal ilişkilere ve toplumsal ilişkilerden, devlet düzenin teşekkül ve tanzimine kadar hayatın her alanını ihata etmektedir. Sevgili Peygamberimiz bize "uyulması gereken örnek şahsiyet" (usvetun hasene) olduğuna göre onun siret ve sünnetini en ince ayrıntısına kadar, çok iyi ve çok yönlü olarak tahlil etmek ve özümsemek durumundayız. Tebliğine başlarken ne tür bir strateji takip etti? Risaletin 13 yıllık Mekke döneminde nasıl bir süreç yaşandı? Risalet misyonunu yüklendiğinde gördüğü tepkilere, yaşadığı ambargolara ve maruz kaldığı sıkıntılara ne şekilde sabır ve mukavemet gösterdi? Ashabına ve tebliğde bulunduğu insanlara ne tür nasihatte ve çağrıda bulunuyordu? "Âlemlere rahmet" (Enbiyâ:107) olarak gönderildiğine göre bu rahmetini insanlara nasıl yansıtıyordu? Siret ve sünnetinde gördüğümüz üzere aile münasebetinde ve sosyal hayat içerisindeki insanî ilişkilerinde son derece naif ve nezaket sahibiydi. Ashabı ve Ehl-i Beyt'iyle birlikte (Mekke döneminde) onca cefa ve eziyetlere maruz kaldıkları halde neden sabretmeyi seçti ve neden sürekli olarak arkadaşlarına sabrı tavsiye etti? O dönemde bir avuç ashabıyla birlikte maruz kaldıkları eziyetlere rağmen neden misilleme de bulunmadı, neden şiddete tevessül etmedi? Onca baskı ve eziyetlere rağmen neden sadece sivil itaatsizliği tercih etti? Arkadaşlarının, "daha ne kadar sabredeceğiz" serzenişlerine onun yine de "sabır" demesinin hikmeti neydi?
Elbette Allah Resulü Kûr'an'î bir yönlendirme ile, Kûr'an'ı referans alarak bir strateji takip ediyordu. Müslümanlardan da bu stratejinin takip edilmesini istiyordu. Zira zamanı ve yeri gelmeden, şartlar olgunlaşmadan yapılacak fevri çıkışlar mutlaka davaya zarar verirdi. (Tarih bunun örnekleriyle doludur.)
Burada konu başlığımızda "takva direniştir" derken Allah Resülü'nün risalet hayatı boyunca verdiği mücadeleyi kast ediyoruz. O mücadele takvanın özünü ve odak noktasını oluşturmaktadır.
Elbette bu işe kişilik gelişimi ve nefs tezkiyesi ile başlamak gerekmektedir. Nefs tezkiyesinden maksat kişinin kendisini ilâhî itaate hazırlamasıdır. Takva donanım ve amel işidir. Miskince inzivaya çekilip anti sosyal bir hayat yaşamak değildir. Takvaya ulaşmak ve onu korumak amel ile olur. Allah Resulü geceleri zikirle ile iştigal ederken gündüzleri mücadelenin/sosyal hayatın tam ortasındaydı. Biz her daim Allah Resulü'nü kendimize örnek almalıyız. Bir taraftan bireysel ibadetlerimizle iştigal ederken diğer taraftan yaşam tarzımızı/tutum ve davranışlarınızı Allah Resulü'nün siretine uydurmaya çalışmalıyız. Taklit edeceğimiz "yanılabilir ve yanıltabilir" insanlar değil mutahhar olan Allah Resulü ve vasîleri olmalıdır. Kısacası Takva, Allah Resulü'ndeki "usvetun hasene" olgusuna riayet etmeyi zorunlu kılmaktadır. Allah Resulü'nün siretinde var olan bazı davranışlarını detaylandırarak sadece o alana odaklanmak ve diğer alanları ihmal etmek aslında risaletin "bütünlükçü" yönünü ihlâl etmektir. Bu aynı zamanda takva olgusunu da anlamamak ve takvayı dar alanlara hapsetmektir. Hangi alana yönelik temayülünüz varsa o alana kendinizi modifiye edip, ilgi ve meşgaleniz o alanla sınırlı kalırsa diğer sorumluluk alanlarınızı ihmal etmeniz kaçınılmaz olacaktır. Önceliklelerimizle birlikte mükellefiyetlerimizin her alan ve safhasını ibadî bir sorumluluk bilinciyle yüklenmek ödevindeyiz. Yüce Rabbimiz, Hûd Suresi'nin 112'nci ayetinde "Emrolunduğun gibi dosdoğru ol." diyor. Dosdoğru olmak tamam ama "emrolunduğun" hususlar nelerdir? Yani "mükellefiyetlerin ifasında dosdoğru olmak," mesele bu. Din bize risaletin yani Allah Resulü'nün rol-modelliğinde bir misyon yüklüyor. Bu misyonu ifa ile takvaya ulaşılır.
Takva o misyon üzere yaşamaktır. Takvayı sadece nefs tezkiyesine hasredemeyiz. Nefs tezkiyesi zaten işin başı. Bir Müslüman öncelikle iç dünyasını arındırmadan dış dünyasını temizleyemez, hijyenik hâle getiremez. Abdestsiz namaz kılınamayacağı gibi nefs tezkiyesi olmadan, nefse mukayyet olmadan diğer sorumlulukları ifaya kalkmak nakıslığı ve yanlışa temayülü beraberinde getirir. "İslâm bir paket programdır" demiştik. Önemli olan bu programı bireysel, ailevî, sosyal ve siyasal olarak her yönüyle kuşanmaktır. İslâm ümmeti olarak bugünkü hâlimize pür melalimize baktığımızda medeniyet ve uygarlık adına hiç de iyi bir yerde olmadığımız görülecektir. Öncelikle aile yapılarında büyük bir dezenformasyon ve yozlaşma yaşandığı görülmektedir. Boşanma hadiseleri, aile faciaları/aile içi şiddet ve kadın cinayetleri had safhada. Bu üzücü hadiseler her Allah'ın günü gazete manşetlerini doldurmaktadır. Ticarî yozlaşmalar da buna paralel olarak devam etmektedir. Fiyat artışlarını fırsata dönüştüren esnaf ve tüccar kâr marjını yüksek tutarak halkı daha da ekonomik darboğaza itmektedir.
İnsan takva ile yüce erdemlere ulaşır, insan takva ile Allah'a karşı haşyet duyar ve kul hakkına riayet eder. İnsan takva ile aile bireylerine ve diğer insanlara nezaketle davranır ve her canlıya karşı merhametli olur. İnsan takva ile sosyal ve siyasî sorumluluklarını yüklenir ve İslâm'ın müesses bir nizama ulaşması için mücadele verir. Hayat mücadeleden ibaret olduğuna göre takva da bu mücadelenin kriter ve mihenk taşıdır. Biz bunu şöyle formüle etmek durumundayız:
"İnsanın yeryüzünde bir tek vazifesi vardır, Allah Teâlâ'nın buyruklarına göre erdemli bir hayat yaşamak." Allah Teâlâ Kutsal kitabında bizim nasıl bir hayat yaşamamız gerektiğini Sevgili Peygamberimiz'in örnekliği ile bildirilmiş bulunmaktadır. Biz kutsal kitaba ve Sevgili Peygamberimiz'in siret ve sünnetine bakmak ve o buyruklara uygun bir hayat yaşamak için çabalamalıyız.
Bizim ödevimiz budur. Bu cihetle, "takva mücadeledir" dedik.