DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Cem Bozlu
Cem Bozlu
Giriş Tarihi : 25-02-2023 15:15

Zelzele 4:17

Saat 01:05

-Alo Necla ablanlar gittiler mi canım? Mesaim yeni bitti, ancak arayabildim.

-Gittiler Ahmet evet.

-Hayırlısı, ayrıldığınız gibi kavuşun inşallah.

-Kavuştuk zaten hava şartları sebebiyle uçağın kalkışı yarın aynı saate ertelendi.

-Öylemiii !! o zaman ben sizi hiç rahatsız etmeyim ev kalabalık. Gelişim çok geç olur işyerinde kalayım yarın biraz erken gelirim beraber gideriz hava limanına olur mu?

-Nasıl istersen canım.

-Hadi selam söyle ablana da.....

 

Saat 04:17

Çok ama çok şiddetli bir sarsıntıyla uyanır Ahmet, adeta durmak bilmeyen bir sarsıntı, önce yataktan bir şokla doğrulur Ahmet, bir salavat getirir. Yataktan düşer ve olduğu yere büzülüp sarsıntının geçmesini bekler; ama geçmiyordu zelzele 10 saniye… 20 saniye… 30 saniye... derken Ahmet'te bir panik başlar. Hemen kendisini dışarı atmayı düşünür yoksa işyeri başına yıkılacaktır.

Loş karanlıkta doğrulmaya çalışıp fabrika yatakhanesinden dışarı çıkmak için kapıya yönelir koridorda sendeleyip düşse de kendisini dışarı atmayı başarır. Neye uğradığını neler olduğunu anlamaya çalışır Ahmet, fabrikada hasar olsa da tamamen yıkılmamıştır, çıktığında dışarıda sağanak ve karla karışık yağmur yağmaktadır.

Ahmet telaşla kendisini dışarı atarken hiçbir şey alamamıştır yanına, dışarıya can havliyle kendini atan arkadaşları da şok yaşıyorlardı, hala sallandıklarını hissediyorlardı.

120 saniye sanki saatler sürmüştü. O neydi öyle! Allah’ım, çok fena salladık!! Bak şurası yıkılmış, içeride kalan var mı? diye şok cümleleri söylemeye başlamışlardı birbirlerine ki şehir merkezinin büyük bir yıkım yaşadığı konuşulmaya başlamıştı dışarıdaki çalışanlar arasında. Ve 5-10 dakika sulu kar altında kendilerini dışarı atanları farklı bir endişe sarmıştı. Ahmet'in de aklına ailesi geldi telefonu ve arabasının anahtarını almak için içeri girmeye karar verdi dışarıdaki arkadaşlarından biri, "girme çok tehlikeli bende telefon var. Ara aileni; ama çekmiyor ben ulaşamadım" dedi. Şehrin yıkıldığı haberleri daha fazla konuşulur olunca endişeleri iyice artmıştı karanlıktı soğuktu ve sağanak yağmur vardı fabrikadakiler arabalara doluşup şehre gitmeye karar verdiler anahtarı olanların arabalarına doluşup şehre hareket ettiler.

 

Saat 05:50

Ahmet ve arkadaşları şehre yaklaştıkça yıkıntılarla karşılaşıyordu evine en yakın yerde inip yağmur altında üzerinde sadece bir polar vardı.

Elektrikler kesilmişti karanlıktı ve yağmur yağıyordu. Ahmet hala evinin tam olarak neresi olduğunu bulmaya çalışıyordu, Bu kadar yıkılmış binanın arasında Allah’ım inşallah bizimkiler dışarı çıkmıştır diye dualar geçiriyordu içinden.

Yan yatan, ama yıkılmayan bazı binalardan çıkan insanlar görmeye başladı, evine yaklaştıkça tanıdık sesler ve insanlar da olduğunu fark etti ve anladı ki evinin bulunduğu sokağa gelmiş ve sonunda Ahmet evini görmüştü. 50 metre uzaktaydı, inanmak istemiyordu; ama 5 katlı evi yıkılmıştı. Tekrar koşmaya başladı yıkılan binasının önüne gelince durdu. Yeni bir şok yaşamaya başlamış, ne yapması gerektiği nasıl yapması gerektiğine karar vermek için şoku atlatmaya çalışıyordu.

İki elini başına koyup ıslak saçlarını çekiştiriyordu. Binanın bir köşesinden diğer köşesine telaşla gidip gelmeye başladı, bir çare bulmalıydı ama ne?

Birden enkaza yaklaşıp bağırmak geldi aklına.

Leylaa!! diye bağırıp eşine seslenmeye başladı.

Leylaa!’’ Her defasında daha güçlü haykırmaya başladı Leylaaaaa !!!!!

Birden kızına seslenmeyi düşündü

Zeynep! Zeyneeeep!

Ahmet arka arkaya bağırırken enkazın içinden bir ses geldi

Baba! Baba!! orada mısın?

Ahmet'in gözleri umutla açıldı nefesi daha bir hızlandı. Bu, küçük kızı Esma’nın sesiydi, enkazın içine doğru ilerleyip Esma! Kızım diye seslendi, cevap verdi Esma, babaa! Ahmet, kızım buradayım babacım ablanla kardeşin yanında mı annenizle teyzeniz de orda mı diye sordu.

Ablamla biz birbirimizi görüyoruz İbrahim de yaşıyor az önce konuştuk; ama göremiyoruz onu diye cevap verdi Esma.

Zeynep te seslendi: Baba, baba! Buradayız ne olur kurtar bizi, göğsüm çok acıyor nefes alamıyorum burası çok karanlık.

Ahmet tamam kızım sizi kurtaracağım tabi, siz sakin olun; ama biraz aşağıdasınız sesinizi zor duyuyorum siz yeter ki sakin olun tamam mı dedi.

Ahmet telaşla ailesine ulaşmanın çarelerini ararken oğlu İbrahim de seslendi aşağıdan: Baba ben de buradayım ablamları göremiyorum; ama duyuyorum.

Ahmet için üçüncü umut sesi gelmişti. İbrahim'e de teskin edici cümleler kurarken tonlarca ağırlıktaki betonları nasıl kaldırıp ciğerparlerine ulaşacağını düşünüyor gücünü yettiği şeyleri atıp uzaktan gelen seslere biraz daha yaklaşmaya çalışıyordu.


Saat 13 30

Ahmet ellerini parçalamış; ama ne çocuklarını kurtaracak bir çare bulabilmiş ne de onların seslerine yarım metre yaklaşacak bir yol açabilmişti.

 

Saat 19 30

Hava kararmıştı; ama Ahmet çocuklarına seslenmekten etraftaki telefonların ışıklarıyla el yordamıyla enkaz etrafında çabalamaktan başka bir şey yapamıyordu

Ertesi gün saat 9:30

Deprem olalı 24 saati geçmişti ve Ahmet hala enkazın başındaydı. Sadece Ahmet ve onun gibi çaresiz bir grup vardı yıkılan binanın önünde. Ara sıra çocuklarına seslenmekten başka fazla yol alamıyorlardı. Beş katlı binanın üçüncü katında oturuyorlardı ve sesler tahmini 6-7 metre aşağıdan geliyordu.

Çaresizce çabalarken Ahmet ve beraberindekiler bir kadına ulaştılar, beşinci kattaki komşularıydı. Yaklaştılar ama çıkaramıyorlardı kadını. Çünkü kadıncağızın kolunu kolon demiri delip geçmiş; ama demiri kesecek bir alete sahip olmadıklarından bunu başaramıyorlardı. İçlerinden biri bizim köyde demir kesme aleti var dedi.

Dayan abla gidip köyden alalım onu dedi ötekisi, gözlerinin önündeki kadın saatlerce öylece acı içinde bekledi 2-3 saat sonra köyden getirilen demir kesme aletiyle saplanan demir kesilerek kadın yaralı bir şekilde hastaneye götürüldü.

 

Saat 18;00

Ahmet ve beraberindekiler etraftan buldukları bir kazmayla daha fazla yol almaya çalışıyorlardı. Arada yine çocuklarına sesleniyor cevap gelince onları yormamak için sözü fazla uzatmıyordu. O kısa diyalog Ahmet'i ayakta tutan umuttu. Hala üç çocuğu da sağdı gerçi eşi Leyla’dan, baldızından ve onun kızından bir ses yoktu; ama onlar da mutlaka sağlardır diye kendini motive ediyordu.

Bir ara büyük kızı Zeynep, “Baba bizi ne zaman kurtaracaksınız göğsüm çok acıyor. Esma da çok halsiz uykusu geliyormuş” diye seslendi. Ahmet, az daha dayanın kızım kurtarma ekipleri de gelince sizi hemen oradan çıkaracağız çok az kaldı.”

 

Saat 23:30

Ahmet ve beraberindekiler birkaç kişiye daha ulaştılar; ama yaşamıyordu ulaştıkları kişiler. O ara diyaloğa ara verdiği çocuklarına sesledi. Zeynep cevap verdi; ama çok bitkin ve alçak geliyordu sesi Esma’yı sordu babası herhalde uyudu baba, uykum var diyordu dedi. Ahmet bir süredir konuşmayan İbrahim’in de uyuduğu umuduyla biraz da kendisini avutuyordu.

 

Saat 03:10

Arama kurtarma ekipleri gelmeye başlamıştı. Bir ekip hemen Ahmet'lerin binasında organize oldu termal incelemeler yapıp enkazda ilerlemeye başladılar ardından iş makinaları da nihayet gelmişti.

 

Saat 6:30

Çocukları ses vermiyordu; ama artık çok yaklaşmışlardı baştaki o 6-7metrelik mesafe alınmıştı.

İlerledikçe Ahmet kendi dairesini yıkıntılar arasındaki eşyalardan tanımıştı.

 

Saat 07:30

Ahmet, derisi yüzülmüş, kesiklerle dolu, kan içinde elleri, çamura bulanmış yüzü, yemeden içmeden uyumadan geçirdiği iki günün sonunda yaşayabileceği en büyük dehşetle yüzleşiyordu. 3-5saat önce konuştuğu 3 çocuğu da enkaza değil; ama zamana yenik düşmüştü.

Sevgili eşi zaten muhtemelen daha başında veda etmişti hayata uçağı tehir edildiği için eve geri dönen baldızı ve kızı da öyle. O beş katlı bina ikinci defa Ahmet'in başına yıkılmıştı ve maalesef o acı yazarak tarif edilecek türden değil.

Ağlamak ve gözyaşı dökmenin ötesine geçmişti artık Ahmet. Izdırap, suçluluk, kaybediş ve ayrılığın acısını ağlamak gideremiyordu, belki artık akıtacak gözyaşı da kalmamıştı Ahmet'in. Üzülmenin ötesinde elem duyan bir insan için en tehlikelisini yaşıyordu, artık içine ağlıyordu Ahmet; gözyaşları içine, kalbine akarak çıkan yangını bir nebze serinletmeye çalışıyordu.

Ahmet kendini suçluyordu "O an evde olsaydım o ağır enkaza siper olurdum korurdum belki onları ben ölürdüm; ama onlar yaşardı" diye suçluyordu kendini....

Ahmet kimseyle görüşmüyor, psikiyatr desteği alıyor bir haftadır; çünkü neden yaşadığının neden artık yaşaması gerektiğinin cevabını veremiyor. Kendisini tecrit ettiği yerde kapüşonunu basına geçirip sadece sallanıyor.

Burada Ahmet'in acısı tarif edilemez sadece, belki tahmin ve biraz da tarif edilebilir;

ama Ahmet şunu bil ki: Suçlu sen değilsin!!! Sen suçlu değilsin Ahmet.

Not: İnsan mahremiyeti düşünülerek bölge ismi verilmemiş isimler de değiştirilmiştir. Olay belki birçok benzeriyle vakidir.

 

NELER SÖYLENDİ?
@
Gazete Manşetleri
Yol Durumu
E-Bülten Kayıt
ARŞİV ARAMA