Yüce dinimiz İslâm’ın en çok önem verdiği hususlardan biri de akraba ve komşuluk ilişkileridir. Müslüman birey kendi aile efradına karşı mükellefiyetleri olduğu gibi akraba ve komşularına karşı da sorumluluğu vardır. Davette bulunmak, davetine icabet etmek, hastalandığında ziyaretine gitmek, cenazesine katılmak, sosyal dayanışma içerisinde olmak, sıkıntısı varsa gidermeye çalışmak, bu sorumluluklardan sadece bir kaçıdır. Müslüman komşu ve akrabasına karşı asla bigâne ve kayıtsız kalamaz. Müslüman kişi komşu ve akrabalarından her daim haberdar olmak ve onları görüp gözetmek durumundadır. Müslüman birey nasıl ki, anne-babasına ve aile bireylerine karşı sorumlu ise akraba ve komşularına karşı da sorumludur. Rabbimiz buyuruyor ki:“Allah'a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.” (Nisa:36)
Evet; Yüce Rabbimizin buyruğu böyle, ancak günümüzde Müslümanların pratik hayatlarına baktığımızda, bu hususa hassasiyet gösterenlerin sayısının oldukça az olduğu kanaatine varmış oluruz. Çağımızın hastalığı “kayıtsızlık ve yalnızlık” olsa gerek. Batı toplumlarında bu zaten var ve içselleşmiş vaziyette. Yani içlerinde kimse bu hususu eleştiri konusu bile yapmaz.. Aynı apartmanda oturuyor olmalarına rağmen kimse kimseyi tanımaz. Batıda sadece akraba ve komşuluk ilişkilerine değil, aile içi ilişkilerde de sıkı bir bağ söz konusu değil. İster kız olsun ister erkek, 18 yaşına gelen evi terk ediyor. Hatta evde kalmayı tercih eden çocuklar bile yük sayılarak, onlardan belirli bir meblâ talep ediliyor. 33 yıl Avrupa’da yaşamış biri olarak, bu hususlara bizzat tanıklığımız var. Kısacası Avrupa’da aile, akraba ve komşuluk ilişkileri sıfır. Bunu sadece örnek verdik, onları eleştirecek hâlimiz yok, zira onların yaşam biçimi bu. Ancak üzülerek ifade etmiş olalım ki, birçok konuda Avrupalılar taklit edildikleri gibi, bu hususta da taklit başlamış bulunmaktadır.
Artık bizim ülkemizde de aynı apartmanda oturanlar birbirlerini tanımamaya başlamış. Kim ölmüş, kim kalmış, kimsenin birbirinden haberi yok. Somut bir örnek verecek olursa: Medya Akademisi’nde derslere katılıyor olmamdan mütevellit vakit namazlarımı meşhur Şişli Camisi’nde kılıyordum. Hemen hemen her öğle namazının akabinde cenaze oluyordu. Cenazeye katılımlar dikkatimi çekmişti. Bazen öyle oluyordu ki, 7- 8 kişilik bir grup cenazeye katılmış. Kendi kendime hayıflanarak, “şehirlerimiz ne hâle gelmiş?” dedim. Elbette ki, köy ve kasabalarımızda bu durum farklıdır. Ancak görülen o ki, akraba ve komşuluk ilişkileri bizim memleketimizde de zayıflamaya başlamış. Genel anlamda dinî değerlerimize karşı tümden kayıtsızlık oluşmaya başlamışsa, hiç kuşkusuz akraba ve komşuluk ilişkileri de bundan payını alacaktır. Kısacası Müslümanlar olarak her alanda öz değerlerimize yönelmek durumundayız. Değerlerimizin erozyona uğramasına fırsat vermemeliyiz. Özellikle ve ivedilikle akraba ve komşuluk ilişkilerimizi gözden geçirmeliyiz.
Dinimizde akraba ve komşuluk ilişkilerinin çok özel ismi vardır: “Sıla-i rahim”. Peki Sıla-i rahim ne demek buna bakalım:”Hısım akrabayı ziyaret emek ve onlarla görüşmek, iletişim hâlinde olmak, alakayı devam ettirmek, arada kırgınlık ve küskünlük varsa bunu sonlandırmak, akrabanın kusurlarını affetmek. Bunlar sıla-i rahimin gereklerindendir. Literatürümüzde de geçtiği üzere, sıla-i rahim İslam dinin en önem verdiği konulardan biridir. Sıla-i rahim, akrabalar, yakınlar arasındaki bağı ve iletişimi sağlam tutmak bu ilişkileri koparmamaktır. Komşu ve akraba ilişkilerinin iyi olması için karşılıklı saygı sevgi ve yardımlaşmanın güçlü olması gerekmektedir. Müslümanlar komşu ve akrabalarına her daim muhabbet beslemeliler. Sağlam iletişim ve diyalogların olması muhabbet ve sevginin tezahürüdür. Sevgili Peygamberimiz, bakınız ne buyuruyor: “İmân etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız.” Sevgi ve muhabbet ayrılıkların da ilacıdır. Şu gerçeği bilmiş olalım ki, sevgi birliğin kopmaz bağıdır. Sevgi ve muhabbetle komşu ve akrabalarımıza yaklaşım sergilemeliyiz.
Akraba ve komşuluk ilişkilerini kesmek ise en büyük vebâl ve en büyük günahlardandır. Rabbimiz buyuruyor ki: “O kimseler ki, Allah’a verdikleri sözü katiyen kabul ettikten sonra bozarlar, Allah’ın birleştirilmesini emrettiği şeyi (akrabalar ve müminler arasındaki irtibatı) keserler ve yeryüzünde fesat çıkarırlar. İşte onlar, gerçekten zarara uğrayanlardır.” (Bakara, 27) Ayrıca Sevgili Peygamberimiz’in, sıla-i rahimi kesenlerle ilgili o kadar şiddetli uyarıları var ki, Müslümanlar olarak sadece bu uyarıları göz önünde bulundursak kendimize çeki düzen vermiş oluruz. Resûl-ü Ekrem Efendimiz buyuruyor ki: “Sevap yönünden hayrın en değerlisi, iyilik yapmak ve yakınlarla ilişki kurmaktır. Ceza yönünden şerrin en kötüsü de zulüm yapmak ve akrabalarla ilişkiyi kesmektir.” (İbn-i Mace) Bir başka hadis-i şerifte şöyle geçtiği rivayet edilmektedir: "Sıla-i rahmi yerine getirerek insanlara karşı olan vazifelerini yapan kimseye Allah rahmetiyle muamele etsin, bu vazifeyi yapmayanlar da Allah'ın rahmetinden mahrum kalsın." (Kimya-yı Saadet)
Konumuzla ilgili birkaç hadis-i şerif daha aktaracak olursak: “Her Cuma gecesi insanoğlunun amelleri Allah'a arz olunur: Yalnız sıla-i rahimde bulunmayanların amelleri kabul olunmaz.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned)
“Allah’a yemin ederim, yakınlarıyla ilişkisini kesen aramızda barınamaz. Çünkü biz Rabbimize dua ederiz. Gökyüzünün kapıları (rahmet kapıları) ise yakınlarıyla ilişkisini kesene kapalıdır.” (Taberânî)
Sahabe soruyor, Ya resûlullah! “Hangi iş ve davranış Allah’ı daha çok gazaplandırır?” “Allah’a şirk koşmak.” “Sonra hangisi?” “Yakınlarla olan ilişkiyi kesmek.”
“İyi bilin ki, toplum içinde yakınlarıyla ilişkisini kesen kimseler bulundukça o topluma rahmet inmez.” (Esbehânî) Şu hâlde küsler varsa onları barıştırmanın yolları aranmalı.
Allah Resulü buyuruyor ki: “Cebrail (as) bana gelerek:
‘Bu gece Şaban ayının yarı gecesidir. Vallahi bu gece içinde Kelp kabilesi koyunlarının tüyleri sayısınca insan, cehennemden kurtulur. Fakat Allah, bu gece kendisine şirk koşanın, bozuşarak birbirine düşman olanların, akrabalarla ilişkisini kesenin, eteklerini, elbisesini kibirlenerek sürüyenin, ana babasına asi olanın ve içki tiryakisinin yüzüne asla bakmaz. Onu terk eder.” (Beyhâkî)
"Akrabalık bağlarını kesip koparan kimse cennete giremez" (Buhari, Edeb)
Bütün bu uyarılardan anlaşılan o ki, komşu ve akraba ilişkilerini kesenler aslında İslâm ile, Allah ile bağını koparmaktadırlar. Şu hâlde Müslümanlar olarak böylesi feci bir duruma düşmemek için komşu ve akrabalık bağlarını sıkı tutmalıyız. Bu aynı zamanda bizim insanî-fıtrî ödevimizdir. İnsan her şeyden önce sosyal bir varlık olarak yaratılmıştır. Sosyal ilişkileri iyi olan insanlar, erdem ve fazilet sahibidirler. Bu insanlar komşu ve akrabalarına karşı büyük bir duyarlılık ve hassasiyet içerisinde sahiplenme duygusu taşırlar. Sorunlarını kendi sorunları bilirler. Sıla-i rahimden de maksat budur zaten. Muhtaç bir komşunun veya muhtaç bir akrabanın sıkıntısını gidermeyi en büyük vecibelerimizden biri olarak bilmek zorundayız. Dinimizde sosyal yardımlaşma inisiyatife terk edilmiş bir olgu değildir. Bu bir zorunluluk olmakla birlikte gönül rızalığı ile yapılmalıdır, kerhen ve erinerek değil. Zaten gönül rızalığı ile yapıldığında anlam kazanır ve sahibine ruh dinginliği, mutluluk ve iç huzuru bahşeder. Bu aynı zamanda bir lezzettir. Kişi bu lezzetin tadına vardığında bu işin tiryakisi olur. Kısacası iyilikler tekrarlandıkça alınan lezzetten dolayı kişide alışkanlık yapar.
Bugün Müslümanlar olarak bu alışkanlıklara ihtiyacımız var. Çünkü akraba ve komşuluk ilişkileri oldukça zedelenmiş vaziyette. Özellikle akrabalık bağlarında da büyük kopmalar, küskünlükler ve hatta düşmanlıklar mevcut. İmâm Ali buyuruyor ki:“Akrabanın düşmanlığı yılan zehirinden beterdir.” Özellikle günümüzde hiçbir aile yoktur ki, miras yüzünden aralarında problem ve husumet olmasın. Egoizm ve ihtiras insana neler yaptırıyor? Mirastan dolayı küskünlükler türkü sözlerine de yansımış: “Mal bıraktın, mülk bıraktın üşüştük. Üç beş karış toprak için döğüştük. Kavga ile niza ile bölüştük.” Sadece döğüşmek ve küskünlükle kalmıyor, iş o raddeye varıyor ki, miras yüzünden cinayetler bile işleniyor. Miras yüzünden kardeş katili olanlar var, dayı-amca katili olanlar var, yeğen katili olanlar var. Oysa Yunus Emre ne güzel söylemiş: “Mal sahibi, mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi? Mal da yalan, mülk de yalan; var biraz da sen oyalan.” Evet, Yunus bu güzel ve ibretamiz sözleri söylemiş ama bugün kime tesir etmektedir? Kaç kişi bu sözlerin bilincinde? Mala mülke öylesine ihtirasla sarılanlar var ki; adeta malları kendilerini ölümsüz kılacak sanmaktadırlar. Rabbimiz böylesi zihniyete sahip olanlar için şöyle buyurmaktadır. “Kaş göz işaretleriyle insanları küçümseyip, malını büyük bir ihtirasla yığdı yığdı ve saydı… Malının kendisini ölümsüz kılacağını sandı. Oysa o Hümeze’ye atılacaktır. Hümeze nedir bilir misin? O Allah’ın tutuşturulmuş ateşidir. (Hümeze:1-6)
Oysa insanlar haddini bilse, herkes kendi hak ve hukukuna riayet ederek dinî bir vecibe olan malî mükellefiyetlerini yerine getirse hiç kuşkusuz komşuluk ve akrabalık ilişkileri de uyum ve insicam içerisinde olacaktır. Akraba ve komşuluk ilişkilerinde sosyal yardımlaşmalarda bulunmak çekememezlikleri ve fesatlanmayı da ortadan kaldıracaktır. Komşu ve akrabaya iyilik yapmak muhabbet ve sevgiyi de beraberinde getirir. Bazıları ise komşu ve akrabasını kadir kıymet bilmezlikle veya nakörlükle suçlayıp yardım yapmama noktasında mazerette bulunmaktadır. Oysa atalarımız ne güzel söylemiş: “İyilik yap dereye at. Balık bilmezse Hâlîk (Yaratıcı) bilir.” Bütün mesele bu. İyilik zaten Allah rızası için yapılandır. Bir özlü sözde şöyle geçmektedir: “İyilik ticaret değildir. Allah Teâlâ için yapılır ve unutulur.” Bu konuda Cemil Meriç’in de güzel bir sözü var: “İyilik eden menfaat beklediği an tefecidir.” Sonuç olarak ifade edecek olursak, komşuluk ve akrabalık ilişkileri asla çıkar ve menfaate dayalı olmamalıdır. Her hâlü kârda Müslümanlar birbirlerini görüp gözetmek durumundadır. Bir menfaat ve bir çıkar gözetmeden Müslümanlar birbirlerini sevmeli, saymalı ve aramalı. Müslüman komşusunun da, akrabasının da aynası olmalı. Bir de şunu unutmayalım ki, hiçbir zaman akrabalık ve komşuluk bağını koparan biz olmayalım. Muhatabımız küskünse ve biz haklı olsak bile, yine de biz barışmanın yollarını aramalıyız. Bu bir zillet değildir; kuşkusuz ki, kazanan biz olacacağız. Bunu bir kez değil, birçok kez deneyelim. Bu konuda birçok hadis-i şerif vardır en azından onları dikkate alarak nefsimizi kıralım.
İnsan akraba ve komşularına karşı kendisini asla müstağni görmemeli. Bu konuda güzel bir atasözü vardır: “Komşu komşunun külüne muhtaçtır.” Gün gelir devran döner ve böyle bir ihtiyaç ortaya çıkar. Kimse, “Ben zenginim, malım mülküm var, kimseye de muhtaç değilim” dememeli.” Kişi kendisinin muhtaçsızlığını gözönünde bulundurarak, komşu ve akrabalarına mesafe koymamalı, onlara asla tepeden bakmamalı. Ne yazık ki, günümüzde konum ve statüsünden dolayı komşu ve akrabalarıyla ilişkisini kesip daha elit tabakanın yaşadığı muhitlere taşınmaktadırlar. İş icabı taşınmak ayrı şeydir, muhitini küçümseyerek taşınmak ayrı olaydır. Bazı koşullardan dolayı insan çevresinden uzaklaşsa bile, akraba ve dostlarını unutmamalı; sıla-i rahim yapmalı, dost ve akrabalarını ziyaret etmeli. Hayırsız komşu, hayırsız akraba olmamalı. Mutlaka bir şekilde onların bizim üzerimizde hakları vardır. Dostluk ve akrabalıklara vefakâr olunmalı. Sevgili Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor: “Cebrail bir gün yanıma gelerek komşu haklarından o kadar söz etti ki, komşu komşunun mirasçısı olacak sandım.”
Sonuç olarak ifade edecek olursak, yüce dinimiz akraba ve komşuluk ilişkilerinin sıkı tutulmasını tavsiye değil, emretmektedir. Batılı toplumlar bu tür ilişkilerden fersah fersah uzaklar, ancak son 50 yıldır görülen o ki, Batı rüzgârı, Batı öykünmeciliği Müslüman toplulukları da tesiri altına almaya başlamış. Akraba ve komşuluk ilişkilerimizi yeniden gözden geçirerek ivedilikle bundan kurtulmalıyız. Akraba ve komşuluk münasebetlerinde hiçbir menfaat gözetmeden birbirimize sevgi ve muhabbetle yaklaşmalıyız. Sevgi ve muhabbet varsa dayanışma da vardır, insicam da vardır. Vefa ve erdem sahibi insanlar komşu ve akrabalarından sevgi ve muhabbeti esirgemezler. Cömertlik zaten Müslümanın ayrılmaz bir parçasıdır. İşin içine bu haslet de eklemlenince sosyal yardımlaşma kaçınılmazdır. Rabbim bizleri komşu ve akrabalarıyla iyi geçinenlerden ve onlarla sosyal dayanışma içerisinde olanlardan eylesin.