Fıtrî olarak insana verilmiş bir takım hasletler vardır, bunlardan en önemlilerinden biri de şevkat ve merhamet duygusudur. Eğer bir insanda bu duygu yitimi varsa ondan her türlü olumsuz tavır ve kötü davranış beklenebilir. Zira merhametsiz insan acımasız ve gaddar olur. Nezaket ise bu tip insanlarda asla yoktur. Nezaket vicdan ve merhamet sahibi insanların en belirgin özelliğidir. Özlük temel hak ve özgürlüklerinden biri de insanın güven ve huzur ortamında yaşamasıdır. Her insanın kendi dışında muhatap olduğu insanlardan beklediği bu hakka riayet etmesidir. İnsan yaşadığı ortamda kendisini güvende hissetmelidir. Elbette bunu tam manasıyla yani dört dörtlük teminat altına alacak devlet mekanizması değildir, ancak genel anlamda bazı devletler var ki bunlardan birinde yaşıyorsanız kendinizi güvende hissedersiniz. Devletler güvenlik güçleriyle, emniyet birimleriyle ve bir takım önleyici yasalarıyla güvenli ortam oluşturmaya çalışırlar. Buna ekonomik istikrar ve gelir dağılımında adaletin tesisiyle sağlanmış olan refah düzeyi de dahildir. Açlığın ve yoksulluğun olduğu yerde güven, huzur ve istikrar yoktur..
Bugün Avrupa ülkelerinde olduğu gibi sosyal adalet bağlamında birçok ülke başarılı olmuş olabilir. Özellikle İsviçre. Ancak bu ülkelerde yine de kreminal/polisiye vakalar olabilmektedir. Önemli olan ileri boyutta güven ve huzur ortamının oluşması için o toplumda yaşayan insanların kişiliklerini şekillendirecek nezaket ve merhamet hasletlerine sahip olmalarıdır. Avrupa insanında bir karakteristik özellik olarak bencillik ve egoizm ön plândadır. Genel anlamda insanî ilişkiler mekaniktir. Zira Batılı insanların çoğu hodgâmdır, ben merkezcidir. Asıl olarak insanlarda olması gereken nezaketin yanısıra vefa ve merhamet duygusudur.
Zira nezaket ve merhamet normlarıyla yaşam tarzı kalıplaşmış insanlar güven ve huzurun teminatıdır. Aile içi ilişkilerde de bu böyledir. Şu acı gerçeği itiraf etmiş olalım ki, bizim içerisinde bulunduğumuz toplumda büyük bir merhamet yitimi yaşanmaktadır. Bu durum elbette kısa bir zaman diliminde gelişmedi. Rejim olarak İslâmî değerlerden inhiraf edilerek seküler bir yönetim ve yaşam tarzına geçileli beri insanlarımızda dinî ve ahlâkî değerlere karşı da kayıtsızlık başlamış oldu. Bu değişim ve dönüşüm elbette metazori olarak dayatılan seküler yaşam biçiminin insanların davranış kalıplarına sirayet etmesinden/
yansımasından başka bir şey değildi...
Ancak hemen şunu da belirtmiş olalım ki, sosyolojik olarak bugün bozuk ve yoz bir ortamda bulunuyor olmamız kişisel ve ailevî zaaf ve günahlar için züğürt tesellisi olmamalı. Zira bazı insanlarımız var ki, ortam ve çevrenin bozuk olmasından dolayı "Yerler çamur olunca filler de kayar" darb-ı meseline sarılmaktadırlar. Bu metafor bir Müslüman için mazeret olmamalı. Rabbimiz buyuruyor ki: "Ey imân edenler! Siz kendi sorumluluklarınıza dikkat edin. Siz doğru gittiğiniz takdirde yanlış yola sapanlar size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır ve yapmakta olduğunuz her şeyi o zaman Allah size bildirecektir." (Mâide: 105)
Bütün mesele, bizim kendi öz değerlerimize göre bir hayat yaşamak azmi içerisinde olmamızdır. Aidiyet değerlerimize özgü bir devlet mekanizması içerisinde yaşıyor olmayışımız (ayette belirtildiği üzere) bizim merhamet ve erdem sahibi bir insan olmamıza engel değildir. Bilmemiz ve yaşamamız gereken hususlarda öncül ilke olarak İslâm inancına göre din olgusu "ahlâk ve adalet" temeli üzerine bina edilmiştir. Fazilet ve merhamet olgusu ise insanın kişiliğini oluşturan ahlâk ve adalet duygusunun tezahürüdür. Zira insanda fazilet ve merhamet yoksa onda ahlâk ve adalet duygusu da yoktur. Bu nedenle başlığımızda ifade ettiğimiz gibi "merhamet insanın en temel hasleti olmalıdır" dedik. Kanaatimizce ebeveynler olarak çocuklarımıza ilk önce merhametli olmayı öğretmeliyiz. Anne ve babalar çocuklarının davranışlarını gözlemlerken onlara karşı sadece seyirci olmamalılar. Çocuklarından hırçın ve agresif tavır gördüklerinde gülüp geçmemeliler veya kayıtsız olmamalılar. Çocuk eline sopa alıp kediye vurmaya kalksa veya bir sokak köpeğine taş atmaya teşebbüs etse işi sadece müdahale etmekle bırakmamalılar. Güzel bir şekilde, gayet nazikçe çocuğa müdahale edip onlara merhametten yana anlatacaklarınız olmalı. Detaylı bir şekilde onların da bu davranışla canlarının acıyacağı anlatılmalı ve Allah'ın bu davranıştan memnun olmayacağı da söylenmeli ki, Allah'a karşı haşyet duymayı da öğrensinler. Bütün mesele nedir biliyor musunuz? "Halık'a tazim, mahlûka şefkat."
Çocuklara ufak yaşlarından itibaren ahlâk ve nezaket kuralları öğretilirken öncelikle anlatacaklarınız şefkat ve merhamet üzerine olmalı. Zira merhamet varsa diğer erdemler de peşisıra gelir.
Merhametli olmak erdemli ve ahlâklı olmanın ön koşuludur.
İslâm ahlâkı insan hayatını her yönüyle şekillendirmek için vardır. Sevgili Peygamberimiz buyuruyor ki, "Ben yüce ahlâkı tamamlamak üzere görevlendirildim." Bu nedenledir ki, Merhum Erbakan Hocamız kırk küsur yıllık siyasî hayatı boyunca üzerinde ısrarla durduğu ve kullandığı en temel üç slogandan ilki, "Önce Ahlâk Ve Manevîyat" idi. Çünkü insan ahlâk ve maniviyatıyla yüce erdemlere ulaşıp iyi bir kişiliğe kavuşmuş olur. Bir insan ahlâkî ve manevî değerlerden mahrumsa yukarıda da belirttiğimiz gibi o kişiden merhamet beklememek gerekir.
Her Müslüman yaşadığı ortam ne olursa olsun onu merhametli olmaktan, onu yufka yürekli olmaktan hiçbir etken alıkoymamalı. Birçok insanımız bu gibi konularda ortam ve koşulları mazeret olarak öne sürmektedir. Hayır efendim, bu tür mazeretlerin arkasına sığınmamalıyız.
Bir özlü sözde şöyle anlamlı bir ifade geçmektedir: "Sanmaki her kalıbın içindeki insandır, insanı farklı kılan merhamettir, vicdandır."
Müslüman şahsiyetin vasıf ve sıfatları Kûr'ân ve Hadis-i Şerif'lerde izhar edilmektedir. "Din ve insanlık düşmanlarına karşı sert ve onurludurlar, kendi aralarında merhametli ve mütevazıdırlar." (Fetih: 29)
Bakınız Müslüman şahsiyet, merhametli ve yufka yürekli olmalıdır ancak asla miskin, edilgen ve zillete boyun eğen olmamalıdır. Bunu neden ifade ediyoruz? Müslüman şahsiyet denge insanıdır. Merhametini, yufka yürekliliğini nerede, nasıl ve ne şekilde kullanacağını bilir. Dünyamıza baktığımızda bu insanlık âleminde iyi insanlar olduğu gibi Firavun misâl zalimler de vardır. Bu dünyada dini, dili, ırkı ne olursa olsun her insanın haysiyet ve saygınlığı vardır ancak zalimler, Firavun'lar müstesna. İnsanlık âlemine hayatı zindan eden, elindeki silah gücü ile dünyanın zenginlik kaynaklarına musallat olan işgalci güçlere karşı Müslümanlar asla bigâne kalamaz ve edilgen olamaz. Bu husus konumuzun dışında mütalaa edilmemeli. Müslüman merhametli, yufka yürekli, nazik, kibar olmakla birlikte vakur ve vakar sahibi olmalı. Müslüman zalimleri sevmemeli, onlara karşı bir dik duruş sahibi olmalıdır. Yüce Rabbimiz buyuruyor ki:
"Emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Zalime meyletme yoksa sana da ateş dokunur." (Hûd: 112-113)
Emrolunduğumuz şekilde dürüst ve merhamet sahibi olmakla birlikte asla zalimlerin kulvarına, onların gittiği yola yönelmemeliyiz. Tevellâ ve teberra olguları özellikle bu alanda kendini göstermeli. Zira zalime meyletmek, zalime payanda ve dayanak olmak mazluma merhametsizliktir. Rabbimiz bizleri merhametli kullarından eylesin.
Vesselâm...