Tekfircilik Hastalığı -1-

Hazım Koral

25-05-2015 13:44

Rabbimiz Allah Subhanehu ve Teâlâ, yüce Kitabı Kur'ân-ı Kerim'in birçok ayet-i kerimesinde biz Müslümanları suizan, itham, niza, husumet gibi fitne ve tefrikaya sebebiyet verecek kötü hasletlerden men edip birlik ve beraberlik içerisinde olmamızı emretmektedir.

"Zannın birçoğundan sakının....." (Hucûrat:12)

"Toptan Allah'ın ipine sarılın, tefrikaya düşmeyin, dağılıp ayrılmayın....." (Al-i İmrân:103)

"Dinlerini parçalayıp gruplaşanlardan olmayın..." (Rûm:32, Enâm:159)

"Ey imân edenler, hepiniz topluca 'barış ve güvenliğe' girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin..." (Bakara:208)

"Mü'minler ancak kardeştir! O halde kardeşlerinizin arasını düzeltin...." (Hucûrât:10)

Yüce Rabbimiz'in emirleri böyle.. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimiz (s.a.a) bir hadis-i şeriflerinde biz Müslümanları şöyle ikaz etmektedir: "Sakın ola ki benden sonra, cahiliye dönemindeki gibi birbirinizin boynunu vurmayın. Müslümanın, Müslümana canı, malı ve namusu haramdır. Canından ve malından emanda olduğun kişi mü'mindir."

"Bir başka Nebevî uyarıda ise şöyle buyrulmaktadır: "İmân etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe imân etmiş olamazsınız."

Tarihin birçok döneminde olduğu gibi ne yazık ki günümüzde de bu ilâhî uyarıların tam zıddı bir manzara ortaya çıkmış durumdadır. Hemen yanı başımızda yani Irak ve Suriye'de İslâm adına savaştığını iddia eden gruplar var ki, kendilerinin dışındakilerini ötekileştirip açık açık tekfir edebiliyorlar. Tekfir, öylesine bir hastalık ki, buna müptela olanlar karşı tarafın canını, malını ve namusunu kendilerine helâl görmektedirler. Sonra ver gelsin katliamlar, ver gelsin zulümler! Tarihte Haricîler de benzeri davranış bozukluğu sergilemişlerdi.

Günümüzde ise tarihte yaşanan aynı olumsuzluğun bir benzeri ümmet bünyesinde nüksetmeye başlamış bulunmaktadır. Bu tekfir hastalığının bertaraf edilmesi için her grup ve kesimden âlimlerimize büyük vazifeler düşmektedir. "Kendilerine ilim verilenler" diye tanımlanan âlimlerimiz Allah ve din nezdinde mesûldürler. Özellikle ihtilâf ve niza hâlinde olan grupları Nahl Sûresi'nin 125'nci âyetinde buyrulduğu üzere "Allah'ın yoluna hikmetle ve güzel öğütle" davet etmelidirler. Âlimlerimiz, hadis-i şerifte buyrulduğu üzere vahdete giden yolda zorlaştırıcı değil, kolaylaştırıcı ve müjdeleyici olmalılar.

Allah Teâlâ, Sevgili Peygamberimiz'i (s.a.a) şöyle tanımlamaktadır: "Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O size çok düşkün,  mü'minlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir." (Tevbe:128) İşte peygamber varisi olan âlimlerimiz de hiçbir ayırım gözetmeden tüm Müslüman halkımıza ve kendi müntesiplerine karşı böyle olmalılar. Ki, Müslümanlar da böylesi bir ahlâkla ahlâklanıp bu perspektifi yakalamış olsunlar. Şefkat ve merhamet tohumlarını ekmek akil ve âlim insanların vazifesidir.

Bu sorumluluğu yerine getirmeyenler için Allah Teâlâ şöyle bir ikazda bulunmaktadır: "İndirdiğimiz apaçık delilleri ve hidayeti Kitap'ta açıklamamızdan sonra onları gizleyenler var ya, işte onlara hem Allah lânet eder, hem de bütün lânet etme konumunda olanlar lânet eder." (Bakara:159)

Tekfir hastalığının bertaraf edilmesi noktasında âlimlerimiz ve akil insanlarımız asla mazur değildir. Emr-i maruf ve nehy-i münker mükellefiyeti yadsınamaz bir sorumluluktur. Bu iş, az önce ifade ettiğimiz gibi "hikmetle ve güzel öğütle" yapılmalıdır. Allah Resulü (s.a.a) bu yöntemi gayr-i müslimlere de uygulamaktaydı. Sevgili Peygamberimiz (s.a.a) Mekke'nin fethinden sonra "af" yolunu seçmesi, bir zamanlar kendisine ve bir avuç yârenine olmadık eziyetleri reva görenleri bağışlaması oldukça manidâr ve ibretlik vesikadır.

Rahmet Peygamberi (s.a.a) şöyle buyuruyor: "Eğer müşriklerden biri koruman altına girmek isterse, onu koruman altına al ki bakarsın Allah'ın kelâmına kulak verir, onu güvende olacağı bir yere ulaştır. Böyle davran çünkü onlar hakikati bilmeyen bir topluluktur."

Görüldüğü gibi Allah Resulü (s.a.a) gayr-i müslimlere bile müşfik ve merhametli davranırdı. Tekfircilik hastalığına kapılanlar ise farklı fıkıh veya farklı görüş sahibi olduklarından dolayı din kardeşlerini ötekileştirip küfürle itham edebilmektedirler. Hiç kuşkusuz tekfircilik hastalığı cehaletten kaynaklanmaktadır. Cehalet hikmetli sözlerle ve güzel öğütle aşılabilir. Kabalık, sertlik ve şiddet İslâm'ın üslubu değildir. Yüce Rabbimiz yine Sevgili Peygamberimiz'in (s.a.a) nezih kişiliği hakkında şöyle buyuruyor: "Sen Allah'tan bir rahmet olarak onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi." (Al-i İmrân:159)

Asıl olan insanların birbirlerine karşı nezaketle ve hoşgörüyle muamele etmeleridir. Farklı düşünce, ayrı görüş ve değişik ictihad her zaman olabilir. Önemli olan bunlar husumet ve niza nedeni olmamalı. Şehid Hasan El-Benna şöyle buyuruyor: "İttifak ettiğiniz konularda ittihad ediniz; ihtilâf ettiğiniz konularda birbirinizi mazur görünüz. Asla birbirinizi tekfir etmeyiniz." Eğer insanlar ihtilâf ettikleri konularda birbirlerini mazur görürlerse tekfirin, niza ve kavganın olması mümkün değildir. Niza ve husumet genellikle özgüven eksikliğinden kaynaklanmaktadır. "Eğer doğruyu söylüyorsanız delillerinizi getirin." (Bakara:111; Neml:64) "Mü'minler o kimseler ki, sözü dinlerler ve doğrusuna uyarlar." (Zümer:18) Müslüman su'i zan ve önyargı sahibi değildir. Fikir ve düşüncelere açıktır. Müslümanın ufku geniştir. Her şeyden önce Müslüman diyalogtan yanadır, diyaloğa açıktır. Müslüman hüsnü zan sahibidir. Ebu Hanife buyuruyor ki: "Eğer bir şahısta 99 tane küfür âlameti görsek, buna mukabil onda bir tek imân âlameti müşahade etsek ona Müslüman muamelesi yaparız. Onu asla tekfir etmeyiz."

Ne yazık ki, günümüzde bazı sözde âlimler ihtilaf hâlinde oldukları ve husumet besledikleri grupları tekfir etmektedirler. Bunun neticesidir ki, IŞİD denilen örgüt kendilerinden olmayanları tekfir edip koyun boğazlar gibi veya yakarak yani insanlık dışı yöntemlerle öldürebilmektedir. Hiçbir şer'i delile dayanmayan tekfir içerikli fetvalar yüzlerce, binlerce ölümleri ve toplu katliamları beraberinde getirmektedir. Bugün, yüce dinimizin ruhuyla ve şeriatımızın ilkeleriyle bağdaşmayan, kin ve nefretle verilen o menfur fetvalarla ümmet bünyesinde onulmaz yaralar açılmış ve büyük bir fitne ateşi tutuşturulmuştur. Âlimlerimiz ve kanaat önderlerimiz canla başla ve büyük bir ivedilikle bu fitne ateşini söndürme çabası içerisinde olmalılar.

 "Ey imân edenler! ...size selâm verene,...'sen mü'min değilsin' demeyin." (Nisâ:94) Bu ayet sahabelerden Usame İbni Zeyd'in, savaş esnasında düşman cephesinden Mirsad isimli kişiyi 'selâm verip şehadet getirmesine rağmen' öldürmesi sonucu nazil olmuştur. Usame İbni Zeyd'in, "Korkudan imân etti" demesi üzerine Allah Resulü (s.a.a) "Onun kalbini açıp baktın mı ki böyle söylüyorsun?" demişti. Buradan çıkan sonuç, hangi koşullar altında olursa olsun kişi selâm verir ve akabinde şehadet getirirse asla tekfir edilmez.

Bir hadis-i şerifte Sevgili Peygamberimiz (s.a.a) "Bir şahıs karşısındaki kişiye "kâfir" derse ve o kişi kâfir değilse, ithamı yapan şahıs kâfir olur." Görüldüğü gibi böylesine tekfirci yaklaşımlar vahim ve tehlikeli bir durumu ortaya çıkarmaktadır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.a), münafıkların başı olan bir şahsı bilip tanıdığı hâlde "kâfir" olarak ifşa etmemiştir. Böyle bir peygambere ümmet olduğunu iddia eden bir grup nasıl olur da farklı görüş ve değişik ictihada sahip olan Müslümanları tekfir eder?

Müslümanlar birbirleriyle didişip, birbirlerini tekfir edeceklerine ortak düşmana karşı tavır almalılar. Siyonist İsrail ve onun hamisi emperyalist ABD biz İslâm ümmetinin öncelikli düşmanıdır. Aralarında soğukluk ve niza olan gruplar diyalog ve sağlıklı iletişim yoluyla uzlaşma sağlayabilir. Kardeşliği tesis etmek ve anlaşmazlıkları ortadan kaldırabilmek için atılacak uzlaşmacı adımlar Allah nezdindeki tarihî bir sorumluluğun ifasına matuftur. İslâm ümmeti tarihin bu kritik döneminde tehlikeli bir viraja doğru yol almaktadır. Âlimlerimiz, akil insanlarımız ve kanaat önderlerimiz bu bağlamdaki vazifelerini yerine getirmezlerse korkarız ümmet olarak çok daha acı olaylara maruz lalacağız. İşte o zaman çok geç olmuş olacak. Tarih bizim lehimize veya alehimize tanıklık edecektir.. Rabbimiz bizleri hak üzere birleştirsin...

Büyük bir âlimimiz buyuruyor ki: "Tekfir, insan bedeninde organları yiyip bitiren bir hastalık gibidir. Ümmet bu hastalığa karşı teyakkuz hâlinde olmalı ve koruyucu tedbirlere başvurmalıdır. Eğer ümmetin bünyesinde bu tür bir hastalık belirtisi varsa doktorlarımız, yani âlim ve akil insanlarımız hemen müdahale etmelidir.

Yine bir âlimimiz buyuruyor ki: "Puta tapmak icma ile küfürdür. Fakat, eğer bir kişiyi puta taparken görseniz bile sakın onu tekfir etmeyin. Nereden bileceksiniz, belki o bu işi can korkusuyla yapıyordur. Korku Allah tarafından kabul edilen bir özürdür." Görüldüğü gibi "tekfir" gerçekten anormal bir durumdur. Tekfir, cehaletten, ard niyetten ve suizandan kaynaklanmaktadır. Müslüman hak ve hakikatin temsilcisidir. Onun derdi dâlalet ehlini, küfür ehlini hakka davet etmektir. Asıl olan ıslah etmektir, dışlamak, ötekileştirmek ve küfürle itham etmek değil. Müslüman, insanlara barışla, sevgiyle yaklaşır. Ard niyetle, tekfirle değil. İnsanlara iyi niyetle, hüsnü zanla muamele etmek İslâm'ın en temel prensibi ve şiarıdır.

"Her çocuk İslâm fıtratı üzere doğar" hadis uyarınca imân asıldır, küfür arızi bir durumdur. Kişi küfrünü ifade etmedikçe onu tekfir etmek caiz değildir. Kelime-i tevhidi söylemek kimlik ibrazıdır. Bu kimlik kişinin emanıdır. Hangi görüş, hangi meşrep ve hangi mezhepten olursa olsun bu kişiye muhabbet ve uhuvvet farzdır. Âyetlerin cahilce yorumlanması sonucu bugün tekfircilik öylesi bir hâl almış ki bazı gençler anne-babalarını bile tekfir etmekte onlarla beraber yemek yemeyi reddetmektedirler.

Bu bağlamda bir ibretlik anımı aktarmış olayım: Daha düne kadar bardan, birahaneden çıkmayan bir arkadaşımız bizim vesilemizle alkolü bırakıp namaza başlamıştı. Babası da alkol alan ve evinde içki şişeleri bulunduran bir kişiydi. Bir gün babasını hastalığı dolayısıyla ziyarete gitmiştik. Arkadaş büfedeki içki şişelerine bet bet bakıp burnundan solumaya başladı. Arkadaşın mimiklerine ve yüz ifadesine bakıyorum patlamaya hazır bomba gibiydi. Nitekim çok geçmedi, yüzünü içki şişelerinden babasına doğru çevirip hışımla, "Baba sen kafirin tekisin, bu içki şişelerinin burada ne işi var, Müslümanın evinde içki olur mu?" dedi. Babası, "Defol git evimden, benim Müslüman olup olmadığıma sen mi karar vereceksin" diyerek oğlunu huzurundan kovdu. Tabi bana da bu ara "Afferin, oğluma çok güzel İslâm'ı öğretmişsiniz" diyerek sitem edip serzenişte bulundu. Adam haklıydı. Uzatmıyayım, arkadaşı sigaya çekip bu işi tamir emek yine bize düştü. Arkadaşıma, yanlış yaptığını, gidip babasından özür dilemesi gerektiğini söyledim. Babasını tekfir etmekte ısrar etmesine rağmen sonunda ikna oldu. Oysa işin başından beri babasına saygıda hürmette kusur etmemeliydi. Babası kısa bir süre sonra içkiyi bırakıp beş vakit namaza başladı ve hacca gitti.

Hedef ve maksat İslâm'ın güzelliklerini insanlara anlatmak olmalıdır. Bunu yaparken tahkir edici, dışlayıcı ve tekfir edici bir üslup asla sergilenmemelidir. Bugün ne yazık ki, tekfircilik hastalığı sadece Irak ve Suriye'de değil Kafkaslar'dan Rusya'ya, Balkanlar'dan Avrupa'ya kadar yayılmış durumdadır. Tekfirciliğin temeli Haricî ve Vahabî zihniyetine dayanmaktadır. Çeçen ve Bosna cihadına katılan Vahabîler bulundukları bölgelerde cihadtan maada kendi sapkın fikirlerini yayma çabasına girmişlerdi. Bizzat Boşnak bir mücahid bana anlatmıştı. "Bunlar savaşmak için değil, batıl mezheplerini yaymak için geldiler ve hep cephe gerisinde faaliyetlerde bulundular. Ne yazık ki, Boşnak ve Arnavutlar arasında bir hayli taraftar buldular. Bunlar cami imâmlarının arkasında namaz kılmıyorlar. İsviçre'de bizzat tanık oldum. Cami hocası Cuma namazı öncesi vaaz veriyordu. Hoca efendi vaazın sonunda dua ederken, "Rabbimiz bizleri Peygamberimiz'in şefaatine nail eylesin" deyince. Bıyıkları ciletle kazınmıs, saçı-sakalı ise orman kaçkınına dönmüş bir genç hışımla ayağa kalkıp, "Hoca hoca, sen bu sözünle küfre girdin, tecdidî imân getirmen lazım, aksi hâlde senin arkandan namaz kılınmaz" deyince. Hoca efendi gayet nazik bir eda ile, "evladım" diyerek izahatta bulunmaya başladı. Ancak o küstah genç ve birkaç arkadaşı lâf dinlemek yerine camiyi terk ettiler.

Vahabîlere göre peygamber dahi olsa şefaat dilemek ve türbeleri ziyaret etmek küfürdür... Davranış ve amellerinden dolayı Müslümanın çetelesini tutmak kimseye vazife değildir. Zira Müslüman Allah Teâlâ'nın zimmetindedir. Hesabı da Allah iledir. Allah'ın zimmetinde olana bekçilik, jandarmalık yapılmaz. Zira fasık da olsa, günahkâr da olsa "Lâ ilâhe illallah" diyen ve bu söz üzere ölen  her kul sonunda cennete girer. Bu Sevgili Peygamberimiz'in müjdesidir. Günahından dolayı kişiyi küfürle itham etmek kimsenin haddine değildir. İnsan komşusunu, anne - babasını ve diğer aile bireylerini nasıl küfürle itham edebilir?

Tekfircilik hastalığı her ne kadar Haricîlere kadar uzanıyor olsa da, aslında bu hastalık Peygamberimiz'in (s.a.a) zamanında da vardı. Ancak Allah Resulü (s.a.a) böylesi eğilimi olanlara anında müdahale eder ve "Sakın birbirinizi küfürle itham etmeyin" diyerek uyarılarda bulunurdu. Allah Resûlü'nün en çok endişe duyup korktuğu konuların başında tekfir hastalığı gelmekteydi. Nitekim bu konuda ashabına, "Sakın benden sonra cahiliye dönemindeki gibi birbirinizin boynunu vurmayın" diyerek ikaz ve uyarılarda bulunmaktaydı.

 

DİĞER YAZILARI Nedir Bu İran Düşmanlığınız? 01-01-1970 03:00 Yenileceksiniz Ve Cehenneme Sürüleceksiniz 01-01-1970 03:00 İslam Birliği Ve Şirk... 01-01-1970 03:00 İslâm Devrimi Ve Düşündürdükleri... 01-01-1970 03:00 Siyonist Çetenin İşgal Ve Tahakküm Alanı... 01-01-1970 03:00 BM Değil Ümmet Olarak Biz Suçluyuz... 01-01-1970 03:00 Hamas'ın Esirlere Yaptığı Muamele Peygamber Ahlakıdır... 01-01-1970 03:00 Canavar Siyonizm ve Canavar Batı Rejimleri 01-01-1970 03:00 Gazze'ye Sağır Olmak Katliama Ortak Olmaktır 01-01-1970 03:00 Mescid-i Aksa Tufanı... 01-01-1970 03:00 İmanımızı Gözden Geçirmek... 01-01-1970 03:00 Devlet Yapılanması Kapsamında ve Hayatın Her Alanında İslam Bir Paket Programdır... 01-01-1970 03:00 20 Temmuz Kıbrıs Barış Harekatı ve Bilmemiz Gerekenler... 01-01-1970 03:00 15 Temmuz Ve Hatırlattıkları... 01-01-1970 03:00 Kurbanın Hikmet Ve Felsefesi 01-01-1970 03:00 İmam Humeyni'yi Rahmetle Anmak... 01-01-1970 03:00 Seçim Tartışmaları ve Bizim Sorumluluğumuz... 01-01-1970 03:00 Seçimin Düşündürdükleri... 01-01-1970 03:00 Siyasi Sorumluluğumuz... 01-01-1970 03:00 Siyonist Çete Yine Şaşırtmadı... 01-01-1970 03:00 Oruç'un Fayda Ve Hikmetleri... 01-01-1970 03:00 Sigaranın Zararları 01-01-1970 03:00 Depremde Ölenlerin Katili Kim... 01-01-1970 03:00 Depremin Düşündürdükleri 01-01-1970 03:00 ABD'nin Bitmeyen Entrikaları 01-01-1970 03:00 Hak Batıl Savaşında Kukla Charlie Hebdo ve Pİyon Rasmus Paludan... 01-01-1970 03:00 Charlie Hebro Çağdaş Kab Bin Eşref 01-01-1970 03:00 Çocuk Gelin Mevzusu... 01-01-1970 03:00 Terör Ve Kısas 01-01-1970 03:00 Atatürk'ün Son Meclis Konuşması İle İlgili Tartışmalar 01-01-1970 03:00 Aliya İzzetbegoviç'i Rahmetle Anmak... 01-01-1970 03:00 İran'da Yaşanan Olaylar ve Türkiye Kıyaslaması... 01-01-1970 03:00 T.C'nin Siyonist Çete İle İlişkileri 01-01-1970 03:00 Misyonumuz Evrensel Nitelikte Müesses Bir Nizam Kurmak Olmalı... 01-01-1970 03:00 Allah'a Koşunuz... 01-01-1970 03:00 Suriye ve Diğer Arap Ülkelerinin Filistin'e Bakışı... 01-01-1970 03:00 Takva Mücadeledir 01-01-1970 03:00 28 Şubat Darbesinin Hatırlattıkları.... 01-01-1970 03:00 Biz Neyin Derdindeyiz Suud Ve Avanesi Ne Yapıyor? 01-01-1970 03:00 Haya İmandandır... 01-01-1970 03:00 Merhamet İnsanın En Temel Hasleti Olmalı... 01-01-1970 03:00 Allah'a Koşunuz 01-01-1970 03:00 Azerbaycan ABD Ve Siyonist İsrail Kıskacında... 01-01-1970 03:00 Tarih Tekerrür Ediyor ve Taliban'lı Yeni Dönem 01-01-1970 03:00 Evlilikte Liyakat Ve Sadakat.. 01-01-1970 03:00 Bosna Savaşı ve Srebrenica Katliamı... 01-01-1970 03:00 Ey Allah'ın Kulları Kardeş Olunuz... 01-01-1970 03:00 Ateşkes Filistin'i Unutturmamalı... 01-01-1970 03:00 Sicili Bozuk Ve Küstah ABD 01-01-1970 03:00 Erbakan'ı Tanımak 01-01-1970 03:00 Tarım Ve Ekolojik Sorunlarımız 01-01-1970 03:00 Sürdürülebilir Aile Yuvasının Ön Şartı İyi Geçimdir.. 01-01-1970 03:00 Batıl Ehlinin İslâm'a Ve Peygamberimiz'e Olan Düşmanlığı... 01-01-1970 03:00 İftira Dezenformasyon Ve Tezvirat Olguları Üzerinden İran Düşmanlığı.. 01-01-1970 03:00 Kısasta Hayat Vardır 01-01-1970 03:00 Kerbelâ Kıyamını Anlamak... 01-01-1970 03:00 Istanbul Sözleşmesi Mi, İslam Sözleşmesi Mi.... 01-01-1970 03:00 Bir Hukuk Skandalı Ve 22 Yıllık Hasret... 01-01-1970 03:00 Aile Mahremiyeti Üzerine 01-01-1970 03:00 Dünya Kudüs Günü Ve Asıl Mesele 01-01-1970 03:00 Oruç Ve Nefs Tezkiyesi.. 01-01-1970 03:00 Koronavirüs (Kovid-19) Hakkında... 01-01-1970 03:00 Mayın Eşeği Olmamak 01-01-1970 03:00 İslâm Devriminin 41'nci Yılı Muhasebesi 01-01-1970 03:00 İran'ın Suriye'de Ne İşi Var? 01-01-1970 03:00 Kadına Şiddet Ve Evlilik Hayatını Bitiren Faktörler... 01-01-1970 03:00 Nikâh Akdi.. 01-01-1970 03:00 Evlilikte Liyakat Ve Sadakat.. 01-01-1970 03:00 Kadına Şiddet Ve Kadın Cinayetleri 01-01-1970 03:00 Önce Ahlâk Ve Maneviyat... 01-01-1970 03:00 Takva İslam’ı En İyi Şekilde Yaşamaktır 01-01-1970 03:00 Gürültü Kirliliği 01-01-1970 03:00 Ramazan Ayı Ve Oruç 01-01-1970 03:00 Tesettürün Cılkının Çıkarılması Ve Müstehcenliğin Yaygınlaşması Üzerine... 01-01-1970 03:00 Şer Ekseni 01-01-1970 03:00 İslâm Devrimi’nin 40. Yılı 01-01-1970 03:00 Nikâhta Keramet Vardır 01-01-1970 03:00 Uygurlu Müslüman Türklere Uygulanan Çin Zulmü 01-01-1970 03:00 Evliliğe Giden Yolda Kıskançlık... 01-01-1970 03:00 Unutulan Vecibe Emr-İ Maruf -Nehyi Münker Ve Nasihat.. 01-01-1970 03:00 Akraba Ve Komşuluk İlişkileri 01-01-1970 03:00 Art Niyet - Suizan Veya Önyargı 01-01-1970 03:00 Emin, Güvenilir Ve Nezaket Sahibi Olmak 01-01-1970 03:00 Gelin Ve Damat Mevzusu 01-01-1970 03:00 Yarınlar Bizim 01-01-1970 03:00 Siyonistlerin Kuklası Küstah Trump 01-01-1970 03:00 Evlilik Oyunu (!) 01-01-1970 03:00 Geçimsizlik Ve Boşanma Hadiseleri 01-01-1970 03:00 Anlamlı Ve Bir O Kadarda Stratejik Ziyaret... 01-01-1970 03:00 Evlilik Huzurun Teminatıdır… 01-01-1970 03:00 Evlilik İçin Mümeyyiz Olmak… 01-01-1970 03:00 Medeniyetimiz Ve Ufak Ayrıntılar 01-01-1970 03:00 Eşler Arasındaki Kıskançlık Ve Duygu Kontrolü... 01-01-1970 03:00 Sevgi Ve Aşk Üzerine Kısa Bir Analiz.... 01-01-1970 03:00 Farkındalık... 01-01-1970 03:00 Mesuliyet Hissi Ve Merhamet Duygusu.. 01-01-1970 03:00 İnsanı Ve Misyonunu Tanımak. 01-01-1970 03:00 Terör Ve Şiddetin Meşruiyeti Yoktur. 01-01-1970 03:00 Fethullah Gülen’in İnanç Ve Psikolojisi... 01-01-1970 03:00 Kerbelâ’da Âşura Öncesi 01-01-1970 03:00 Azmettirici ABD Tetikçi FETÖ Destekçi NATO 01-01-1970 03:00 İşgalci Siyonist İsrail İle Anlaşmaya Hayır.. 01-01-1970 03:00 Kanlı Darbe Girişimine Bir Başka Açıdan Bakış... 01-01-1970 03:00 Kanlı Darbe Girişimi Hangi Amaca Matuf.. 01-01-1970 03:00 Sıbgatullah; Allah'ın Boyası.. 01-01-1970 03:00 Ramazan Ve Oruç 01-01-1970 03:00 İkra 01-01-1970 03:00 Önce Ahlâk Ve Manevîyat 01-01-1970 03:00 Edep 01-01-1970 03:00 Erbain Yürüyüşü 01-01-1970 03:00 Kerbelâ’yi Anmak Bidat Mi? 01-01-1970 03:00 Kûr’ân Ve İmâm Hüseyin 01-01-1970 03:00 Üst Kimlik Manifestomuz.. 01-01-1970 03:00 Teberrâ Ve Tevellâ 01-01-1970 03:00 Uhuvvet Ve Tasavvuf 01-01-1970 03:00 Ümmet Birlikteliğinin Önündeki Engeller 01-01-1970 03:00 Diyalog Ve Uhuvvet'in Ön Şartları… 01-01-1970 03:00 Tekfircilik Hastalığı (2) 01-01-1970 03:00 Tevhid Selâm Terör Örgütü Mü? 01-01-1970 03:00