Nasihat içerikli güzel bir hitap, selim aklı ve temiz fıtratı muhatap almışsa etkili olur. Anlamayana, yani mümeyyiz olmayana nasihat fayda etmez.
Bir özlü sözde geçtiği üzere, "Nasihatleri ne kadar umursamazsanız kendinize o kadar zarar vermiş olursunuz."
Bu genel bir kuraldır ancak nasihate açık olan insanların durumu faklıdır. Müslüman bireyin en önemli vasıflarından biri de nasihate açık olmasıdır. Bakınız, Yüce Rabbimiz bu gerçeği şöyle teyid ediyor: "Nasihat Müslümana yarar sağlar." (Zâriyât:55) Yani Müslüman nasihat dinler ve gereğince amel eder. Buna istinaden Merhum İmâm Humeynî (r.a) nikâhlarını kıydığı genç çifte iki kelimeden oluşan kısa fakat anlayanlar için çok etkili bir cümle ile nasihatte bulunuyor: "İyi geçinin." Bu cümle aslında bir ailenin en temel yol haritasını belirlemiş oluyor. Mutluluk ve huzurun teminatı iyi geçimdir. Karı-koca arasındaki münasebet ve iletişimin en iyi şekilde sürdürülmesini sağlayan olgu iyi geçimdir.
Yuvanın sağlam temellere oturtulmasını, yuvanın sağlamlığını, yuvanın devamlılığını, yuvanın istikarlı bir şekilde hayat yolculuğuna devam etmesini sağlayacak ve ailenin dirlik ve insicamını güvence altına alacak yegâne olgu iyi geçimdir. Acaba iyi geçim için çok özel meziyetler mi gerekli? Bunun dersini nereden almalıyız? Bunun için özel eğitim formasyonu mu gerekli? Hayır efendim, okullarda her ne kadar bir takım din ve ahlâk dersleri okutulsa da bunun asıl eğitimi pratik olarak çocuk yaştan itibaren ailede verilmektedir, verilmelidir. "Verilmelidir" diyoruz, zira bugün yaşanan boşanma hadiseleri ve aile içi şiddet olaylarının ana nedeni ebeveynlerin evlâtlarına "numune-i timsâl" (güzel örnek) olmayışlarından kaynaklanmaktadır. (2019 yılında Türkiye genelinde 155 binin üzerinde boşanma hadisesi vuku bulmuş.)
Olanlar olduktan sonra anne-baba: "Biz nerede hata yaptık" diyerek hayıflanıyorlar. Antropoloklar sosyal çöküş ve yozlaşmaları aile yapılarının liberâl bir yol izlemelerine bağlıyorlar. Ne kadar kayıtsızlık ve aymazlık o kadar hüsran. "Koyverdim çayıra, Allah kayıra" olmuyor. Burada tutucu olmak temel bir prensiptir. Yani aidiyet değerlerine ilişkin her ne varsa o konuda tutucu olmak. Dikkat edin, bağnazlıktan/yobazlıktan söz etmiyoruz. Sevgi ve merhamette tutucu olmak. Ebeveynin çocuklarına karşı demokratlık adına aymazca/ilgisizce bir tutum sergilemesi aslında merhametsizliğin bir göstergesidir. Merhamet etmek onun kişiliğinin oluşmasında şefkat duygularıyla sarıp/sarmalamak, duygusal ve sevecen bağı koparmamaktır.
Ebeveynlerin çocuklarına karşı böyle bir tutum sergilemesi onların kulu/kölesi olmak değildir. Buradaki nüansı (ince çizgiyi) çok iyi ayrıt etmek durumundayız. Günümüzde nice ebeveynler var ki, sevgi ve şefkat adına çocuklarının bir dediklerini iki etmeden her dediğini, her isteğini yerine getirmek için adeta kendilerini paralıyorlar. Sonra karşılarında her istediği anında yerine getirilmesi gereken nobran bir paşa beliriveriyor. İsterseniz ufak bir itirazda bulunun size atmayacağı trip kalmayacak ve hatta size şantajlar yaparak tehditler savuracak. Siz de serzenişte bulunarak, "Hangi ara bu çocuk böyle hırçın bir hâl aldı?" diyerek üzülüp duracaksınız. Şunu bilmiş olalım ki şımarık ve ben merkezci (egoistçe) tutumlar sergileyen ve bu minvâl üzere her isteği anında yerine getirilen çocuklar büyüdüklerinde mümeyyiz olmayacaklar. Blûğ çağına ermek ayrı şeydir, mümeyyiz olmak ayrı şey. Bu tür çocuklar büyüyüp evlendiklerinde aile mesuliyetini yüklenmemiş olacaklar. Olgun tavırlar sergilemek yerine eşlerine karşı da şımarık, kayıtsız ve tek taraflı beklenti içerisinde olacaklardır.
Başa dönecek olursak ebeveynler öncelikli olarak evlâtlarının iyi bir yuva kurup mutlu bir hayat yaşamaları için iyi rol-model (iyi örnek) olmalılar. Çocuk edebi, adab-ı muaşereti, nezaketli olmayı, haddini bilmeyi sokakta ve okulda değil evinde öğrenecektir. Bunun başka yolu yoktur. Aidiyet değerlerimiz bunu gerektiriyor. Bakınız, Sevgili Peygamberimiz nasıl bir ikazda bulunuyor: "Allah Teâlâ, çocukların ahlâkî eğitimde ihmal edilişlerine gazaplandığı kadar hiçbir şeye gazaplanmamıştır." Yine aynı şekilde Allah Resûlü'nün, "Ben yüce ahlâkı tamamlamak için görevlendirildim." derken ahlâk ve edebin önemine vurgu yapmaktadır. Çünkü ahlâk-edep olmazsa hiçbir şey olmaz. Ahlâk hayatı kuşatan bir olgudur.
Ahlâklı ve nezaket sahibi olmak iyi geçimin olmazsa olmaz ön koşuludur. Nezaket yufka yürekli insanların işidir. Dilimizde "yufka yürekli" diye bir tabir var. İşte bu öyle güzel bir karakteristik özellik ki, bu haslet herkeste olsa iyi geçim bir lütuf olarak karşımıza çıkar. Özellikle eşler iyi geçim istiyorsa birbirlerine karşı yufka yürekli olmalılar. Bu haslet en çok yaşlılarımızda, nine ve dedelerimizde görülmektedir. Onlar bizim için çok güzel rol-modeldir. Onlar ailenin ulu çınarlarıdırlar. Hayat sınavında nice badirelerden geçmişlerdir. Yine de eşler olarak birbirlerine kol kanat gererek sımsıkı ve sıcak yuvalarında sabit ber kadem bir şekilde sarsılmadan yollarına devam etmişler. Aslında bu işi, genç evliler de başarır. Yeter ki kendileri için rol-model olan büyüklerine ibretle ve özenerek baksınlar. Onlarda ki takva ve Allah'a karşı taşıdıkları haşyet içerisindeki mesuliyet duygusunu keşfetmek gerekmektedir. İnsicam içerisinde sürdürülebilir bir yuva için "iyi geçim şarttır" demiştik. İyi geçimin en önemli ve en öncelikli ön şartı ise eşlerin Allah ile irtibatlarının sağlamlığıdır. Sürdürülebilir yuva için en önemli yol azığı ilâhî lütfa mazhar olmaktır.
"Isınıp kaynaşasınız diye size kendi türünüzden eşler yaratıp aranıza sevgi ve şefkat duyguları yerleştirmesi de O’nun ayetlerindendir. Doğrusu bunda iyi düşünen kimseler için dersler vardır." (Rûm:21)
İşte bütün mesele Rabbimiz'in bu lütfünden istihkak kazanmaktır.