İslâm Devriminin 41'nci Yılı Muhasebesi

Hazım Koral

12-02-2020 09:42

Miladi 11 Şubat 1979 tarihinde gerçekleşen İran İslâm Devrimi ile alakalı bugüne kadar ciltler dolusu kitaplara sığmayacak nitelikte çok şeyler yazılıp söylendi. Bunlar elbette doğal ve normaldir. Zira bu devrim ne 1789 Fransız burjuva devrimine, ne de 1917 Bolşevik komünizm devrimine benzemektedir. Söz konusu ettiğimiz her iki devrim hakim güç ve siyasi otorite olana dek milyonlarca insanın ölümüne sebebiyet vermişlerdi..

Adına Rönesans dedikleri Fransız devriminin diğer adı "giyotinli devrim"dir. Nasıl ki laik Kemalistler devrim adına Anadolu topraklarında hakim güç ve siyasi otorite olabilmek için "İstiklal Mahkemeleri" adı altında Anadolu'nun muhtelif şehirlerinde seyyar mahkemeler kurup nice âlimleri darağaçlarında infaz ettilerse Fransız devriminin Jakobenci kanadı devrimin kendi evlatları olan Makyavelistleri ve kendilerine muhalif olanları giyotinlerle infaz ediyorlardı. Ayrıca her iki devrimin vaadleri de tahakkuk etmemişti. 1789 Fransız devrimi üç slogan ile yola çıkmıştı. Liberte, egalite, fraternite; "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik"; bu sloganlar ne yazık ki lafta kalmış ve özgürlük de, eşitlik de, kardeşlik de kapitalist burjuva sermayedarları kasalarına hizmet için kullanılmış ve hâlâ kullanılmaktadır. Avrupa halkları Fransız devrimi ile birlikte seküler ve hedonist (hazcı) bir hayata adapte oldu. Belki eskiye nazaran tüketim imkânları ve refah seviyeleri (dünyanın diğer halklarına göre) daha yüksek olabilir fakat insani erdem, ahlâk ve maneviyattan yoksun topluluklar hâline gelmişler. Öte yandan 1917 Bolşevik kömünüzm devrimi ise, polit büro üyelerinin haricindeki kesime, yani halk tabakasına sefaletten ve ateizmden başka bir şey verilmemişti. Proletarya adına "Sınıfsız toplum" ve "Eşitlik" sloganları ise hiçbir zaman tahakkuk etmemişti. Miladi 1989 yılına gelindiğinde SSCB'nin son Başkan Mihail Gorbaçov'un "Glastnost - Perestroyka" sözleriyle bir takım açılımlar yapmaya teşebbüs edince ne olduğu anlaşılmadan komünizm tarihin çöplüğüne gömülmüş oldu... Anti parantez hemen şunu da belirtmiş olalım ki, o yıllarda İsviçre"de ikamet ediyorken Avrupa TV kanallarının birinde program yapımcısı, "komnüzmin yıkılıp tarihin müzesine kaldırılacağının ilk müjdesini veren Humeyni olmuştur" diyerek İmam'ın demeçlerinden konu ile ilgili açıklamalarını ekrana taşımıştı..

İslâm dünyası ise Emevilerden bu yana monarşilerle, saltanat rejimleri ile yönetilmişti. İran'daki şahlık rejimi de monarşi ile yönetiliyordu. 1908 İran anayasasında dini kurallara riayet söz konusu edilse de Şah Rıza Pehlevi "Ak Devrim" adı altında başta tesettür olmak üzere adeta dini değerlere savaş açmıştı. Şiî mollalar bu durumdan rahatsız olsa da genel bir kanaat olarak Mehdi aleyhisselam'ın zuhur beklentisi onları olumsuzluklar karşısında harekete geçirmiyordu. Ulema bu konuda "Ahbariler" ve "Usûlüler" olmak üzere iki ekole bölünüp fikir ayrılığına düşmüştü. Ahbarilerin görüşüne göre kötülük ve günah ne kadar çok yaygınlaşırsa Mehdi aleyhisselam o kadar çabuk gelecek! O hâlde "emr-i maruf ve nehy-i münker adına da olsa ıslah çalışması yapılmamalı" diyorlardı. Usuliler ise, "her hâlükarda iyiliklerin tesisi ve kötülüklerin bertaraf edilmesi adına 'emr-i maruf ve nehy-i münker' hükümlerinin muhatabıyız, o hâlde bu vazifemizi yerine getirerek Mehdi aleyhisselama ön hazırlık yapmalıyız" diyorlardı. Bu düşünceye sahip olan ayetullahlardan biri de İmâm Humeyni idi. Kum kentinin Fevziye medresesinde ahlâk hocalığı yapmakta olan İmâm Humeyni, Mehdi aleyhisselama ön hazırlık olması için mutlaka Allah'ın yasalarına mütenasip bir toplumsal dokunun oluşması gerektiği düşüncesiyle Şah rejimine karşı kıyam etmeyi gerekli görüp harekete geçmişti. İmâm Humeyni Cuma hutbelerinde ve vaazlarında Şah rejimini hedef alıp eleştirel içerikte konuşmalar yapıyordu. Elbette bu durum Şah Rıza Pehlevi'nin dikkatinden kaçmadı.1963 yılının Haziran ayında Şah'ın özel koruma ordusu olan SAVAK'ın Fevziye medresesine yaptığı ani baskınla yüzlerce öğrenci katledilmiş, İmâm Humeyni tutuklanıp zindana tıkılmıştı. Şah İmâm Humeyni hakkında idam kararı vermek istemiş fakat 1908 anayasasına göre "ayetullahlar idam edilemez" hükmü bu işi sürgüne tebdil etmişti... İmâm Humeyni için 14 küsur yıllık sürgün hayatı böyle başlamış oluyordu. Sürgünün ilk durağı Türkiye'nin Bursa ili olmuştu. İmâm, burada 20 ay kaldıktan sonra Irak'a geçiyor. İmâm, Irak'ın Necef kentinde 12 yıl kalıyor ve son olarak 3.5 ay Fransa'nın başkenti Paris'te ikamet ediyor.

Takvim yaprakları 1 Şubat 1979 yılını gösterdiğinde İmâm'ın 14 küsur yıllık sürgün hayatı böylece son buluyor ve İmâm Fransa hava yollarına ait bir uçakla Tahran'a geliyor. Devrim sürecinin en zorlu ve netameli günleri 1 Şubat'ta başlıyor ve 11 Şubat'ta devrim zafere ulaşmış oluyor.
Belirsiz on gün ve on geceden sonra devrim zafere ulaşmış olsa da asıl zorlu süreç ve zorlu sınav bundan sonra başlıyor.

Bazı rivayetlerde geçtiği üzere bir hadis-i şerifte Sevgili Peygamberimiz yeni Müslüman olan sahabelerine şöyle bir söz söylüyor: "Siz 'Lâilahe illallah' demekle bütün bir dünyayı karşınıza almış oluyorsunuz." Şimdi İran halkı da İslâm adına bir devrim yapmakla bütün dünyayı, yani dünyanın bütün istikbar güçlerini karşısına almış oluyor. Nitekim devrimin en önemli sloganlarından biri olan "lâ şarkiyya, lâ garbiyya" (Batı'ya da hayır, Doğu'ya da hayır) sözleri bu gerçeği teyid ediyor.

İslâm Devrimi vuku bulunca en büyük darbeyi ABD yemişti. ABD tasını tarağını toplayıp İran'ı terk etmek zorunda kalmıştı. Fakat yenilgiye tahammül edemeyip hemen intikam hırsı ile devrimi çökertmenin sinsi plânlarına girişmişti. Saddam maşası ne güne duruyordu? Henüz devrimin üzerinden 1,5 yıl geçmişti ki, büyük şeytan ABD 22 Eylül 1980 yılında Saddam zalimini İran'ın üzerine saldırttı. İran ekonomisine büyük bir darbe vuran bu tahmili savaş 8 yıl sürmüştü. Bu savaşta her iki taraftan toplam 1,5 milyon dolayında insan ölmüştü.

Elbette İran için yıkım ve ekonomik zayiat sadece bu savaşla sınırlı değildi. ABD yedeğine aldığı Avrupa ülkeleri ile birlikte İran'a yönelik ağır bedeller ve ağır faturalar içeren ambargolar uygulamaya koyulmuş ve o gün bugündür o acımasız ambargolar ve ekonomik kuşatma her açıdan ve çok yönlü olarak İran'ın belini bükmeye devam etmektedir. Ayrıca ekonomik sıkıntıların bir başka nedeni, (İran sadece Saddam'a karşı savaşmak zorunda kaldığı için ve kesintisiz ambargolara muhatap olduğu için değil) ABD tarafından sürekli olarak savaş tehditleri aldığı için elindeki sınırlı imkânlarını silaha yatırmak zorunda kalmış olmasıdır. Bir yönüyle İran gerçekten (bu konuda) takdire şayan mesafeler de kat etmiş oldu. (Zor oyunu bozarmış.) Binlerce kilometreyi vuracak balistik füzeler geliştirmiş olması dosta güven, düşmana korku salmaktadır. Fakat askeri alanda ilerleme kaydeden İran ekonomik açıdan istenen seviyeye bir türlü gelememiş ve bu yüzden zaman zaman nümayiş ve sokak gösterilerine maruz kalmaktadır. İran'ın silaha yatırım yapmasından maada ekonomik olarak kendisini zora sokan bir başka husus ise başta Filistin olmak üzere dünyanın birçok bölgesinde anti emperyalist (ABD karşıtı) direniş gruplarına ve Venezuela ile Bolivya gibi bazı ülkelere nakdi yardım ve lojistik destekte bulunmasından dolayıdır. Özellikle işgalci Siyonistlere karşı savaşan Hizbullah, Hamas, İslâmi Cihad ve İzzettin Kassam Tugayları'na devrimin ilk yıllarından bu yana yüklü yardımlarda bulunması İran halkının bir kesimini rahatsız etmektedir. Her ne kadar ABD"nin ambargo ve savaş tehditleri karşısında İmâm Humeyni, "Bizi açlıkla mı korkutuyorlar? Şunu bilsinler ki biz Ramazan'ın çocuklarıyız, bizi
açlıkla korkutamazlar, biz bu devrimi ekmek için yapmadık. Bizi ölümle mi korkutuyorlar? Biz ölümden korkmayız, çünkü biz Kerbelâ'nın çocuklarıyız." sözleri bir "dik duruş" gerçeğini yansıtsa da refahın (ekonomik kalkınmanın) ve ümranın gözardı edildiği anlamına gelmez.
Kısacası İmâm'ın ABD karşısındaki dik duruşu ve meydan okuma tavrı İran halkının yüreğine su serpiyor ve düşüncesine tercüman oluyordu. Fakat azınlıkta da olsa belirli bir kesim var olan aş ve işten öte refah istiyordu...
Merhum Rafsancani cumhurbaşkanlığı döneminde şöyle bir serzenişte bulunarak mazeretini dile getiriyordu: "Bizi bize bırakmadılar ki elimizdeki imkânları silaha yatıracağımıza halkımızın refahına ve ülkemizin kalkınmasına yatırım yapmış olalım!"

Evet, 41 yıldan beri milyarlarca dolar silaha, savunma sanayine yatırım yapılacağına ekonomik kalkınmaya ve bayındırlık hizmetlerine yapılmış olsaydı hiç kuşkusuz İran'ın çehresi bugün böyle olmazdı ve ekonomide Müslüman ülkelerden maada mustazaf dünya halklarına da örnek olurdu.
Biz bu çelişkili asimetrik (orantısız) denklemin insaflıca tahlil edilmesinden yanayız. Size düşmanınız insanlık dışı ve en vahşi yöntemlerle ve olmadık şeytani desiselerle yedi koldan ve kesintisiz olarak saldırıyor olsa ve sabah - akşam ölüm kusan silahlarıyla sizi tehdit ediyor olsa savunma refleksiyle gardınızı mı alırsınız, yoksa refahınızın derdine mi düşersiniz?

Üstelik İran sadece kendi sınırlarına çekilip gardını almış değil. İslâm'ı temsil ediyor olması hasebiyle dünyanın neresinde olursa olsun bütün Müslümanlara karşı ve hatta "müellefe-i kulûb" olan mazlum - mustazaf halklara karşı mesuliyet hissi ile hareket ederek her tarafa yardıma koşmaya çalışıyor. Biz bunu Devrim Muhafızları Ordusu'na bağlı Kudüs Gücü Komutanı Şehid Kasım Süleymani'nin İslâm coğrafyalarındaki faaliyetlerinde görüyoruz. Bosna cihadı, Lübnan, Suriye, Irak, Yemen, Afganistan cepheleri ve Filistin cihadı hangi katkılarla, hangi finansman kaynaklarla ve hangi silahlarla direnişin başat aktörü, direnişin medar-ı iftiharı oldu?

Evet, kalplerinde maraz olan, ümmet bilincine ve İslâm'ın mesuliyet anlayışına sahip olmayan bir grup, "Bize ne Filistin'den, bize ne İran'ın haricindeki ülkelerden, hükümetin önceliği bizim refahımız olmalı!" gibi sözler sarf ederek tepkilerini dile getiriyorlar. Devrim yıldönümü kutlamalarına gittiğimizde bizzat taksi şoföründen bu tür sözler işitmiş ve üzülmüştüm. Elbette gönlümüz isterdi ki İran'a gittiğimizde her yeri güllük - gülistanlık görelim. Gönlümüz isterdi ki, İran sadece savunma sanayii ile, sadece silah gücü ile değil, ekonomik olarak da Müslüman ümmet ve dünya halkları nezdinde numune-i timsâl olsun. Başta ABD olmak üzere tüm emperyalist şeytani düzenler İran'a yönelik kuşatma ve ambargolarıyla bu fırsatı vermediler. Mücbir sebepten dolayı oluşan savunma refleksi bu durumu adeta zorunlu kılıyor. Buna "konjonktürel şartlar" da diyebiliriz. Şu gerçeği de itiraf etmiş olalım ki, İran bu hâliyle bile İslâm ümmetinin medar-ı iftiharıdır. Başta 8 yıllık tahmili savaş olmak üzere yaşamış olduğu bunca sıkıntılara rağmen, geçmiş olduğu bunca badirelere rağmen büyük şeytan ABD'ye karşı hâlâ dik duruş sergileyebiliyorsa bize İran'ı takdir etmek düşer. Ekonomik alanda da Rabbim onlara başarılar versin. Bir ülke için ekonomi elbette baside alınacak bir olgu değildir. Sevgili Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde (ikaz mahiyetinde), "Fakirlik az kalsın küfrolacaktı" diye buyurmaktadır. Nasıl ki, bir aile reisi çoluk çocuğunun maişeti için çalışmak zorunda ise devlet yetkilerinin de ülke ekonomisini istikrarlı bir düzeyde tutabilmek için iyi bir bütçe ve üretim politikasına ihtiyacı vardır. Bu bağlamda bütün siyasi yetkililer hemfikirdir. Hükümetlerin de en başat görevlerinden biri budur. Ülke güvenliği elbette önceliklidir. Fakat bunu dengeli bir şekilde götürmek gerekmektedir. Üstadımız Atasoy Müftüoğlu'nun dediği gibi, "Bir alana ağırlık verip diğer alanları ihmal etmek bütünlüğü ihlâl etmektir." Hiç kuşkusuz bunu İran'daki siyasi yetkililer ve Rehber Ali Hamaney de bilmektedir. Fakat baştan beri ifade etmeye çalıştığımız gibi, (Merhum Rafsancani'nin dili ile) "Bizi bize bırakmadılar ki ülke ekonomisini düze çıkaralım, bizi bize bırakmadılar ki ülkeyi kalkındıralım."

Şu da bir gerçek ki, İran 41 yıllık bu zorlu süreç içerisinde tıbbi malzeme üretiminden bilgisayar yazılımlarına, nano teknolojiden, otomobil üretimine kadar sanayi ve teknoloji alanında bir hayli mesafe kat etmiştir bulunmaktadır. Biz henüz otomobil üretemezken onlar dünyanın en büyük otomobil fabrikalarından birine sahipler.

Bir zamanlar laik medya irtica parnoyasıyla, "Türkiye İran olmayacak" diye manşetler attığı yıllarda Ebrar Dergisi Yazı İşleri Müdürü arkadaşımız merhum Hikmet Lampir, teknolojik alanda Türkiye ile İran'ı kategorize ederek kıyaslıyor ve "Türkiye istese de İran olamaz" başlığı altında bir makale yazmıştı. Elbette bu makalede Türkiye tezyif ve tahkir edilmiyor sadece reel gerçekliklerle kıyas yapılıyor. Az önce söz konusu ettiğimiz "Zor oyunu bozarmış" diye bir atasözü var. İran ambargolarla boğuşurken kendi intiyaçlarını karşılayacak konuma geldi. Ancak ve elbette yeterli değil. Devlet dar gelirli vatandaşlarını sübvanse etmektedir. İşsizlik oranı Türkiye'ye göre daha düşük. 2019 verilerine göre işsizlik Türkiye'de %14, Yunanistan'da %16, İran'da %10 dolayında. Almanya'da ise %5 civarında...

Sonuç olarak demek istediğimiz o ki, yüce dinimiz İslâm bireysel ahlâktan yola çıkarak ticaretten ekonomiye, ekonomiden eğitim ve sağlığa, sağlıktan güvenliğe, güvenlikten siyasete, siyasetten savaş hukukuna, savaş hukukundan uluslararası ilişkilere kadar hayatı düzenleyen kurallar ve hukuk normları manzumesidir. Bu değerler bir bütün olarak hayata yansıtıldığında, bu değerler bir bütün olarak hayata yön ve şekil verdiğinde anlam kazanır. Ancak bu şekilde toplumsal ve siyasal hayat istikrara, insicama, hasılı huzur ve güvenliğe kavuşmuş olur.

Hiç kuşkusuz İslâm İnkılabı Rehberi Ali Hamaney ve İranlı siyasi yetkililer bu işin farkındalar. Bütün gayretleriyle ancak bu kadarını başardılar. Bütün bu kuşatılmışlıklar karşısında İran bu seviyeye gelmişse ve hâlâ ayakta duruyorsa yine de takdiri hak ediyor demektir. Dua ve temennimiz o ki, halkıyla, yöneticileri ile kardeş ülke İran ekonomik olarak da güzel mesafeler kat etsin ve askeri alanda olduğu gibi bu bağlamda da ümmetin medar-ı iftiharı olsun...

 

DİĞER YAZILARI Nedir Bu İran Düşmanlığınız? 01-01-1970 03:00 Yenileceksiniz Ve Cehenneme Sürüleceksiniz 01-01-1970 03:00 İslam Birliği Ve Şirk... 01-01-1970 03:00 İslâm Devrimi Ve Düşündürdükleri... 01-01-1970 03:00 Siyonist Çetenin İşgal Ve Tahakküm Alanı... 01-01-1970 03:00 BM Değil Ümmet Olarak Biz Suçluyuz... 01-01-1970 03:00 Hamas'ın Esirlere Yaptığı Muamele Peygamber Ahlakıdır... 01-01-1970 03:00 Canavar Siyonizm ve Canavar Batı Rejimleri 01-01-1970 03:00 Gazze'ye Sağır Olmak Katliama Ortak Olmaktır 01-01-1970 03:00 Mescid-i Aksa Tufanı... 01-01-1970 03:00 İmanımızı Gözden Geçirmek... 01-01-1970 03:00 Devlet Yapılanması Kapsamında ve Hayatın Her Alanında İslam Bir Paket Programdır... 01-01-1970 03:00 20 Temmuz Kıbrıs Barış Harekatı ve Bilmemiz Gerekenler... 01-01-1970 03:00 15 Temmuz Ve Hatırlattıkları... 01-01-1970 03:00 Kurbanın Hikmet Ve Felsefesi 01-01-1970 03:00 İmam Humeyni'yi Rahmetle Anmak... 01-01-1970 03:00 Seçim Tartışmaları ve Bizim Sorumluluğumuz... 01-01-1970 03:00 Seçimin Düşündürdükleri... 01-01-1970 03:00 Siyasi Sorumluluğumuz... 01-01-1970 03:00 Siyonist Çete Yine Şaşırtmadı... 01-01-1970 03:00 Oruç'un Fayda Ve Hikmetleri... 01-01-1970 03:00 Sigaranın Zararları 01-01-1970 03:00 Depremde Ölenlerin Katili Kim... 01-01-1970 03:00 Depremin Düşündürdükleri 01-01-1970 03:00 ABD'nin Bitmeyen Entrikaları 01-01-1970 03:00 Hak Batıl Savaşında Kukla Charlie Hebdo ve Pİyon Rasmus Paludan... 01-01-1970 03:00 Charlie Hebro Çağdaş Kab Bin Eşref 01-01-1970 03:00 Çocuk Gelin Mevzusu... 01-01-1970 03:00 Terör Ve Kısas 01-01-1970 03:00 Atatürk'ün Son Meclis Konuşması İle İlgili Tartışmalar 01-01-1970 03:00 Aliya İzzetbegoviç'i Rahmetle Anmak... 01-01-1970 03:00 İran'da Yaşanan Olaylar ve Türkiye Kıyaslaması... 01-01-1970 03:00 T.C'nin Siyonist Çete İle İlişkileri 01-01-1970 03:00 Misyonumuz Evrensel Nitelikte Müesses Bir Nizam Kurmak Olmalı... 01-01-1970 03:00 Allah'a Koşunuz... 01-01-1970 03:00 Suriye ve Diğer Arap Ülkelerinin Filistin'e Bakışı... 01-01-1970 03:00 Takva Mücadeledir 01-01-1970 03:00 28 Şubat Darbesinin Hatırlattıkları.... 01-01-1970 03:00 Biz Neyin Derdindeyiz Suud Ve Avanesi Ne Yapıyor? 01-01-1970 03:00 Haya İmandandır... 01-01-1970 03:00 Merhamet İnsanın En Temel Hasleti Olmalı... 01-01-1970 03:00 Allah'a Koşunuz 01-01-1970 03:00 Azerbaycan ABD Ve Siyonist İsrail Kıskacında... 01-01-1970 03:00 Tarih Tekerrür Ediyor ve Taliban'lı Yeni Dönem 01-01-1970 03:00 Evlilikte Liyakat Ve Sadakat.. 01-01-1970 03:00 Bosna Savaşı ve Srebrenica Katliamı... 01-01-1970 03:00 Ey Allah'ın Kulları Kardeş Olunuz... 01-01-1970 03:00 Ateşkes Filistin'i Unutturmamalı... 01-01-1970 03:00 Sicili Bozuk Ve Küstah ABD 01-01-1970 03:00 Erbakan'ı Tanımak 01-01-1970 03:00 Tarım Ve Ekolojik Sorunlarımız 01-01-1970 03:00 Sürdürülebilir Aile Yuvasının Ön Şartı İyi Geçimdir.. 01-01-1970 03:00 Batıl Ehlinin İslâm'a Ve Peygamberimiz'e Olan Düşmanlığı... 01-01-1970 03:00 İftira Dezenformasyon Ve Tezvirat Olguları Üzerinden İran Düşmanlığı.. 01-01-1970 03:00 Kısasta Hayat Vardır 01-01-1970 03:00 Kerbelâ Kıyamını Anlamak... 01-01-1970 03:00 Istanbul Sözleşmesi Mi, İslam Sözleşmesi Mi.... 01-01-1970 03:00 Bir Hukuk Skandalı Ve 22 Yıllık Hasret... 01-01-1970 03:00 Aile Mahremiyeti Üzerine 01-01-1970 03:00 Dünya Kudüs Günü Ve Asıl Mesele 01-01-1970 03:00 Oruç Ve Nefs Tezkiyesi.. 01-01-1970 03:00 Koronavirüs (Kovid-19) Hakkında... 01-01-1970 03:00 Mayın Eşeği Olmamak 01-01-1970 03:00 İran'ın Suriye'de Ne İşi Var? 01-01-1970 03:00 Kadına Şiddet Ve Evlilik Hayatını Bitiren Faktörler... 01-01-1970 03:00 Nikâh Akdi.. 01-01-1970 03:00 Evlilikte Liyakat Ve Sadakat.. 01-01-1970 03:00 Kadına Şiddet Ve Kadın Cinayetleri 01-01-1970 03:00 Önce Ahlâk Ve Maneviyat... 01-01-1970 03:00 Takva İslam’ı En İyi Şekilde Yaşamaktır 01-01-1970 03:00 Gürültü Kirliliği 01-01-1970 03:00 Ramazan Ayı Ve Oruç 01-01-1970 03:00 Tesettürün Cılkının Çıkarılması Ve Müstehcenliğin Yaygınlaşması Üzerine... 01-01-1970 03:00 Şer Ekseni 01-01-1970 03:00 İslâm Devrimi’nin 40. Yılı 01-01-1970 03:00 Nikâhta Keramet Vardır 01-01-1970 03:00 Uygurlu Müslüman Türklere Uygulanan Çin Zulmü 01-01-1970 03:00 Evliliğe Giden Yolda Kıskançlık... 01-01-1970 03:00 Unutulan Vecibe Emr-İ Maruf -Nehyi Münker Ve Nasihat.. 01-01-1970 03:00 Akraba Ve Komşuluk İlişkileri 01-01-1970 03:00 Art Niyet - Suizan Veya Önyargı 01-01-1970 03:00 Emin, Güvenilir Ve Nezaket Sahibi Olmak 01-01-1970 03:00 Gelin Ve Damat Mevzusu 01-01-1970 03:00 Yarınlar Bizim 01-01-1970 03:00 Siyonistlerin Kuklası Küstah Trump 01-01-1970 03:00 Evlilik Oyunu (!) 01-01-1970 03:00 Geçimsizlik Ve Boşanma Hadiseleri 01-01-1970 03:00 Anlamlı Ve Bir O Kadarda Stratejik Ziyaret... 01-01-1970 03:00 Evlilik Huzurun Teminatıdır… 01-01-1970 03:00 Evlilik İçin Mümeyyiz Olmak… 01-01-1970 03:00 Medeniyetimiz Ve Ufak Ayrıntılar 01-01-1970 03:00 Eşler Arasındaki Kıskançlık Ve Duygu Kontrolü... 01-01-1970 03:00 Sevgi Ve Aşk Üzerine Kısa Bir Analiz.... 01-01-1970 03:00 Farkındalık... 01-01-1970 03:00 Mesuliyet Hissi Ve Merhamet Duygusu.. 01-01-1970 03:00 İnsanı Ve Misyonunu Tanımak. 01-01-1970 03:00 Terör Ve Şiddetin Meşruiyeti Yoktur. 01-01-1970 03:00 Fethullah Gülen’in İnanç Ve Psikolojisi... 01-01-1970 03:00 Kerbelâ’da Âşura Öncesi 01-01-1970 03:00 Azmettirici ABD Tetikçi FETÖ Destekçi NATO 01-01-1970 03:00 İşgalci Siyonist İsrail İle Anlaşmaya Hayır.. 01-01-1970 03:00 Kanlı Darbe Girişimine Bir Başka Açıdan Bakış... 01-01-1970 03:00 Kanlı Darbe Girişimi Hangi Amaca Matuf.. 01-01-1970 03:00 Sıbgatullah; Allah'ın Boyası.. 01-01-1970 03:00 Ramazan Ve Oruç 01-01-1970 03:00 İkra 01-01-1970 03:00 Önce Ahlâk Ve Manevîyat 01-01-1970 03:00 Edep 01-01-1970 03:00 Erbain Yürüyüşü 01-01-1970 03:00 Kerbelâ’yi Anmak Bidat Mi? 01-01-1970 03:00 Kûr’ân Ve İmâm Hüseyin 01-01-1970 03:00 Üst Kimlik Manifestomuz.. 01-01-1970 03:00 Teberrâ Ve Tevellâ 01-01-1970 03:00 Uhuvvet Ve Tasavvuf 01-01-1970 03:00 Ümmet Birlikteliğinin Önündeki Engeller 01-01-1970 03:00 Diyalog Ve Uhuvvet'in Ön Şartları… 01-01-1970 03:00 Tekfircilik Hastalığı (2) 01-01-1970 03:00 Tekfircilik Hastalığı -1- 01-01-1970 03:00 Tevhid Selâm Terör Örgütü Mü? 01-01-1970 03:00