Evlilik İçin Mümeyyiz Olmak…

Hazım Koral

01-07-2017 18:05

Fıkıh kurallarına göre evliliğin ön şartlarından biri de kişilerin “blûğ çağı”na ermiş olmasıdır. Bunun bir başka ismi ise “akıl baliğ” olma durumudur. Buna ilişkin açıklamalarda “mümeyyiz olmak” veya “erişkin olmak” kavramları da kullanılmaktadır. Evliliğe dair kullanılan bu kavramları, toplum nezdinde kabul görmüş dar kapsamlı anlamları ile değil, aksine geniş bir zaviyeden ele almak istiyoruz. Zira toplumumuzda yuva kurma hususunda öylesine bir algı var ki, bu şart hasıl olduğunda artık evlenecek veya evlendirilecek kişilerin önünde hiçbir engel kalmamaktadır. Oysa fıkhen olaya bakacak olursak vakıanın bunun tam tersi olduğunu görmüş olacağız. Kısacası evlilik için “blûğ çağı”na ermiş olmak asla yeterli etken değildir.

Elbette “blûğ çağı”na ermiş genç bir bayan ve genç bir erkek için edim ve ibadetler hususunda fıkhen sorumluluğu başlamış bulunmaktadır. Ancak evlilik ve yuva kurma olayı beraberinde çok büyük ve detaylı sorumluluklar getirdiği için bunun bir ön donanımı olmalı değil mi? Özellikle son zamanlar toplumumuzda ayyuka çıkan aile içi şiddet ve boşanma hadiseleri bu gerçeği bariz bir şekilde ortaya koymaktadır. Neymiş efendim, artık öyle bir zamana gelmişiz ki, eşlerin birbirlerine karşı tahammülleri yokmuş, basit tartışmalarda bile sabırlı ve tahammüllü olamıyorlarmış ve bu yüzden aile içi şiddet ve boşanma hadiseleri çoğalmış. Evet doğrudur ama bu bir sonuçtur. Hemen diyeceksiniz ki, “ebeveynler olarak biz ne yapmalıyız?”

Açık bir şekilde itiraf edecek olursak ebeveynler olarak biz bu hâlimizle sorunların üstesinden gelemeyiz. Zira sorun bizzat ebevenlerde. Her şeyden önce ne yazık ki, biz toplum olarak yozlaşmışız. Yıkılan yuvaların müsebbibi bizzat ebeveynler olmaktadır. Kendilerinde olmayan meziyetleri çocuklarına nasıl aşılasınlar? Aile müessesesi elbette ki toplumun nüvesidir. Ancak toplum dejenere olmuşsa köklü arayışlardan başka daha ne yapılabilir ki? Bu ülkede yıllardan beri aile yapısının temelini dinamitleyen, müptezelliği ve müstehçenliği pompalayan dergiler, gazeteler, TV’lerdeki diziler ve magazin programları bu dejenerasyonun, bu kokuşmuşluğun baş müsebbibi olmuştur. Ahlâkî anlamda bu bir algı operasyonudur. İnsanların sadece bedenlerindeki hücreler mutasyona uğramaz. İnsanlar muzır neşriyattan dolayı ruhsal anlamda da mutasyona ve değişime uğrayabilmektedir.

Aile bağı bir takım değerlerle kaimdir. Ancak bu değerlere karşı toplum bünyesinde kayıtsızlık baş göstermişse yozlaşmaya doğru savrulma kaçınılmaz olur. Bir başka ifadeyle, ailenin ifsadı topluma hakim olan değerlerden uzaklaşmakla başlar. Aile bağlarına karşı hassasiyet toplumsal otokontrölü de beraberinde getirir. Kayıtsızlığın baş göstermesi ise tam tersi istikamette yol almak demektir. Rabbimiz bu hususu şöyle beyan ediyor: “Bir toplum kendi özlerinde olan güzel ahlâk ve huyu bozmadıkça Allah onların durumunu değiştirmez.” (Rad:11) İslâm’a göre ailenin mahremiyeti ve insicamı ne kadar önemliyse, İslâm toplumunun da emniyet ve insicamı o kadar önemlidir. Bu nedenledir ki, İslâm’ın güvence altına almayı hedeflediği beş temel ögeden biri “nesil emniyeti”dir. Hatta “can emniyeti” kadar önemlidir. Zira ailevî ifsadla birlikte izzet ve onurunu yitirmiş insanları İslâm ölüler arasında sayar.

Yüce Rabbimiz buyuruyor ki:  "İzzet ve şeref Allah'ın, Resûlünün ve müminlerindir." (Münâfikûn:8) Yüce Rabbimiz Müslüman bireyi izzet ve şeref sahibi olarak tanımlamaktadır. Peki bu sıfat nasıl muhafaza edilir? Hiç kuşkusuz Müslüman aile yapısının yüce ahlâkî değerlerimize uygun muhafaza edilmesiyle mümkündür. Ahlâkî değerlerimiz dinin sütunlarıdır. Kişinin dinini de bu değerler ayakta tutar. Bu konu da da büyük hassasiyet sahibi olan merhum Erbakan hocamız, siyasî hayatındaki üç büyük sloganından biri ve ilki, “önce ahlâk ve maneviyat” idi. Çünkü bir toplumda ahlâk ve manevîyat öncelikli hassasiyetlerden değilse yozlaşma kaçınılmaz olur. Bugün Batı toplumlarında yaşanan uç noktadaki sapkın ilişkiler aile yapılarının dejenere olmasından sonra başlamıştır. Batıda önce aile yapılarında değerlere karşı duyarsızlık ve yozlaşma başladı. Ardından ise Lut kavmine özgü sapkın yaşam biçimi neşvü nema bulmaya başladı. Şimdi ise ilkel kabilelerde bile görülmeyen swinger gibi sapkınlıklar kanunlarla - yasalarla teminat altına alınır oldu.

Bakınız İngiliz antropolog John D. Ünwin, 4 bin yıllık kadim tarihe dayanan 80 ayrı uygarlıkla ilgili geniş kapsamlı araştırmasında, uygarlıkların ve toplumsal çöküşlerin nedenini aile yapılarına bağlıyor. Araştırdığı uygarlıkların çöküşüne neden olan ortak tehdidin, aile yapılarına hakim olan tutucu, güçlü ahlâkî değerlerin zamanla liberal bir anlayışa terk edilmesiyle başlamış. Ve zamanla ailelerin etik değerlere karşı kayıtsızlığı arttıkça, ahlâk anlayışları çözüldükçe uygarlıklar da parçalanıp bir bir çökmüş. İngiliz araştırmacının bu tespitleri Kûr’ân-ı Kerim’le de örtüşmektedir. Zira Kûr’ân’ı tetkik ettiğimizde kadim tarihlerde yaşamış nice uygarlıkların, yüce Allah’ın peygamberler vasıtasıyla göndermiş olduğu evrensel ahlâk kurallarından yüz çevirmiş olmalarından dolayı çeşitli musibetlere düçar olduklarına tanık olmaktayız.

Bu durum iki versiyonlu olarak karşımıza çıkmaktadır. Birincisi, Rad Sûresi’nin 11’nci ayetinde bildirildiği üzere toplumun bizzat kendisi. İkinci etken ise kötü yöneticilerin soysuzlaştırma politikaları. Örneğin bizzat siyasi iktidarların ahlâksız yaşam biçimini kanunlarla teminat altına alması soysuzlaşmaya zemin oluşturmaktadır. Allah Teâlâ’nın haram kıldığı münkeratın aleni olarak işlenmesine ve icrasına kanunla onay vermek toplumsal yozlaşmanın önünü açmaktadır. Böyle bir toplumun kısa süre içerisinde ahlâkî değerlerden inhiraf etmesi ve cahiliî yaşam biçimine evrilmesi (evrene hakim olan illiyet (sebep-sonuç) açısından) adeta kaçınılmazdır.

"Muhakkak ki kötü yöneticiler bir ülke yönetimini ellerine geçirdikleri zaman, orasını ifsad ederler (bozguna uğratırlar) ve ora halkının izzet sahibi olanlarını zillete düşürürler. Ve işte onlar böyle yaparlar." (Neml:34)

Bir başka ayet-i kerimede ise bu gerçeklik şöyle ifade edilmektedir: “Allah’ın ni'metini küfürle değiştirenleri ve kendi kavimlerini helâk yurduna götürenleri görmedin mi?” (İbrahim:28)

 Hor ve hakir kılınmış bir toplumun en önemli özelliği erişkinliğini – mümeyyizliğini yitirmiş olmasıdır. Bugün ne yazık ki, Türkiye coğrafyasındaki durum bundan ibarettir. Hiç kimse üzerine alınmasın ama bir zamanlar Aziz Nesin’in söylediği o meşhur söze katılmamak mümkün değil. Toplumumuzda her Allah’ın günü vuku bulan yüzlerce aile içi şiddet olayları ve boşanma hadiseleri eşlerin mümeyyiz olmadıklarına şahitlik etmektedir. Yıkılan yuvalar, perişan olan çocuklar had safhada. Ebeveyn şefkatinden, anne-baba sevgisinden mahrum büyümüş çocukların toplumsal hayata zarardan başka ne tür katkıları olur ki? Bakınız iş bununla da bitmiyor. Sadece dağılmış ailelerin çocukları potansiyel tehlike taşımamaktadır. Bugün sözüm ona dışarıdan bakıldığı zaman çoluk çocuğu ile bir aile görüntüsü verenlerin hâllerine vakıf olduğunuzda içler acısı manzaralara tanık olabilmekteyiz. Zahiren erişkin görülen genç bir bayan veya genç bir erkek aslında mümeyyiz olmaktan o kadar uzaktırlar ki, bunu ancak düğün sonrasında görebilirsiniz.

Günümüzde “aklı bir karış havada” sözü neden bu kadar revaçta acaba? Sadece günümüz gençliği değil, yaşını başını almış insanların pek çoğu ne yazık ki, aklı bir karış havada. Bunu insanî ilişkilerin veya sosyal hayatın her alanında görmek mümkün. İslâm böyleleri için “tutucu din” olmaktan çıkmış bulunmaktadır. Nefsanî arzularının esiri olmuş, gayri ahlâkî tutum ve davranışları yaşam biçimine dönüştürmüş insanların mümeyyiz olmaları mümkün değildir. Erişkin olmak her şeyden önce aklı selimce bir hayat yaşamakla mümkündür. Bu da hayatın kayıtsızlık değil, kayıt altına alınması demektir. İnsanı erdemli kılan evrensel ilâhî değerlere ve ontolojik yasalara uygun bir hayat yaşamasıdır. İnsan bu değerlere göre hayatını kayıtlandırırsa dinin kopmayan kulbuna tutunmuş olur. Olaya bu zaviyeden baktığımızda İslâm’ın tutucu bir din olduğunu görmüş oluruz. Evet İslâm kendisine intisab edeni tutar günaha girmesin, yamuk ve yanlış işler yapmasın, hayatı kendisine zehir-zindan etmesin diye.

Şu hâlde ifade etmek istediğimiz o ki, kötü yönetimleri suçlayıp kendimizi temize çıkaramayız. Ki, daha önce örneğini verdiğimiz Rad Sûresi’nin 11’nci ayeti bu konuya temas etmektedir. Nitekim Sevgili Peygamberimiz (s.a.a) “Bir toplum neye layık ise öyle yönetilir” diye buyurduğu rivayet edimektedir. Eğer bir toplum “sırat-ı müstakim” üzere olmanın dışına çıkmış ve şirazesi kaymışsa o toplumdan “sosyal insicam” beklemek beyhudedir. Mümeyyiz olmak her şeyden önce muhlis olmayı zorunlu kılar. Nitekim Rabbimiz buyuruyor ki, “Şeytan, muhlis olanı saptıramaz.” (Sad:83) Bir başka ayet-i kerimede Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler, üzerinizdeki sorumluluk kendi nefislerinizdir. Siz kendinizi doğru yola (sırat-ı müstakim’e) getirmeye bakın. Siz doğru yola erişirseniz sapan size zarar veremez. (Maide:105)

Toplumsal gidişattan memnun olmayan rahmetli babam, özellikle aile içi şiddet ve boşanma hadiseleriyle ilgili bir olaya tanık olduğunda, “oğlum, bu toplumun çivisi çıkmış” derdi. Her hangi bir gazeteyi elinize aldığınızda veya TV haberlerine baktığınızda, aynı sözü söylememeniz mümkün değil. Toplumumuz ne hâle gelmiş? Sevgi yitirilmiş, insanlarda tahammül ve hoşgörü kalmamış. Şiddete teşne bir toplum hâline gelmişiz. En küçük bir sorunun hâlli için hemen şiddete baş vurulmakta. Bu mudur mümeyyiz toplum? Geçimsiz-kavgacı bir toplum olmuşuz. Bunu ufak çocuklar arasında bile görmemiz mümkün. Bir yanlış yaptığında abisi kardeşini sille tokat dövebiliyor. Abla kardeşinin saçını başını yolabiliyor. Anne çocuklarını dayakla tedip etmenin derdinde. Evin reisi baba ise hanımına gestapo kesilmiş. Vay efendim, “yemeğin tuzu neden fazla?” gibi eften büften sebeplerle eşine şiddet uygulayabiliyor. Mümeyyiz olamamaktan kastımız budur. Yaşı ne olursa olsun bu tür insanlar “akıl baliğ” olamamışlardır. Erişkin değillerdir.

Hayatı anlamlı kılan ilâhî değerler kuşanılmışsa eğer, yani yardılış gayesine uygun bir hayat yaşanıyorsa o zaman “akıl baliğ” olunmuş, o zaman mümeyyiz olunmuş demektir. Bu ancak arınmış bir toplumla olur. Toplum olarak cahilî kirlerden arınmak zorundayız. Bir taraftan arınmak, diğer taraftan kuşanmak. Tevhid kelimesinde de bunu görüyoruz. “Lâ ilâhe” derken beşerî ilâhlardan soyutlanmış oluyoruz. Akabinde ise “illallah” derken Allah Teâlâ’nın egemenliğine teslimiyetimizi ilân etmiş oluyoruz. Bu ise tevhidi değerlerin kuşanılması demektir. Bir başka ifadeyle buna “sibgatullah” da diyebiliriz: “Biz, Allah’ın boyasıyla boyanmışızdır. Boyası Allah’ınkinden daha güzel olan kimdir? Biz ona ibadet edenleriz (deyin). “ (Bakara:138) Allah Teâlâ’nın boyası ile boyanmış bir toplum düşünün! Böyle bir toplumda cahiliyeden eser kalır mı? Şu hakikati bilmiş olalım ki, Kûr’ân insanı erişkin ve mümeyyiz hâle getirmek için inzal olmuş bir kitaptır. İnsanlar bu Kitap sayesinde mümeyyiz olur, rüşde erişir.

Sonuç olarak ifade etmek istediğimiz o ki, gerçek manada mümeyyiz olanlar, gerçek manada rüşde erenler evliliği hak etmiş demektir. Günümüzde hemen hemen her meslek dalının tam tekmil ayrı eğitim programı var, peki lise ve üniversitelerdeki ders müfredatlarına “evliliğe hazırlık” programları konsa nasıl olur acaba? Bazı belediyeler “evlilik danışmanlığı” adı altında hizmet vermektedir. Ancak bunun köylere, kasabalara varasıya dek daha geniş kapsamlı olarak yaygınlaşması gerektiği kanaatindeyiz. Elbette bu işin köylüsü ve şehirlisi diye bir ayırım söz konusu değil. Hatta istatistiklere göre şehirlerde aile içi şiddet ve boşanma hadiseleri daha fazla vuku bulmaktadır. Köylerde sabır, tahammül ve çekilen cefanın sineye bastırılması da var. Bunu da gözardı etmemek gerek. Şehirde veya taşrada olsun, çekilen bunca sıkıntı, cefa ve ölümlere varan olumsuzlukların temelinde mümeyyiz olamama vardır. İslâm ise kemâl bir dindir, insanları kemâlata çağırır. Erdemli ve erişkin olmaya çağırır. Rüşde çağırır, mümeyyiz olmaya çağırır. 

 

DİĞER YAZILARI Nedir Bu İran Düşmanlığınız? 01-01-1970 03:00 Yenileceksiniz Ve Cehenneme Sürüleceksiniz 01-01-1970 03:00 İslam Birliği Ve Şirk... 01-01-1970 03:00 İslâm Devrimi Ve Düşündürdükleri... 01-01-1970 03:00 Siyonist Çetenin İşgal Ve Tahakküm Alanı... 01-01-1970 03:00 BM Değil Ümmet Olarak Biz Suçluyuz... 01-01-1970 03:00 Hamas'ın Esirlere Yaptığı Muamele Peygamber Ahlakıdır... 01-01-1970 03:00 Canavar Siyonizm ve Canavar Batı Rejimleri 01-01-1970 03:00 Gazze'ye Sağır Olmak Katliama Ortak Olmaktır 01-01-1970 03:00 Mescid-i Aksa Tufanı... 01-01-1970 03:00 İmanımızı Gözden Geçirmek... 01-01-1970 03:00 Devlet Yapılanması Kapsamında ve Hayatın Her Alanında İslam Bir Paket Programdır... 01-01-1970 03:00 20 Temmuz Kıbrıs Barış Harekatı ve Bilmemiz Gerekenler... 01-01-1970 03:00 15 Temmuz Ve Hatırlattıkları... 01-01-1970 03:00 Kurbanın Hikmet Ve Felsefesi 01-01-1970 03:00 İmam Humeyni'yi Rahmetle Anmak... 01-01-1970 03:00 Seçim Tartışmaları ve Bizim Sorumluluğumuz... 01-01-1970 03:00 Seçimin Düşündürdükleri... 01-01-1970 03:00 Siyasi Sorumluluğumuz... 01-01-1970 03:00 Siyonist Çete Yine Şaşırtmadı... 01-01-1970 03:00 Oruç'un Fayda Ve Hikmetleri... 01-01-1970 03:00 Sigaranın Zararları 01-01-1970 03:00 Depremde Ölenlerin Katili Kim... 01-01-1970 03:00 Depremin Düşündürdükleri 01-01-1970 03:00 ABD'nin Bitmeyen Entrikaları 01-01-1970 03:00 Hak Batıl Savaşında Kukla Charlie Hebdo ve Pİyon Rasmus Paludan... 01-01-1970 03:00 Charlie Hebro Çağdaş Kab Bin Eşref 01-01-1970 03:00 Çocuk Gelin Mevzusu... 01-01-1970 03:00 Terör Ve Kısas 01-01-1970 03:00 Atatürk'ün Son Meclis Konuşması İle İlgili Tartışmalar 01-01-1970 03:00 Aliya İzzetbegoviç'i Rahmetle Anmak... 01-01-1970 03:00 İran'da Yaşanan Olaylar ve Türkiye Kıyaslaması... 01-01-1970 03:00 T.C'nin Siyonist Çete İle İlişkileri 01-01-1970 03:00 Misyonumuz Evrensel Nitelikte Müesses Bir Nizam Kurmak Olmalı... 01-01-1970 03:00 Allah'a Koşunuz... 01-01-1970 03:00 Suriye ve Diğer Arap Ülkelerinin Filistin'e Bakışı... 01-01-1970 03:00 Takva Mücadeledir 01-01-1970 03:00 28 Şubat Darbesinin Hatırlattıkları.... 01-01-1970 03:00 Biz Neyin Derdindeyiz Suud Ve Avanesi Ne Yapıyor? 01-01-1970 03:00 Haya İmandandır... 01-01-1970 03:00 Merhamet İnsanın En Temel Hasleti Olmalı... 01-01-1970 03:00 Allah'a Koşunuz 01-01-1970 03:00 Azerbaycan ABD Ve Siyonist İsrail Kıskacında... 01-01-1970 03:00 Tarih Tekerrür Ediyor ve Taliban'lı Yeni Dönem 01-01-1970 03:00 Evlilikte Liyakat Ve Sadakat.. 01-01-1970 03:00 Bosna Savaşı ve Srebrenica Katliamı... 01-01-1970 03:00 Ey Allah'ın Kulları Kardeş Olunuz... 01-01-1970 03:00 Ateşkes Filistin'i Unutturmamalı... 01-01-1970 03:00 Sicili Bozuk Ve Küstah ABD 01-01-1970 03:00 Erbakan'ı Tanımak 01-01-1970 03:00 Tarım Ve Ekolojik Sorunlarımız 01-01-1970 03:00 Sürdürülebilir Aile Yuvasının Ön Şartı İyi Geçimdir.. 01-01-1970 03:00 Batıl Ehlinin İslâm'a Ve Peygamberimiz'e Olan Düşmanlığı... 01-01-1970 03:00 İftira Dezenformasyon Ve Tezvirat Olguları Üzerinden İran Düşmanlığı.. 01-01-1970 03:00 Kısasta Hayat Vardır 01-01-1970 03:00 Kerbelâ Kıyamını Anlamak... 01-01-1970 03:00 Istanbul Sözleşmesi Mi, İslam Sözleşmesi Mi.... 01-01-1970 03:00 Bir Hukuk Skandalı Ve 22 Yıllık Hasret... 01-01-1970 03:00 Aile Mahremiyeti Üzerine 01-01-1970 03:00 Dünya Kudüs Günü Ve Asıl Mesele 01-01-1970 03:00 Oruç Ve Nefs Tezkiyesi.. 01-01-1970 03:00 Koronavirüs (Kovid-19) Hakkında... 01-01-1970 03:00 Mayın Eşeği Olmamak 01-01-1970 03:00 İslâm Devriminin 41'nci Yılı Muhasebesi 01-01-1970 03:00 İran'ın Suriye'de Ne İşi Var? 01-01-1970 03:00 Kadına Şiddet Ve Evlilik Hayatını Bitiren Faktörler... 01-01-1970 03:00 Nikâh Akdi.. 01-01-1970 03:00 Evlilikte Liyakat Ve Sadakat.. 01-01-1970 03:00 Kadına Şiddet Ve Kadın Cinayetleri 01-01-1970 03:00 Önce Ahlâk Ve Maneviyat... 01-01-1970 03:00 Takva İslam’ı En İyi Şekilde Yaşamaktır 01-01-1970 03:00 Gürültü Kirliliği 01-01-1970 03:00 Ramazan Ayı Ve Oruç 01-01-1970 03:00 Tesettürün Cılkının Çıkarılması Ve Müstehcenliğin Yaygınlaşması Üzerine... 01-01-1970 03:00 Şer Ekseni 01-01-1970 03:00 İslâm Devrimi’nin 40. Yılı 01-01-1970 03:00 Nikâhta Keramet Vardır 01-01-1970 03:00 Uygurlu Müslüman Türklere Uygulanan Çin Zulmü 01-01-1970 03:00 Evliliğe Giden Yolda Kıskançlık... 01-01-1970 03:00 Unutulan Vecibe Emr-İ Maruf -Nehyi Münker Ve Nasihat.. 01-01-1970 03:00 Akraba Ve Komşuluk İlişkileri 01-01-1970 03:00 Art Niyet - Suizan Veya Önyargı 01-01-1970 03:00 Emin, Güvenilir Ve Nezaket Sahibi Olmak 01-01-1970 03:00 Gelin Ve Damat Mevzusu 01-01-1970 03:00 Yarınlar Bizim 01-01-1970 03:00 Siyonistlerin Kuklası Küstah Trump 01-01-1970 03:00 Evlilik Oyunu (!) 01-01-1970 03:00 Geçimsizlik Ve Boşanma Hadiseleri 01-01-1970 03:00 Anlamlı Ve Bir O Kadarda Stratejik Ziyaret... 01-01-1970 03:00 Evlilik Huzurun Teminatıdır… 01-01-1970 03:00 Medeniyetimiz Ve Ufak Ayrıntılar 01-01-1970 03:00 Eşler Arasındaki Kıskançlık Ve Duygu Kontrolü... 01-01-1970 03:00 Sevgi Ve Aşk Üzerine Kısa Bir Analiz.... 01-01-1970 03:00 Farkındalık... 01-01-1970 03:00 Mesuliyet Hissi Ve Merhamet Duygusu.. 01-01-1970 03:00 İnsanı Ve Misyonunu Tanımak. 01-01-1970 03:00 Terör Ve Şiddetin Meşruiyeti Yoktur. 01-01-1970 03:00 Fethullah Gülen’in İnanç Ve Psikolojisi... 01-01-1970 03:00 Kerbelâ’da Âşura Öncesi 01-01-1970 03:00 Azmettirici ABD Tetikçi FETÖ Destekçi NATO 01-01-1970 03:00 İşgalci Siyonist İsrail İle Anlaşmaya Hayır.. 01-01-1970 03:00 Kanlı Darbe Girişimine Bir Başka Açıdan Bakış... 01-01-1970 03:00 Kanlı Darbe Girişimi Hangi Amaca Matuf.. 01-01-1970 03:00 Sıbgatullah; Allah'ın Boyası.. 01-01-1970 03:00 Ramazan Ve Oruç 01-01-1970 03:00 İkra 01-01-1970 03:00 Önce Ahlâk Ve Manevîyat 01-01-1970 03:00 Edep 01-01-1970 03:00 Erbain Yürüyüşü 01-01-1970 03:00 Kerbelâ’yi Anmak Bidat Mi? 01-01-1970 03:00 Kûr’ân Ve İmâm Hüseyin 01-01-1970 03:00 Üst Kimlik Manifestomuz.. 01-01-1970 03:00 Teberrâ Ve Tevellâ 01-01-1970 03:00 Uhuvvet Ve Tasavvuf 01-01-1970 03:00 Ümmet Birlikteliğinin Önündeki Engeller 01-01-1970 03:00 Diyalog Ve Uhuvvet'in Ön Şartları… 01-01-1970 03:00 Tekfircilik Hastalığı (2) 01-01-1970 03:00 Tekfircilik Hastalığı -1- 01-01-1970 03:00 Tevhid Selâm Terör Örgütü Mü? 01-01-1970 03:00