Kerbelâ’yi Anmak Bidat Mi?

Hazım Koral

29-12-2015 22:47

Terminolojik olarak bidat sözcüğünü ele alacak olursak; dinde olmayan, dine sonradan sokulan davranışlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bazı âlimler seyyie ve hasene yani kötü ve iyi olmak üzere bidatı ikiye ayırmaktadırlar. Dinî hükümleri tahrife yönelik olan bidat-ı seyyie, insanlığa faydalı olan icatlar ise bidat-ı hasene olarak anılmaktadır.

Genel kanaat böyle, peki Kerbelâ hadisesine nasıl bakmalıyız? İslâm’da yas tutmak var mıdır? Veya Kerbelâ hadisesini anma merasimleri sadece yas mıdır? Yoksa başka bir amaca matuf olarak mı bu anma merasimleri tertiplenmektedir? Kerbelâ’nın başlı başına bir okul, bir öğreti olduğu iddia edilmektedir, bu ne derece doğrudur?

Olaya yas boyutuyla baktığımızda iki örnek karşımıza çıkmaktadır. Birincisi Kûrân’ı Kerim’den bir örnek. Yakup aleyhiselam oğlu Yusuf aleyhiselam için ağlamaktan gözleri kör oluyor. Hatta metinlerimizde bile bu konu destan ve ağıt olarak aktarılmakta. Bir kaç paragraf örnek verecek olursak: “Yusuf’un gömleğin al kan ettiler. Kurtlar yedi diye bühtan ettiler. Götürüp Yusuf'u bilmem ne'ttiler. Ağlar Yâkub ağlar, Yusuf'um deyû. Akardı Yâkub'un gözünün yaşı. Ah ettikçe delerdi dağ ile taşı. Yusuf'u kuyuya attı kardeşleri. Ağlar Yâkub ağlar, Yusuf'um deyû.Bu yas değil de nedir?

İkincisi, İmâm Hüseyin (a.s) dünyaya geldiğinde Allah Resûlü (s.a.a) doğum müjdesini alınca doğruca kızının evine gidiyor. Kendisini karşılayan Esma bint-i Umeys’e: “Yâ Esma! Bana oğlumu getirir misin?“ diyor. Esma, beyaz bir beze sarılı olan bebeği getirip Resulûllah’a (s.a.a) uzatıyor. Allah Resûlü (s.a.a) büyük bir sevinç içerisinde kucağına almış olduğu torununu öpüp kokluyor ve bağrına basıyor.

Resûlullah (s.a.a), dünyaya yeni  teşrif buyurmuş olan torununun sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okuyor. O ara Allah Resûlü (s.a.a)  mutluluk içerisinde torununu temâşâ ederken birden mübârek yüzünde keder ve hüzün belirtisi oluşuyor ve göz pınarlarından yanaklarına doğru yaşlar süzülüyor. Bu duruma tanık olan Esma: “Ya Resûlullah! Anam babam sana feda olsun, nedir bu haliniz?“ deyince. Allah Resûlü (s.a.a): “Yâ Esma! Cebrail bana şu an bildirdi ki, bu oğlum ‘Kerb-u Belâ‘ denilen yerde nifak ehli azgın ve sapık bir grup tarafından katledilecek…“  Allah Resûlü (s.a.a) bu acı haberi verdikten sonra o zalim güruha ilenip beddua ediyor:  

“…Allah’ın lâneti zalimlerin üzerine olsun.“ (A’raf:44)

Esma  duyduğu bu acı haber karşısında şaşkına dönüp iki elini yüzüne vurarak, feryad-ü figân içerisinde ağlamaya başlıyor. “Vah Hüseyin canem,“ “Vah Hüseyin canem“ diyerek ağıt yakıyor. Kerbelâ mazlumu İmâm Hüseyin (a.s) için ilk vaveylâ, ilk gözyaşı, ilk ağıt, ilk ilenme ve ilk feryad nûr hanesinden gökyüzüne doğru yükseliyor.

Rahmet Peygamberi’ni (s.a.a) o an öylesine bir hüzün kaplıyor ki, Kerbelâ’nın acısını ta yüreğinde hissediyor. (Allah Resûlü (s.a.a), o günden sonra torununu kucağına aldığı, onu sevip okşadığı zaman hüzünlenip gözyaşlarını içine akıtıyor.) Sevgili Peygamberimiz’in (s.a.a) ve Esma Bint-i Umeys’in ağlayıp gözyaşı dökmeleri yas değil de nedir?

Yas mersimlerine bidat diyenlerin bir tek amacı vardır, o da Kerbelâ katliamının üzerini örtmek ve bu katliamı yapanları arkalamak. Hatta o günü unutturabilmek için o kadar şeyler uydurmuşlar ki, akla ziyan! Ne imiş efendim, o gün Nuh aleyhiselamın gemisi karaya oturmuş! Aşure tatlısı yapıp bunu bayram havası içerisinde kutluyorlar ki, asıl Kerbelâ katliamı unutulsun. Tabi bununla yetinmiyorlar. Bakıyorsunuz Âdem aleyhiselamın o gün tevbesi Kabul edilmiş! Yusuf aleyhiselam o gün kuyudan kurtulmuş! O gün Yunus aleyhiselam balığın karnından karaya çıkmış! Vs. vs.

Elbette bu yas merasimlerinde başa kama vurmak, sırtlara zincirle vurulup kan akıtmak gibi ifrata varan bazı davranışlar var ki bunları tasvip etmek mümkün değil. Zaten İmâm Humeynî (r.a) bu konuda fetva yayınlayıp bedenden kan akıtmanın haram olduğunu ilân etmişti. Yani İran’da bu iş fıkhen yasak ve haram.

Yas merasimlerinden amaçlanan hedef iki boyutludur. Birincisi; İmâm Hüseyin (a.s) ve yârenleri mazlum olarak katledilmişlerdir. Zalim Yezit belki de insanlık tarihinin en büyük barbarlık örneğini sergileyerek bu katliamı gerçekleştirmiştir. Yezit kendi ifadesiyle bu yaptığı katliamı “Bedir’in intikamı” olarak isimlendirmiştir. Bu aynı zamanda İslâm’a ve onun peygamberi Resulullah’a (s.a.a) olan düşmanlığın izharıdır. Bu hadisenin her yıl gündeme getirilmesi İmâm Hüseyin ve yârenlerinin haksız bir şekilde ve hunharca zalim Yezit tarafından katledildiğinin bilinmesi gerktiği ile alakalıdır. Kim mazlum, kim zalim? Bunu ümmet bilmek zorundadır. Bilmeye hakkı vardır. Doğru haber edinme hakkkı her insan için mahfuzdur. Basın ve bilgi edinme özgürlüğüne ilişkin bu bir evrensel insan hakkıdır.

Müslümanlar bu hadiseyi bilmeliler ki, dost ve düşmanlarını da tanısınlar. Bilmezlerse “tevellâ” ve “teberra” ölçülerini karıştırmış olurlar. Bu ölçü karışırsa, bu noktada bir eksen kayması yaşanırsa hak ehli ile batıl ehli tefrik edilemez. Sonra dostunuz, veliniz olması gerekenler düşmanınız olarak tanıtılır size. Düşmanınız olması gerekenler de veliniz olarak sunulur size. Nitekim İslâm ümmetinin büyük bir kesimi böylesi bir açmazın içerisinde bulunmaktadır. İmâm Ali (a.s) buyuruyor ki: “Önce hakkı tanı sonra ehlini tanırsın. Önce batılı tanı sonra ehlini tanırsın.”

Ancak ne yazık ki, insanların pek çoğu ne hakkı ve ne de batılı tanıyor; dolayısıyla hâl böyle olunca bu sefer ehlini de tanımıyor. Şu halde Müslümanlar “lâ” ile atacakları tevhidî adımla batılı ve ehlini tanımalılar ki, reddettiklerini bilerek reddetsinler. Bunun akabinde hakkı öyle tanımalılar ki, hakka aşkla bağlanmış olsunlar, hakka bigâne kalmasınlar. Yine İmâm Ali (a.s) buyuruyor ki: “Biz hak ehlini arayan bulur; bulan sever-meveddet gösterir; sevip meveddet gösteren bize aşık olur; bize aşık olanı biz de severiz.”

İşte bu sevginin, bu meveddet ve bu aşkın önüne geçmek için Kerbelâ merasimlerine bidat diyorlar. Engel olunmak istenen ikinci hususa gelince. Kerbelâ hadisesi bir yönüyle Ehl-i Beyt’in mazlumiyetini ortaya koyarken diğer taraftan da, bütün insanlık alemine, bütün çağlara ve bütün nesillere sunduğu mesaj zalimlere itaat etmemeye ilişkindir. Çünkü İslâm’ın en büyük hedefi zulmü ve fitneyi tüm yeryüzünden söküp atmak ve bütün yerküreye adaleti hakim kılmaktır.  Şu hâlde zalim yöneticilerin hiçbir şekilde yönetim hakkı yoktur. Onlar iktidarda oldukları süre yeryüzünde fitne ve menhiyat yaygınlık kazanır. Bunun bertaraf edilmesini ise yüce dinimiz bize emretmektedir.

 “(Yeryüzünde) Fitne kalmayıncaya ve din (yalnız) Allah'ın oluncaya kadar (din hükümleri Allah adına tatbik edilinceye kadar) onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur.” (Bakara:193)

Ayet-i kerimden de anlaşıldığı üzere kötülükler bertaraf edilip Allah’ın yasaları kamusal alana hakim olduktan sonra her daim teyakkuz hâlinde olmak için biz Müslümanlara ve siyasal alandaki yöneticilerimize kırmızı çizgiden söz edilmektedir: “Zulüm yapanlardan başkasına düşmanlık yoktur.”

Yani Müslümanlar için düşman zalimlerden başkası değildir. İşte İmâm Hüseyin ve yârenlerinin düşmanlığı da zalim Yezit ve avanesinden başkasına değildi. Ve oradaki zulmün bertaraf edilmesi için kıyam etmişlerdi. Aslında o gün tüm ümmet için öncelik bu olmalıydı. Ama ne yazık ki, İmâm (a.s) yârenleriyle birlikte Mekke’den ayrılıp yola çıktığında insanlar huşu içerisinde Kâbe’yi tavaf etmeye devam ediyorlardı. Oradaki insanlar Kâbe’yi tavaf ederlerken yaşayan mücessem Kûr’ân’ı naçar bırakmışlardı ve bunun farkında değillerdi. İmâm Hüseyin (a.s), Allahu âlem ama sadece Kerbelâ’da “Hel min nasırin yensuruni?” (Benim yardımcılarım nerede?) diye feryad etmedi, bu çağrıyı Kâbe’den ayrılırken de dile getirmişti. Ardından da o meşhur sözünü söylemişti: “Heyhat minezzilleh!” (Zillete boyun eğenlere yazıklar olsun.)

Bu çağrıların, bu feryatların hatırlatılması motivasyon değil de nedir? Bunlar nasıl bidat olarak değerlendirilir? Bir Müslüman birey için sarsılmaz bir şahsiyet donanımına vesile olacak bu hatırlatmalar, bu anma merasimleri nasıl bidat olabilir ki? Özellikle İslâm dışı yönetimlerin ümmete hakim olduğu, fitne ve fahşanın her tarafı kapladığı böylesi bir dönemde her zamankinden daha çok muhtacız bu tür anma programlarına ve merasimlere. Bu tür etkinliklerle insanlarımız zalim rejimlere karşı kin ve düşmanlığa tahrik edilmeli ki, devrime ilişkin bir bilinç oluşsun insanlarımızda. Egemen güçler bunu istemedikleri için bu işe bidat diyorlar. Ve bunu kapıkulu ulemalarına söyletiyorlar ki, halk üzerinde tesirli olsun.

Şu bir imânî hakikat ki, Kûr’ân’ın hükümleri kıyamete kadar bakidir. Yüce Allah’ın buyruklarına göre yaşamak her Müslümanın üzerine dini bir vecibedir. Kûr’an’da öyle hükümler var ki, bunlar ertenemezler ve anın vacibidirler. Eşyanın tabiatı boşluk kabul etmediği gibi İslâm’da “devlet-i ebed müddet” esastır. Yani devlet olsa da olur, olmasa da olur kabilinden değil. Üstelik bu devlet parçalardan müteşekkil değil, yekpare olmalıdır. Zira yüce dinimiz İslâm “Sizin ümmetiniz bir tek ümmettir” (Muminun:52) ve “Toptan Allah’ın ipine sarılın” (Al-i İmrân:103) diyerek bizlere birliği emretmektedir.

Ayrıca Kûr’ân’ın inzaline sebep olan hususlardan biri de biz Müslümanlara şöyle hatırlatılmaktadır:

“Andolsun, Biz elçilerimizi apaçık belgelerle gönderdik ve insanlar adaleti ayakta tutsunlar diye, onlarla birlikte kitabı ve mizanı indirdik…” (Hadid:25)

İşte Seyyid-i Şûheda İmâm Hüseyin’in (a.s) kıyamının ana etkenlerinden biri de aktarmış olduğumuz bu ayet-i kerime idi. İmâm’ın (a.s) kıyamındaki ana faktör zulmün bertaraf edilmesine ve adaletin kaim kılınmasına matuftur. İmâm Hüseyin’i (a.s) anma merasimleri biz İslâm ümmetine bunu hatırlatmaktadır. “Hatırlatma müminlere yarar sağlar” (Zâriyât:55) ayetinden yola çıkarak  sonuç olarak diyeceğimiz o ki; bu merasimler bidat değil, aksine “yararlanılması için anılması vacip olan günler”dir. Biz kanın kılıca galip geldiği bu güne  “Yevmullah” (Allah’ın günü) de diyebiliriz.

 

 

 

DİĞER YAZILARI Nedir Bu İran Düşmanlığınız? 01-01-1970 03:00 Yenileceksiniz Ve Cehenneme Sürüleceksiniz 01-01-1970 03:00 İslam Birliği Ve Şirk... 01-01-1970 03:00 İslâm Devrimi Ve Düşündürdükleri... 01-01-1970 03:00 Siyonist Çetenin İşgal Ve Tahakküm Alanı... 01-01-1970 03:00 BM Değil Ümmet Olarak Biz Suçluyuz... 01-01-1970 03:00 Hamas'ın Esirlere Yaptığı Muamele Peygamber Ahlakıdır... 01-01-1970 03:00 Canavar Siyonizm ve Canavar Batı Rejimleri 01-01-1970 03:00 Gazze'ye Sağır Olmak Katliama Ortak Olmaktır 01-01-1970 03:00 Mescid-i Aksa Tufanı... 01-01-1970 03:00 İmanımızı Gözden Geçirmek... 01-01-1970 03:00 Devlet Yapılanması Kapsamında ve Hayatın Her Alanında İslam Bir Paket Programdır... 01-01-1970 03:00 20 Temmuz Kıbrıs Barış Harekatı ve Bilmemiz Gerekenler... 01-01-1970 03:00 15 Temmuz Ve Hatırlattıkları... 01-01-1970 03:00 Kurbanın Hikmet Ve Felsefesi 01-01-1970 03:00 İmam Humeyni'yi Rahmetle Anmak... 01-01-1970 03:00 Seçim Tartışmaları ve Bizim Sorumluluğumuz... 01-01-1970 03:00 Seçimin Düşündürdükleri... 01-01-1970 03:00 Siyasi Sorumluluğumuz... 01-01-1970 03:00 Siyonist Çete Yine Şaşırtmadı... 01-01-1970 03:00 Oruç'un Fayda Ve Hikmetleri... 01-01-1970 03:00 Sigaranın Zararları 01-01-1970 03:00 Depremde Ölenlerin Katili Kim... 01-01-1970 03:00 Depremin Düşündürdükleri 01-01-1970 03:00 ABD'nin Bitmeyen Entrikaları 01-01-1970 03:00 Hak Batıl Savaşında Kukla Charlie Hebdo ve Pİyon Rasmus Paludan... 01-01-1970 03:00 Charlie Hebro Çağdaş Kab Bin Eşref 01-01-1970 03:00 Çocuk Gelin Mevzusu... 01-01-1970 03:00 Terör Ve Kısas 01-01-1970 03:00 Atatürk'ün Son Meclis Konuşması İle İlgili Tartışmalar 01-01-1970 03:00 Aliya İzzetbegoviç'i Rahmetle Anmak... 01-01-1970 03:00 İran'da Yaşanan Olaylar ve Türkiye Kıyaslaması... 01-01-1970 03:00 T.C'nin Siyonist Çete İle İlişkileri 01-01-1970 03:00 Misyonumuz Evrensel Nitelikte Müesses Bir Nizam Kurmak Olmalı... 01-01-1970 03:00 Allah'a Koşunuz... 01-01-1970 03:00 Suriye ve Diğer Arap Ülkelerinin Filistin'e Bakışı... 01-01-1970 03:00 Takva Mücadeledir 01-01-1970 03:00 28 Şubat Darbesinin Hatırlattıkları.... 01-01-1970 03:00 Biz Neyin Derdindeyiz Suud Ve Avanesi Ne Yapıyor? 01-01-1970 03:00 Haya İmandandır... 01-01-1970 03:00 Merhamet İnsanın En Temel Hasleti Olmalı... 01-01-1970 03:00 Allah'a Koşunuz 01-01-1970 03:00 Azerbaycan ABD Ve Siyonist İsrail Kıskacında... 01-01-1970 03:00 Tarih Tekerrür Ediyor ve Taliban'lı Yeni Dönem 01-01-1970 03:00 Evlilikte Liyakat Ve Sadakat.. 01-01-1970 03:00 Bosna Savaşı ve Srebrenica Katliamı... 01-01-1970 03:00 Ey Allah'ın Kulları Kardeş Olunuz... 01-01-1970 03:00 Ateşkes Filistin'i Unutturmamalı... 01-01-1970 03:00 Sicili Bozuk Ve Küstah ABD 01-01-1970 03:00 Erbakan'ı Tanımak 01-01-1970 03:00 Tarım Ve Ekolojik Sorunlarımız 01-01-1970 03:00 Sürdürülebilir Aile Yuvasının Ön Şartı İyi Geçimdir.. 01-01-1970 03:00 Batıl Ehlinin İslâm'a Ve Peygamberimiz'e Olan Düşmanlığı... 01-01-1970 03:00 İftira Dezenformasyon Ve Tezvirat Olguları Üzerinden İran Düşmanlığı.. 01-01-1970 03:00 Kısasta Hayat Vardır 01-01-1970 03:00 Kerbelâ Kıyamını Anlamak... 01-01-1970 03:00 Istanbul Sözleşmesi Mi, İslam Sözleşmesi Mi.... 01-01-1970 03:00 Bir Hukuk Skandalı Ve 22 Yıllık Hasret... 01-01-1970 03:00 Aile Mahremiyeti Üzerine 01-01-1970 03:00 Dünya Kudüs Günü Ve Asıl Mesele 01-01-1970 03:00 Oruç Ve Nefs Tezkiyesi.. 01-01-1970 03:00 Koronavirüs (Kovid-19) Hakkında... 01-01-1970 03:00 Mayın Eşeği Olmamak 01-01-1970 03:00 İslâm Devriminin 41'nci Yılı Muhasebesi 01-01-1970 03:00 İran'ın Suriye'de Ne İşi Var? 01-01-1970 03:00 Kadına Şiddet Ve Evlilik Hayatını Bitiren Faktörler... 01-01-1970 03:00 Nikâh Akdi.. 01-01-1970 03:00 Evlilikte Liyakat Ve Sadakat.. 01-01-1970 03:00 Kadına Şiddet Ve Kadın Cinayetleri 01-01-1970 03:00 Önce Ahlâk Ve Maneviyat... 01-01-1970 03:00 Takva İslam’ı En İyi Şekilde Yaşamaktır 01-01-1970 03:00 Gürültü Kirliliği 01-01-1970 03:00 Ramazan Ayı Ve Oruç 01-01-1970 03:00 Tesettürün Cılkının Çıkarılması Ve Müstehcenliğin Yaygınlaşması Üzerine... 01-01-1970 03:00 Şer Ekseni 01-01-1970 03:00 İslâm Devrimi’nin 40. Yılı 01-01-1970 03:00 Nikâhta Keramet Vardır 01-01-1970 03:00 Uygurlu Müslüman Türklere Uygulanan Çin Zulmü 01-01-1970 03:00 Evliliğe Giden Yolda Kıskançlık... 01-01-1970 03:00 Unutulan Vecibe Emr-İ Maruf -Nehyi Münker Ve Nasihat.. 01-01-1970 03:00 Akraba Ve Komşuluk İlişkileri 01-01-1970 03:00 Art Niyet - Suizan Veya Önyargı 01-01-1970 03:00 Emin, Güvenilir Ve Nezaket Sahibi Olmak 01-01-1970 03:00 Gelin Ve Damat Mevzusu 01-01-1970 03:00 Yarınlar Bizim 01-01-1970 03:00 Siyonistlerin Kuklası Küstah Trump 01-01-1970 03:00 Evlilik Oyunu (!) 01-01-1970 03:00 Geçimsizlik Ve Boşanma Hadiseleri 01-01-1970 03:00 Anlamlı Ve Bir O Kadarda Stratejik Ziyaret... 01-01-1970 03:00 Evlilik Huzurun Teminatıdır… 01-01-1970 03:00 Evlilik İçin Mümeyyiz Olmak… 01-01-1970 03:00 Medeniyetimiz Ve Ufak Ayrıntılar 01-01-1970 03:00 Eşler Arasındaki Kıskançlık Ve Duygu Kontrolü... 01-01-1970 03:00 Sevgi Ve Aşk Üzerine Kısa Bir Analiz.... 01-01-1970 03:00 Farkındalık... 01-01-1970 03:00 Mesuliyet Hissi Ve Merhamet Duygusu.. 01-01-1970 03:00 İnsanı Ve Misyonunu Tanımak. 01-01-1970 03:00 Terör Ve Şiddetin Meşruiyeti Yoktur. 01-01-1970 03:00 Fethullah Gülen’in İnanç Ve Psikolojisi... 01-01-1970 03:00 Kerbelâ’da Âşura Öncesi 01-01-1970 03:00 Azmettirici ABD Tetikçi FETÖ Destekçi NATO 01-01-1970 03:00 İşgalci Siyonist İsrail İle Anlaşmaya Hayır.. 01-01-1970 03:00 Kanlı Darbe Girişimine Bir Başka Açıdan Bakış... 01-01-1970 03:00 Kanlı Darbe Girişimi Hangi Amaca Matuf.. 01-01-1970 03:00 Sıbgatullah; Allah'ın Boyası.. 01-01-1970 03:00 Ramazan Ve Oruç 01-01-1970 03:00 İkra 01-01-1970 03:00 Önce Ahlâk Ve Manevîyat 01-01-1970 03:00 Edep 01-01-1970 03:00 Erbain Yürüyüşü 01-01-1970 03:00 Kûr’ân Ve İmâm Hüseyin 01-01-1970 03:00 Üst Kimlik Manifestomuz.. 01-01-1970 03:00 Teberrâ Ve Tevellâ 01-01-1970 03:00 Uhuvvet Ve Tasavvuf 01-01-1970 03:00 Ümmet Birlikteliğinin Önündeki Engeller 01-01-1970 03:00 Diyalog Ve Uhuvvet'in Ön Şartları… 01-01-1970 03:00 Tekfircilik Hastalığı (2) 01-01-1970 03:00 Tekfircilik Hastalığı -1- 01-01-1970 03:00 Tevhid Selâm Terör Örgütü Mü? 01-01-1970 03:00