Cumhuriyet’in kurulmasıyla ıslahat adı altında izlenen siyaset, halk tarafından kabul görmemiş ve buna karşılık rejim taraftarı binlerce insana baskı, zulüm ve inkar politikası uygulamıştı. 1924 yılına gelindiğinde medreseler kapatıldı, din ve vakıflar bakanlığı kapatıldı, halifeliğin kaldırılmasıyla yeni rejimin Batı’yı kendisine referans ettiğini açık şekilde beyan etmiş oldu. Ne zaman ki son damlalar bardağı taşırınca bunu gören Şeyh Said, kıyam kararı aldı ve şöyle bir fetva çıkarttı: “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Bizler İslam’ın ve İslam peygamberinin yücelttiği ve zalim Mustafa Kemal’in kendi eliyle kurduğu hükümetin zevale uğratacağı ve onların yeryüzünde silineceği bir zamana girmiş bulunuyoruz. Cihat etmek her Müslümana farzdır. Bu savaş, İslam’ın bu topraklarda yeniden hâkim kılınması içindir. Bu çağrı sizin Müslüman kabileniz bu büyük cihada katılması içindir. Ben bu davete içtenlikle ‘lebbeyk’ diyeceğinize inanıyorum. Ey insanlar! İslam’ı bu kâfirlerin ellerinden koruyalım. Aksi takdirde bu kâfir hükümet bizi de kendisi gibi yapacaktır. Bunun için ona cihat etmek farzdır.” Bu fetvayı bölgenin şeyhlerine ve aşiret liderlerine, elçilerinin aracılığıyla gönderdi.
Piran’da kardeşi Abdurrahman’ı ziyaret eden Şeyh Said köyün camisinden şu hutbeyi okuyordu: “Medreseler kapatıldı, din ve vakıflar bakanlığı kapatıldı ve dini mektepler milli eğitime bağlandı. Gazetelerde bir takım dinsiz yazarlar dine hakaret etmeye, peygambere dil uzatmaya cürret ediyorlar. Bugün Allah’ın dini için ilk savaşacak olan benim” diyordu. Ne var ki Şeyh Said kıyamı elde olamayan nedenlerden ötürü zamansız başladı, altı asker kaçağı Şeyh Said’in olduğu bir sırada Piran’a sığınır; köye gelen jandarma komutanı söz konusu kaçakları ister, Şeyh Said kaçakları teslim etmek istemez. Ancak komutan bunu kabul etmez. Şeyh Abdurrahman hepsinin suçlu olmadığını belirterek, suçsuzların serbest bırakılmasını teklif edince komutan bunu kabul eder. Ne yazık ki orada jandarma kuvvetleri ile Şeyh Said’in adamları arasında çatışmalar çıkmış ve böylece kıyam başlamış olur. Bununla beraber ilk ateş eden taraf kesin olarak bilinmemektedir. Bu olayı duyan halk, hükümet görevlilerini kendi şehir ve köylerinden kovar. Şeyh Said 15 Şubat’ta Hakik köyüne girer, ertesi gün adamları Derahiniy’i (Genç) ele geçirince burası onun geçici karargâhı olur. Şeyh Said burada emirül mücahid’in ( mücahitlerin emri) sıfatıyla ilk resmi kararı göndererek kendisine bağlı kabilesinden Fakîh Hasan’ı Derahiniy, Botan, Tavas ve Silvan’ı kapsayan bölgeyi reis olarak tayin eder. Şeyh Said, söz konusu bölgeyi sağlama alınca bu sefer Diyarbakır üzerine yürür, bu arada Şeyh Abdurrahman ve Şeyh Eyyüp kuvvetlerinin yardımı ile 29 Şubat’ta Şırnak’ı ele Hani ve Elazığ şehrine giren şeyh şerifi vali olarak atanmıştı burada hanili salih beyin büyük etkisi olmuştu urfa Siverek kıyamında'da destek şeyh eyüp'ten gelmişti Ardından önemli bir yerleşim yeri olan Ergani’de ele geçirilir. Ankara hükümeti 23 Şubat 1925’de Doğu illerinde örfe dayalı hükümler çıkarır ve kıyamı bastırmak için asker gönderir. Öyle ki, Mart ayının sonlarına doğru rejimin sonu gelir gibi olmuştu. Olaylara yumuşak baktığı için Başbakan Fetih Okyar görevinden istifa ettirilir ve yerine İsmet İnönü getirilir. 2 Mart’ta İnönü hükümeti ciddi salahiyetlerle donatılıp göreve başlar.
Şeyh Said’in ordusu Diyarbakır’ın içinden destek göremeyince ve rejim güçleride çok büyük askeri yığınak yapınca ablukayı kaldırarak, geri çekilir. Kendisi ihanete uğrayarak, Muş’ta Abdurrahman köprüsü üzerinde rejim askerleri tarafından tutuklanır ve Diyarbakır’a getirilir. 29 Haziran 1925’de Diyarbakır’da kırk altı arkadaşıyla birlikte idama mahkûm edilerek, şehit edilirler.
Şeyh Said Türkiye’deki laik ve batıl zihniyetine meydan okuyan muttaki bir insandı. Son arzusunu ne olduğunu soran cellattan bir kalem ve bir kâğıt ister ve şunu yazar: “Değersiz dallarda asılmama pervam yoktur, muhakkak ki mücadelem Allah ve din içindir.” Diyerek şehadet şerbetini içer. Rabbim şehadetlerini kabul etsin.
Bizler yirmi yıldır hükümette olan AK PARTİ yetkilerine ulaşmaya çalışarak Şeyh Said efendinin kabir-i şeriflerinin yapılarak halkın ziyarete açılması taleplerimizi ilettik. Nasıl ki şehidimiz İskilipli Atıf hocanın kabir-i şerifleri bulunup açıldıysa, aynı özverinin Şeyh Said ve arkadaşlarında yapılmasını talep ediyoruz. ,
Selam olsun ümmetin tüm şehitlerine.
Vesselam