16. yüzyıl ortalarında Osmanlı şehirlerinde ortaya çıkan ve oradan dünyaya yayılan kıraathaneler, sosyalleşme, siyasi ve edebi konuların tartışıldığı ve duyurulduğu mekanlar olarak geçmişten günümüze ulaşmıştır.
Okuma mekânı şeklinde hizmet veren kahvehanelerin kıraathane diye adlandırılması Tanzimat sonrası döneme rastlar. Geçmişten günümüze türlü kıymetli anıyı barındıran kıraathanelerle bende gençlik yıllarımda tanıştım.
İstanbul’un Fatih ilçesinin Malta semtinde bulunan Sohbet Kıraathanesinden bahsetmek istiyorum sizlere. Gençliğimizde ideallerimizi, hayallerimizi Sohbet Kıraathanesinde konuşuyorduk. O kıraathaneden nice şehitlerimiz çıktı. Onlarca şehidimiz oldu. Kimler geldi kimler geçti. Ne yiğitler gördü o tabureler.
Gençliğimizde bütün genç Müslümanlar oradaydı. Şimdilerde ki derneklerin, vakıfların abileri liderleri ve gönüllüleri oradaydı. Oradaydı derken tüm günlerini orada çay içerek geçirmezlerdi. İşler güçler halledilir oraya hasbihale gelinirdi. Çay sohbetlerimizde dedikodu değil dava vardı. Dernekler Vakıflar yerine oraya gelinir örgütlenmeler orada yapılırdı. Gün gelir çay paramız çıkmaz, aramızda hallederdik.
Sadece erkeklerin olduğu bu mekanlardan dekorasyonu şaşalı nargile kafelere geçiş yapıldı. Değerlerin azaldığı özentinin çoğaldığı bu mekanlarla neleri kaybediyoruz düşünmemiz gerekir.
Belki de deyim yerindeyse yetim gibi kalmış kıraathanelere dönme vaktimiz gelmiştir. Şimdiler de ise Derneklere ve Vakıflara sıkışan, bu ortamları kahvehaneye dönüştüren, üretmekten yoksun camia dedikodularıyla ve ihtilaflı konuları konuşarak öldürülen zamanlardayız. Ayak ayak üstüne atmanın uygun görülmediği zamanlardan gelen bizler, hala dizlerimizi kırıp oturacağımız tabureler arıyoruz.
Fatihte ki Malta semtine yolunuz düşerse sohbet kıraathanesinde bir çay içmenizi isteriz. İrfan kardeşimizin çayı demli