Öznel kelimesi en çok kişisel yargılar için kullanılır. Kişisel yargılar, kişilere bağlı olarak, kişiler tarafından biçilen değerleri söz konusu eder. Burada kişi bir değer biçerken, sahip olduğu imkânlar ölçüsünde, gösterebildiği marifet kadar bir değerlendirme yapmaktadır. Yapılan değerlendirmeyle elde edilen netice kişisel olmaktadır. Bunu, geçmişte söylenen ‘nev’i şahsına münhasır’ ve şimdilerde ise ‘kendine özgü’ tabiriyle eşleştirmek mümkündür. Dolayısıyla öznel olmak demek, kendine özgü olmak demektir.
Bütün özgünlükler, kendine özgü olarak yapılan çalışmaların neticesinde meydana gelir. Burada demek istediğimizi şu şekilde formüllendirebiliriz: Öznellik artı emek, eşittir özgünlük. Her insan yapısı gereği özgün bir varlıktır. Fakat zamanla gerek sosyolojik ve gerekse de ekolojik sebeplerle özgünlüğünü yitirebilmektedir.
Özerklik, öznel olma durumuyla ilişkili bir olgudur. Özerkliği oluşturan en önemli alt yapı unsuru öznelliktir. Yani öznel olma yeteneği gelişmemiş kimse ya da topluluklarda özerkliğin oluşması da mümkün değildir. Öznel olmak daha çok içkin ve teorik bir özellik arz ederken, özerk olmak ise yaşamsal pratiklerle ilgili ve işkili bir özellik arz eder. Hangi alan veya disiplinle ilgili olursa olsun, gerçek olana ulaşmak için, özerklik olmazsa olmaz bir koşuldur.
Öznel özerklik olarak tabir ettiğimiz durum, tümüyle bir insan olma durumuna tekabül etmektedir. Bir diğer şekilde ifade edecek olursak, insan olmak için, öznel özerkliğe sahip olmak gerekir. Bir kimse, bir fert, bir şahıs, kişisel anlamda bir değer sahibi olarak bir yargıya varabiliyor ve bu şekilde tümüyle kendine ait olan kararlar verebiliyorsa, o kimse, o fert, o şahıs, öznel özerkliğe sahip demektir.
Öznel özerklik vasfına sahip olma sorunu da, öznel özerklik vasfını doğru kullanma sorunu da, hayati sorunların en tepesinde yer alan iki sorundur.
İnsanın güdülmesinin, sürülmesinin ve sömürülmesinin en başta gelen sebeplerinden birisi, insanın öznel özerklik vasfına sahip olmamasıdır. Eğer insan değer sahibi değilse, karar sahibi de değildir. Olumlu veya olumsuz, hayatın her şekline aynı gözle bakan insanın yaşadığı aşağılık durumun sebebi, öznel özerklik yoksunluğudur. Onun için diyoruz ki, öznel özerklik sahibi olmadan, şahsiyet sahibi de olunmaz. İnsan şahsiyet sahibi olmamışsa, her türlü olumsuzluğu kabullenmeye uygun bir durumda sayılır. Demek istiyoruz ki, öznel özerklik sahibi olmak, ziyadesiyle büyük önemi haiz bir durum olmaktadır.
Bir diğer husus, büyük önemi haiz olduğunu belirttiğimiz öznel özerklik vasfının doğru bir şekilde kullanımıdır. Bu hususla ilgili olarak iki seçenekten söz edebiliriz.
Birinci seçenek, öznel özerklik durumunun başka öznel özerklikler tarafından kullanılmasıdır. Bu durumda insan artık düşünmez, aklını kullanmaz, tefekkür etmez; onun yerine başkaları düşünür, aklını kullanır ve tefekkür eder. Bu evsaftaki insanların, eğer tarz denebilirse, bu şekilde sürdüreceği yaşam tarzına, sürü şeklindeki yaşam tarzı denebilir.
İkinci seçenek, insanın sahip olduğu öznel özerklik vasfını, bizzat insanın kendisi tarafından kullanılmasıdır. Ancak bu durumda da karşımıza iki seçenek çıkmaktadır: Bir tanesi sınırlı, diğeri ise sınırsız kullanım şeklinde olmaktadır.
Öznel özerkliğin sınırlı kullanımından kasıt, insanın hak, hukuk ve adaleti gözetmesidir. Öznel özerkliğin sınırsız kullanımından kasıt ise, hak, hukuk ve adaleti gözetmemesidir.
İnsanın hayat macerasına baktığımız zaman, öznel özerkliğin belirleyici olduğu niteliksel bir eylemsellik ile öznel özerkliğin dikkate alınmadığı niceliksel bir eylemselliğin hüküm sürdüğü bir hayatla karşılaşıyoruz. Akıl ve irade sahibi insana yakışanın öznel özerkliğin belirleyici olduğu niteliksel bir eylemsellik olduğu aşikârdır. Fakat bittabi bunun da bedelsiz olmadığını biliyoruz.