DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Cevdet Işık
Cevdet Işık
Giriş Tarihi : 03-04-2023 22:47

Akılsız ve Düşüncesiz Umutlar...

-1-

“Akılsız ve Düşüncesiz Umutlar”, Muhterem Atasoy Müftüoğlu’nun yayınlanan son kitabı. Bütün kitapları gibi, bu kitabının da adı ister istemez insanın dikkatini çekiyor. Atasoy Müftüoğlu’nu tanımamış ve ilk defa okuyacak biri için, muhtemelen çok ilginç gelecektir. Belki de bu adı çok tuhaf bulacaktır. Ben şahsen böyle bir tavrı normal bir tavır olarak görürüm. Eğer yanılmıyorsam bütün kitaplarını okumuş biri olarak, çıkan her kitabın adı benim için de son derece dikkat çekici olmuştur hep. Hatta dikkatten de öteye hayranlıkla karşılamışımdır. Yanlış değerlendirme ihtimaline rağmen yine de kanaatlerimi ifade edeyim. Öncelikle Atasoy Ağabey kelimelerin cesediyle değil, ruhuyla yazıp konuşan bir kimsedir. Zaten asıl olan da bu değil midir? Kelimelerin ruhu derken, kelimelerin sahip olduğu, yani kelimelerde yüklü bulunan anlamdan söz ediyorum. Kelimeleri anlamları dışında kullanmak, kelimelere ihanet etmek demektir. Kelimelere ihanet etmemek için de yazılıp söylenenlere bilincin eşlik etmesi gerekiyor. Ruhu itibariyle bilinç, bir dikkat işçiliği olduğu için yıpratıcıdır. Onun için her yaşantıyı bilinçli olarak yaşamak katlanılır bir durum değildir. İnsanın alışkanlık dediği, refleks dediği yaşantıları bu yüzden oluşuyor.  İyi ki de oluşuyor. Yoksa insan için hayat tümüyle bir çıkmaza dönüşürdü. Şahsen Atasoy Ağabeyin yazdıklarının da söylediklerinin de bilinçle bağlantılı olduğu için, dikkatleri üzerine çektiğini düşünüyorum.

Kitabın adında bir olumlu ve iki tane de olumsuz kelime var. Yalın halleriyle akıl, düşünce ve umut kelimeleri, olumlu ve de sevecen kelimeler. Fakat olumsuzluk ekiyle akılsız, düşüncesiz ve umutsuz dediğiniz zaman işler değişiyor. Söz konusu sevecenlik buharlaşıp kayboluyor. Artık karşımıza itici ve aşağılayıcı kelimeler çıkmış oluyor. Hiç kimse olumsuzluk yüklenmiş bu kelimelerle anılmak istemez. İki kelimesi olumsuz hale getirilerek kitaba ad olmuş: “Akılsız ve Düşüncesiz Umutlar”. Bu bir durum tespiti olup bir sorunu, bir müşkülü işaret ediyor. Artık muhatabın yapması gereken söz konusu sorun ve müşkül için bilincini aktif hale getirmektir. Bilinçle birlikte neyin ne olduğunu anlamaya çalışmaktır. Şahsen benim kanaatim odur ki, Atasoy Ağabeyin kelimeleri, cümleleri, yazıları ve kitapları bilinçli bir ilgi ve dikkati en üst düzeyde gerektiren kelime, cümle, yazı ve kitaplardır. Okuyacaksanız acele etmeyeceksiniz. Yavaş yavaş ve düşüne düşüne okuyacaksınız. Zaten hakkı verilerek yapılan bütün okumalar bu şekilde yapılmaktadır. Başka da bir yol ve yöntem olmasa gerektir. Yapılan her okuma, bir nevi arkeolojik bir kazı sayılır. Böylece bir anlam arayışı yapılır. Gerçek okumalar, anlamına varılan okumalardır.

Aklımızı kullanmamız, düşünmemiz ve tefekkür etmemiz insani bir gerekliliktir. Kur’an’ın Yunus Suresi yüzüncü ayetinde Allah, aklını kullanmayanların üzerine pisliği boca edeceğini haber veriyor. Akılsızlık da düşüncesizlik de söz konusu imkânı atıl bırakmakla ilgilidir. Bu durumun umutlarla ilgisini nasıl anlamak gerekir? Kur’ani Hayat dergisinin seksen altıncı sayısında “Umuda İstihkakı Olmak” adında bir yazı yazdım. ‘Umuda istihkakı olmak’ tabiri Atasoy Müftüoğlu’na ait bir tabirdir. Ben de oradan yola çıkarak öncelikle Atasoy Müftüoğlu’nun umut ile ilgili görüşleriyle yazıya başlamıştım. O yazının serlevha cümlesi şu şekilde idi: “Büyük umutlar için büyük çabalar, büyük aşklar, büyük sorumluluklar, büyük dayanışmalar, büyük öfkeler, büyük cesaret ve şecaat gerekir.” Atasoy ağabey muhayyel değil, hakiki umuttan söz eder. İnsanın umudu hak etmesi gerekir. Bunun için de insanın vermesi gereken emek ve çabayı dile getirir. Bir kimsenin hiçbir şey yapmadan umut etmesi sadece boşa zaman kaybı olacaktır.

İnsan olarak bilinç dünyamızda umuda ruhunu veren anlamın ne olduğu çok önemlidir. Atasoy Müftüoğlu öncelikle bu hususa dikkat çeker. Söz konusu yazımda da yer verdiğim üzere şunları özet olarak söylüyor: “Evvela her Müslümanın şunu bilmesi gerekiyor; çaba harcamayan, sorumluluk almayan Müslümanların, bireylerin ve toplumların umuda istihkakları olmadığını konuşmamız gerekiyor. Yani teslimiyetçi bir umut bizleri yanıltabilir ve helake sürükleyebilir. Teslimiyetçi bir umut, gerçeklerle rüyalar arasında bir ayrım yapamayacağımız noktaya getirebilir bizi. Dolayısıyla düşlerden gerçeğe uyanmak gibi bir sorumluluğumuz var. (…) Umut, gerçekleri gördüğünüz an, gerçeklerle yüzleştiğiniz an başlar. Umut, bağımsız bir dil ve bilgiyle başlar. Umut bir dayanışma iradesi, bilinci ortaya koyduğumuzda başlar. Dayanışma ruhu ve bilinciyle tarihin gidişatının üzerimizdeki olumsuz etkilerine son verebiliriz. Umudun her zaman bir düşünce-bilinç zemininde öğrenilmesi, yaşanması ve temsil edilmesi gerekir. Umutla direniş arasında çok yakın bir ilişki vardır. Hangi nedenlerle olursa olsun, insani yanımız zaafa uğradığında, zaafa uğramayan hiçbir yanımız kalmaz…” Umutla ilgili böylesine net bir anlayışla kitabın adına baktığımızda, söylenmek istenin de ne olduğu, gün gibi ortaya çıkmaktadır.

-2-

Kitabın adı olan “Akılsız ve Düşüncesiz Umutlar” aynı zamanda kitaptaki yazılardan birinin de başlığıdır. Kitabın tümüne adeta bir tohum gibi serpiştirilmiş konulara baktığımız zaman, hepsinin hayati öneme sahip birer sorun olduğu görülecektir. Özellikle de Müslüman paydasında yer alan dünyadaki bütün Müslümanlar için bu, daha da geçerli olan bir durumdur. Söz konusu sorunlardan bazılarını hatırlatmak gerekirse şunlar yazılabilir: Konformizm, Kibir ve Bağnazlık, Filistin, Sömürgecilik, Teknoloji Kapitalizmi, Tarih, İdeoloji, Kölelik, Bilim, Dijital Dünya Yurttaşlığı, Umut, Akılsızlık, Düşüncesizlik, Taklit, Özgürlük, Varoluş, Sorumluluk, Kitle Toplumu, Otoriterlik, Popülizm, Bilinç, Meşruiyet, Hamaset, Hakikat, Gelenek, Fanatizm… Elbette daha birçok konuda, yaraya parmak basma misali bilinç dünyasını dürtükleyen yakıcı uyarı ve tespitler söz konusudur. Benim bütün bu konularda almış olduğum notları burada dikkatlerinize sunmam olanaklı ama her yazı gibi bu yazının da bir sınırı olmalıdır. İşin doğrusu artık yavaş yavaş uzun yazıları ve kitapları okuyanlarımızın gittikçe azaldığını söylemek de mümkündür. İnternet ve sosyal medya marifetiyle dâhil olduğumuz “dijital dünya yurttaşlığı” sayesinde oluşmuş konfor alanları bizlere yetiyor da artıyor.

-3-

Yazıyı daha fazla uzatmadan kitaba ad olan hususta yapılmış bazı tespitlerle sizleri baş başa bırakmak istiyorum: İslam toplumlarında umut, ancak hakiki gerçekliğin konuşulabilir, yazılabilir, açıklanabilir hale gelmesiyle başlayabilir. Bağımsız içerik/anlam/değer ve kültür üreten toplumlar umut edebilirler.(s.23)

İslam toplumlarını, Müslüman halkları emperyalist dünya düşüncesizleştirmedi. Müslümanlar konformist/mistik/batıni bir kültür aracılığıyla, kendi kendilerini düşüncesizleştirdikleri için emperyalist kavram ve kurumları, düşünmeden/taşınmadan/sorgulamadan kabul ettiler. (s.43)

Popülizmi, statükoyu içselleştiren bir toplum ve kültür, bütün "umut"lara ve umut alanlarına yabancılaşır. İnanmadan, düşünmeden, içerik üretmeden, eylemde bulunmadan umut etmek, hiçbir zaman hiçbir işe yaramaz. (s.62)

İçe kapanma entelektüel üretkenliği, etkiyi, hareketliliği yok ederken, geçmişi taklit ve tekrar etmek de bağımsız özne olma iradesini etkisiz kılıyor. Bu nedenledir ki, umuda geçit vermeyen edilgenlik ve teslimiyetçilik, bir hayat tarzına dönüşerek varlığını sürdürebiliyor. (s.89)

Düşüncesiz hayatlar, propagandaya dayalı hayatlar insanları sadelik ve tevazudan uzaklaştırırlar. Düşüncesiz hayatlar, propagandaya dayalı hayatlar, sahte hayatlardır. Kibirli bireylerden, kibirli kültürlerden, kibirli iktidarlardan, kibirli uygarlıklardan iyilik sadır olamaz. Kibir her durumda çok derin bir patolojidir. (s.134)

Gelenek adına düşüncesizliğin meşrulaştırılmasıyla birlikte, İslam toplumlarında zamanın ve tarihin ışıkları söndürülmüş oldu. İslami bünyeye yönelik bağnazlık ve ufuksuzluk saldırılarıyla, zamanın ve tarihin ışıklarını söndüren gelenekçilik, görenekçilik, atalar kültü, veli kültü; batini bir dindarlık biçimi oluşturdu. İslam dünyası toplumlarının, halklarının hayatlarının ve varoluşlarının düşüncesizleştirilmesiyle birlikte, bu halkların her alanda sömürgeleştirilerek edilgenleştirilmeleri ve etkisizleştirilmeleri kolaylaştı. İslam toplumlarının düşüncesizleştirilerek, dünyaya ve tarihe yabancılaşmalarıyla birlikte, bu toplumlarda tasavvufi/batını hareketler/hayat/zihniyet ana akım haline geldi. Sünni toplumlar ve dünya, büyük ölçüde tasavvufi/batıni zihniyetle bütünleşti. (s.136)

İslam toplumları, Müslüman halklar/kültürler, akılsız umutlara, akılsız bağlılıklara, akılsız sadakatlere, akılsız tercihlere dini bir meşruiyet kazandırdıkları için tarihe etkin bir özne olarak katılamıyor. Akılsız umutlar, akılsız bağlılıklar, akılsız sadakatler ve tercihler, İslam toplumlarında bağlayıcı bir geleneğe dönüştüğü, etkili bir gelenek olarak bugün de yaşamaya devam ettiği için bu toplumlarda, içerisinde yaşadığınız toplumda da düşünen/üreten/sorgulayan/eleştirel/bağımsız zihinler yetişmiyor. İslam toplumlarında, iktidarlar; halklar, gerçeklerle yüzleşmesinler, yüzleşemesinler diye, yoğun bir biçimde umut sömürgeciliği yapıyor ve kitleleri akılsız-düşüncesiz umutlar içerisine hapsediyor. Akılsız umutlar ve akılsız tercihler sebebiyle, zorlu sorunlarla, hep biriktirdiğimiz ve hiçbir şekilde cevap veremediğimiz tarihsel, yapısal sorunlara nasıl yaklaşabileceğimizi bilmiyoruz. Neyi bildiğimizi, neyi bilmemiz gerektiğini, neyi/neleri bilmediğimizi de bilmiyoruz. (s.141-142)

İslam dünyası toplumlarında, akılsız-düşüncesiz umutlar, akılsız-düşüncesiz bağlılıklar, akılsız-düşüncesiz sadakatler ve tercihler, Müslüman toplumun zihinsel/eleştirel gücünü etkisini ve üretkenliğini bütünüyle yok etmiş bulunuyor. (s.144-145)

Akılsız umutlar ve bağlılıkların etkili olduğu toplumlarda, Türkiye'de de görülebileceği üzere, toplum düşüncesizleştirilerek lümpenleştirilebiliyor. Lümpenleşen toplumlar içerisinde yaşadığımız zamanı anlayamazlar, anlayamadıkları için de bu zamanın ihtiyaç duyduğu içeriği üretemezler. Tek gerçek zaman şimdiki zamandır. Geçmişi dokunulmaz kılarak biriktiren bir zihniyetle, şimdiki zaman dönüştürülemez. (s.145)

Müslüman bireylerin, toplulukların kendi kendilerine düşünmelerine, karar vermelerine, bir tercihte bulunmalarına engel olan akılsız ve düşüncesiz bağlılık ve tapınma sebebiyle, Müslüman bireyler ve topluluklar hiçbir zaman ve hiçbir şekilde İslami yetkinliğe/bütünlüğe ulaşamıyor. Bugün, Müslüman kitleler tek aklın, tek dini ya da politik figürün gündemine/yöntemine/tarzına ikna edilerek, kendi kendilerine düşünemeyecek/akledemeyecek bir duruma getiriliyor. (s.152)

Akılsız ve düşüncesiz bağlılıkların etkili bir geleneğe dönüştüğü toplumlarda bağımsız eleştirel içerik üretebilmek için risk almak, bedel ödemek gerekiyor. Bağımsız, eleştirel üretken zihinlere hayat hakkı tanımayan toplumlar için sağlıklı bir gelecek tasavvur edilemez. (s.155)

Akılsız ve düşüncesiz umutlar, bağlılıklar, sadakatler ve duygusal ütopyacılıkların oluşturduğu bilinç körlüğü sebebiyle, Müslümanlar olarak içerisinde yaşadığımız dünyanın/tarihin ve toplumun gerçeklerini bütün boyutlarıyla göremiyor, romantik ve nostaljik fantezilerle oyalanıyoruz. (s.156)

Akılsız-düşüncesiz bağlılıklar/sadakatler yoluyla kısıtlanan, iradesizleştirilen, kendilerine telkin edilen sloganları/klişeleri ve yalanları, masal ve menkıbeleri tekrarlamak ve alkışlamaktan başka hiçbir şey yapmaları, hiçbir şey olmaları mümkün olmayan kitleler, ahlaki hayata, ahlaki bütünlüğe, ilkesel bütünlüğe bütünüyle yabancılaşıyor. Ahlaki hayata ve ahlaki bütünlüğe yabancılaşanlar; sorumlu varoluşlara, sorumlu farkındalıklara da, diğerkâmlıklara da yabancılaşıyor. Kendilerini başkalarının yerine koyma bilgeliğine sahip olmayanların kibri ve ahlaksızlığı sıradanlaşıyor, toplumsallaşıyor. (s.157)

Akılsız ve düşüncesiz, alçaltıcı, iradesizleştirici bağlılıklar ve sadakatlerle birörnekleştirilerek tahakküme elverişli hale getirilen halklarla tarih yeniden başlatılamaz. İdeolojik ya da dini düzlemde gerçekleştirilen akılsız-düşüncesiz bağlılıklar sadakatler ve tercihler yoluyla İslam toplumlarının kişiliksizleştirildiklerini bilmek/anlamak/görmek gerekir. Kişiliksizleştirilmiş, taşralılaştırılmış, lümpenleştirilmiş toplumlar bağımsız/eleştirel bir irade oluşturamazlar. (s.159)

Akılsız ve düşüncesiz umutlar, bağlılıklar ve sadakatler aracılığıyla Müslüman halkların, toplumların ve kültürlerin, özellikle de genç kuşakların entelektüel mahrumiyete mahkûm edilmeleri sağlanıyor. Bu mahrumiyet sebebiyle, genç kuşaklar ya elden düşme modern ideolojilerle ya da elden düşme romantik/mistik/nostaljik duygusallıklarla hayatta kalmaya çalışıyor. (s.161)

Müslüman bireylerin kendi kendilerine düşünmelerine, kendi kendilerine karar vermelerine engel olan akılsız ve düşüncesiz bağlılıkların/sadakatlerin, Müslüman bireyleri ve kitleleri hiçbir zaman İslami bir yetkinliğe ulaştıramayacağını görmek/anlamak gerekir. (s.162)

 

NELER SÖYLENDİ?
@
Cevdet Işık

Cevdet Işık

DİĞER YAZILARI Olduğun Yer Bulunduğun Durum... Kanla Yazılan Manifesto: Gazze İnsani Bir Sorun ve Sorumluluk Olarak Filistin... Ben Öteki ve Ötekileştirme... Açık Vermek... İleri Toplumsal Tahayyül Ve Kuran.... Deprem ve Ölüm.. Sistemsel Meşruiyet... Sistemin İçi Ve Dışı... Bir Umut Devrimi Yapmak Mezopotamya’da Hüzün: Engelleri Aşıp Da Geldim... Algısal Yanılgılar Yakınlaşmanın Doğası Üzerine-1 İnsan Bir Yolcudur.... Adalet Düşüncesinin İnşası Gerçekliğe Düşen Cemre: Oruç Bir Yolcu Gelir Gibi... Dumdum Kurşunu Tarih Felsefesinin Gerekliliği Konuşan Kuran Hz. Ali.... Mikro Milliyetçilikler Sezai Karakoç Tanıklığım.. Milliyetçi Tasavvurları Aşmak-2- Milliyetçi Tasavvurları Aşmak-1 İtibar Üzerine... İktidar Tiryakiliği Kesintisiz Çoklu Okumalar Hayatsız Gündem Gündemsiz Hayat.. Kudüs Gerçekliğini Doğru Okumak... Nadide Zamanlar Yaşamsal Bir Unsur Olarak “Müphemlik” Bir Sorunsal Olarak Gündem Sorumluluğun Zirvesinde Bir Mü’min: Mehmet Akif.. Öznelliğin İktidarı-2 Öznelliğin İktidarı-1 Zamanın Ayarını Kaçırmak Öznel Özerklik-3 Öznel Özerklik-2 Öznel Özerklik-1 Hayat Ve Hicret Yanıltıcı Varoluşsal Katılık... Kur’an Ahlakının Gerekliliği Hüzünle Giden Ramazan.. İnsanı Tanımak Müslümanların Kafes Hayatı Şuradan Şuraya Post Truth Dünyada Müslüman Kalmak Adaletin Ayağa Kalkması Yaraların Kabuk Bağlaması... Bir Nitelik Olarak Adaleti Ayakta Tutmak.. Sanal Resepsiyon.. Can Alıcı Ve Can Yakıcı Kısım İçerik Bakımından Adalet Çarkı Adl Üzere Bir Hayat Adaletin Kuşatıcılığı Aklın Hakikatinden Uzaklaşmak Cenneti Arayan Adam Felsefik Bir Nazarla Seçim Olgusu Kilitli Labirent: Üstünlük Çıkmazı
Gazete Manşetleri
Yol Durumu
E-Bülten Kayıt
ARŞİV ARAMA