DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Cevdet Işık
Cevdet Işık
Giriş Tarihi : 22-10-2021 18:48

Milliyetçi Tasavvurları Aşmak-1

İnsan, sahip olduğu algıyla insandır. Algıyla birlikte bilinmez olana varılır. Daha doğrusu her insan sahip olduğu algı kadar bilinç sahibi olur. Sahip olunan bilgi ve bilinç eşliğinde algı düzeyini arttırma imkânı oluşur. Neticede sahip olunan özellikler ne olursa olsun her insanın sahip olduğu bir algılama kapasitesi vardır. Herkes sahip olduğu kapasiteye bağlı olarak hayat yürüyüşünü sürdürmeye çalışır.

İnsanların farklılıkları sadece algı konusunu kapsamıyor. Her insanın kabul ettiği değerler bakımından da alabildiğine farklılıklar söz konusudur. Kabul edilen değerlerin farklılığı pek tabi algılamaya bağlı olarak oluşmaktadır. Söz konusu farklılıkları sayısız olarak nitelemek yanlış olmaz. O kadar ki, aynı değeri kabul ettiklerini söyleyen insanları, kabul ettikleri değer üzerinde konuştursak, hiçbirinin izahı diğerinin aynısı olmayacaktır. Dahası, tanık oldukları günlük bir olay üzerinden insanları konuştursak, birbirinin aynısı iki açıklamaya rastlanmayacaktır.

İnsanların fiziksel yapılarına bakıldığı zaman da birbirinin aynısı iki kişiyi bulmak mümkün olmaz. Her şeyiyle aynı olan iki kişi olabilir mi? Yani hangi açıdan bakarsak bakalım Allah’ın, insanı farklılık üzerinde inşa ettiği görülecektir. Gelmiş, geçmiş ve gelecek olan sayısız insanın birbirine benzeyen parmak izleri bile aynı değildir. Onun için fert olarak her insan başlı başına bir âlemdir dense yanlış olmaz. Şimdi insan olarak bu durumu değerlendirirken sahip olacağımız kanaatlerin herhangi bir haksızlığa sebep olmaması çok önemlidir. Bu hassasiyet, ister istemez insanı doğru bilgiyle buluşturmaya sevk edecektir.

Doğru bilgi derken, insanla ilgili, diğer varlıklarla ilgili, varoluş hikmetini bilmek akla gelir. Yani insan nasıl bir yerde olduğunu ve niçin var olduğunu bilmek ister. Çünkü insan bildikçe aydınlanacak ve muhtemel endişelerden kurtulacaktır. Bu manada Allah, insanın nasıl ve neden yaratıldığını haber veriyor. Her insanın sahip olduğu fıtri pusulayla birlikte aynı zamanda vahiy, tarih, tabiat ve kâinat pusulasıyla da destekliyor. Bu şekilde doğru ve olması gereken yön tayini daha kolay bir şekilde gerçekleşmiş oluyor.

İlk insandan itibaren insanın saptığı, yoldan çıktığı durumlar için Rabbimiz Teâlâ indirdiği vahiyle uyarılarda bulunmuş ve insanın sahip olması gereken istikameti işaret etmiştir. Geçmiş bütün vahiylerin bir devamı olarak Kur’an, insanlara geçmiş kavimlerden de misaller eşliğinde uyarılarda bulunuyor. Bu uyarıların odak noktasının üstünlük ve aidiyet konusunda olması dikkat çekici bir durumdur.   

Kur’an, üstünlük taslamayla yaşanacak sapmalara örnek olarak, insanın yaratılışını ele alan kıssada, İblis’in takındığı tavır üzerinden uyarıda bulunuyor. Akıl ve irade sahibi olan İblis’in hangi tasavvurla şeytana dönüştüğünün hikâyesi gerçekten çok ilginçtir. Burada öncelikle alınması gereken dersleri dikkate almak gerekiyor. İblis’in sahip olduğu algının sakatlığı ön plana çıkıyor. İblis burada yaratılmış olduğu maddeyi (ateş), yaratılış hikmetinin (kulluk) önüne alıyor. Bu algıyla gerçek aidiyetinden sapıyor. Tabir caizse Allah’a kafa tutuyor. Kapıldığı üstünlük hissiyle isyan ediyor. Neticede şeytanlaşarak kötü bir akıbete imza atıyor.

Kur’an’da zikredilen birçok kıssa vardır. Bakıldığı zaman hepsinde dolaylı veya dolaysız olarak göze çarpan ana temanın, aidiyet ve üstünlük teması olduğu görülecektir. Hem fert bazında hem toplum bazında yaşanan sapmalar ekseriyetle bu şekilde olmaktadır. Firavun’un da Nemrut’un da tanrılık iddialarının gerekçesini aidiyet ve üstünlük oluşturuyordu. Aidiyet ve üstünlük iddiası öyle bir mikroptur ki, sirayet ettiği zihinleri hastalıklı hale getiriyor. İnsanlığın yüzkarası bütün olayların temelinde bu lanetlik arzu ve istek bulunuyor. Ne yazık ki fıtratı bozan bu tasavvur insanla beraber her zaman varlık sürdürmüş ve kıyamete kadar da sürdürecek gibi görünmektedir.

İnsanın dünya hayatı gerçekten son derece kısa bir zaman dilimine sahiptir. İnsan dünyaya geliyor, hayatın ne olduğunun farkına henüz varıyor. Birtakım gelecek planlamaları yapıyor. Derken beklenmedik bir zamanda dünya hayatı nihayete eriyor. Rabbimiz Teâlâ bu kısalığı, inanmayanların ağzından bir gün veya bir günden biraz az olarak açıklıyor. (Mü’minun, 23:112-114) Peki insan son derece kısa olan böyle bir hayatta neden üstünlük taslar? Böyle bir zahmete değer mi? Ne yazık ki insan birçok konuda olduğu gibi bu konuda da büyük bir gaflet içinde oluyor.

Öncelikle insanın en büyük zaafı, insan olduğunu unutmasıdır. Yani sahip olduğu imkânlar bakımından son derece sınırlı olduğunu unutuyor. Güç bakımından sınırlıdır. Zaman bakımından sınırlıdır. Mülkiyet bakımından sınırlıdır. Tasarruf etme bakımından sınırlıdır. Akıl bakımından sınırlıdır. Bilgi bakımından sınırlıdır. Hâsılı sınırlı olmadığı bir alan yoktur. İnsan bütün bu alanlarda sahip olduğu sınırlılıkları unutuyor. Bu unutkanlıkla beraber bu sınırlılıkların aksine düşünmeye başlıyor. Böylece hükmetme ateşiyle tutuşuyor. Güçlü olmanın enstrümanları olarak gördüğü bütün durumları kullanarak üstünlük yarışına giriyor.

İnsanın üstünlük iddiasının en temel nedenini, sahip olduğu yanlış Allah tasavvurudur. Eğer insan Allah’ı doğru bir tasavvurla bilseydi, o zaman böylesine ümitsiz bir körlük de olmayacaktı. Milliyetçiliğin dölyatağı olan üstünlük tasavvurunu düzeltmek suretiyle, söz konusu körlükten kurtulmak mümkündür. Bugün şu ya da bu şekil ve oranda ekseriyetle insanlığı kavuran bir ateş olan milliyetçiliklerin birçok şekli ile toplumsal huzursuzluklar arttıkça artmaktadır. Özellikle müslüman mahallesinde salyangoz satmak misali, milliyetçiliklerle kalkıp oturuyor olmamız, yaşadığımız en büyük çelişki ve en büyük sorunu teşkil etmektedir.

Mülkün yegâne sahibi Allah’tır. Her şeyin yegâne hâkimi Allah’tır. O her açıdan, mutlak manada yegâne tasarruf sahibidir. O’ndan başka ilah yoktur. Allah’ın hakkı teslim edilmedikçe milliyetçi tasavvurları aşmak mümkün olmayacaktır.  

 

NELER SÖYLENDİ?
@
Cevdet Işık

Cevdet Işık

DİĞER YAZILARI Olduğun Yer Bulunduğun Durum... Kanla Yazılan Manifesto: Gazze İnsani Bir Sorun ve Sorumluluk Olarak Filistin... Ben Öteki ve Ötekileştirme... Açık Vermek... İleri Toplumsal Tahayyül Ve Kuran.... Akılsız ve Düşüncesiz Umutlar... Deprem ve Ölüm.. Sistemsel Meşruiyet... Sistemin İçi Ve Dışı... Bir Umut Devrimi Yapmak Mezopotamya’da Hüzün: Engelleri Aşıp Da Geldim... Algısal Yanılgılar Yakınlaşmanın Doğası Üzerine-1 İnsan Bir Yolcudur.... Adalet Düşüncesinin İnşası Gerçekliğe Düşen Cemre: Oruç Bir Yolcu Gelir Gibi... Dumdum Kurşunu Tarih Felsefesinin Gerekliliği Konuşan Kuran Hz. Ali.... Mikro Milliyetçilikler Sezai Karakoç Tanıklığım.. Milliyetçi Tasavvurları Aşmak-2- İtibar Üzerine... İktidar Tiryakiliği Kesintisiz Çoklu Okumalar Hayatsız Gündem Gündemsiz Hayat.. Kudüs Gerçekliğini Doğru Okumak... Nadide Zamanlar Yaşamsal Bir Unsur Olarak “Müphemlik” Bir Sorunsal Olarak Gündem Sorumluluğun Zirvesinde Bir Mü’min: Mehmet Akif.. Öznelliğin İktidarı-2 Öznelliğin İktidarı-1 Zamanın Ayarını Kaçırmak Öznel Özerklik-3 Öznel Özerklik-2 Öznel Özerklik-1 Hayat Ve Hicret Yanıltıcı Varoluşsal Katılık... Kur’an Ahlakının Gerekliliği Hüzünle Giden Ramazan.. İnsanı Tanımak Müslümanların Kafes Hayatı Şuradan Şuraya Post Truth Dünyada Müslüman Kalmak Adaletin Ayağa Kalkması Yaraların Kabuk Bağlaması... Bir Nitelik Olarak Adaleti Ayakta Tutmak.. Sanal Resepsiyon.. Can Alıcı Ve Can Yakıcı Kısım İçerik Bakımından Adalet Çarkı Adl Üzere Bir Hayat Adaletin Kuşatıcılığı Aklın Hakikatinden Uzaklaşmak Cenneti Arayan Adam Felsefik Bir Nazarla Seçim Olgusu Kilitli Labirent: Üstünlük Çıkmazı
Gazete Manşetleri
Yol Durumu
E-Bülten Kayıt
ARŞİV ARAMA