İnsan açısından hayatı izah edecek tanımlar arasına “okuma”yı da dâhil edebiliriz. Çünkü insan hayatı akıl, irade ve tercihle birlikte devam etmektedir. Okumayı ıstılahi manada ele aldığımız zaman, okumanın da akıl, irade ve tercihle direkt veya endirekt olarak bir ilişkisinin olduğu fark edilecektir. Yani hayat eşittir okuma dense yanlış olmayacaktır.
İnsan, hayatını sürdürürken en yararlı olan neyse ona göre hayatını sürdürmek ister. Bunun için gerekli koşullar neyse, o koşullar üzerinde düşünür ve araştırmalar yapar. İnsan düşünürken aklını, harekete geçerken iradesini kullanarak tercihte bulunur. Bu işlem, hayatın bütünü için kesintisiz olarak devam eder. Hayatın bütünü için yapılan bu eylemlilik durumunu okuma olarak niteliyoruz. İnsanın yaşadığı hayatta yapıp ettiklerini bilinçli olarak yaptığı bu okumalara kesintisiz çoklu okumalar diyoruz.
İnsan düşünen bir varlık olduğu için, yaşadığı hayatın da öznesi olmaktadır. Eğer insan yaşadığı hayatın öznesi değilse, o zaman yaşadığını sandığı hayat da kendisinin hayatı olmaz. Burada esas olan yapıp ettiklerinin kendi tercihlerinin bir sonucu olmasıdır. Bunun için de öncelikle bilgi ve bilinç sahibi olmalıdır. Bilgi olmazsa bilinç de olmaz.
Bilginin bilmeyi, bilmenin de eylemi oluşturan dominant karakterini muhafaza etmek çok önemlidir. Ne demek istiyorum? Şunu: İnsan, sahte olmayan yani hakiki bilgi sahibi olduğu zaman, o bilginin gösterdiği istikamete de sahip olmalıdır. Aksi takdirde insan kendisiyle çelişir ve bir çürüme sürecine girer. Öz itibariyle bütün sahtelikler yoldan çıkarıcı yanılsamaları bünyesinde bulundurur. Öyle ise öncelikle doğru bilgi sahibi olmak demek koruyucu bir kalkana sahip olmak demektir. Bunun için de sorgulayıcı bir akla sahip olmak büyük bir öneme sahip olmaktadır.
Hızla gelip geçen zaman içinde yapılıp edilenlerin sorgusunu, insanın okuması olarak vasıflandırıyoruz. Bu manada akıl ve irade sahibi her insan, okuma imkânına sahip olmaktadır. Bu imkânın kullanılıp kullanılmaması veya doğru kullanılıp kullanılmaması gibi sonuçlar insanın sahip olduğu duyarlılıkla ilgili bir durumdur. Duyarlılığı oluşturanın ise bilmeyle oluşan bilinç olduğunu söyleyebiliriz. İnsan ne kadar çok fark etmişse o kadar çok bilinçlenmiş olacaktır.
Hayatın izahını okumayla eşdeğer olarak gördüğümüze göre, bir bakıma her insan da kendi hayatının aynı zamanda yazarı olmaktadır. Yani insan okumak suretiyle hayatı yaşar, yaşamak suretiyle de hayatın kitabını yazar. Bu okuma, yaşama ve yazma süreci, insanın farkı fark etme kıvamına gelmesiyle başlayan bir süreçtir. Bu süreçle birlikte insanın tercih şeklinde yapmış olduğu takdirler, girilen/düşülen yol anlamına gelmektedir. Bu yol, insanın son nefesini verdiği ölümle birlikte sona eren bir yoldur. Böylece her insanın ölümle sonuçlanan ömrü, yazmış olduğu kitabı olur.
Her insan kendi hayat kitabını yazarken/yaşarken dayanmak ve atıfta bulunmak zorunda olduğu referanslar olacaktır. İnsan, referanslara göre yol alır. Müslümanların temel referansını Kur’an oluşturmaktadır. Kur’an, hakikati işaret eden niteliksel ilkeleri kabul etmeyi olmazsa olmaz olarak izah eder. Bunların en önemlisini tevhid ilkesi oluşturur. Bu ilkeden başka insan için her zaman dayanak niteliğindeki; cennet ve cehennem gibi ölüm sonrası varoluşları haber veren ilkeler gelir. Söz konusu ilkelerle insan, gelecek ile ilgili zihinsel soruların verdiği ruhsal sıkıntılardan kurtulur. Böylece fiziksel ve ruhsal bir güven iklimine de kavuşmuş olur.
Kur’an, insanın yaptıklarının tümünden sorumlu olacağını haber vermekle kalmaz, aynı zamanda hem bireysel ve hem de toplumsal olarak doğru ve yanlış davranışları da dile getirir. Bunların en başına ise adaleti yerleştirir. Dolayısıyla her Müslüman, hayat kitabını yazarken neye dikkat edeceğini bilerek yazacak ve okumalarını da ona göre yapacaktır.
Her insan yaptığı okumaların, yani hayatını sürdürürken yapıp ettiklerinin bir başarı mı yoksa bir başarısızlık mı olduğunu Hesap Günü’nde görecektir. O gün yaptıklarından dolayı ödüllendirilecek kimseler gerçekten övünmeyi de hak eden kimseler olacaktır. İşte bu övünmenin karşılığı olacak gerçek bir başarı hikâyesi için, kesintisiz çoklu okumalar yapılmalıdır. Bununla şunu kastediyoruz: Başta Kur’an olmak üzere sadece kitap okumaları değil, aynı zamanda tabiat, insan, toplum, tarih ve kâinat da okunmalıdır. Tanıklık yapılan veya yapılmayan her ne varsa her şeyin varoluşsal hikmetine yönelik okumalar yapılmalıdır. Ancak bu şekilde insanın ayakları yara basabilecektir. İnsanın ayakları yere basınca, insan nerde olduğunu bilecektir. Nerde olduğunu bilen insan ise nereye gittiğini bilme imkânına kavuşacaktır. Nereye gittiğini bilen insan, yol kazalarından emin olmak için azami dikkat gösterir.
Vesselam.