DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Harun Yılmaz
Harun Yılmaz
Giriş Tarihi : 23-06-2023 14:40

Ey İnsan! Sana Verdiğim Evladı İnşa Et!

 

Evveli kâfir iken Müslüman olanların ya da Müslüman iken irtidat edenlerin bu dönüşümlerinin sebeplerini merak etmişimdir. Kesin bir kural olmamakla beraber; Allah’ın sevdiği (merhametli olmak, cömert olmak gibi) hasletleri davranışlarında canlı tutanların ihtida ettiklerini (Müslüman olduklarını); O’nun sevmediği (kibir, cimrilik gibi) huyları ısrarla amellerine yansıtanların ise irtidat ettiklerini (İslam dairesini terk ettiklerini) söyleyebilirim şahsi gözlemim olarak.

İhtida ve irtidatın sebepleri, çocuk iken atılan temelle ilgili olabilmektedir; hani psikologların, kişideki bir sıkıntıyı çözmek için kullandıkları klişe bir deyim vardır ya; “Çocukluğunuza inelim…” İşte öyle bir şey.

Gençlik yılları itibariyle marksist, komünist bir yaşam sürmüş, eylemlerde bulunmuş, sonra bu faaliyetlerinden dolayı Diyarbakır Cezaevi’ne atılmış, orada Müslüman olmuş bir muhteremle tanıştım hayırlı bir abimizi ziyarete gitmem vesilesiyle.

Hidayetine vesile olan bir davranışını yakalamak amacıyla ona şunu sordum; “Kendini yokladığında, Marksist bir hayat sürüyor iken, Allah’ın hoşuna gidecek hangi işlerin olmuştu?”

Dedi ki, “Gençken bizim ilçemizde, kahvehane işleten birinin, dükkânına meyhane kurup, içki satacağını öğrendik. Çocuklarımızın, gençlerimizin bu merete alışmaması için yanına gittik ve içki satmaması hususunda kendisini ikaz ettik, dinlemeyince cümle âleme ibret olsun diye benzin döküp dükkânını yaktık. Evet, Marksist idik, ancak özü itibariyle halkımızın örflerine işleyen İslami gelenekleri de -din olarak İslam’ı reddetmekle beraber- örfi bir ahlak olarak gözetirdik. Müslüman değildik, ama özümüze işleyen o geleneksel hâl nedeniyle halka ve halkın dini olan İslam’a düşman da değildik. Mesela karşılaştığımız kimselere ‘selamunaleykum’ diye selam verirdik, ancak bu selamlamayı, Müslüman olduğumuzdan veya ‘Allah’ın selamı üzerine olsun’ anlamında kullandığımızdan değil de halkın birbiriyle geleneksel selamlaşma şeklinden dolayı yapardık.”

Halkın kültürüne ve geleneğine sinmiş bu İslami özün, marksist/komünist olduğu hâlde kendisinde nasıl inşa edildiğini sordum.

“16 kardeştik.” diye anlatmaya başladı; “Biz çocukken, babam, namaza durduğunda, namaz sırasındaki hâfî (içinden okunması gereken) sureleri, duaları, tesbihatı, cehrî (yüksek sesle) okurdu. Ancak, gençliğe erişip marksist olduktan sonra, babamın okuduğu bu sözlere ve onların sahibi olan Allah’a da inanmıyordum.” diye devam etti.

“Aradan yıllar geçti; dağda şehirde devrimci faaliyetler yürütürken yakalandım ve hüküm giyip Diyarbakır Cezaevi’ne atıldım. Orada kaldığım sürece işkence gördüm. Komünal ve kişisel bir yaşam felsefesi olarak dünyayı dönüştüreceğine inandığım marksist ideolojinin bana uhrevi bir faydası dokunmadı işkence görürken. İşkence sırasında manevi bir sığınma arzusu içinde oldum, ama hangi âyetleri, nasıl okuyacaktım?

Bilmiyordum ki…

Fakat işkencenin tüm şiddetiyle devam ettiği cezaevi günlerimde bu manevi sığınma arzusu da bir o kadar artıyordu.

Ruhen ve manen sığınılacak yegâne yer olarak kalbimin kendisine akmaya başladığı o varlık, elbette Allah olmuştu.

Ama nasıl sığınacaktım?

İşkence sırasında dilimden, gayrı ihtiyari ‘Elmadulillahi Rabbil Âlemin…’ döküldü.

Sonra ‘Kulhu Allahu Ehad…” çıktı.

“İzacae nasrullahi vel feth…

Elemtere keyfe feala Rabbuke bi ashabil fil…

Kul euzu bi Rabbil felak…

Kul euzu bi Rabbinnas…” döküldükçe dilimden, sığınma arzusunun doğduğu o manevi şey, dönüşsüz bir şekilde, kendiliğinden Allah oldu.

Cezaevinde kimse bana bunları öğretmemişti oysa.

Gaipten öğretilen şeyler de değildi bunlar?

Peki, nasıl oldu da içimden dilime döküldü ve okuyabildim?

Biz çocukken, babamın hâfî okuması gerekirken, cehrî okuduğu sureleri, âyetleri meğer ezberlemişim çocukluğum süresi boyunca. Rahmetli babamın, biz farkına varmadan yapmış olduğu öğretme işiymiş bu. O manevi sığınma arzusu içinde fark ettim ki, zihnimin gerisinde, ezberimde duruyorlarmış. Babam cehri okudukça hafızama işlenmiş kendiliğinden.”

Neslin deist, ateist olmasından ve İslam’a, milletin hâline, gidişatına duyarsızlığından şikâyet eden ana babalar için güzel bir hikâye aslında bu.

Bir ana, baba, hususi hayatında namaz kılmıyorsa bile, kişiliği oluşma çağındaki evladının yanında abdest almalı, namaza durmalı, namaz sırasında hâfî okunması gereken tüm âyetleri, duaları, tesbihatı cehrî yapmalıdır. Bu, yaşayarak eğitmenin, öğretmenin ta kendisidir.

Çocuklar bize Allah’ın emanetidir.

Onları Allah’ın rızasından, rahmetinden saklamayın.

O’nun merhametinden kendi şefkatinize kaçırmayın evlatlarınızı.

Daha yaşı küçük, oyun çağında, ne namazı şimdi; çocuk oyun oynuyor şimdi, Fatiha’yı, İhlas’ı, Kevser’i ezberlemek için biraz daha büyüsün; büyüyünce kendisi zaten öğrenir İslam’ı, bozmayın çocuğun keyfini demeyin.

Böyle yapmakla iyilik yapmış olmazsınız onlara; onların üzerine inmek için bahane arayan rıza-i ilahiye mani olmayın.

Mearic suresinin 4’üncü âyetine* göre, meleklerin yolculuğu içinde 1,5-2, bilemediniz 3 dakika yaşayacakları hayatlarını, ebediyen sürecek hayatlarının önüne almayın.

Allah’ın bir anaya, bir babaya verdiği evlat, o ana baba için rıza-i ilahiye mazhar olma fırsatıdır; aynı zamanda, onu verenin geri alacağı bir emanettir de. Doğru inşa edilmesi de o evlat için sonsuz bahtiyarlığın vesilesidir.

Bu sebeple Allah, bizden, bize emanet ettiği çocukları “inşa” etmemizi ister.

Çünkü “Allah, bize kendi nefislerimizden eşler yarattı ve eşlerimizden çocuklar, torunlar ihsan ederek, bizi güzel şeylerle rızıklandırdı.” (Nahl 72)

 

(*) https://www.ekrangazetesi.com/yazi/zaman-cok-kisa-ye-ic-gul-oyna-bir-daha-mi-geleceksin-dunyaya-1502.html

 

 

NELER SÖYLENDİ?
@
Harun Yılmaz

Harun Yılmaz

DİĞER YAZILARI Yirmibeş Kuruşun Hikâyesi... Yine Bir Ramazan, Yine Bir Sahurun Vakti Filistin, İsrail Ekseninde Türkiye... Bizi İsrail Değil, Ebu Ubeyde Mahvedecek! Prof. Dr. Kâbus Süleyman Salih Zoroğlu ve Hucurat 6 Daldan Dala Bir Toplumuz! Pacta Sund Servanda; Ahde Vefa.. DSÖ’nün Dişine Kan Değdi Bir Kere!-2 Yeni Dünya Düzeni Projesinin Üç Ayağı... Yitik Bir Meziyetimiz; Dürüstlük ve Hakkaniyet Diyarbakırlı Hacının Şeytanla Arkadaşlığı ve Şeytanın İnsana Düşmanlığı... Geldiğimiz Nokta! Allah'ın Teveccüh Ettiği Bir Müslüman Olmak LGBTQ+ Dayatmasına Karşı Aileyi Korumak Müslüman Mahallesinde Domuz Eti Satılıyor mu?-2 Ben, Dr. Orhan Koyuncu; Zırhlı Memurlarla Eşit Can Güvenliği Hakkı İstiyorum.. DSÖ’nün Dişine Kan Değdi Bir Kere -1- Müslüman Mahallesinde Domuz Eti Satılıyor mu? -1- Engelleri Aşanlar, Engeline Takılanlar... Müntehir Enes Kara ve Ülkemin Mal Bulmuş Mağribileri.. Küfrün İhsanı Olmaz.. Müşfik Bir Millet(tik) Biz; Ne Oldu Bize? Zaman Çok Kısa; Ye, İç, Gül, Oyna… Bir Daha mı Geleceksin Dünyaya? Koronavirüs, Hastalık Değil, Servetin El Değiştirmesi Aracı Olabilir mi? Sahurun Vakti.. Abid Özmen, Sevda Kuşun Kanadında ve Bilderberg Toplantısı Her İnsan, Yapmadığı Tüm İyiliklerin Suçlusudur* Ziyanda Olan Kitlelerdir, Şahsiyetler Her Zaman Kazanır Yine Bir 24 Kasım Daha Geldi... Conseil Français Du Culte Musulmane veya Müslümanların Birlik Sorunu Türkiyeliler Defolsun! Baba Ne İşe Yarar?* Toplumsal Cinsiyet Eşitliği - STK'lar Uyanıyor mu? Atam Lut Gibi Bir Mürteciyim Ben! Dünyanın Öbür Ucundaki Kardeşlerimizin Ayağına Diken Battı LGBT’nin Onur Yürüyüşü İnsan Birey midir, Şahsiyet midir? Dilin Kavramsal Bütünlüğünün Bozulması Hac mı, Panayır mı? İnsan Bu! Yaprak Misali: Ya Şimale Savrulur Ya Kıbleye Eğilir! Pacta Sund Servanda İdam Cezası Neden Getirilemez? Sırat Köprüsü Nerededir, Bilir Miyiz?
Gazete Manşetleri
Yol Durumu
E-Bülten Kayıt
ARŞİV ARAMA