Peygamberimiz(as), Mekke'yi fethetmiş ve Kabe’yi putlardan temizlemiştir.
İslam devletinin temelleri güçlü adımlarla atılmaya devam etmektedir. Yüce Rasül (a.s); Medine’yi de olduğu gibi, İslam’a ve Peygambere düşman olmayan, İslam’ı ve Peygamberi dünyadan kaldırmak istemeyen işin ehli insanları devlet yönetimine getirerek, onların tecrübe ve ehliyetinden faydalanma yolunu tutmuştur. Buna en güzel örnek te Kabe’nin yönetimi, bakımı konusunda gerçekleşmiştir. Peygamber Efendimiz bize örnek olduğuna göre O’nun uygulaması bizim içinde baş tacıdır.
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed(s.a.v) Mekke'ye hakim olmuş, Kabe’de ki putları bir bir temizlemiş ve Kabe’nin anahtarlarını Hz. Ali(k.v)den gidip almasını ve kendisine getirmesini istemiştir.
Kabe’nin anahtarları o an için Müslüman olmamış ve hala müşrik olan Osman B. Talha’dadır. Hz.Ali (k.v) Peygamberimizin isteği üzerine Osman B. Talha’yı bulur ve Kabe’nin anahtarlarını geri vermesini ister. Osman bin Talha, Kabe’nin anahtarlarının yıllarca kendi soyların da olduğunu ve Kabe’nin korumalığının kendi sülalesi tarafından yürütüldüğünü, Hz. Muhammed’in peygamber olduğunu da inanmadığını açıkça söyleyerek Kabe’nin anahtarlarını vermeyi reddeder.
Hz. Ali (k.v) ısrarlı davranır ve bu isteğin Hz. Muhammed’in emri olduğunu Osman B. Talha’ya hatırlatarak,
"bu anahtarı her ne şartlarda olursa olsun alacağını"söyler. Osman B. Talha’nın bileğini bükerek, anahtarı elinden alır. Canı yanan Talha anahtarı vermek mecburiyetinde kalır.
Anahtarı, Osman B. Talha’nın elinden zorla da olsa alan Hz. Ali(k.v), hızlıca Efendimizin yanına gelir ve anahtarı uzatarak efendimize verir. Peygamber Efendimiz (s.a.v) anahtarı Hz. Ali’den teslim alır. Anahtarı tekrar geriye Hz. Ali’ye uzatarak, bunları gerisin geriye tekrar teslim etmesini ister. Hz. Ali(k.v) şakınlık içerisinde kalır ve Efendimize sorar:
“Ey Allah’ın Resûlü(s.a.v)! Biraz önce emrinizle gidip anahtarları alıp getirdim ve size teslim ettim. Şimdi de emrinizle yine aynı şahsa anahtarları götürüp teslim etmemi emrediyorsunuz.” Bunun sebebi hikmeti nedir o zaman?
“Ya Ali! sen anahtarları yolda bana getirirken Cebrail(a.s.) bana vahiy getirdi.
" Muhakkak ki Allah, emanetleri sahibine teslim etmenizi ve insanlar arasında hakemlik yaptığınız zaman adaletle hükmetmenizi emreder."
Muhakkak ki Allah, onunla (bununla) size ne güzel öğüt veriyor. Ve muhakkak ki Allah, en iyi işiten ve en iyi görendir.”(Nisa: 58).
Emaneti ehline vermek sünnettir. Kabe’nin anahtarları uzun süreden beri Osman B. Talha’nın soyunda idi. Onlar Kabe’nin nasıl temizleneceğini ona nasıl sahip çıkılacağını çok iyi bilirlerdi. Emanetin ehilleri onlardı.
Bunun üzerine Hz. Ali(k.v), Osman B. Talha’yı bulur, önce helallik ister ve sonrada anahtarları ona teslim eder. Bu defa hayret etme sırası Talha’dadır. Anahtarları teslim alan Talha sorar;
“Ya Ali! Anahtarları az önce elimden zorla ve canımı acıtarak alan sen değil miydin? Niçin geri getirdin? “der.
Hz. Ali (kv) olanları Talha’ya anlatır. Peygamberimize vahiy geldiğini, gelen vahiye göre de anahtarları sana geri gönderdiğini söyler. Osman B. Talha bu olay üzerine Peygamberimize giderek Müslüman olmak istediğini belirtir, ve Müslüman olur.
Günümüz dünyasında, gerek devlet yönetiminde, gerekse de işletme yönetiminde görevlendirmelerin liyakata göre olması tüm dünyada kabul edilmiş en akıllı çözüm yoludur.
Bunun aksi uygulamalar, devlet ve şirketler için felaket mesabesinde yanlışlardandır.
Nepotizm diye adlandırılan "Eş, dost, akraba, taraftar... kayırmacılığı" devlete hakim olursa o devlette işler kötüye gitmeye başlamıştır.
Korkarım ki bugün nepotizm tehlikeli bir şekilde devleti sarmaya başlamıştır.
Allah Rasulü’nün, yazımızın başında detaylı olarak anlattığımız örnekliği, insan kaynakları biliminin yol göstericiliği bu uygulamanın dinen olduğu gibi aklen de yanlışlığını apaçık ortaya koymaktadır.
Türkiye; kaçırdığı sanayi devrimini, dijital devrimi, endüstri 4.0 seviyesini, nitelikli eğitim uygulamalarını ancak doğru bir insan kaynakları yönetimiyle yakalayabilir.
Kaybedecek bir günümüz, tahammül edilecek bir yanlış atama yok artık.