Kulağa hoş gelen;
İnsan Hakları,
Kadın, çocuk hakları,
Çevrecilik,
Organik tarım,
Endüstriyel gıda,
Demokrasi,
Çağdaş eğitim,
Serbest piyasa,
Kişisel gelişim,
Algı, propaganda usulleri...
Bütün bu kavramların kökeninde bilgi diktatörü olan emperyal güçler, kapitalizmin efendileri vardır. İslâm toplumları da, sürü halinde, sorgulamadan yukarıda bir kaç tanesi sayılan kavramları,ürünleri kullanırlar/uygularlar.
İslam’ın 21.nci yüzyılda, hayata dair çözümleri, önerileri yok denecek kadar azdır.
Bilgi diktatör yası alt kültür olarak nitelendirilen İslam toplumlarının kendi bilgi kaynaklarını donatmalarını, geliştirmelerini istemez. İstelemekle kalmaz buna cüret eden ülkeleri cezalandırabilir.
Endülüs'teki kütüphaneleri kurmuş ,dünya çapında filozoflar yetiştirmiş,tüm bilim alanlarında önemli tezler ve sonuçlar üretmiş olan aziz İslam’ın mensupları 14.ncu yüzyıldan sonra düşünceyi, bilimi,sorgulamayı rafa kaldırıp, taklidi eğitime geçip, siyasal güç odaklarına tartışmasız itaat etmeye başladıklarında önce duraklamışlar, sonrada durup,gerilere düşmüşlerdir.Durumu kurtarmak için "Sakın Yahudileri ve Hıristiyanları veliler edinmeyin " emrine rağmen; (bilgiye önem verip onu geliştiren ,üretime,faydaya dönüştüren) Yahudilere ve Hıristiyanlara İslam diyarında imtiyazlar vermeye başlamışlar sonra da İslam’ın yasakladığı faizle para almaya başlamışlardır.
Bilgiyi, sorgulamayı,değişimi, gelişimi terk edip siyasal ve bürokratik erklere itaat ederek birlik oluşturduklarını zanneden İslam toplumları,süreç içinde,bilgi diktatörlerinin/emperyal güçlerin elinde oyuncak olmuşlar ve küçülüp,düşünemez hale getirilmişlerdir.Öyle ki dinlerini bile bilgiyi elinde tutan efendilerinin istediği kadar öğrenmişler ve öğretmişlerdir.
Sonuç olarak İslam dünyası, elindeki kaynaklarda zaten zengin olarak var olan bilgiyi geliştirmeli, yeni ihtiyaçlara yeni çözümler üretebilmelidir.
İslam’ı, kurumlarıyla hayata hakim kılmanın en önemli farz olduğunu unutmamalıyız. Bunun hesabının bize sorulacağının unutulmaması gerekir.