Ak saçlı Bilgeye selam ve muhabbetle…
Bugün başta ABD ve Avrupa’da yaşanan liberal –kapitalist sistem , kurulduğu ülkeleri aşmış, kurulduğu ülkelerin şirket ve kimi gruplarının ayakta kalabilmeleri, güçlerini arttırabilmeleri için islam ülkelerine de sirayet etmiştir. Bu liberal-kapitalist sistemin esası daha çok üret-daha çok tüket sloganına dayanır. Bu yeni teknoloji- yazılım ağırlıklı sistem kendi değer dünyasını inşa etmiş neredeyse üretim-tüketim dışında kalan tüm kavramları aşağılara itmiştir. Bu yeni sistemle birlikte ahlak, adalet, merhamet ,dayanışma, adil paylaşım, sevgi… kavramları zayıflamıştır. Liberal kapitalist sistem kendi propaganda değerleri olan; Demokrasi, insan hakları, barış , etik , çevre ,organik vs piyasaya sürerek yaşanabilir bir dünya vaadinde bulunmaktadır.
Günümüzde evrenselleşen en önemli kavram maalesef bize dayatılan sömürgeci ekonomik sistemdir. Bu sistemi elinde bulunduran güç sahipleri İslam toplumlarında; akıl deformasyonları , ahlak çöküntüleri ,kimlik parçalanmaları, ırkçılık, mezhepçilik, bölgecilik gibi hastalıkların yayılmasını teşvik etmiş , Müslüman kimliği deforme etmiştir. Bu deformasyonlar yeni ve parlak kavramlar kullanılarak algı mühendisliği yoluyla yapılmaya devam etmektedir. Halkı Müslüman olan ülkeler ,çağdaş yönetim sistemine geçmek ,demokrasi getirmek , insan hakları ,kurumsallaşma ,liberalleşme ,teknolojiye yetişme gibi vizyoner kavramlarla aldatılmaktadır. Oysa, Müslüman halkların hanesinde sadece sömürü ,savaş,yer altı ve yer üstü kaynaklarının bu liberal efendilerin ülkelerine transferi ,üretilen katma değerin yeni teknolojik ürünlerin satın alınması ve çılgınca tüketim bulunmaktadır.
Bu hep böyle devam mı edecek ?
Kendi değerler dünyamıza yabancılaştığımız için, dinimizden inanılmaz bir hızla uzaklaştığımız için korkunç bir tüketim ve iletişim belirsizliğinde savrulmaktayız. Dini hayatımız tam da bu liberal-kapitalist yapının istediği gibi içi boş, şekilsel, içeriği zayıflamış, harekete geçirmeyen sembolik bir yapıya dönüşmeye devam ediyor. İslam dini, kendi topraklarında belirleyicilikten, evrensellikten, hukuki ve siyasi ana omurgasından uzaklaştırılıyor. İslam’ın iddiası yok ediliyor.
“İslam’ın ve Müslümanların, liberal-seküler demokrasiyle rekabet edebilecek bir içeriğe sahip olmadığı konusunda Müslümanların ikna edildikleri görülebiliyor. Bilim, kültür, siyaset, felsefe, sanat ve edebiyatta bağımsız üretkenliğin, ilginin , çabanın , araştırma ve sorgulamanın sona erdiği tarihten bu yana toplumlarımızda İslam, yalnızca bir maneviyat biçimi olarak varlığını sürdürüyor.Ciddi bir bilinç bunalımı yaşadığımız için sürekli baskı üreten Avrupa merkezci dili sorguluyamıyor, bu dilin mutlakçılığını reddedemiyoruz “ *
İslami iddialarla iktidara gelebilen siyasetçiler Avrupa Birliğine dahil olabilmeyi büyük bir başarı ve izzet olarak hayal ediyorlar. İslam’ın dünyaya verebileceği çok kıymetli deneyimleri ve teklifleri olmalıdır . İslam’ın yönetime alternatif olabilmesi özgüvensiz, beceriksiz Müslüman liderler eliyle yok edilmektedir. Demokrasinin olmazsa olmaz görülmesi de İslam’ın yönetimde başarılı olamayacağının itirafı anlamına geliyor. Müslüman bilim insanları, siyasetçiler, alimler İslam’ın dünyayı yönetebileceğine dair güvenlerini yeniden ihya ve inşa etmek zorundadır. Bu özgüveni kazanmak zorundayız.
Yeni bir dünya inşa etmenin ilk yolu statükolara meydan okuyarak ; Kuran-ı Kerim’i ve Yüce Rasulü doğru anlayarak ,yeni bir insan, yeni, bir toplum ,yeni bir siyaset tarzı oluşturarak yeni bir irade oluşturabilmemiz gerekmektedir. Bu iradeyi sağlam kurabilmek için bakış açılarının değiştirilmesi , yeni ve özgüvene dayalı sonuç odaklı eğitim sistemlerinin kurulması , aklın ve inancın rasyonel olarak geliştirilmesi , araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin çok önemsenmesi gerekmektedir.
*Atasoy Müftüoğlu-Küresel Çağda varolmak