Yaşamsal Bir Unsur Olarak “Müphemlik”

Cevdet Işık

10-04-2021 15:44

Akıl ve irade sahibi olmanın bir gereği olarak her insanın tasarladığı bir yaşamı vardır. Yaşam, verilmiş sınırlı bir sermaye misali gün be gün azalmakta, dönüşü olmayacak bir şekilde bitiş noktasına doğru gitmektedir. Kar, güneşe karşı nasıl ki erimek suretiyle tükeniyorsa, yaşamsal imkânlar da zamanın akışına paralel olarak eriyip tükenmektedir.

Yaşamsal imkânları oluşturan unsurları, şüphesiz muhatap olunan ve kendisiyle bir ilişki içinde olduğumuz bütün varlıklar oluşturmaktadır. Olumlu bütün durumlar gibi olumsuz bütün durumlar da doğru bir şekilde değerlendirildiği zaman birer imkân olurlar.

Sahip olunan imkânların bir tarafını insanın kendisi, diğer tarafını ise çevre oluşturmaktadır. İnsanın yaşamsal eylemliliği bu iki ana damar üzerinden gerçekleşmektedir. Şunu söylemeden geçmemek isabetli olur: İnsanın sahip olduğu dünya görüşü, çevresel imkânların üstünde olarak, yaşamın karakteristik yapısının ana unsurunu oluşturmaktadır.

İnsan, yaşamını sürdüğü bu dünyada tek başına bulunmadığı için, diğer varlıkları da hesaba katarak yaşamak zorundadır. Diğer varlıkların hesaba katılmadığı yaşantıların hayat üzerinde olumlu bir etki bırakması mümkün olmaz. Bütün bir insanlık tarihi “öteki” ile ilgili farklı yaklaşımların oluşturduğu gerilim ve gevşeklik üzerinden varlık kazanmıştır.

İnsan ilişkileri ya tehdit olarak algılanan ayrılık, aykırılık ve karşıtlık şeklindeki keskin çizgiler ya da bütün zıtlıkların tolere edildiği bir tür kayıtsızlığın ifadesi şeklindeki çizgiler temelinde oluşmuştur.

Thomas Bauer, “Müphemlik Kültürü ve İslam” adlı kitabında insan ilişkilerini ve dolayısıyla farklılıklar üzerine inşa olmuş kültürel yapıları “müphemlik” kavramı çerçevesinde ele alarak incelemiş. Kitapta İslam’ın, özellikle de Eyyubiler ve Memluklar dönemindeki, Suriye ve Mısır’ın Arap-İslam kültüründeki müphemlikle ilgili değerlendirmeler ağırlıklı olarak ele alınmış.

Bauer, “kültürel müphemlik”i bazı karşılaştırmalar yaparak izah etmiş. İster bir kavram, ister bir eylem veya isterse bir nesne olsun, fark etmiyor. Bunlardan biri üzerinde düşündüğümüz zaman, eğer birbirinin zıttı olan veya belirgin biçimde farklı olan, asgari rakip iki anlam atfedilebiliyorsa, bu durumda kültürel müphemlik olgusuyla karşı karşıyayız demektir. Bir toplumsal grup düşünün. Bu grup, tekil hayat alanlarına ilişkin normları ve anlamlandırmaları aynı anda zıt veya birbirinden kuvvetli biçimde farklılaşan söylemlerden devşirebiliyorsa, o zaman kültürel müphemlik olgusuyla karşı karşıyayız demektir. Yine bir grup düşünün: İçinde bir olgunun farklı yorumları benimsenebiliyor ve bu yorumların hiçbirisi tek başına geçerlilik iddiasında bulunmuyorsa, o zaman kültürel müphemlik olgusuyla karşı karşıyayız demektir.

Kültürel müphemlikle ilgili olarak şöyle bir izah da açıklayıcı olur: Bir şehirde iki grup insan var: Bunlardan birisi A grubu ve diğeri ise B grubudur. Rahatsızlıklara karşı A grubundakiler bir büyücüden, B grubundakiler ise akademik öğrenim görmüş bir hekimden şifa bulacağını ümit etmektedirler. Bu durumda ortada bir kültürel müphemlik olgusu söz konusu değildir. Bu grupların durumu, normlarla ilgili bir rekabet olarak değerlendirilebilir. Bunun dışında nüfusun yeterince büyük bir kısmı, aynı anda her iki şekildeki tedavi biçimini de başarı taşıyan şifa yolları olarak kabul ediyorsa, o zaman kültürel müphemliğin varlığından söz edebiliriz.

“Kültürel olarak işlenmiş müphemlik olmasa, diplomasi mümkün olmazdı.” “Kültürel müphemlik, condition humana’nın[1] bir parçasıdır.” “Kültürler farklı müphemlik hoşgörüleri ile ayırt edilirler.” Thomas Bauer, yazdığı kitabın amaçlarından birinin, kültürel müphemliğin, kültür bilimleri araştırmalarının bir nesnesi olarak yerleşmesini sağlamak olduğunu dile getirir. Kültürün tümüyle insanın anlayışından kaynaklanan hayattaki yaşantılar olduğu dikkate alındığı zaman, insanın kültürel bir müphemlik hoşgörüsüne sahip olması, yaşamın vazgeçilmez bir unsuru olarak zikredilebilir.

İslam’da kültürel müphemlik biçimlerinin özeti olarak şu dört madde zikredilebilir:

1-Söylemlerin çoğulluğunun kabulü. Bu maddeyle ilişkili olarak İslam hukukunun, müphemliğin bilhassa karmaşık bir örneği olarak zikredilmektedir. Bu çoğulluk siyaset, töre ve âlim kavramları çerçevesinde örneklendirilmektedir.

2-Farklı yorumların kabulü: Burada Kur’an ve hadislerin İslam hukuku bağlamında yorum açısından kesinlikten uzaklığı katmerlendirdiğini dile getirir. Buna göre görüş farklılıkları kaçınılması gereken musibetler olarak değil, sistemin kurucu unsurları olduğu belirtilir.

3-Müphem metinler, eylemler ve yerler: Olguları, farklılaşan anlamlarla donatma imkânı, onları müphemleştirir. Böylece müphemlik içeren metinler, eylemler ve yerler meydana geliyor. Kur’an müphemli metinlerin başında gelmektedir. Müslümanların geleneksel olarak yapılacak tercümelere karşı çıkmasının en önemli sebebinin, söz konusu bu müphemliğe zarar verme kaygısı olduğu dile getirilir.

4-Müphemlik üzerine tefekkür ve müphemlik idmanı: Burada İslamcılık örneği üzerinde durulmaktadır. İslamcılığın, bütün ideolojilerde olduğu gibi, hoşgörüsüz ve müphemliğe düşman totaliter bir yapıda olduğu dile getirilir. İslamcıların, Kur’an ve hadislerle ilgili kesinlikli yargılarının olduğu, yaptıkları yorumların, vardıkları sonuçların en doğru olduğunu belirttiklerini vurgular.

Kitaptaki şu ifadeler, müphemliğin neden yaşamsal bir unsur olduğu hususunu açıkladığı için olduğu gibi aktarmakta fayda vardır: “Metinler çok anlamlıdır, istense de istenmese de.” (s.51) “Temel bir sorunu ortaya koyalım; bu sorun, metnin biçimsel sarahati sorunudur. Müphemlik sadece bir metnin değişik yorumlara elvermesi halinde değil, ondan önce, metnin herhangi bir yerindeki bir A ifadesinin yanında, aynen onun gibi doğru olma iddiasındaki bir B ifadesinin de bulunması halinde meydana gelir.” (s.53) “Kur’an metninin erken dönem tarihiyle ilgili son yıllarda mantar gibi biten teorilere bir yenisini eklemek için değil, Kur’an metninin tarihi, bir müphemlik krizinden doğan bir müphemliği ehlileştirme sürecinin ideal bir örneğini sunduğu için yapacağız bunu.” (s.54) “Ehlileştirilmiş müphemlik artık kültürün ayrılmaz bir unsuru olarak kabullenilmiş, kültürel eylemlerle sürekli yeniden teyit edilir ve kültürel bilginin bir parçası olarak kurumlaşmıştır.” (s.54)

Bir kitabı doğru bir şekilde anlamak çok önemlidir. Bunun için iki husus dikkate alınmalıdır. Bir tanesi yazarın kitabı niçin yazdığını bilmek, ikincisi ise okuyucunun sahip olduğu verili yapıdır. İnsanın verili yapısı –belki altyapı demek daha doğru olabilir- sahip olduğu anlama/kavrama düzeyine işaret eder. Eğer insan bir kitabı okuyup anlayacak bir düzeyde değilse zaten o kitabı okuması mümkün değildir. Burada gerçek bir okuyucudan söz ettiğimizi unutmayalım. Şayet bir okuyucu neyi, niçin okuduğunu bilmiyorsa, yaptığı okuma aslında boşuna bir okumadır. Benim anlayışıma göre, en aykırı kitaplardan bile istifade etmek mümkündür. Bir kitap okunduğu zaman, öncelikle yazarın kimliğini dikkate alarak değil, dikkate almadan okumak gerekir. Yazarın kimliğinin dikkate alınması demek, koskocaman bir önyargıyla okumaya başlamak demektir. Bu durumda gerekli istifadenin elde edilmesi gerçekleşmeyecektir. Gerekliliğine inandığım bu açıklamalardan sonra, demem odur ki, Bauer’in kitabını okurken, Bauer’i değil kitabı dikkate almalıyız.

Biz Müslümanlar olarak gerçekten, bağlı olduğumuzu söylediğimiz değerlerden çok uzak olduğumuzu herkesler kabul edecektir herhalde. Bu çok önemli bir sorundur. Bu sorunu sorun olarak kabul etmek bile başlı başına bir harekete geçmenin dinamiğini oluşturmaya yeterlidir. Ama bunu söyleyen insanların durumlarında bir değişiklik olmuyorsa, bu noktada açık bir yanılgı veya yalanla muhataplık söz konusu demektir. Şimdi bu tespitin insanı götürdüğü yerde kızaran yüzlerin olması gerekir elbette. Demek ki, yanlış bir şeyler vardır. İşte Bauer’in kitabını okurken ben şahsen, günümüz dünyasında “Müslümanım” diyenlerin içinde oldukları bir sürü yanlışlık silsilesinin belki de en önemlisine işaret ettiğini gördüğümü söylemeliyim. Biz Müslümanların, neden böylesine önemli sorunları işaret eden çalışmalar hususunda gerekli düzeyde olmadığımızı kendimize sormamız gerektiğini düşünüyorum. Fakat ne yazık ki, kendimizle ilgili derinlikli ve kaliteli çalışmaların, müslüman olmayanlar tarafından yapıldığını görmek, oldukça düşündürücü bir gerçeklik olarak karşımızda durduğunu söyleyebiliriz.

Thomas Bauer, kültürel müphemlik, çok anlamlılık, Kur’an, Hadis, selefilik, okuma, modern, postmodern, çoğulluk, Kur’an’ın anlamsal tüketilemezliği, İslam’ın ilahiyatlaşması, İslam’ın İslamileştirilmesi, görüş farklılığının rahmet oluşu, sözün ciddiyeti ve söz oyunları, zevkin müphemliği, yabancının müphemliliği ve kendine özgü yollar gibi birçok konuda okuyucuyu geçmişle yüzleştiren ilginç tespitlerle, insanın içine düştüğü seküler-modern sıkışmışlıktan ayrılma imkânına işaret ettiğini söylemek mümkündür. Kitapla ilgili kesinlikli yargılar ileri sürerek hiç kimsede herhangi bir önyargı oluşturmak istemiyorum. Ancak kitabın gerçekten okunmaya değer olduğu hususunda kanaat bildirmeyi de uygun gördüğümü söylemeliyim. Kitap okumanın belki de fark edilmeyen özelliği, kitaptan bir şeyler devşirmekten öte insanın kendisinden bir şeyler devşirmesine yol açmak olduğunu belirtmek doğru olur. Onun için okuyucunun özellikle kendisine karşı bir özgüven sahibi olması gerekir. Okuyucunun, kendisiyle ilgili bir özgüven eksikliği varsa, bir şekilde içinde olduğu konforun başına yıkılacağını bilmesi gerekir. Onun için gerçekleştirilen her kitap okuma eylemi, okuyucuyu güçlendiriyorsa yararlı bir okuma oluyor demektir.

Meraklısı için birkaç not:

“Kur’an, anlam çoğulluğu sayesinde geleceğe açıktır.” (s.114)

“Es-Suyuti şu hadisi zikreder: “Kur’an’ın birçok vuzuhu olduğunu (anlam veçheleri) anlamadan, kimse tam bir idrake varamaz.” (s.119)

“Aslında klasik çağ âliminin arketipi ilahiyatçı değil, hukukçudur.” (s.128)

“Her çeviri zaten yorum demektir, dahası daima, çevirmenin verili söz üzerinden geliştirdiği yorumun kemale erdirilmesi olduğunu söyleyebiliriz.

Demek, metnin yoruma açıklığı ancak özgün metinde korunmuştur.”(s.135-136)

“El Buhari’nin 7.397 hadisini (tekrarlar dahil) 600.000’lik bir yığının içinden seçtiği söylenir.” (s.142)

“Şunu bir kenara yazalım: Sadece Kur’an’a dayanarak bir İslami etiği veya İslami hukuku temellendirmek, pek mümkün değildir. Kur’an’ın bıraktığı boşluklar çok geniştir, Kur’an metinlerinin açtığı yorum alanı da çok geniştir. Tamamlayıcı olarak, Peygamber ve ilk cemaat hakkında muhtelif aktarmalar biçiminde zengin bir malzeme sunulmuştur. Ne var ki, bu malzeme sadece kendi içinde çelişkili olmakla kalmayıp, yanılgıya, manipülasyona ve iyi veya kötü niyetle ya da öylesine yapılan sahteciliklere karşı bağışık olmaktan bilhassa uzaktır.” (s.150-151)

“Avrupa’da dünyevi olanla dini olan arasındaki ayrım -veya daha doğrusu: dünyevi olanın dini olanın tahakkümünden kurtarılması-  modernliğin en önemli ön koşulu sayılır.” (s.185)

“Batılı bakış, İslam dünyasının seküler köklerini ve onun dilbilimi alanındaki başarılarını ciddi biçimde gözden kaçırmıştır.” (s.223)

“Şark’ın bir müphemlik kültürü oluşunun, sömürgeci söylemin merkezi bir konusu olduğunu gösteriyor. Batı’nın gözünde Şark’a mahsus olanın olgunlaşmamışlığı ve kültürünün durgunluğu, kendisini tam da müphemlik tutkusunda gösterir. Şarklı, ancak bu kültürü terk ettiği, müphemliği arkasında bıraktığı ve Batı’nın “tarz gerçekçiliğine” yöneldiği zaman, “modern Avrupai anlayışın sahasına” dâhil olabilecektir.” (s.241)

“Michel Foucault: Garp aklının evrensellik anlayışında, Şark’ı temsil eden bir ayrım çizgisi vardır. (…) Garbın sömürgeleştirici zihnine sunulan Şark’a yine de nüfuz edilemez çünkü o daima sınır olarak kalır. (…) Garp için Şark, kendisinin olmadığı her şeydir, oysa Şark, kendi kökenindeki hakikati arayıp durmak zorundadır.” (s.257)

“İslam dünyasında Batı’nın meydan okumasına tepkiyle esasen iki söylem ortaya çıkar; bir İslamcı, bir de “Batılı-liberal” söylem. İlk bakışta birbirine karşıt görünür bunlar, ancak aslında bir ve aynı temele dayanırlar. Müşterek zeminleri, Batı’nın şeylere verdiği düzendir.” (s.257)

“Klasik çağ İslam kültür havzasının insanları, yüksek bir müphemlik hoşgörüsüyle dikkat çekerler, bu da onların dünyaya sakin bakmalarına imkân sağlar.” (s.301)

“Modern İslamcılık bütün alanları tek bir yöntemle, tek bir ilkeyle kavrayacak bütüncül, genel geçer bir yaklaşımın peşindedir.” (s.372)

“Batı’nın uğursuz müphemlik korkusu, hakikat takıntısı ve evrenselleştirme hırsı zinciri bugün hala pekala canlı gibi görünüyor bana, üstelik bilhassa İslam’la, Yakın Doğu’nun insanlarıyla ilişkide ama aynı zamanda ülkeler içi entegrasyon tartışmasında canlanıyor.” (s.387)

[1] İnsanlık durumu, ç.n

DİĞER YAZILARI Gazze Bir İşarettir 01-01-1970 03:00 Yanılsamaları Fark Etmek.. 01-01-1970 03:00 Olduğun Yer Bulunduğun Durum... 01-01-1970 03:00 Kanla Yazılan Manifesto: Gazze 01-01-1970 03:00 İnsani Bir Sorun ve Sorumluluk Olarak Filistin... 01-01-1970 03:00 Ben Öteki ve Ötekileştirme... 01-01-1970 03:00 Açık Vermek... 01-01-1970 03:00 İleri Toplumsal Tahayyül Ve Kuran.... 01-01-1970 03:00 Akılsız ve Düşüncesiz Umutlar... 01-01-1970 03:00 Deprem ve Ölüm.. 01-01-1970 03:00 Sistemsel Meşruiyet... 01-01-1970 03:00 Sistemin İçi Ve Dışı... 01-01-1970 03:00 Bir Umut Devrimi Yapmak 01-01-1970 03:00 Mezopotamya’da Hüzün: Engelleri Aşıp Da Geldim... 01-01-1970 03:00 Algısal Yanılgılar 01-01-1970 03:00 Yakınlaşmanın Doğası Üzerine-1 01-01-1970 03:00 İnsan Bir Yolcudur.... 01-01-1970 03:00 Adalet Düşüncesinin İnşası 01-01-1970 03:00 Gerçekliğe Düşen Cemre: Oruç 01-01-1970 03:00 Bir Yolcu Gelir Gibi... 01-01-1970 03:00 Dumdum Kurşunu 01-01-1970 03:00 Tarih Felsefesinin Gerekliliği 01-01-1970 03:00 Konuşan Kuran Hz. Ali.... 01-01-1970 03:00 Mikro Milliyetçilikler 01-01-1970 03:00 Sezai Karakoç Tanıklığım.. 01-01-1970 03:00 Milliyetçi Tasavvurları Aşmak-2- 01-01-1970 03:00 Milliyetçi Tasavvurları Aşmak-1 01-01-1970 03:00 İtibar Üzerine... 01-01-1970 03:00 İktidar Tiryakiliği 01-01-1970 03:00 Kesintisiz Çoklu Okumalar 01-01-1970 03:00 Hayatsız Gündem Gündemsiz Hayat.. 01-01-1970 03:00 Kudüs Gerçekliğini Doğru Okumak... 01-01-1970 03:00 Nadide Zamanlar 01-01-1970 03:00 Bir Sorunsal Olarak Gündem 01-01-1970 03:00 Sorumluluğun Zirvesinde Bir Mü’min: Mehmet Akif.. 01-01-1970 03:00 Öznelliğin İktidarı-2 01-01-1970 03:00 Öznelliğin İktidarı-1 01-01-1970 03:00 Zamanın Ayarını Kaçırmak 01-01-1970 03:00 Öznel Özerklik-3 01-01-1970 03:00 Öznel Özerklik-2 01-01-1970 03:00 Öznel Özerklik-1 01-01-1970 03:00 Hayat Ve Hicret 01-01-1970 03:00 Yanıltıcı Varoluşsal Katılık... 01-01-1970 03:00 Kur’an Ahlakının Gerekliliği 01-01-1970 03:00 Hüzünle Giden Ramazan.. 01-01-1970 03:00 İnsanı Tanımak 01-01-1970 03:00 Müslümanların Kafes Hayatı 01-01-1970 03:00 Şuradan Şuraya 01-01-1970 03:00 Post Truth Dünyada Müslüman Kalmak 01-01-1970 03:00 Adaletin Ayağa Kalkması 01-01-1970 03:00 Yaraların Kabuk Bağlaması... 01-01-1970 03:00 Bir Nitelik Olarak Adaleti Ayakta Tutmak.. 01-01-1970 03:00 Sanal Resepsiyon.. 01-01-1970 03:00 Can Alıcı Ve Can Yakıcı Kısım 01-01-1970 03:00 İçerik Bakımından Adalet Çarkı 01-01-1970 03:00 Adl Üzere Bir Hayat 01-01-1970 03:00 Adaletin Kuşatıcılığı 01-01-1970 03:00 Aklın Hakikatinden Uzaklaşmak 01-01-1970 03:00 Cenneti Arayan Adam 01-01-1970 03:00 Felsefik Bir Nazarla Seçim Olgusu 01-01-1970 03:00 Kilitli Labirent: Üstünlük Çıkmazı 01-01-1970 03:00