Sistemsel Meşruiyet...

Cevdet Işık

07-01-2023 09:08

Sistemin sistem olma vasfını normlar oluşturur. Yani bir yerde sistem söz konusu edilmişse, normlar da söz konusu edilmiş demektir. Oluş(turul)an normların sahip olduğu tarihsellik ve dolayısıyla arızilik –çünkü zaman, mekân ve ihtiyaçlar değişimle beraber geçiciliği de oluşturur- normlara müdahale etmeyi beraberinde getirir. İhtiyaçlar sorun olarak çözüm beklediği zaman, doğal olarak, çözüm için farklı anlayışlar da devreye girecektir. Sistemsel meşruiyetin gerekçeleriyle, sorunların kapsam alanları doğrudan ve kopmaz illiyet bağlarına sahiptir. Bu illiyet bağları, sorunların kamuoyunu ne kadar ilgilendirdiğini ortaya çıkarır. Dolayısıyla bir sorunun kamuoyu üzerindeki olumsuz etkisinin büyüklüğü, kapsam alanının büyüklüğünü de belirlediğini söyleyebiliriz. Sistemlerin meşruiyet sorunlarını, ilk etapta sistemlerin muhatap aldığı insanlarla olan bağlantılar oluşturur. Böylece sistemlerle insanlar arasında barışçıl bir diyalog süreci tesis edilmiş olur.

Bu teorik izahların daha iyi anlaşılması için bazı örnekler üzerinde durmak yararlı olacaktır. İki toplumsal sorunu örnek alarak çözümleme yapmaya çalışalım: Bunlardan bir tanesi kılık-kıyafet, diğeri ise anadilin kullanımı sorunudur.

Normal şartlar altında her insanın kendi değer yargılarına göre istediği kıyafeti seçip giymesi, herhangi bir sorun oluşturmamalıdır. Fakat yakın geçmişte Türkiye’de başörtüsü bağlamında önemli sorunlar yaşanmıştı. Özellikle de üniversite öğrencileri başörtüsü taktıkları için, öğrenim hakları ellerinden alınmıştı. Sadece üniversite öğrencileri değil, birçok kamu kuruluşunda da aynı konuda yasaklar söz konusuydu. Türkiye halkının kahir ekseriyeti kendisini Müslüman olarak adlandırıyor. Bu adlandırmanın bir gereği olarak, insanlar başlarını örtüyor. Tabi bu adlandırmaya tabi olduğu halde, başlarını örtmeyenler de vardır. Mesele bu değil. Dolayısıyla bu alanda oluşmuş olan sorunun kapsam alanına baktığımız zaman, çok büyük bir kapsam alanıyla karşılaşmış oluyoruz. Kaldı ki, zaten doğal haklar hususunda insanların çokluk-azlık durumları tayin edici bir role sahip olmamalıdır. Yani bir insanın da bin insanın da hakları aynı öneme sahip kabul edilmelidir.

Dilin kullanımı sorununa gelince, her insanın kendi ana dilini kullanarak hayatını sürdürmesi en doğal hakkıdır. Bunun tartışılacak bir tarafı olduğunu söylemek bile başlı başına vahim bir durumdur. Bugün Kürtler ana dillerini büyük oranda kullansalar da, eğitim dili olarak hala çözümlenmesi gereken bir sorun olarak varlığını muhafaza ediyor. Yani burada cari sistemin insanlara yaklaşımında, kapsam alanı bir hayli büyük olan bir sorun söz konusudur. İşte kapsam alanı ne olursa olsun, bu ve buna benzer sorunlarla birlikte sistemsel meşruiyet sorunu da ortaya çıkmış oluyor. Nerede bir sorun varsa, orada o sorunun konuşulmasından daha doğal bir şey olması da mümkün değildir. Toplumsal bünyeyi rahatsız eden, hatta bir sonraki aşamada sistem için, potansiyel bir varoluşsal riske dönüşen bütün sorunların ortak paydasında sistemsel meşruiyetin varlığına tanıklık ediyoruz.

Sistemsel meşruiyet sorunları var oldukça, toplumsal huzursuzluklar da var olacaktır. Bu sorunların giderilmesi, bir çözüme ulaşılması çoğunlukçu yaklaşımlardan çok, çoğulcu yaklaşımları gerektirir. Adaletin temini de ancak bu şekilde mümkün olabilir. Adalet, toplumsal çeşitliliğin ve sistemsel meşruiyetin harcı gibidir. Bu harç olmadan bireysel ve toplumsal varoluş ve bütünlükten söz etmek de mümkün olmayacaktır.

Ses benzerliği sebebiyle bu iki kavramı karıştırmamak gerekir. Çoğunlukçu yaklaşım sayısal olanı esas alır. Yani sayısal olarak çok olanların belirleyiciliği söz konusudur burada. Normal bir durum gibi görülen bu yaklaşımla birlikte çoğunlukçu bir diktatörlüğün de yolu açılmış olur. –Uç bir örnek olarak Hitler’i hatırlayalım- Azınlık da olsa her insanın adaletten yana paylarına düşeni almalarının önü kesilmiş olur. Bu doğrultudaki pozitivist homojen dayatmacı yaklaşım(lar), zulmü oluşturan sorunları da beraberinde getirir. Çoğulcu yaklaşım ise bütün farklılıkların dikkate alındığı yaklaşımdır. Ancak çoğulcu bir yaklaşımla beraber, kozmopolit kültürel bir ortam ve heterojen özgür ilişkiler varlıklarını sürdürebilir. Müslümanlar açısından olması gereken yaklaşımın, çoğulcu yaklaşım olduğunu söyleyebiliriz. Bu açıdan İslam tarihi, sayısız örneklerin yaşandığı bir tarihtir.

Sistemsel meşruiyetin temeli adalettir. Adaletin tesisi ise değersel bir altyapıyı gerektirir. Değerlerin hükmü olmadan anlamlı ve yaşanabilir bir dünyayı oluşturmak da mümkün olmayacaktır. Günümüzün modern dünyası, değerlerin gücünden mahrum bir dünyadır. Güçlü olanın hükmüyle oluşan sistemsel meşruiyetler söz konusudur. Onun için insanlık, sorunlarla çepeçevre kuşatılmış durumdadır. Algıları bile ipotek altına almanın mümkün olduğu bir savrulma hali yaşanmaktadır. Böyle olunca da hayat ve hayatın içindeki her şey yapısal özgünlüğünü yitirerek “şeyleşmiş” olur. Özellikle insan “şeyleştiği” zaman, bütün manipülasyonlar için birer nesne haline gelmiş olur. Müslümanlar olarak sahip olduğumuz görüntü tam olarak bu manzarayı yansıtmaktadır. Onun için kendi değerlerimizden oluşan sistemsel meşruiyetimizi oluşturmamız, öncelikli sorumluluk olarak tebarüz etmektedir.

 

DİĞER YAZILARI Yanılsamaları Fark Etmek.. 01-01-1970 03:00 Olduğun Yer Bulunduğun Durum... 01-01-1970 03:00 Kanla Yazılan Manifesto: Gazze 01-01-1970 03:00 İnsani Bir Sorun ve Sorumluluk Olarak Filistin... 01-01-1970 03:00 Ben Öteki ve Ötekileştirme... 01-01-1970 03:00 Açık Vermek... 01-01-1970 03:00 İleri Toplumsal Tahayyül Ve Kuran.... 01-01-1970 03:00 Akılsız ve Düşüncesiz Umutlar... 01-01-1970 03:00 Deprem ve Ölüm.. 01-01-1970 03:00 Sistemin İçi Ve Dışı... 01-01-1970 03:00 Bir Umut Devrimi Yapmak 01-01-1970 03:00 Mezopotamya’da Hüzün: Engelleri Aşıp Da Geldim... 01-01-1970 03:00 Algısal Yanılgılar 01-01-1970 03:00 Yakınlaşmanın Doğası Üzerine-1 01-01-1970 03:00 İnsan Bir Yolcudur.... 01-01-1970 03:00 Adalet Düşüncesinin İnşası 01-01-1970 03:00 Gerçekliğe Düşen Cemre: Oruç 01-01-1970 03:00 Bir Yolcu Gelir Gibi... 01-01-1970 03:00 Dumdum Kurşunu 01-01-1970 03:00 Tarih Felsefesinin Gerekliliği 01-01-1970 03:00 Konuşan Kuran Hz. Ali.... 01-01-1970 03:00 Mikro Milliyetçilikler 01-01-1970 03:00 Sezai Karakoç Tanıklığım.. 01-01-1970 03:00 Milliyetçi Tasavvurları Aşmak-2- 01-01-1970 03:00 Milliyetçi Tasavvurları Aşmak-1 01-01-1970 03:00 İtibar Üzerine... 01-01-1970 03:00 İktidar Tiryakiliği 01-01-1970 03:00 Kesintisiz Çoklu Okumalar 01-01-1970 03:00 Hayatsız Gündem Gündemsiz Hayat.. 01-01-1970 03:00 Kudüs Gerçekliğini Doğru Okumak... 01-01-1970 03:00 Nadide Zamanlar 01-01-1970 03:00 Yaşamsal Bir Unsur Olarak “Müphemlik” 01-01-1970 03:00 Bir Sorunsal Olarak Gündem 01-01-1970 03:00 Sorumluluğun Zirvesinde Bir Mü’min: Mehmet Akif.. 01-01-1970 03:00 Öznelliğin İktidarı-2 01-01-1970 03:00 Öznelliğin İktidarı-1 01-01-1970 03:00 Zamanın Ayarını Kaçırmak 01-01-1970 03:00 Öznel Özerklik-3 01-01-1970 03:00 Öznel Özerklik-2 01-01-1970 03:00 Öznel Özerklik-1 01-01-1970 03:00 Hayat Ve Hicret 01-01-1970 03:00 Yanıltıcı Varoluşsal Katılık... 01-01-1970 03:00 Kur’an Ahlakının Gerekliliği 01-01-1970 03:00 Hüzünle Giden Ramazan.. 01-01-1970 03:00 İnsanı Tanımak 01-01-1970 03:00 Müslümanların Kafes Hayatı 01-01-1970 03:00 Şuradan Şuraya 01-01-1970 03:00 Post Truth Dünyada Müslüman Kalmak 01-01-1970 03:00 Adaletin Ayağa Kalkması 01-01-1970 03:00 Yaraların Kabuk Bağlaması... 01-01-1970 03:00 Bir Nitelik Olarak Adaleti Ayakta Tutmak.. 01-01-1970 03:00 Sanal Resepsiyon.. 01-01-1970 03:00 Can Alıcı Ve Can Yakıcı Kısım 01-01-1970 03:00 İçerik Bakımından Adalet Çarkı 01-01-1970 03:00 Adl Üzere Bir Hayat 01-01-1970 03:00 Adaletin Kuşatıcılığı 01-01-1970 03:00 Aklın Hakikatinden Uzaklaşmak 01-01-1970 03:00 Cenneti Arayan Adam 01-01-1970 03:00 Felsefik Bir Nazarla Seçim Olgusu 01-01-1970 03:00 Kilitli Labirent: Üstünlük Çıkmazı 01-01-1970 03:00