Post Truth Dünyada Müslüman Kalmak

Cevdet Işık

08-01-2020 08:21

Post truth tabiri, “hakikat sonrası” için kullanılan bir tabirdir. ‘Post truth dünya’ dediğimiz zaman, hakikat sonrası dünya akla gelmektedir. Biz buna, hakikatle bağları olmayan, hakikatle bağları kalmayan dünya da diyebiliriz. Yine burada ‘dünya’ derken, üzerinde hayatın idame edildiği, yaşam mücadelesinin sürdürüldüğü küresel uzay-mekânı kastetmiyoruz. ‘Dünya’ derken, insanların tek tek sahip oldukları paradigmatik tasavvurları kastediyoruz. Buna göre her insanın dünyası, bir diğerinden farklı olabilir. Onun için ne kadar insan varsa o kadar dünyanın da var olduğundan söz edebiliriz. Yani her insanın sahip olduğu ‘dünya’, aslında her insanın sahip olduğu ‘dünya görüşü’ olmaktadır.

İnsan, sahip olduğu dünya görüşüyle, varoluşsal soru ve sorunlara bakışını ortaya koyar. Yani insanın ne olduğu ve niçin var olduğu ile buna göre nasıl bir hayat tarzına sahip olması gerektiği, varoluşsal soru ve sorunların oluşturduğu kaygılar olmaktadır. İnsanın sahip olduğu soru ve sorunlar, her zaman için endişe ve kaygıları da beraberinde getirir. Bu da insanın daima tetikte olmasını sağlayan müteyakkız bir ruh haline sahip olmak anlamına gelir. Böylesi bir endişeyi, aklı ve iradesi olmayan varlıklarda görmek mümkün değildir. Onlar, geçmişlerinden kaynaklanan bir üzüntüyü de gelecek zamanla ilgili herhangi bir kaygıyı da taşımadan, sahip oldukları içgüdüsel reflekslerin oluşturduğu, an’lık tepkilerle varlıklarını sürdürmeye çalışırlar.

İnsanın sevinci de üzüntüsü de aldığı kararların bir neticesidir. Allah insana akıl ve irade vermiş ki, muhasebe yapsın, hesap kitap yapsın ve en doğru kararı versin. Böylece aldığı kararların ve sergilediği eylemlerin sonu acı, üzüntü ve keder olmasın. Tarih boyunca insan, yanlış kararlar alarak, acı, üzüntü ve kederi hep biriktire gelmiştir. İnsanın yanlış kararlar alması demek, insanın hakikatten sapması demektir. İnsan hakikatten bir kere sapmaya görsün, saptı mı artık ruhunun, akleden kalbinin ve dolayısıyla hayatının kıskıvrak tutuklanması ve karanlık bir mağaraya hapsedilmesi dönemi başlar. Bu aşamadan sonra, hakikat adına gördüğü ve göreceği her şey, hakikatin sahtesi olacaktır. Hakikatin herhangi bir değere sahip olmadığını belirten post truth tabiri, bu aşamadan sonra başlar. Yani post truthla birlikte insan hakikatten mahrum olmaktadır. Hakikatten mahrum olan bir kimsenin ne gibi bir özgürlüğü olabilir?

Post truth bir dünya, hakikatle ilgisi olmayan bir dünya demektir. İnsan böyle bir dünyaya nasıl oluyor da düşüyor? Bu düşme tabirini gerçek anlamıyla kullanıyorum. İnsan, gerçekten bir seviye sahibi idi ve bu seviyeyi muhafaza edemediği için aşağıya düşmüş oluyordu. İnsanın doğuştan sahip olduğu seviye, insanın sahip olduğu fıtrat idi. İnsan, sahip olduğu fıtratla hakikate yatkın ve yakın bir varlık idi. Fıtratı bozulunca, hakikate olan yatkınlık ve yakınlık da tersine dönerek düşmüş oluyordu. Fıtrat ne idi?  Fıtrat, “ilahi format” idi. İnsan bu ilahi formatı muhafaza ederek, ilahi iradenin bilgisine ulaşma imkânına sahipti. Bu ilahi formata ifsat edici virüsler bulaşınca, yani bu ilahi format özgünlüğünü yitirince, insan da müthiş bir şekilde savrulmaya başladı: Ne önünü görebildi ne de arkasını görebildi. Bulunduğu yere çakılı kaldı. Biz buna da sekülerleşme diyoruz.

Sekülerleşme dünyaya çakılı kalmaktır. Dünyaya çakılı kalan insan, çakıldığı yere hükmetme ihtirasına sahip olur. İnsanın hükmünü sürdürmesi için başvurduğu en önemli araç, öncelikle zihinsel bir egemenliğe sahip olmak şeklinde olmuştur. Zihinsel egemenlik için de, bilgi kaynaklarına sahip olmak ve bir de bilginin akışını kontrol altına almak gerekir. Böylece hakikate giden bütün yollar denetim altına alınmış olur.

Modern zamanlardan, post modern zamanlara doğru meydana gelen epistemolojik akışı sağlayan “beyaz adam”, büyük bir başarıya imza atarak, hakikatin önünü demirden duvarlarla örmeyi başarmıştır. Beyaz adam, insanlığın önüne konulan ilerleme miti sayesinde, yeryüzünün tamamını çıkarlarına boyun eğdirmiştir. Böylece insanları, çılgınlar misali sınırı olmayan bir tüketimin kıskacına almaya muvaffak olmuştur. Bu harami düzenin devamı için hayatın bütün alanlarında yalan ve sahte olanın kullanılması bir iftihar ve başarı olarak telakki edilmiştir. Bu anlayışın, bu yaşam tarzının hüküm sürdüğü post truth dünyada Müslüman, bir Müslüman olarak varlığını nasıl sürdürecek?

Post truth dünyada Müslüman kalabilmenin en önemli şartı, düşünsel ve eylemsel alanda, her neyi kabul ve her neyi reddiyorsa bilinç eşliğinde yapmasıdır. Bu manada hayat ile ilgili en önemli esas olan imanın anlam ve öneminin bilinmesi ve her türlü eksiklik ve fazlalıktan arındırılması gerekir. Bu, Müslüman için sahip olunan bir ayrıcalık anlamına gelmektedir. Çünkü İsmail Raci Faruki’nin dediği gibi iman, insanın akıl ve bilincine sunulan en önemli ve en büyük hakikattir. Onun için Müslüman; bir Yahudi gibi, bir Hıristiyan gibi, bir Budist gibi iman etmez, etmemelidir. Müslümanın imanı, gizliliği ve gizemliliği esas almaz, almamalıdır. Hayatını bu gibi akledilemeyen, bilinemeyen, istismara ve sömürüye açık alanlardaki keşif ve ilhamlar doğrultusunda sürdürmez, sürdürmemelidir.

 Müslümanın imanı, düşünmenin, tefekkürün ve sorgulayıcı bir aklın etkin olduğu, hem diri hem de özne olmayı gerektiren bir imandır. Müslüman, hayatın bütün alanlarında imanıyla var olan insan demektir. Yani imanın motor güç olarak belirleyici olduğu bir şahsiyetin ifadesidir Müslüman. Onun için Müslüman ‘evet’ demeden önce ‘hayır’ der. Kabul etmeden önce reddeder. Böylece ilahi iradeyi ‘fark’ eder ve İbrahim misali teslim olur. Sonuç olarak hâsıl olan ise, yakin derecesinde hakikate tanıklık etmektir.

 Hakikate şahit olan Müslüman, en büyük değer olan hakikatin de değerini bilir. Hakikatin değerini bilmenin anlamı, hayatın bütün alanlarında hakikatten ayrılmamak demektir. Bu bakış, bu anlayış, bu bilgi ve bu tanıklıkla, post truth bir dünyada Müslüman, karanlıkları dağıtan bir kandil gibidir. Fakat bugün ne yazık ki Müslüman, Müslüman olmanın hakikatinden çok uzaklardadır. Bu durum çok yönlü tahribatlara sebep olurken, hakikatin temsil ve ifadesinde de sorunlar oluşturmaktadır.

Hakikatin en büyük düşmanı olan yalan, siyasi hareketlerin ve iktidar sahiplerinin maslahatı için meşru görülebilmektedir. Yalanlar, birer yanılgı olarak tolere edilebilir bir kılıkta sunulabilmektedir. İşin en kötüsü de bu durum, kitleler tarafından kanıksanabilmektedir. İnsanlar, dünyanın her tarafından gelen haber bombardımanlarına maruz bırakılarak zihinsel kirliliklere, zihinsel mağduriyetlere ve zihinsel maduniyetlere uğratılmaktadır. Böylece hakikat buharlaşmakta, yalan ve sahte olan post truht dünyayı oluşturmaktadır.

Günümüz dünyası, tamamıyla post truth bir dünyaya dönüşmüş vaziyettedir. Müslümanın, Müslüman kalması, Müslümanca yaşayabilmesi için, İslam’ın değerlerine dönüş yapması gerekir. Bunun için İlahi Vahyin rehberliğinden şaşması gerekir. Ne yazık ki bu doğru tespitin içi doldurulmadan sürekli tekrar edilmesi, bu doğru tespitin klişeleşmesine sebep olmuştur.

Doğru veya yanlış, klişeleşen her şeyin ruhu yok olarak kadavraya dönüşür. Öyle ise Müslüman, bütün fiillerinde klişelerden uzak durmalıdır. Yani klişe olan yargılar, bir bakıma hakikatinden sıyrılmış yargılar olmaktadır. Onun içindir ki, bütün sorumluluklar gibi şu sorumluluğu da unutmamak gerekir: Müslümanı zehirleyen bütün klişeleşmiş yargılara karşı, zihinsel ve fiili bir dayanışma seferberliği başlatılmalıdır. Söz konusu seferberliğin ilk icraatı; dayanışmanın en önemli gerekliliklerinden birisi olan doğru bilgi için, sağlam iletişim kanalları oluşturmaktır. Çünkü her nerede olursa olsun muhatap olunan bilgi doğru olduğu zaman, hakikat hem ifade hem de temsil edilebilir. Asırlardır Müslümanlar eğer bir zillet hayatı yaşıyorsa -ki yaşıyor- en önemli sebebi budur. Unutmayalım ki bugün dünyanın haberleşme ağlarına hükmederek, bütün bilgilerin denetimini elinde tutanlar, post truht dünyayı oluşturan aktörlerdir. Müslümanım diyenlerin bu haberlere göre fikir oluşturmaları ise büyük bir gafletin resmi olmaktan başka bir şey değildir.

DİĞER YAZILARI Yanılsamaları Fark Etmek.. 01-01-1970 03:00 Olduğun Yer Bulunduğun Durum... 01-01-1970 03:00 Kanla Yazılan Manifesto: Gazze 01-01-1970 03:00 İnsani Bir Sorun ve Sorumluluk Olarak Filistin... 01-01-1970 03:00 Ben Öteki ve Ötekileştirme... 01-01-1970 03:00 Açık Vermek... 01-01-1970 03:00 İleri Toplumsal Tahayyül Ve Kuran.... 01-01-1970 03:00 Akılsız ve Düşüncesiz Umutlar... 01-01-1970 03:00 Deprem ve Ölüm.. 01-01-1970 03:00 Sistemsel Meşruiyet... 01-01-1970 03:00 Sistemin İçi Ve Dışı... 01-01-1970 03:00 Bir Umut Devrimi Yapmak 01-01-1970 03:00 Mezopotamya’da Hüzün: Engelleri Aşıp Da Geldim... 01-01-1970 03:00 Algısal Yanılgılar 01-01-1970 03:00 Yakınlaşmanın Doğası Üzerine-1 01-01-1970 03:00 İnsan Bir Yolcudur.... 01-01-1970 03:00 Adalet Düşüncesinin İnşası 01-01-1970 03:00 Gerçekliğe Düşen Cemre: Oruç 01-01-1970 03:00 Bir Yolcu Gelir Gibi... 01-01-1970 03:00 Dumdum Kurşunu 01-01-1970 03:00 Tarih Felsefesinin Gerekliliği 01-01-1970 03:00 Konuşan Kuran Hz. Ali.... 01-01-1970 03:00 Mikro Milliyetçilikler 01-01-1970 03:00 Sezai Karakoç Tanıklığım.. 01-01-1970 03:00 Milliyetçi Tasavvurları Aşmak-2- 01-01-1970 03:00 Milliyetçi Tasavvurları Aşmak-1 01-01-1970 03:00 İtibar Üzerine... 01-01-1970 03:00 İktidar Tiryakiliği 01-01-1970 03:00 Kesintisiz Çoklu Okumalar 01-01-1970 03:00 Hayatsız Gündem Gündemsiz Hayat.. 01-01-1970 03:00 Kudüs Gerçekliğini Doğru Okumak... 01-01-1970 03:00 Nadide Zamanlar 01-01-1970 03:00 Yaşamsal Bir Unsur Olarak “Müphemlik” 01-01-1970 03:00 Bir Sorunsal Olarak Gündem 01-01-1970 03:00 Sorumluluğun Zirvesinde Bir Mü’min: Mehmet Akif.. 01-01-1970 03:00 Öznelliğin İktidarı-2 01-01-1970 03:00 Öznelliğin İktidarı-1 01-01-1970 03:00 Zamanın Ayarını Kaçırmak 01-01-1970 03:00 Öznel Özerklik-3 01-01-1970 03:00 Öznel Özerklik-2 01-01-1970 03:00 Öznel Özerklik-1 01-01-1970 03:00 Hayat Ve Hicret 01-01-1970 03:00 Yanıltıcı Varoluşsal Katılık... 01-01-1970 03:00 Kur’an Ahlakının Gerekliliği 01-01-1970 03:00 Hüzünle Giden Ramazan.. 01-01-1970 03:00 İnsanı Tanımak 01-01-1970 03:00 Müslümanların Kafes Hayatı 01-01-1970 03:00 Şuradan Şuraya 01-01-1970 03:00 Adaletin Ayağa Kalkması 01-01-1970 03:00 Yaraların Kabuk Bağlaması... 01-01-1970 03:00 Bir Nitelik Olarak Adaleti Ayakta Tutmak.. 01-01-1970 03:00 Sanal Resepsiyon.. 01-01-1970 03:00 Can Alıcı Ve Can Yakıcı Kısım 01-01-1970 03:00 İçerik Bakımından Adalet Çarkı 01-01-1970 03:00 Adl Üzere Bir Hayat 01-01-1970 03:00 Adaletin Kuşatıcılığı 01-01-1970 03:00 Aklın Hakikatinden Uzaklaşmak 01-01-1970 03:00 Cenneti Arayan Adam 01-01-1970 03:00 Felsefik Bir Nazarla Seçim Olgusu 01-01-1970 03:00 Kilitli Labirent: Üstünlük Çıkmazı 01-01-1970 03:00