Olduğun Yer Bulunduğun Durum...

Cevdet Işık

05-02-2024 22:27

Herhangi bir şey insan için malum ise o şey için müphemlik söz konusu olmaz. Fakat malum olan şeyde de bazen müphemlik olabilir. Eğer bu böyle ise insan neden bunu fark etmez. Çünkü insanın bilgisi de görgüsü de sınırlıdır. Malum olanın müphemliğinin fark edilmesi, en basitinden bir uyku sersemliğinden kurtulmak gibidir. Sersemlik hali, insanı kimi zaman inat ve ısrarın kıskacına, kimi zaman da kör bir kuyunun karanlığına mahkûm eder. İnsan, gördüğünden dolayı yanılmaz olduğunu zanneder. Yanıldığını ifade edenleri ise ciddiyetten uzak zavallılar olarak görür. Hatta bazen hafif bir gülümsemeyle bu zavallı dediklerini tiye alır. Her şey göz önünde ve görünüyorken “müphemlik de neyin nesi” demeye getirir. Güven duygusu o kadar tavan yapmıştır ki, yanılgının esamisi bile okunmaz. İşte tavan yapmış bu güven duygusu, müphemlik elbisesi giymiş yanılgıyı da bağrında saklar. İnsan yanılmadığını, haklı olduğunu düşünürken, bir de bakar ki büyük hasarlara davetiye çıkarmış: Körlük, sağırlık ve algı yetmezliği. Kur’an, böylesi hasarlı insanların kalbinin mühürlenmiş olduğunu ifade eder. İşin özü, insan için, her zaman fark edilmeyen bir yanılma payı söz konusudur.

Bazen de müphem olan pekâlâ malum olabilir. Bu, paradoksal bir çıkmaz değildir. Paradoks gibi görünen büyük bir farkındalıktır. İnsan bilmelidir ki, insan dört başı mamur bir varlık değildir. Bunu malum kılan marifetle, insanın kendisiyle yüzleşmesi daha kolay olur. İnsan kendisiyle yüzleşince eksiklerini, fazlalıklarını görür. Böylece insan da bütün yalınlığıyla meydana çıkmış olur. Meydana çıkmak bir sorumluluktur. İnsan bu sorumluluğu ifa etmek için yaratılmıştır. Meydana çıkmadan, meçhullük libasına bürünmüş müphemiyet malum hale gelmez. Bu, insanın kendi kendisini yok saymasıdır. Böylece üzerindeki sis perdesiyle malumu ilam edemez. Malum ilam edilemeyince, müphemlikle maluliyet başlar. İnsanın ağzının tadı bozulur; sevinç hüzne, hüzün drama ve dram trajediye dönüşür. Artık insan bir girdabın içine girmiş, ne olduğuna anlam verememiştir. Malum olanın da müphem olanın da bir belirleyiciliği kalmamış, yok sayıcı anlamsızlık öldürücü hale gelmiştir. Netice itibariyle meydana çıkmayan insan, ortaya çıkacak meydana eli boş bir şekilde varacaktır.

Aslında insanın en önemli sorunu insanın kendisi. Yanılgı ve yanlışlarla sürüp giden yaygın bir eğitim ağıyla çepeçevre kuşatılmış. Durduğu yere göre bu bir nimet olabildiği gibi bir felaket de olabilir.Malum olanın kesin ve keskinliğiyle hareket ettiği zaman tahripkâr olur. Sınırlar çizer, alan daraltır. Haberlerden bihaber olmanın oluşturduğu cehalet de bundan sonra gelir. Müphem olanın belirsiz doğası bir bakıma insanın özgürlük olanağı iken birdenbire tutsaklık prangalarına dönüşür.

İnsan, en çok “olduğu yer” ile ilgili gaflet içinde olan bir varlık. Bu yargıyı cesur bir şekilde kullanıyor olmam şaşırtıcı gelebilir. Buna hak vermiyor değilim. Fakatgörmeden, bilmeden, durup dururken bu yargıyı kullanıyor değilim. Böyle bir maharetim de yok zaten. Hatta hiçbir insanın böyle bir mahareti yok. Hep gördüklerimizden yola çıkıyoruz. Özü itibariyle başka bir seçenek de söz konusu değil. İnsan tanıklık yapmak için var olmuş. Her tanıklık bir tanışıklığın anahtarı gibi. Ayılıyor insan böylece, sersemlik halinden kurtuluyor. Sanki her şey insana ve insan her şeye tanık ve tanıdık. İnsan her an ve zaman, kozmik barış yağmurlarıyla yenilenmekte. Beni cesaretli kılan,tanıklık yaptığım tanıdıklarım. İnsan evladı, “olduğu yer”in sahibi olmadığı halde, sanki sahibiymiş gibi hareket ediyor. Bu, malumu müphem yapıyor. İnsan ne kadar acayip değil mi?Varoluşsal barışa çomak sokuyor. Kozmik ahengi bozmaya çalışıyor. Dolayısıyla olduğu yerin hakkını istismar ediyor. Emek vermediğine sahip olma sevdasına kapılıyor. Bunun adı emanete hıyanettir. Malum olanın gaspıyla müphem sulara dalmaktır. Emanet olanı mülküne geçirmektir. Bunun için güce tapıyor ve olduğu yeri mayınlı hale getiriyor.

İnsanın bulunduğu durumu doğru tespit etmesi, olduğu yeri doğru bilmesiyle bire bir ilişkilidir. İnsanın olduğu yere dünya diyoruz. Bu kadar malum bir şeyi ilam etmek zor değil. Bugün varız yarın yokuz. Her şey sınırlarla ihata edilmiş. Sınırlı zaman, sınırlı mekân ve sınırlı imkân. Her şeyin sınırlı olduğu bir yerde, insanın başıboş olması düşünülemez. İşte insan için müphem olan burada ortaya çıkıyor. Bu müphemlik en çok insanın bulunduğu durumla ilgili. Onun için insanın bulunduğu durumla ilgili bir kararı olmalı. Bu kararla insan, kendisine biçtiği değeri ifşa etmeli. Bu anlamda Allahsız hiçbir değerlendirme insanı müphemlikten kurtaramaz. Ancak Allah söz konusu olursa, insanın önündeki karanlıklar dağılır. Allahsız bir tarih anlayışının varsayımlar çöplüğü olmaktan öte bir şey olması mümkün değildir.Onun için mekân açısından insan ancak bir emanetçi olabilir. Emanet bilinci olmadan sorumluluk bilincini kanıksamak, ancak ham bir hayal olabilir. Sorumluluk olmadığı zaman, dünya vahşetin yaşandığı bir mekâna dönüşür. El’an bunu yaşamaktayız.

Yetmiş beş yıldır yaşanmakta olan bir örnek üzerinden malumu ilam edelim: Gazze. Siyonist İsrail’in olduğu yer, işgal ve savaşla gasp edilmiş bir yer. Bulunduğu durum ise kötülüğün bütün sıfatlarının sergilendiği bir durum. Bu haliyle Siyonist İsrail tam manasıyla kötülüğün cisimleştiği korkunç bir kütle oluyor.İsrail’in sadece İsrail’den ibaret olmadığını söylemeye gerek var mıdır? Çok korkunç bir tablo ile karşı karşıyayız. Yüreklerin kaldıramayacağı dehşetli bir soykırım sürüp gidiyor. İşin en acıklı tarafı ise yapılması gereken bir karşı koymadan söz edemiyor olmamız. İnsanlık, hem olması gereken yerde ve hem de bulunması gereken durumda değil. Yapılan tepkisel nümayişlere baktığımız zaman sadra şifa olacak bir şey görünmüyor. Aslında böylesine vahşice yapılan bir soykırımın, bütün insanları bir araya getirmesi beklenirdi. Fakat olunan yer ve bulunulan duruma baktığımızda ortada korkusuzca devam eden bir soykırımdan başka bir şey görmüyoruz.

Bir de Müslümanların olduğu yer ve bulunduğu duruma bakalım: Ne görüyoruz? Yemen’i görüyoruz. Devlet olarak Yemen’in olduğu yer ve bulunduğu durum insanlığın ve Müslümanlığın olması gereken yer ve bulunması gereken durumu gösteriyor. Bir de Güney Afrika Cumhuriyeti tabi. Örgütsel manada yapılan karşı koymaları es geçiyor değilim. İran’ın örgütsel yapılar üzerinden yürüttüğü vekâlet savaşları da takdire şayan. Bugün her ne olursa olsun saflarını Siyonist İsrail’e karşı netleştirenler, yarının rahmetle anılacak kahramanları olacaktır. Sicili her türlü vahşetle tescilli Batılı zihniyetten medet umar hale gelmek çok aşağılayıcı bir durum. Müslümanların, etnik ve mezhepsel faylar üzerinden sürdürdüğü tartışmalara tanıklık yapmak, görülebilecek en onulmaz gafletle karşı karşıya getiriyor bizi. Böylesine bir değer aşımının yaşandığı başka zamanlar olmasa gerektir.

Bütün sorunlar gibi Siyonist İsrail sorununun da hal yoluna girmesi için, bizim insan olarak, Müslüman olarak olduğumuz yer ile bulunduğumuz durumu değiştirmemiz elzemdir. Bilinmelidir ki, hiçbir konfor alanı daimi değildir. Eninde sonunda mülk olarak görülen her şey elden çıkacak. Özellikle Müslümanların kendi değerlerine dönüş yaparak bir varoluş mücadelesi vermeleri en önemli amaç olmalı. İsrail ile ilişkileri olan herkesle bir mesafe sahibi olma hassasiyeti ilkesel bir duruşa dönüşmeli. Özellikle de şizofren söylemlerin aldatıcılığına karşı son derece uyanık olunmalı. Gazze ya bizi kendimize getirecek ya da bizi kendimizden uzaklaştıracak. Gazze, olunan yer ile bunulan durumun turnusol kâğıdına dönüşmüştür. Herkes Gazze ekranında olduğu yere ve bulunduğu duruma yani ne olduğuna bizatihi tanıklık yapmaktadır.

Rabbim! Bizim elimizle Gazze’ye, Gazze’nin eliyle de bize zafer nasip eyle. Amin!

DİĞER YAZILARI Gazze Bir İşarettir 01-01-1970 03:00 Yanılsamaları Fark Etmek.. 01-01-1970 03:00 Kanla Yazılan Manifesto: Gazze 01-01-1970 03:00 İnsani Bir Sorun ve Sorumluluk Olarak Filistin... 01-01-1970 03:00 Ben Öteki ve Ötekileştirme... 01-01-1970 03:00 Açık Vermek... 01-01-1970 03:00 İleri Toplumsal Tahayyül Ve Kuran.... 01-01-1970 03:00 Akılsız ve Düşüncesiz Umutlar... 01-01-1970 03:00 Deprem ve Ölüm.. 01-01-1970 03:00 Sistemsel Meşruiyet... 01-01-1970 03:00 Sistemin İçi Ve Dışı... 01-01-1970 03:00 Bir Umut Devrimi Yapmak 01-01-1970 03:00 Mezopotamya’da Hüzün: Engelleri Aşıp Da Geldim... 01-01-1970 03:00 Algısal Yanılgılar 01-01-1970 03:00 Yakınlaşmanın Doğası Üzerine-1 01-01-1970 03:00 İnsan Bir Yolcudur.... 01-01-1970 03:00 Adalet Düşüncesinin İnşası 01-01-1970 03:00 Gerçekliğe Düşen Cemre: Oruç 01-01-1970 03:00 Bir Yolcu Gelir Gibi... 01-01-1970 03:00 Dumdum Kurşunu 01-01-1970 03:00 Tarih Felsefesinin Gerekliliği 01-01-1970 03:00 Konuşan Kuran Hz. Ali.... 01-01-1970 03:00 Mikro Milliyetçilikler 01-01-1970 03:00 Sezai Karakoç Tanıklığım.. 01-01-1970 03:00 Milliyetçi Tasavvurları Aşmak-2- 01-01-1970 03:00 Milliyetçi Tasavvurları Aşmak-1 01-01-1970 03:00 İtibar Üzerine... 01-01-1970 03:00 İktidar Tiryakiliği 01-01-1970 03:00 Kesintisiz Çoklu Okumalar 01-01-1970 03:00 Hayatsız Gündem Gündemsiz Hayat.. 01-01-1970 03:00 Kudüs Gerçekliğini Doğru Okumak... 01-01-1970 03:00 Nadide Zamanlar 01-01-1970 03:00 Yaşamsal Bir Unsur Olarak “Müphemlik” 01-01-1970 03:00 Bir Sorunsal Olarak Gündem 01-01-1970 03:00 Sorumluluğun Zirvesinde Bir Mü’min: Mehmet Akif.. 01-01-1970 03:00 Öznelliğin İktidarı-2 01-01-1970 03:00 Öznelliğin İktidarı-1 01-01-1970 03:00 Zamanın Ayarını Kaçırmak 01-01-1970 03:00 Öznel Özerklik-3 01-01-1970 03:00 Öznel Özerklik-2 01-01-1970 03:00 Öznel Özerklik-1 01-01-1970 03:00 Hayat Ve Hicret 01-01-1970 03:00 Yanıltıcı Varoluşsal Katılık... 01-01-1970 03:00 Kur’an Ahlakının Gerekliliği 01-01-1970 03:00 Hüzünle Giden Ramazan.. 01-01-1970 03:00 İnsanı Tanımak 01-01-1970 03:00 Müslümanların Kafes Hayatı 01-01-1970 03:00 Şuradan Şuraya 01-01-1970 03:00 Post Truth Dünyada Müslüman Kalmak 01-01-1970 03:00 Adaletin Ayağa Kalkması 01-01-1970 03:00 Yaraların Kabuk Bağlaması... 01-01-1970 03:00 Bir Nitelik Olarak Adaleti Ayakta Tutmak.. 01-01-1970 03:00 Sanal Resepsiyon.. 01-01-1970 03:00 Can Alıcı Ve Can Yakıcı Kısım 01-01-1970 03:00 İçerik Bakımından Adalet Çarkı 01-01-1970 03:00 Adl Üzere Bir Hayat 01-01-1970 03:00 Adaletin Kuşatıcılığı 01-01-1970 03:00 Aklın Hakikatinden Uzaklaşmak 01-01-1970 03:00 Cenneti Arayan Adam 01-01-1970 03:00 Felsefik Bir Nazarla Seçim Olgusu 01-01-1970 03:00 Kilitli Labirent: Üstünlük Çıkmazı 01-01-1970 03:00