Mikro Milliyetçilikler

Cevdet Işık

23-11-2021 18:24

İnsan yaşarken, yaşamını sürdürürken, aynı zamanda kendi eksikleriyle de yüzleşir. İnsanın eksikleriyle yüzleşmesi, eksiklerini tamamlama arayışına sevk eder. Malumdur ki, insanın eksiklerini görmesi marifettir. Bu süreçte, insanın büyüklenmesi, üstün olduğu hissine kapılması, insanın kendisinden uzaklaşması, başka kulvara savrulması anlamına gelir.

İnsanın eksiklerinin farkında olarak yaşaması, ölçülü olmayı da beraberinde getirecektir. Ölçülü olmak, insanın neyi ne kadar ve nasıl yapacağını bilmesi demektir. İnsan düşünürken, konuşurken, çalışırken velhasıl bütün hayati etkinlikler için eylemde bulunurken, sahip olduğu eksiklik, bazı sınırları da gözetmeyi zorunlu hale getirir.

İnsanda var olan eksikler, insanı tek başına yetme, yetişme ve yetkinleşme sorunuyla karşı karşıya getirir. Bu sorun, insanın tek başına her şeyin üstesinden gelebilecek yeterliğe sahip olmamasından kaynaklanır. Böyle olduğu için de, diğer insanlarla yardım ve işbirliği kaçınılmaz bir kader haline gelir.

İnsan etrafındaki varlılara baktığı zaman, bütün varlıkların da kendi başlarına bir varoluşsal yetersizlikle malul olduğunu görecektir. Bu varoluşsal yetersizlikten dolayı her varlık bir sınırlılığa tabidir. Onun için her varlığın tabi olduğu sınırlılık aynı zamanda sahip olduğu imkânın da göstergesi olmaktadır. İnsan, dünya hayatının bu gerçekliğinden gafil olduğu zaman, dünya hayatı çekilmez bir kaosa dönüşür. Varlıkların kozmik yapısındaki yasalar, varlıkların varoluşlarının teleolojik olmasıyla ilgilidir. Yani varlık âleminde bir boşluk, bir anlamsızlık ve bir gayesizlik söz konusu değildir.

Mutlak bir varoluşsallığa ancak ve ancak Allah sahiptir. Allah, bütün eksikliklerden münezzehtir. O, en üstün ve tek üstün olandır. O’nun herhangi bir sınıra ve sınırlamaya ihtiyacı yoktur. O, her açıdan mutlak manada mülk sahibidir. O, kendisini tanımladığı ve tanıttığı gibidir. Biz insanlar O’nu, O’nun tanıttığı ve algı düzeyimizin elverdiği kadarıyla bilebiliriz.

Allah’ın hesap dışı tutulduğu bütün varoluşsal değerlendirmeler, eksik ve yanlış değerlendirmeler olmaya mahkûmdur. Şöyle ya da böyle bütün milliyetçilikler, Allah’ın dikkate alınmadığı değerlendirmelerin bir sonucudur. Eğer insan konumsal olarak sahip olduğu yeri, Allah’ı dikkate alarak anlamaya çalışsaydı, herhangi bir milliyetçiliğe ihtiyaç hissetmeyecekti. Bütün varlıklarla ayrıştırıcı ve hükmedici bir temelde değil, birleştirici ve saygıyı esas alan bir temelde ilişki içinde olurdu. Özellikle insan-insan ilişkisinde bu, daha da böyledir.

Genel olarak insanlık, özellikle de modern zamanlarda, çok farklı milliyetçiliklerin oluşturduğu sorunlar yüzünden, halen devamını gözlemlediğimiz çok büyük acılar çekmiştir. İnsanların yaşam alanları, sayısız sınır ve sınırlamalarla daraltılmış durumdadır. Sahip olma hırsının oluşturduğu ekolojik felaketler ve bunlarla bağlantılı olarak meydana gelen göç ve göçmenlik olgusu, yaşanan savrulmanın nasıl bir savrulma olduğunu gözler önüne sermektedir.

Milliyetçiliklerin arzı endam ettiği bu dünyada, özü itibariyle Müslümanlar herhangi bir pay sahibi olmamalıydı. Fakat ne yazık ki durum böyle değildir. Müslümanlar da kendileriyle çelişme pahasına, bu karanlık dünyada hem özne ve hem de nesne olabilmiştir. Bugün cari milliyetçilikler yüzünden Müslümanlar arasında oluk oluk kan akmaya devam etmektedir. Çünkü vahiy göz ardı edilmiş ve Peygamber örnekliği de terk edilmiştir. Müslümanlar adeta vahiy öncesi Mekke toplumsal yaşamına dönüş yapmış gibidir.

Makro düzeyde zuhur eden milliyetçiliklerin temelini oluşturan mikro milliyetçiliklerden ise Müslümanlar olarak haberimiz bile olmamaktadır. Büyük bir bilinç körlüğü içinde olduğumuz için, olup bitenlerle ilgili anlamsal yoksunluklar yaşamaktayız. Anlamsal yoksunluklarla yaşamak demek, insan olma meziyetini kaybetmek demektir. Anlamsal yoksunluklarla birlikte insanın iradesizleşmesi ve dolayısıyla da başkalarının iradesiyle yaşaması söz konusu olmaktadır. Bu tür bir gidişatın en yalın anlatımını “sürüleşme” kelimesi ifade etmektedir. Sürüleşen insanları gütmekten daha kolay bir iş ve uğraş olmasa gerektir.

“Mikro milliyetçiliğin” mantığını anlamak için makro milliyetçilikten yola çıkmak isabetli olacaktır. Bir kavmin, bir milletin, bir ulusun kendine has olduğu varsayılan özellikler üzerinden, üstünlük taslamak şeklindeki milliyetçiliklere makro milliyetçilik diyebiliriz. Makro milliyetçiliklerin oluşturduğu yelpazede muhafazakârlıktan ırkçılığa kadar birçok katı ve esnek adlandırmalara rastlamak mümkündür. Hangi adlandırma olursa olsun, milliyetçilikle yapılan şey mensubu olduğu topluluğu üstün görerek bir övünme psikolojisi ön plana çıkar. Sadece bununla yetinilmiyor, aynı zamanda başkalarını da küçük ve değersiz görerek aşağılama söz konusudur. Bu değersiz görme ve aşağılama çoğu zaman aleni değil zımnidir. Burada unutulmaması gereken iki husus vardır: Bir tanesi büyüklenerek üstünlük taslama, diğeri ise küçük görerek aşağılamadır. Hangi adla adlandırılırsa adlandırılsın, kişi ya da topluluk fark etmez, bir yerde bu iki husus kabul görüyorsa, orada milliyetçilik var demektir. Bu ölçü dâhilinde Batı tarihini, ırkçılık düzeyindeki çeşitli milliyetçiliklerin tarihi olarak nitelemek mümkündür.

Mikro milliyetçilik için de makro milliyetçilik özellikleri aynen geçerlidir. Fakat daha küçük ve daha rafine olarak. Mikro milliyetçilikte milli, ulusal, kavmi gibi büyük kitlelerin yerini, “biz” diyebileceğimiz küçük öbekler yer alır. Bu “biz”in içinde bir tek fert yer alabildiği gibi, sivil toplum kuruluşu, cemaat, dernek, vakıf, tarikat, takım, aile gibi irili ufaklı yapılar da yer alabilir. Peki, ne yapıldığı zaman mikro milliyetçilik yapılmış olur? Bütün bu ve buna benzer yapılarda yer alanlar, kendi yapılarının üstün niteliklere sahip olduğuna inanarak büyüklenir ve diğer yapıları ise küçük görerek aşağılayan bir tutum içinde olursa, işte o zaman mikro milliyetçilik yapmış olur. Yani burada bir nevi kendi(ler)ini hakikatin merkezi gibi görmekle eşdeğer bir durum söz konusu olmaktadır. Bu durumu Müslümanlar bağlamında ele alırsak, karşılaşacağımız tablo nasıl bir tablo olacaktır?

Müslümanların bağlamı derken, özellikle İslam’ı bir dava bilinciyle kabul ettiğini söyleyen okumuş Müslümanları da dahil ederek, kendisini Müslüman kabul eden herkesi söz konusu ediyorum. Atasoy Müftüoğlu’nun güzel tabiriyle, bu bağlamı “İslam dünyası toplumları” olan bütün topluluklar oluşturmaktadır. Ne yazık ki bugün İslam dünyası toplumları, mikro milliyetçilikler yüzünden atomize olarak büyük bir yabancılık girdabına düşmüş bulunmaktadır. Her kişi, yapı veya topluluk, oluşturduğu kendine has “biz” çadırında kurtulmuşluk naraları şeklinde üstünlük taslıyor/taslayabiliyor. Fiili yaşamla hiçbir bağı kalmamış olan Müslüman ahlakı, sadece bir etiket ve söylem olarak vardır. İslami değerler, seküler algılar için birer meze olmaktan öteye geçmiyor. Müslümanlar, bütün milliyetçiliklerin kaynağı olan seküler algı ve tasavvurların içselleştirildiği bir zamanın, “edilgen” varlıklarına dönüşmüş durumdadır. Bütün bunlar da mikro milliyetçiliklerin arzı endam etmesini beraberinde getiriyor.

Mikro milliyetçilik belasından kurtulmak için vahyin beyan ettiği hakikatlere dönüş yapmamız gerekir. Yeniden iman ederek tevhid hakikatiyle buluşmalıyız. Bulunduğumuz konum bakımından birer emanetçi olduğumuz bilinciyle, bütün fıtri yapılara karşı saygılı olmalıyız. Mutlaklık anlamında hiçbir kimsenin hiçbir ayrıcalığının olmadığını kabul etmeliyiz. Bu manada insan sadece insandır. Kategorik olarak birilerini “mübarek” diyerek hatasız görmenin, dokunulmaz kılmanın da bir nevi mikro milliyetçilik olduğunun farkına varmak gerekiyor. Farkına varışlarımızı her gün arttırarak, düşünsel dünyamızı temiz hava sahalarıyla buluşturabiliriz. Malumdur ki, en temiz hava sahasını vahyin değerleri oluşturmaktadır.

DİĞER YAZILARI Gazze Bir İşarettir 01-01-1970 03:00 Yanılsamaları Fark Etmek.. 01-01-1970 03:00 Olduğun Yer Bulunduğun Durum... 01-01-1970 03:00 Kanla Yazılan Manifesto: Gazze 01-01-1970 03:00 İnsani Bir Sorun ve Sorumluluk Olarak Filistin... 01-01-1970 03:00 Ben Öteki ve Ötekileştirme... 01-01-1970 03:00 Açık Vermek... 01-01-1970 03:00 İleri Toplumsal Tahayyül Ve Kuran.... 01-01-1970 03:00 Akılsız ve Düşüncesiz Umutlar... 01-01-1970 03:00 Deprem ve Ölüm.. 01-01-1970 03:00 Sistemsel Meşruiyet... 01-01-1970 03:00 Sistemin İçi Ve Dışı... 01-01-1970 03:00 Bir Umut Devrimi Yapmak 01-01-1970 03:00 Mezopotamya’da Hüzün: Engelleri Aşıp Da Geldim... 01-01-1970 03:00 Algısal Yanılgılar 01-01-1970 03:00 Yakınlaşmanın Doğası Üzerine-1 01-01-1970 03:00 İnsan Bir Yolcudur.... 01-01-1970 03:00 Adalet Düşüncesinin İnşası 01-01-1970 03:00 Gerçekliğe Düşen Cemre: Oruç 01-01-1970 03:00 Bir Yolcu Gelir Gibi... 01-01-1970 03:00 Dumdum Kurşunu 01-01-1970 03:00 Tarih Felsefesinin Gerekliliği 01-01-1970 03:00 Konuşan Kuran Hz. Ali.... 01-01-1970 03:00 Sezai Karakoç Tanıklığım.. 01-01-1970 03:00 Milliyetçi Tasavvurları Aşmak-2- 01-01-1970 03:00 Milliyetçi Tasavvurları Aşmak-1 01-01-1970 03:00 İtibar Üzerine... 01-01-1970 03:00 İktidar Tiryakiliği 01-01-1970 03:00 Kesintisiz Çoklu Okumalar 01-01-1970 03:00 Hayatsız Gündem Gündemsiz Hayat.. 01-01-1970 03:00 Kudüs Gerçekliğini Doğru Okumak... 01-01-1970 03:00 Nadide Zamanlar 01-01-1970 03:00 Yaşamsal Bir Unsur Olarak “Müphemlik” 01-01-1970 03:00 Bir Sorunsal Olarak Gündem 01-01-1970 03:00 Sorumluluğun Zirvesinde Bir Mü’min: Mehmet Akif.. 01-01-1970 03:00 Öznelliğin İktidarı-2 01-01-1970 03:00 Öznelliğin İktidarı-1 01-01-1970 03:00 Zamanın Ayarını Kaçırmak 01-01-1970 03:00 Öznel Özerklik-3 01-01-1970 03:00 Öznel Özerklik-2 01-01-1970 03:00 Öznel Özerklik-1 01-01-1970 03:00 Hayat Ve Hicret 01-01-1970 03:00 Yanıltıcı Varoluşsal Katılık... 01-01-1970 03:00 Kur’an Ahlakının Gerekliliği 01-01-1970 03:00 Hüzünle Giden Ramazan.. 01-01-1970 03:00 İnsanı Tanımak 01-01-1970 03:00 Müslümanların Kafes Hayatı 01-01-1970 03:00 Şuradan Şuraya 01-01-1970 03:00 Post Truth Dünyada Müslüman Kalmak 01-01-1970 03:00 Adaletin Ayağa Kalkması 01-01-1970 03:00 Yaraların Kabuk Bağlaması... 01-01-1970 03:00 Bir Nitelik Olarak Adaleti Ayakta Tutmak.. 01-01-1970 03:00 Sanal Resepsiyon.. 01-01-1970 03:00 Can Alıcı Ve Can Yakıcı Kısım 01-01-1970 03:00 İçerik Bakımından Adalet Çarkı 01-01-1970 03:00 Adl Üzere Bir Hayat 01-01-1970 03:00 Adaletin Kuşatıcılığı 01-01-1970 03:00 Aklın Hakikatinden Uzaklaşmak 01-01-1970 03:00 Cenneti Arayan Adam 01-01-1970 03:00 Felsefik Bir Nazarla Seçim Olgusu 01-01-1970 03:00 Kilitli Labirent: Üstünlük Çıkmazı 01-01-1970 03:00