Kudüs Gerçekliğini Doğru Okumak...

Cevdet Işık

12-05-2021 12:00

Her konuda olduğu gibi Kudüs konusunda da doğru okumalarda bulunmak çok önemlidir. Doğru okuma derken, önce doğru bir teşhis sonra da doğru bir tedavi akla gelmelidir. Onun için okuma yaparken, yani bir nevi neyin ne olduğunu anlamaya çalışırken, tabir caizse taşları doğru yere yerleştirmek önemlidir.

Öncelikle şunu belirtelim: İsrail derken sadece işgalci Siyonistler akla gelmemelidir. Peki, kimler akla gelmelidir? Bu soruyla düşünmeye başlamak önemli ve doğru bir kalkış noktası olacaktır. Cevap olarak şunu diyelim: Bugün Siyonist terör devletinin işlediği cinayetlere şöyle veya böyle ses çıkarabildiği halde ses çıkarmayan herkes akla gelmelidir. Bu ses çıkarmayanların oluşturduğu yelpazede tek tek bireyler yer aldığı gibi, topluluk halinde varlık sürdüren bütün kuruluşlar ile irili ufaklı bütün devletler yer almaktadır.

Ses çıkarmayanlar yelpazesinde bulunanların aidiyetlerinin şu ya da bu olmasının bir önemi yoktur. Mademki ses çıkarılmamaktadır öyle ise işlenmekte olan bu cinayetlere direkt veya endirekt olarak ortak olunmaktadır. Bu yargıyı insafsız ve ağır bir yargı olarak görenler olabilir. Bu yargının gerekçesi şudur: İnsan olan herkesin, ama herkesin bu Siyonistlerin yapmakta oldukları katliamlara karşı çıkması insanlığının bir gereğidir. Bu demek oluyor ki, bu katliamlara karşı şöyle ya da böyle karşı çıkmayanların insan olmakla bir ilgileri kalmamıştır. Burada hemen Rachel Corrie’yi hatırlamak yararlı olacaktır. Bilindiği üzere Rachel Corrie, Siyonist İsrail’in yaptıklarını protesto ederken 2003 yılında Refah’ta, İsrail buldozerleri tarafından ezilerek öldürüldü. Rachel’i Filistin’e getirip yapılanları protesto ettiren sebep ne idi? Rachel’in insanlığını yitirmemesiydi pek tabii.

İsrail demek ABD demektir. İsrail demek Rusya demektir. İsrail demek AB demektir. İsrail demek Çin demektir… Yoksa rahmetli İmam Humeyni’nin dediği gibi “her müslüman bir kova su dökse İsrail’i sel alır”dı. Ama bugün ne her müslüman bir kova su dökme irade ve bilincine sahip ne de küresel güç odakları buna izin verir. Öncelikle bizi el ve ayaklarımızdan bağlayıp hareketsiz bırakan aidiyetlerimizin olduğunu söyleyelim. Gettolaştıran her aidiyetin bir tutsak kampından farkı yoktur. Biz müslümanlar olarak, gettolaşan aidiyet halleriyle Siyonist İsrail’in en büyük destekçileri durumunda olduğumuzun farkında bile değiliz. Ne kadar hazin ve dramatik bir durum değil mi?

Kudüs gerçekliğini okurken aslında kendi gerçekliğimizi okuduğumuzun farkına varmak önemli bir eşiği geçmek olur. Kudüs orada ateşler içinde yanmakta ve bizler de evlerimizde ekranlarda birer seyirci olarak bakmaktayız. İnsanların hakkını yemeyelim(!): Sanal dünyada herkes kendi hesabında çok iyi slogan atıyor. Yani aslında insanlar bağıra bağıra içinden geldiği gibi küfürlerini savuruyor ve sonra da sorumluluğunu yerine getirmenin huzuru içinde mışıl mışıl uyuyor. Oooh! Maşallah! Vallahi ne güzel bir şey bu böyle: Ne suya ne sabuna dokunmadan tertemiz aklanarak paklanıyorsun. Doğrusu bundan iyisinin ‘can sağlığı’ olduğu diyesi geliyor insanın.

Bunun böyle olmayacağının herkes farkında olmalıdır. Orada silahlı azgın bir azınlık, silahsız insanları çocuk, kadın, genç, ihtiyar demeden acımasızca öldürmektedir. Bu durumdan, başta müslümanlar olmak üzere bütün insanlar sorumludur. Bu tespitin, yani bu sorumlu olmanın, önümüze koyması gereken bir eylemlilik hali olmalıdır. O zaman Müslümanların bu hususta ifa etmeleri gereken eylemlilik halinin ne olduğu üzerinde düşünmesi, bir farz olarak görülmelidir.

‘Müslümanım’ diyenler önce ‘müslüman’ olmalıdır. Çünkü kendisini müslüman kabul eden bunca insan topluluklarının hem düşünme biçimleri hem de yaşam biçimleri müslümanca değildir. Kur’an ve Peygamber örnekliğinin ne olduğu ve bireysel olarak hayatın ne kadarına etki ettiğinin tetkik edilmesi gerekmektedir. Buradan yola çıkarak içinde bulunulan yalan ve yanılgılardan kurtulmak gerekir. Müslüman öncelikle kendi iç ve dış dünyasında adaleti şiar edinmeli, haksızlık paydasındaki her türlü yanlışa meydan okumalıdır. Başka bir deyişle her müslüman öznel dünyasını sağlam temeller üzerinde kurmalıdır. Öznel dünyasındaki savaşımını kazanamayan her bir insanın, dış dünyada vereceği savaşımda bir yere varmasını beklemek ham bir hayalden öte bir şey olmaz.

Hayatla ilgili bilinç düzeyinde bir iç uyuma sahip olmak gerekmektedir. Düşünsel manada kardeşliğin gerekliliğine inanan bir insanın eylemsel manada düşmanlıklar geliştirmesi büyük bir çelişki olacaktır. Bugün bütün dünya müslüman halklarının içinde bulunduğu durum, tam manasıyla çelişkilerin oluşturduğu bir yokluk durumudur. Müslüman olduğunu söylemek, müslümanca bir duruşu gerektirir. Bugün bizim duruşumuz müslümanca bir duruş değildir. Eğer biz müslümanca bir duruşa sahip olsaydık, bugün Kudüs’te Siyonistler istediklerini yapamayacaklardı. Öyle ise burada birinci dereceden sorumlu olarak kim karşımıza çıkmaktadır? Kendisini müslüman olarak niteleyen insanlar karşımıza çıkmaktadır. Şimdi bu tespitin doğruluğuna eğer inanıyorsak, bizim ilk ve öncelikli işimiz kendimizle olmalıdır. Bu şu anlama gelmiyor: Ben kendimle ilgileniyorum, onun için Kudüs’te veya başka bir diyarda olup bitenler beni ilgilendirmez. Asla böyle bir şey olamaz. Hayat nasıl ki bir bütün ise, insan da bir bütündür. İnsanın kendisiyle ilgilenmesinin bir şekli de hayatın içinde olarak, hayatta yaşanmakta olanlara karşı tavır geliştirmek şeklinde olur. İnsanın yaptığı okumalar sadece matbu kitaplar üzerinden olmaz. Aynı zamanda olaylar üzerinden de okumalar yaparak insan kendisiyle ilgilenmiş olur.

Kudüs’ün gerçekliği insanlığın gerçekliğidir. Kudüs bir turnusol kâğıdı gibi orada durmaktadır. Herkese sahip olduğu rengi göstermektedir. Burada sadece bir Filistin meselesi ya da bir Arap-İsrail sorunu yoktur. Böyle düşünenler işi kaynağından bulandırmış olurlar. Kudüs meselesi topyekûn bir insanlık meselesidir. Buradaki ince ve hassas çizgiyi görmek ve ona göre hareket etmek bizim de niteliğimizi gösterecektir. Bu meselede bütün insanlık sorumludur. En çok da müslümanlar sorumludur. Bu sorumluluğu sadece sloganlar atarak ifa edemeyiz. Bu bir aldatmacadır. Sloganların ötesine geçecek iş ve eylemler içinde olmak gerekir. Mesela inanmışlığımızın neye tekabül ettiğini düşünmek suretiyle bir özeleştiri yaparak işe başlayabiliriz. Mesela yapılanların ve söylenenlerin ne anlama geldiğini bilerek konuşmalarımıza dikkat emekle başlayabiliriz. Mesela kavgalı ve suçlayıcı bir dil yerine tespitlere yer veren, hakkaniyeti hedefleyen bir dil kullanabiliriz. Bu ve buna benzer ayrıştırıcı olmayan ve fakat birleştirici olan bir tutum içinde olabiliriz…

Kudüs demek müslüman, mazlum, mağdur ve madun demektir. Eğer insan düzelirse, müslüman düzelirse Kudüs de düzelecektir. Kudüs’ün gerçekliği insanlığın ve ümmetin gerçekliği demektir. Bu cümlelerle neye işaret ettiğimiz görülüyor mu? Biz yani insanlık bugün görülmesi gerekeni görmemektedir. İnsanlık devasa iletişim terörü vasıtasıyla yanlış ve yanılgılara maruz bırakılmaktadır. Böylece algı ve bilinç düzeyinde hedef sapması yaşanmaktadır. Doğru ve yanlışın tespitinde sorunlar oluşmaktadır. Buradan çıkış mümkün müdür? Evet mümkündür. Bizler kendi ilkelerimize bağlı kalırsak aşamayacağımız hiçbir engel yoktur. Ne kadar dönüp dolaşırsak dönüp dolaşalım, varacağımız yer bizatihi insanın öznel yapısının sorunları olmaktadır. Bizler öznel dünyamızın sahipleri olabildiğimiz oranda nesnel dünyada da söz sahibi olabiliriz. Bu bir ‘kendilik’ sorunu olup bu kendilik sorunu aşmanın yoluna girmemiz en önemli sorumluluk olmalıdır. Çünkü o zaman kendimiz karar verebilir ve kendimiz eyleme geçebileceğiz. İşte o zaman her şey sahih ve her şey hakiki olabilir. Bu demek oluyor ki, sahihlik ve hakikilik sorunu ile iç içeyiz.

Kudüs yetmiş yılı aşkın bir süredir durmadan kan kaybeden bir yaradır. Bunun en önemli sebebini Batılı sömürgeci güçler oluşturmakla beraber, biz Müslümanların kendi değerlerinden kopuk ve habersiz olması da bir o kadar önemli bir diğer sebebi oluşturmaktadır. Bugünkü Kudüs gerçekliğini ancak doğru okuduğumuzda doğru çözümlere varabiliriz. Aksi takdirde şuna buna yamanmak suretiyle oluşturulacak söylemlerle havanda su dövmeye devam ederiz. Rabbim cümle insanlığa ve özellikle de Müslümanlara feraset, basiret ve bilinç nasip etsin.

 

DİĞER YAZILARI Yanılsamaları Fark Etmek.. 01-01-1970 03:00 Olduğun Yer Bulunduğun Durum... 01-01-1970 03:00 Kanla Yazılan Manifesto: Gazze 01-01-1970 03:00 İnsani Bir Sorun ve Sorumluluk Olarak Filistin... 01-01-1970 03:00 Ben Öteki ve Ötekileştirme... 01-01-1970 03:00 Açık Vermek... 01-01-1970 03:00 İleri Toplumsal Tahayyül Ve Kuran.... 01-01-1970 03:00 Akılsız ve Düşüncesiz Umutlar... 01-01-1970 03:00 Deprem ve Ölüm.. 01-01-1970 03:00 Sistemsel Meşruiyet... 01-01-1970 03:00 Sistemin İçi Ve Dışı... 01-01-1970 03:00 Bir Umut Devrimi Yapmak 01-01-1970 03:00 Mezopotamya’da Hüzün: Engelleri Aşıp Da Geldim... 01-01-1970 03:00 Algısal Yanılgılar 01-01-1970 03:00 Yakınlaşmanın Doğası Üzerine-1 01-01-1970 03:00 İnsan Bir Yolcudur.... 01-01-1970 03:00 Adalet Düşüncesinin İnşası 01-01-1970 03:00 Gerçekliğe Düşen Cemre: Oruç 01-01-1970 03:00 Bir Yolcu Gelir Gibi... 01-01-1970 03:00 Dumdum Kurşunu 01-01-1970 03:00 Tarih Felsefesinin Gerekliliği 01-01-1970 03:00 Konuşan Kuran Hz. Ali.... 01-01-1970 03:00 Mikro Milliyetçilikler 01-01-1970 03:00 Sezai Karakoç Tanıklığım.. 01-01-1970 03:00 Milliyetçi Tasavvurları Aşmak-2- 01-01-1970 03:00 Milliyetçi Tasavvurları Aşmak-1 01-01-1970 03:00 İtibar Üzerine... 01-01-1970 03:00 İktidar Tiryakiliği 01-01-1970 03:00 Kesintisiz Çoklu Okumalar 01-01-1970 03:00 Hayatsız Gündem Gündemsiz Hayat.. 01-01-1970 03:00 Nadide Zamanlar 01-01-1970 03:00 Yaşamsal Bir Unsur Olarak “Müphemlik” 01-01-1970 03:00 Bir Sorunsal Olarak Gündem 01-01-1970 03:00 Sorumluluğun Zirvesinde Bir Mü’min: Mehmet Akif.. 01-01-1970 03:00 Öznelliğin İktidarı-2 01-01-1970 03:00 Öznelliğin İktidarı-1 01-01-1970 03:00 Zamanın Ayarını Kaçırmak 01-01-1970 03:00 Öznel Özerklik-3 01-01-1970 03:00 Öznel Özerklik-2 01-01-1970 03:00 Öznel Özerklik-1 01-01-1970 03:00 Hayat Ve Hicret 01-01-1970 03:00 Yanıltıcı Varoluşsal Katılık... 01-01-1970 03:00 Kur’an Ahlakının Gerekliliği 01-01-1970 03:00 Hüzünle Giden Ramazan.. 01-01-1970 03:00 İnsanı Tanımak 01-01-1970 03:00 Müslümanların Kafes Hayatı 01-01-1970 03:00 Şuradan Şuraya 01-01-1970 03:00 Post Truth Dünyada Müslüman Kalmak 01-01-1970 03:00 Adaletin Ayağa Kalkması 01-01-1970 03:00 Yaraların Kabuk Bağlaması... 01-01-1970 03:00 Bir Nitelik Olarak Adaleti Ayakta Tutmak.. 01-01-1970 03:00 Sanal Resepsiyon.. 01-01-1970 03:00 Can Alıcı Ve Can Yakıcı Kısım 01-01-1970 03:00 İçerik Bakımından Adalet Çarkı 01-01-1970 03:00 Adl Üzere Bir Hayat 01-01-1970 03:00 Adaletin Kuşatıcılığı 01-01-1970 03:00 Aklın Hakikatinden Uzaklaşmak 01-01-1970 03:00 Cenneti Arayan Adam 01-01-1970 03:00 Felsefik Bir Nazarla Seçim Olgusu 01-01-1970 03:00 Kilitli Labirent: Üstünlük Çıkmazı 01-01-1970 03:00