İktidar Tiryakiliği

Cevdet Işık

30-08-2021 20:50

İnsanın dünya hayatı, insanın zihinsel kurgu ve işleyişiyle birebir ilgilidir. İnsan nasıl görüyor ve nasıl algılıyor ise öyle de yaşıyor. Onun için haddizatında insanın zihinsel kurgu ve işleyişi, nicelik ve nitelik bakımından hayatın da aktığı bir kaynak olmaktadır.

İnsanın dünyadaki varlığını anlamlandırma, insanın yüzleşmesi gereken en önemli konuyu oluşturur. Her insan bunu fark etme imkânına sahiptir. İnsan her durumda ilk defa geldiği, gördüğü, karşılaştığı bütün zamansal, mekânsal ve olgusal durumları, öncelikle tanımak ister. İnsan tanımadan rahat etmez.

İnsanın hayatı insanın tanıması kadardır. Tanımak demek, anlamak ve anlamlandırmak demektir. Varlığı nasıl bileceğiz, nasıl anlayacağız? Bu sorunun, hiçbir zaman, her insanı tatmin edecek şekilde bir cevabı olmadı. Bundan sonra da olması mümkün değildir. Zira bütün insanlar benzer de olsa algı ve anlam bakımından çok farklılıkları vardır.

Varlıkla ilgili insanın sahip olduğu müktesebat bir hayli kabarıktır kuşkusuz. Şimdi herkesin kabulde zorlanmayacağını düşündüğüm bir durumdan söz edeyim: Eğer bir şey yaratılmışsa, o şeyi yaratan her kim ise, yarattığı o şeyin ne olduğunu söyleme hakkına da o yaratıcı sahiptir. Yarattığı şeyin ne olduğunu söyleme hakkını, adlandırma hakkı olarak da söylemek yanlış olmaz. Bu bir.

İkincisi; insan adlandırılan varlıkları, durumları, olayları doğru anlama sorununu bir türlü aşamamıştır. Bunun en güzel örneğini indirilen vahiyler oluşturmaktadır. Allah insanı uyarıyor; yanlışı doğrudan ayırıyor, ama yine de insan yaptığı azgınlıklardan vazgeçmiyor. İnsanın bir kapasitesi var ama insan bu kapasitesini de yanlış kullanıyor

İnsan öncelikle kendisini bir sorgulamadan geçirmelidir. Bu ilk kalkış noktasıdır. Yani insan kendisi ile ilgili adlandırma sorununa çözüm bulmalıdır. İkinci kalkış noktası ise, insan kendisi dışındaki varlıkları sorgulamalı, tanımaya çalışmalıdır. Böylece insan varoluşsal kaygılarını gidermenin çabası içinde olur.

İnsan, sadece kendi başına varoluşsal sorunları doğru bir şekilde çözüme kavuşturamaz. Çünkü insan ne kendisini ve ne de çevresindeki varlıkları yaratmış değildir. Öyle ise insanla birlikte bütün varlıkları kim yaratmışsa, ancak o yaratıcı gerçek manada hem yarattıklarının ne olduğunu ve hem de niçin yarattığını adlandırma hakkına sahip olacaktır.

İnsan niçin bir sorgulama yapmalıdır? Yaptığı işi niçin yaptığını bilmek insan olmanın gereklerindendir. Konum tespiti yapmaktır burada öne çıkan. Konum tespiti yapmak hayati öneme sahip bir durumdur. Yapılan konum tespiti ile insan hem kendisini ve hem de bulunduğu yeri tanımış olur. Konum tespiti yapmadan doğru bir şekilde ve emin olarak yaşamak mümkün olmaz.

İnsanın yapacağı konum tespitinin doğru olması için, doğru bilgilere sahip olması gerekir. Bunun için de insanın Allah’a ihtiyacı vardır. Çünkü Allah insanı yaratmıştır. İnsanın ne olduğu, niçin yaratıldığı ve nerede olduğunun gerçek bilgisini ancak ve ancak Allah bize bildirebilir. Allah’ın verdiği bilgiler dışındaki bütün bilgilerin şu veya bu şekilde eksikliklerinin olacağını söylemek zor değildir.

Müslümanların doğruluğundan şüphe etmediği Kur’an’a göre insanın yaratılış amacı Allah’a kulluk yapmaktır. Şimdi bu yargı ifadesini doğru anlamak gerekir. Allah tarafından haber verilen bu bilginin, insanın yapısal özellikleriyle bir çelişki arz etmeyecek bir anlamı olmalıdır. Ya da biz böyle bir anlama ulaşmalıyız. İnsan akıl ve irade sahibidir. Dolayısıyla bu hüküm ifadesinin akıl ve iradeyi iptal etmeyeceğini bilmek gerekir. Nitekim iptal etmiyor zaten. Eğer iptal etseydi o zaman hâşâ, Allah kendisiyle çelişirdi. O zaman diyoruz ki, kulluktan kasıt iradenin iptali olamaz.

İnsan, akıl ve iradesini kullanarak kararlarını alan bir varlıktır. Allah’a kulluk da böyle bir edimin sonucudur. İnsan akıl ve iradesini kullanırken oluşan edimsel sonuçlar da bir konumsal ifade olmaktadır. Davranışların iyi ve kötü, sevap ve günah olarak değerlendirilmesi, davranışların bir nevi konumlandırılması demektir. Tabi bu ikili tasniflerin zıtlığıyla birlikte, aralarındaki alansal mesafe de bir hayli geniştir. Yani anlamsal uzaklıklar, alansal genişlikle doğru orantılıdır. Bu alansal genişlik, insanın kendisini konumlandırdığı yaşamsal alanı olmaktadır.

Şuna dikkatleri çekeyim: Bir, insanın kendisini konumlandırışı; iki, Allah’ın insanı konumlandırışı söz konusudur. Bu iki konumlandırışın birbiriyle uyumundan ortaya çıkan durumu kulluk olarak niteliyoruz. Kulluk bir bakıma bir barış durumudur aynı zamanda. Buna göre insan kendisiyle, Allah’la ve diğer varlıklarla bir barış halinde olmaktadır. İnsanın yeryüzünde halife olmasının içeriğinde de bu anlamlar mevcuttur. İnsanın barış hali, insanın imar ve inşa etme hali olmaktadır.

İnsanın bir barış hali varsa, bu demektir ki insanın bir savaş hali de vardır. İnsanın kendisiyle, Allah’la ve diğer varlıklarla bir savaş halinde olmasının konumsal ifadesine zulüm diyoruz. Eğer bir kimse zulümat içinde ise, o kimse yanlış bir konumlanış içinde demektir. Bu durumdaki insan, iradesini yanlış kullanarak önce kendisine daha sonra da dışındakilere karşı bir hak ihlali içinde olur. Yani sosyolojik olarak bütün yanlış konumlanışlar birer hak ihlali olmaktadır. Böylece zulüm denen yanlış konumlanış da vücut bulmuş oluyor.

İnsan, yaptıklarıyla Allah’a zarar veremez. İnsan yaptıklarıyla ancak kendisine zarar vererek sıkıntı oluşturur. Zulmün ifadesi olan her eylemin oluşturacağı sıkıntının muhatabı insandır. Hiçbir insan yaptıklarıyla Allah’a konumsal bir sıkıntı veremez. İnsan şunu yapıyor: Allah’ın belirlemiş olduğu sınırları ihlal ediyor. Bu da bir bakıma bir isyan halini oluşturuyor. İnsanın isyan hali bittikten sonra, Allah dilerse affeder, dilemezse affetmez.

Dikkat edilmesi gereken çok önemli bir durum var. O durum da şudur: “İnsanın Allah’tan rol çalması.” Bu rol çalma işi, Allah’a ait olan ilahlık hakkını kendisinde görerek, ilahlık taslamak şeklinde olmaktadır. İlahlık taslamanın toplumsal hayattaki karşılığı genelde iktidar sahibi olmak şeklinde ortaya çıkmaktadır. Burada belirleyici olan insanın değişik enstrümanlarla güç sahibi olmasıdır. İnsanlar zihinsel ve fiziksel etkilere maruz bırakılır ve böylece egemen bir statü elde edilir. İnsan için ilahlık, özetin özeti olarak bundan ibarettir. Geçmiş zamanlarda sadece kişiler bazında söz konusu olan ilahlık iddiaları, modern zamanlarda daha çok kategorik bir yöntemle icra edilmiştir.

İktidar sahibi olmak, sapmaları oluşturan en büyük gerekçeyi oluşturmuştur. Burada zihinsel tasavvurda insanın yaşadığı zaaflar sayesinde insan, hayalini kirletiyor ve mitsel bir yola sapıyor. Akıl ve irade sağlığı bozuluyor. Kendisinin olmayan bir mülkün sahibi olduğunu iddia eder hale geliyor. Sahip olduğu etki alanında aklın ve hayalin almadığı zulümlere başvuruyor. Allah, Kerim Kur’an’da bu zihniyetin hem yaptığı zulümlere ve hem de uğradığı akıbete işaret ediyor. Bu hastalıklı zihniyetle ilgili örnekler üzerinden uyarılarda bulunuyor.

İnsana keyif veren her ne varsa, zamanla o keyif veren durumların tiryakilik oluşturması kaçınılmazdır. En fazla tiryakilik oluşturan durumlardan birisi de iktidardır. Bütün tiryakilikler insanın akıl ve iradesine, dolayısıyla özgürlüğüne vurulmuş prangalar gibidir. İktidar bağılılığının en doğal sonucu Makyavelizm’dir. Makyavelizm’e göre iktidara götüren her araç mubahtır. Bütün değerlerin araçsallaştırılması ve her türlü ahlaksızlığın yapılmasında bir sakınca yoktur. İnsan artık yolunu şaşırmış ve konumunu değiştirmiştir.

İktidar tiryakiliği geçmişte olduğu gibi, günümüzde de devam etmektedir. Öyle ki hem çok derin, hem de çok kapsamlı olarak devam etmektedir. Allah, din, değer, tarih ve her türlü algı operasyonu araçsal bir konuma indirgenmiş, bu şekilde zihinler üzerinden başlayarak iktidarlar oluşturulma durumuna gelinmiştir. Bütün bunların ana sebebi ise insanın sahip olduğu öznel özerklik hakkının yok edilmesi ve sadece etki altında olan bir nesneye dönüşmesidir. Özellikle postmodern zamanlar ve postmodern anlayışlar insanı bir çöle atılmış amaçsız bir duruma getirerek son darbeyi vurmuştur.

İktidar bağımlılığı bir virüs gibi, bütün insanların zihinsel yapısındaki yerini almıştır. Buna Müslümanlar da dâhildir. Bu virüs, bütün ilişkileri şu ya da bu şekilde etkilediği için, Müslümanlar bir araya gelip de birbirleriyle doğru dürüst konuşamıyorlar. Yapılan konuşmalar egemen bir dille yapılmaktadır. Söylenen kelimeler, sarf edilen cümleler bir dayanışma yerine bir çatışma ortamı oluşturuyor. Çok ama çok ciddi bir anlamsal yolculuğa ihtiyaç vardır. Her bir kimsenin söylediğinin ne anlama geldiğini bilmesi gerekir. Çünkü Allah’a kullukla birlikte insana da kulluk yapılamaz. Başka bir deyişle Allah’ın ilahlığıyla birlikte başkasının da ilahlığı kabul edilemez.

İktidar tiryakiliğinin en önemli şifası adalettir.

 

DİĞER YAZILARI Gazze Bir İşarettir 01-01-1970 03:00 Yanılsamaları Fark Etmek.. 01-01-1970 03:00 Olduğun Yer Bulunduğun Durum... 01-01-1970 03:00 Kanla Yazılan Manifesto: Gazze 01-01-1970 03:00 İnsani Bir Sorun ve Sorumluluk Olarak Filistin... 01-01-1970 03:00 Ben Öteki ve Ötekileştirme... 01-01-1970 03:00 Açık Vermek... 01-01-1970 03:00 İleri Toplumsal Tahayyül Ve Kuran.... 01-01-1970 03:00 Akılsız ve Düşüncesiz Umutlar... 01-01-1970 03:00 Deprem ve Ölüm.. 01-01-1970 03:00 Sistemsel Meşruiyet... 01-01-1970 03:00 Sistemin İçi Ve Dışı... 01-01-1970 03:00 Bir Umut Devrimi Yapmak 01-01-1970 03:00 Mezopotamya’da Hüzün: Engelleri Aşıp Da Geldim... 01-01-1970 03:00 Algısal Yanılgılar 01-01-1970 03:00 Yakınlaşmanın Doğası Üzerine-1 01-01-1970 03:00 İnsan Bir Yolcudur.... 01-01-1970 03:00 Adalet Düşüncesinin İnşası 01-01-1970 03:00 Gerçekliğe Düşen Cemre: Oruç 01-01-1970 03:00 Bir Yolcu Gelir Gibi... 01-01-1970 03:00 Dumdum Kurşunu 01-01-1970 03:00 Tarih Felsefesinin Gerekliliği 01-01-1970 03:00 Konuşan Kuran Hz. Ali.... 01-01-1970 03:00 Mikro Milliyetçilikler 01-01-1970 03:00 Sezai Karakoç Tanıklığım.. 01-01-1970 03:00 Milliyetçi Tasavvurları Aşmak-2- 01-01-1970 03:00 Milliyetçi Tasavvurları Aşmak-1 01-01-1970 03:00 İtibar Üzerine... 01-01-1970 03:00 Kesintisiz Çoklu Okumalar 01-01-1970 03:00 Hayatsız Gündem Gündemsiz Hayat.. 01-01-1970 03:00 Kudüs Gerçekliğini Doğru Okumak... 01-01-1970 03:00 Nadide Zamanlar 01-01-1970 03:00 Yaşamsal Bir Unsur Olarak “Müphemlik” 01-01-1970 03:00 Bir Sorunsal Olarak Gündem 01-01-1970 03:00 Sorumluluğun Zirvesinde Bir Mü’min: Mehmet Akif.. 01-01-1970 03:00 Öznelliğin İktidarı-2 01-01-1970 03:00 Öznelliğin İktidarı-1 01-01-1970 03:00 Zamanın Ayarını Kaçırmak 01-01-1970 03:00 Öznel Özerklik-3 01-01-1970 03:00 Öznel Özerklik-2 01-01-1970 03:00 Öznel Özerklik-1 01-01-1970 03:00 Hayat Ve Hicret 01-01-1970 03:00 Yanıltıcı Varoluşsal Katılık... 01-01-1970 03:00 Kur’an Ahlakının Gerekliliği 01-01-1970 03:00 Hüzünle Giden Ramazan.. 01-01-1970 03:00 İnsanı Tanımak 01-01-1970 03:00 Müslümanların Kafes Hayatı 01-01-1970 03:00 Şuradan Şuraya 01-01-1970 03:00 Post Truth Dünyada Müslüman Kalmak 01-01-1970 03:00 Adaletin Ayağa Kalkması 01-01-1970 03:00 Yaraların Kabuk Bağlaması... 01-01-1970 03:00 Bir Nitelik Olarak Adaleti Ayakta Tutmak.. 01-01-1970 03:00 Sanal Resepsiyon.. 01-01-1970 03:00 Can Alıcı Ve Can Yakıcı Kısım 01-01-1970 03:00 İçerik Bakımından Adalet Çarkı 01-01-1970 03:00 Adl Üzere Bir Hayat 01-01-1970 03:00 Adaletin Kuşatıcılığı 01-01-1970 03:00 Aklın Hakikatinden Uzaklaşmak 01-01-1970 03:00 Cenneti Arayan Adam 01-01-1970 03:00 Felsefik Bir Nazarla Seçim Olgusu 01-01-1970 03:00 Kilitli Labirent: Üstünlük Çıkmazı 01-01-1970 03:00