Adl Üzere Bir Hayat

Cevdet Işık

23-09-2019 06:10

‘İnsanın yaratılış gayesi adl üzere bir hayat yaşamaktır’ şeklindeki bir yargı cümlesine kimsenin itiraz etmesi beklenmez. Bunu dile getirirken, ‘kimse’ diye ifade ettiğimiz öznenin yerine insanı koymaktayız. ‘İnsan’ derken de özgün yapısında bozulmalar olmayan, ilahi referanslardan kopmayan –kendisinin Allah tarafından yaratılmış olduğu hakikatini unutmayan- akletme potansiyelini kullanan beşer üstü varlıktan söz ediyoruz. Yoksa hem idrak edilmiş tarihsel süreçlerde ve hem de günümüzde fiilien yaşandığı üzere, sahip olduğu/olması gereken sınırları hiçe sayarak ilahlık taslayan, böylece dünyayı bir savaş alanına çevirerek kan gölüne dönüştüren kimselerden söz etmiyoruz.

Doğru-yanlış dikotomisinde nihai olarak, insan için doğru olan bütün inanç, düşünce ve edimler, insanı insan yapan –kendisiyle temayüz edilen olmak hali- durumlardır. İşte insan bütün bu durumlarda, yani inançta, düşüncede ve edimlerde doğru olanı temsil ediyorsa, “adl” üzere bulunuyor demektir.

Doğru olanın ne olduğu ve doğru olanın temsili, insanlık tarihi boyunca en çok tartışılan ve bütün bir insanlığın üzerinde biteviye uzlaşamadığı bir konudur. Tabi yaşanan farklı coğrafyalar, farklı kültürler, farklı perspektifler, farklı bilgilenmeler ve farklı düşünüşler; doğrunun içeriği ve temsiliyeti hususunda farklılıkları da oluşturmuştur. Her insanın sahip olduğu farklı olanaklar ve bu farklı olanaklardan doğan farklı fikir, düşünce ve yaşantılardan oluşan sorumluluklar kimseyi bağlamadığı için, hiçbir kimsenin hiçbir kimseye müdahale etme hakkı da olmamalıdır. İşte tam bu noktada adl üzere bir hayatın varlığını engelleyen müdahalelerin oluştuğunu görmekteyiz.

Başkalarının varlığını oluşturan farklılıklar, başka birileri tarafından tehdit değerlendirmesine tabi tutulduğu zaman, iki açıdan farklı bir konumlanmanın yolu da açılmış olur. Birincisi erk sahibinin –müdahale eden- harekete geçerek elindeki gücü kullanmasıdır. Erk sahibi bu gücü kullanma hakkını nereden almaktadır? Adl üzere olmanın yıkım noktası burasıdır. Erk sahibinin, sadece erk sahibi olduğu için giriştiği böylesi bir eylemliliğin adına zulüm denmektedir. Oluşan ikinci konumlanış ise, sadece sahip olduğu farklılık sebebiyle herhangi bir müdahaleye maruz kalma durumudur. Kendisine müdahale edilenlerin ellerinde yeterli miktarda güç bulunmadığı için düştükleri ve sürüklendikleri yeni duruma mazlumiyet, mağduriyet ve maduniyet adı verilmektedir. Tarihin ve toplumsal ilişkilerin tamamına yakını ne yazık ki, bu eksen üzerinde akıp gitmektedir.

“Adl” kavramının muhtevasını, adaletin tecelli etmesi, varlık sürdürmesi ve ilişkilerde gücün değil, doğru ve haklı olanın geçerli olması oluşturmaktadır. İslam’a göre insanın insan olması ile adalet arasında kopmaz bir bağ vardır. İnandığını söyleyen bir insan, elindeki güç ve imkânı başkalarına zulmetmek için kullanıyorsa, söylediği ayetleri ve yaptığı ibadetleri araçsallaştırıyor demektir. Bu manada yapılacak olan araçsallaştırma, insan için alçaklığın en büyüğüne işaret etmektedir. Allah’ın ayetlerini birtakım menfaatler karşılığında satmak da bu anlama gelmektedir.

İnsanın adl üzere bir hayata sahip olması, yani adl üzere bir hayat yaşaması için, yaşayacağı hayatta adaleti sarsılmaz bir sabite haline getirmesi gerekir. Adaleti sarsılmaz bir sabite haline nasıl getirebiliriz? İşte burada insanın sağlam bir otokontrol gücünü elde etmesi gerekliliği ortaya çıkıyor. Bunun elde edilmesi için de adaletin bir ‘değer’ haline gelmesi gerekiyor. Adaletin ‘değer’ haline gelmesi demek, adaletle yücelme inancına sahip olmak demektir. Her türlü aşağılayıcı vasıfla birlikte, insan haysiyet ve onurunun sıfırlandığının bilincinde olmak gerekiyor. Bütün bu olumsuzlukların yaşanmaması için, insanın gözetlendiğini ve günü geldiği zaman hesaba çekileceğini bilmesi gerekir. Her açıdan ve en ince ayrıntısıyla kayıt altında olduğumuz, tabir caizse ‘panoptik’ bir mekânda olduğumuzu hatırdan çıkarmamamız gerekir.

Adl üzere bir hayatın en önemli ve sarsılmaz koşulu, bütün sıfat ve isimleriyle Allah’a inanmak ve O’ndan başka irili ufaklı hiçbir ilah tanımamaktır. Bunun için de Kur’an’ın çizdiği sınırlar içinde, sağlam bir Allah tasavvurunu bilinç düzeyine çıkarmak gerekir. Aksi takdirde bireysel ve toplumsal manada bir uyum, ahenk ve barışa varmak hayalden öteye geçmeyecektir. Allah’tan kopuk bir hayatla birlikte; iyiliğin, doğruluğun ve adaletin tecelli etme gerekçelerini de ortadan kaldırmış oluruz. İnsanın en önemli vasfı olan akletmeyi, akıl erdirmeyi ve tefekkür etmeyi en üst düzeyde tutarak, potansiyel insani imkânları harekete geçirebiliriz. Böylece iletişimi sağlamış, birbirini anlama sorununu çözmüş ve herkesin kendi sınırları içinde kalarak, adl üzere bir hayata kavuşma imkânını yakalamış oluruz.

 

DİĞER YAZILARI Gazze Bir İşarettir 01-01-1970 03:00 Yanılsamaları Fark Etmek.. 01-01-1970 03:00 Olduğun Yer Bulunduğun Durum... 01-01-1970 03:00 Kanla Yazılan Manifesto: Gazze 01-01-1970 03:00 İnsani Bir Sorun ve Sorumluluk Olarak Filistin... 01-01-1970 03:00 Ben Öteki ve Ötekileştirme... 01-01-1970 03:00 Açık Vermek... 01-01-1970 03:00 İleri Toplumsal Tahayyül Ve Kuran.... 01-01-1970 03:00 Akılsız ve Düşüncesiz Umutlar... 01-01-1970 03:00 Deprem ve Ölüm.. 01-01-1970 03:00 Sistemsel Meşruiyet... 01-01-1970 03:00 Sistemin İçi Ve Dışı... 01-01-1970 03:00 Bir Umut Devrimi Yapmak 01-01-1970 03:00 Mezopotamya’da Hüzün: Engelleri Aşıp Da Geldim... 01-01-1970 03:00 Algısal Yanılgılar 01-01-1970 03:00 Yakınlaşmanın Doğası Üzerine-1 01-01-1970 03:00 İnsan Bir Yolcudur.... 01-01-1970 03:00 Adalet Düşüncesinin İnşası 01-01-1970 03:00 Gerçekliğe Düşen Cemre: Oruç 01-01-1970 03:00 Bir Yolcu Gelir Gibi... 01-01-1970 03:00 Dumdum Kurşunu 01-01-1970 03:00 Tarih Felsefesinin Gerekliliği 01-01-1970 03:00 Konuşan Kuran Hz. Ali.... 01-01-1970 03:00 Mikro Milliyetçilikler 01-01-1970 03:00 Sezai Karakoç Tanıklığım.. 01-01-1970 03:00 Milliyetçi Tasavvurları Aşmak-2- 01-01-1970 03:00 Milliyetçi Tasavvurları Aşmak-1 01-01-1970 03:00 İtibar Üzerine... 01-01-1970 03:00 İktidar Tiryakiliği 01-01-1970 03:00 Kesintisiz Çoklu Okumalar 01-01-1970 03:00 Hayatsız Gündem Gündemsiz Hayat.. 01-01-1970 03:00 Kudüs Gerçekliğini Doğru Okumak... 01-01-1970 03:00 Nadide Zamanlar 01-01-1970 03:00 Yaşamsal Bir Unsur Olarak “Müphemlik” 01-01-1970 03:00 Bir Sorunsal Olarak Gündem 01-01-1970 03:00 Sorumluluğun Zirvesinde Bir Mü’min: Mehmet Akif.. 01-01-1970 03:00 Öznelliğin İktidarı-2 01-01-1970 03:00 Öznelliğin İktidarı-1 01-01-1970 03:00 Zamanın Ayarını Kaçırmak 01-01-1970 03:00 Öznel Özerklik-3 01-01-1970 03:00 Öznel Özerklik-2 01-01-1970 03:00 Öznel Özerklik-1 01-01-1970 03:00 Hayat Ve Hicret 01-01-1970 03:00 Yanıltıcı Varoluşsal Katılık... 01-01-1970 03:00 Kur’an Ahlakının Gerekliliği 01-01-1970 03:00 Hüzünle Giden Ramazan.. 01-01-1970 03:00 İnsanı Tanımak 01-01-1970 03:00 Müslümanların Kafes Hayatı 01-01-1970 03:00 Şuradan Şuraya 01-01-1970 03:00 Post Truth Dünyada Müslüman Kalmak 01-01-1970 03:00 Adaletin Ayağa Kalkması 01-01-1970 03:00 Yaraların Kabuk Bağlaması... 01-01-1970 03:00 Bir Nitelik Olarak Adaleti Ayakta Tutmak.. 01-01-1970 03:00 Sanal Resepsiyon.. 01-01-1970 03:00 Can Alıcı Ve Can Yakıcı Kısım 01-01-1970 03:00 İçerik Bakımından Adalet Çarkı 01-01-1970 03:00 Adaletin Kuşatıcılığı 01-01-1970 03:00 Aklın Hakikatinden Uzaklaşmak 01-01-1970 03:00 Cenneti Arayan Adam 01-01-1970 03:00 Felsefik Bir Nazarla Seçim Olgusu 01-01-1970 03:00 Kilitli Labirent: Üstünlük Çıkmazı 01-01-1970 03:00