Açık Vermek...

Cevdet Işık

30-08-2023 07:25

Hayatın bütününü dikkate aldığımızda, insan olarak ne halde olduğumuzun muhasebesini yapıyor muyuz? Eğer yapmıyorsak büyük bir ziyan içindeyiz demektir. İnsanın ziyanda olduğu bir yolun sonunun zindan olacağından hiç şüphemiz olmasın. Kim ister kendi ayaklarıyla zindana doğru yol almayı? ‘İnsan’ cevabını vereceğim ama bunun da doğru anlaşılması önemlidir. Yapmamız gerekirken yapmadıklarımız yüzünden hep açık vermekteyiz. Neticede bütün açıklar bir araya gelince insanı içine alan bir kara delik oluşuyor. İnsan, içinde olduğu ziyanın farkına vardığında ise iş işten geçmiş oluyor çoğu zaman. Hatayı başka yerde aramamak lazım. Hata bizdedir öncelikle, bizatihi kendimizde.

Kendimizle olan ilişkimizde açık veriyoruz. Yeterince kendimize zaman ayırmıyoruz. Başımızı kaşıyacak zamanımız olmuyor. Olmuyor da ne oluyor? Ne olacak; hiç ölmeyecekmişiz gibi planlamaların içine giriyoruz. Geleceğimizi kurtarmaya çalışıyoruz. Bu nasıl bir uğraş ise onu da anlamak mümkün değil ya! Ev almamız gerekir; araba, telefon, yazlık ve tatil falan derken işimiz başımızdan aşmış oluyor. Derken kendimizle hiç baş başa kalamıyoruz. Jet hızıyla geçen zamanın bıraktığı kırışıkların bile farkına varamıyoruz. Aynada kendimize bakmıyor değiliz, bakıyoruz. Bakıyoruz da kendimizi göremiyoruz. Bedenimiz burada ama aklımız, fikrimiz başka yerlerde. Onun için kendimizle olan ilişkimiz sorunlu hale gelerek açık veriyoruz.

Ailemizle olan ilişkimizde de açık veriyoruz. Şöyle kafa kafaya verip bir güzelce birbirimize bakamıyoruz. Gözlerimizde ışıltı kalmamış ki karşımızda duran eşimize, çocuklarımıza bir umut verelim. ‘Bizim’ diye sandığımız zamanlar bile bizim olmuyor. Çok aşırı bağlılık ve bağımlılıklarımız var. Gönlümüz yara aldığı için gönül bağlarımız yok olmuş. Çıkara endeksli bir trendin iniş çıkışlarında stres bombaları gibi olmuşuz. Telefon bizim siyam ikizimiz sanki. Bir dakika bile ayrı kalamıyoruz. Ayrı kaldığımızda en önemli varlığımızı kaybetmiş gibi oluyoruz. Telefonla olan ilişkimizin yüzde birini ailemize ayıramıyoruz. Burada ana baba veya çocuklardan herhangi birisi masum değil. Bu açık herkesin açığı. Topluca hepimiz suçluyuz. Böylece bütün aile fertleri hep birlikte açık veriyoruz.

Kitapla olan ilişkimizde açık veriyoruz. Kitap almıyoruz, okumuyoruz. En tuhaf görülen, en garipsenen tavsiyelerin başında kitap okuma tavsiyesi gelmektedir. Kur’an’ın ilk emri oku olmasına rağmen, sanki son emri oku olarak anlaşılmış. O son okumanın zamanı da ölünecek zaman olarak kanıksanmış. Onun için ölüm döşeğinde olanların yanı başında Kur’an okuyan birileri hazır ve nazır bekler hale gelmiş. Yani gerçekten pes doğrusu! İnsan kendi kendine bile olsa sormadan edemiyor: nasıl bu hale geldik? Kur’an’la aramızda bir açıktan söz etmek isterdim ama o bile mümkün değil. Çünkü eğer bir açık varsa, o açığı kapatma imkânı da var demektir. Yok, Kur’an’la bizim ilişkimizde herhangi bir aralık bile kalmamış. Diğer kitaplarla da gönüllülük esasına dayalı kayda değer herhangi bir ilişki görülmüyor ne yazık ki! Kitapla aramızda öyle bir açık oluşmuş ki, bunu kapatmak neredeyse imkânsız bir hale gelmiş.

Şimdi uzun uzun açıklamalara girişmeden açık verdiğimiz konuların bazılarını kısaca hatırlatmak istiyorum. Bunu daha da detaylandırabilirsiniz tabi.

Evvelemirde Allah ile olan ilişkimizde açığımız var. Yani hayatımızı yaşarken, -haşa- Allah yokmuş gibi yaşıyoruz. Hâlbuki hayat ve hayatın içindeki her şeyin sahibi ve maliki Allah’tır. Öyle ise mülkünde yaşadığımız Allah’tan nasıl gafil oluruz? Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, bütün felaketlerin ana sebebini Allah ile olan ilişkideki açıklık oluşturmaktadır.

Öteki insanlarla olan ilişkilerde açığımız var. İnsanları birçok açıdan tasnif ederek ötekileştiriyoruz. İnsanları dinleri, dilleri, kavimleri ve coğrafyaları gibi konularda suçlamak suretiyle ötekileştiriyoruz. Aradaki bağları koparıyoruz. Ötekileştirilip aradaki bağların koparılması gerekenler olacak idiyse, bu, sadece ve sadece zalimler olmalıydı. Fakat böyle olmadı, olmuyor. Aramıza ördüğümüz duvarlarla övünür olduk. Böylece övünç kaynağı kalelerimiz oldu. Sanki mülkün gerçek sahipleri biziz gibi hareket ettik. Böylece çok büyük ırkçılıklar yaparak açık verdik ve halen vermeye de devam ediyoruz.

Adalet konusunda açığımız var. Adil olmuyoruz. Kendimize, başkalarına ve doğaya karşı adil olmuyoruz. Yani adaletle aramızda çok boyutlu bir açık oluşmuş. Böylece zulüm denen çirkinliğin ana sebebi olduğumuzu da fark etmiyoruz. Adalet hususunda olması gereken evrensel bakış ve duruşun yerinde yeller esiyor. Böylece zalim olana, yalancı olana, hırsız olana, haksız olana destek veriyoruz. Ne kadar vahim bir durum değil mi?

Müslümanlar olarak birbirimizle olan ilişkilerimizde açığımız var. Hem de çok büyük! Allah, müminlerin kardeş olduğunu haber veriyor ama biz tam aksi yönde hareket ediyoruz. Mezhepçilik, meşrepçilik, milliyetçilik gibi ayrıştırıcı düşüncelerin militanlığını yapıyoruz. Öncelikle kendi kendimizi sonra da başkalarını aldatmakta herhangi bir sakınca görmüyoruz. Anlamak için bir gayretimiz yok. Okumak için bir gayretimiz yok. Elimize keskin kılıçlar alarak birbirimizi kesip biçiyoruz. Bu hatayı sanki bir vazifeymiş gibi ifa ediyoruz. Ne zaman aklımız başımıza gelecek belli değil.

Ahlaki açıdan açığımız var. İdari ve siyasi açıdan açığımız var. Ticari açıdan açığımız var. Hak, hakikat ve hakkaniyet açısından açığımız var. Dayanışma ve yardımlaşma açısından açığımız var. Hâsılı hayatın bütün alanlarında açık vererek iflas bayrağını göndere asmış durumdayız. Bu açık vermişlik haliyle var olmanın mümkün olmadığını idrak etmek gerekir. İdrak etmeden dönüş yapmak, dönüş yapmadan da açığımızı kapatmak mümkün değildir. Onun için öncelikle idraklerimizi istila eden virüslerden kurtulmamız gerekiyor. Çok okumalar yapmamız gerekiyor. Zamanı doğru bir şekilde kullanmamız gerekiyor. Hayata dokunan önyargısız ilişkileri çoğaltmamız gerekiyor. Doğru bildiklerimizin yılmaz takipçiliğini yapmamız gerekiyor…

DİĞER YAZILARI Gazze Bir İşarettir 01-01-1970 03:00 Yanılsamaları Fark Etmek.. 01-01-1970 03:00 Olduğun Yer Bulunduğun Durum... 01-01-1970 03:00 Kanla Yazılan Manifesto: Gazze 01-01-1970 03:00 İnsani Bir Sorun ve Sorumluluk Olarak Filistin... 01-01-1970 03:00 Ben Öteki ve Ötekileştirme... 01-01-1970 03:00 İleri Toplumsal Tahayyül Ve Kuran.... 01-01-1970 03:00 Akılsız ve Düşüncesiz Umutlar... 01-01-1970 03:00 Deprem ve Ölüm.. 01-01-1970 03:00 Sistemsel Meşruiyet... 01-01-1970 03:00 Sistemin İçi Ve Dışı... 01-01-1970 03:00 Bir Umut Devrimi Yapmak 01-01-1970 03:00 Mezopotamya’da Hüzün: Engelleri Aşıp Da Geldim... 01-01-1970 03:00 Algısal Yanılgılar 01-01-1970 03:00 Yakınlaşmanın Doğası Üzerine-1 01-01-1970 03:00 İnsan Bir Yolcudur.... 01-01-1970 03:00 Adalet Düşüncesinin İnşası 01-01-1970 03:00 Gerçekliğe Düşen Cemre: Oruç 01-01-1970 03:00 Bir Yolcu Gelir Gibi... 01-01-1970 03:00 Dumdum Kurşunu 01-01-1970 03:00 Tarih Felsefesinin Gerekliliği 01-01-1970 03:00 Konuşan Kuran Hz. Ali.... 01-01-1970 03:00 Mikro Milliyetçilikler 01-01-1970 03:00 Sezai Karakoç Tanıklığım.. 01-01-1970 03:00 Milliyetçi Tasavvurları Aşmak-2- 01-01-1970 03:00 Milliyetçi Tasavvurları Aşmak-1 01-01-1970 03:00 İtibar Üzerine... 01-01-1970 03:00 İktidar Tiryakiliği 01-01-1970 03:00 Kesintisiz Çoklu Okumalar 01-01-1970 03:00 Hayatsız Gündem Gündemsiz Hayat.. 01-01-1970 03:00 Kudüs Gerçekliğini Doğru Okumak... 01-01-1970 03:00 Nadide Zamanlar 01-01-1970 03:00 Yaşamsal Bir Unsur Olarak “Müphemlik” 01-01-1970 03:00 Bir Sorunsal Olarak Gündem 01-01-1970 03:00 Sorumluluğun Zirvesinde Bir Mü’min: Mehmet Akif.. 01-01-1970 03:00 Öznelliğin İktidarı-2 01-01-1970 03:00 Öznelliğin İktidarı-1 01-01-1970 03:00 Zamanın Ayarını Kaçırmak 01-01-1970 03:00 Öznel Özerklik-3 01-01-1970 03:00 Öznel Özerklik-2 01-01-1970 03:00 Öznel Özerklik-1 01-01-1970 03:00 Hayat Ve Hicret 01-01-1970 03:00 Yanıltıcı Varoluşsal Katılık... 01-01-1970 03:00 Kur’an Ahlakının Gerekliliği 01-01-1970 03:00 Hüzünle Giden Ramazan.. 01-01-1970 03:00 İnsanı Tanımak 01-01-1970 03:00 Müslümanların Kafes Hayatı 01-01-1970 03:00 Şuradan Şuraya 01-01-1970 03:00 Post Truth Dünyada Müslüman Kalmak 01-01-1970 03:00 Adaletin Ayağa Kalkması 01-01-1970 03:00 Yaraların Kabuk Bağlaması... 01-01-1970 03:00 Bir Nitelik Olarak Adaleti Ayakta Tutmak.. 01-01-1970 03:00 Sanal Resepsiyon.. 01-01-1970 03:00 Can Alıcı Ve Can Yakıcı Kısım 01-01-1970 03:00 İçerik Bakımından Adalet Çarkı 01-01-1970 03:00 Adl Üzere Bir Hayat 01-01-1970 03:00 Adaletin Kuşatıcılığı 01-01-1970 03:00 Aklın Hakikatinden Uzaklaşmak 01-01-1970 03:00 Cenneti Arayan Adam 01-01-1970 03:00 Felsefik Bir Nazarla Seçim Olgusu 01-01-1970 03:00 Kilitli Labirent: Üstünlük Çıkmazı 01-01-1970 03:00