Victor Hugo “İyi olmak kolaydır zor olan adil olmaktır" der. İşte İmam Ali’nin büyüklüğü burada kendini gösteriyor. İmam Ali maslahatı değil adaleti tercih etmenin bedelini ödemiş ama adaletten taviz vermemiş bir insanlık abidesidir. O hayatı boyunca sıradan bir vatandaş olup çiftçilik ile uğraşırken de, halife olup bir devleti idare ederken de adaletten taviz vermemiş hep adalet için mücadele etmiştir.
İnsanlık tarihinde, her toplumda iyi insanlar her zaman var oldu ve olmaya devam ediyor. Ama İslam toplumu da dahil tüm toplumlarda adaleti gözeten gerçekten, adil olan insanlar o kadar az ki.
Ancak adaleti gözeten ve adaleti ayakta tutan toplumlar insanlık için bir umut vaat edebilir. Müslümanlar geleceğin dünyasında insanlık için umut olmak istiyorlarsa adaleti maslahata kurban etmemeleri gerekiyor.
Rahmetli Aliya İzzetbegoviç’in “Bizim düşmanlarımıza bir tek borcumuz var oda adil olmak” demişti. Bilge kral bu sözü, edebiyat meclislerinde yada felsefe tartışmalarınsa söylememişti. Bosna’nın kurtuluş mücadelesinde Sırpların eşsiz zulümler işledikleri bir dönemde “Sırplar bizim çocuklarımız öldürüp kadınlarımıza tecavüz ediyor bizde onlara aynısını yapalım” diyen komutanlarına söylemişti. Savaş ortamında söylenen, güzel bir söz olarak bırakılmayıp hayata geçirilen bu sözü hayata geçirebilir ve düşmanlarımız bile bizim adaletimizden emin olabilirlerse, işte o zaman Müslümanlara olarak insanlık için umut olabiliriz.
Ne yazık ki bugün içinde yaşadığımız dünyada Müslümanlar insanlığa umut olamıyorlar, çünkü adil bir tavır geliştiremiyoruz. Çünkü düşmanlarımızı bırak dostlarımız bile bizim adaletimizden emin değiller.
Kendimiz için istediğimiz özgürlüğü başkaları için istemiyoruz. İnsanlar düşüncelerinden dolayı cezalandırılırken amalarla izah etmeye çalışıyoruz. İslam’ın güvence altına aldığı mal özgürlüğü zedelenirken amalarla meşru görmeye çalışıyoruz.
İnsanlar cezalandırılırken suçun sabit olması ve suçun şahsiliği ilkesi unutulmamalıdır. Güvenlik gerekçesi ile suçu sabit olmadan insanlar cezalandırılırsa birçok suçsuz insanın cezalandırılması kaçınılmaz olur. Ve adalet zedelenir.
Suçu sabit olmadan insanlar işlerinden atılırken devlet işverendir istemediği ile çalışmak istemeye bilir diyenler, dün devlet 28 Şubat sürecinde devlet başörtülülerle çalışmak istemiyorum dediğinde inanç özgürlüğünden, çalışma hakkından bahsediyorlardı. Devlet normal bir işveren değildir, hukuku esas almak kimlerin devlette görev alamayacağını yada işten çıkarılacağını hukuki esaslara göre belirlemek durumundadır. Bu hukuki esaslarında insan haklarına aykırı olmaması gerekir.
İlginçtir FETÖ suçlaması ile işten atılan insanlara yapılan haksızlığı sosyal medyada en çok dile getirenler, FETÖ yapılanmasının en çok eleştirdiği İrancı olmakla suçladığı Tevhid-Selam komplosunu kurduğu insanlar oldu. Görülen o ki bu insanlar kin ile değil adalet ile hareket ettiler. Kendilerine düşmanlık eden bir kesime yapılan haksızlıkları dile getirme erdemini gösterdiler. İşte bu onurlu duruşun toplumda yaygınlaşması gerekiyor.
Çünkü bir toplum kendi içinde olanı değiştirmedikçe Allah o toplumu değiştirmeyecektir. (Rad-11) Toplumsal değişimin olumlu anlamda sağlanabilmesi için öncelikle toplum olarak adaleti maslahata kurban etmeyen, bir adalet anlayışına yönelmemiz, adaleti ayakta tutmak için çalışmamız gerekmektedir. Öncelikle karşı olduklarımızın değil taraftarı olduklarımızın adaletsizliklerini eleştirmeliyiz. Kendimize yada yakınlarımıza değil düşmanlarımıza bile adaletsizlik yapılınca karşı çıkabilmeliyiz. Kendimize yakınlarımıza ayrıcalık istememeli, her durumda adalet talebimizi dillendirmeliyiz.
Bu toplumda dün bunlar dindar insanlar haksızlık yapmazlar diyenler azımsanmayacak sayıda iken bugün dindar olduğunu söyleyen insanlar bile birbirinden emin değilse o toplumda adalet zedelenmiş tuz kokmuştur demektir.
Et kokarsa tuzlarsınız peki tuz kokarsa ne yapacaksınız…..
Not: Bu yazı "Devletin Dini adalettir, dinin devleti de özgürlüktür." başlılklı yazının devamı gibidir... Birlikte okunursa daha iyi anlaşılacaktır.