Nuri Pakdil “Önce Kudüs, sonra İstanbul, sonra Maraş” der. İstanbul çocukluk yıllarımın hayal şehridir. Çocukluğumda hep İstanbul’da yaşamanın hayalini kurmuşumdur.
Yedi tepesi, boğazı, doğal güzelliği ve tarihi dokusu ile aşkın ve sevdanın şehridir İstanbul. 1981 yılında üniversite sınavları vesilesi ile ilk kez geldiğim İstanbul’da kelimenin tam manası ile büyülenmiş sanki aşık olmuştum İstanbul’a.
Gençlik yıllarımda İslam dinini bir inanç ve hayat felsefesi olarak benimserken, tevhidin ve adaletin hakim olduğu bir dünyanın hayalini kurardık. Tevhidin ve adaletin hakim olduğu bir dünya için yapılacak devrim hayallerimizin baş şehriydi, İstanbul. Bu topraklarda bir devrim olacaksa İstanbul olmadan olamazdı. İstanbul’un mutlaka devrime öncelik etmesi gerekirdi.
İstanbul benim için Beyazıt’ta Cuma eylemine katılmak, Eyüb’de sabah namazı kılmaktı. Saraçhane’de Filistin, Taksim’de başörtüsü mücadelesi vermekti. Gülhane’de boğaz manzarasını izlerken çay içmek, Eminönü’nde balık ekmek yemekti.
İslami hareketin ve İslami çalışmaların en bereketli şehri olduğunu düşündüğüm İstanbul’da, geleceğe yönelik yaşama hayalleri kuruyordum. Aileme karşı duyduğum sorumluluk duygusu bu hayallerimi gerçekleştirmeme engel olmuştu. Ailemin bana ihtiyacı vardı ve ben aileme karşı sorumluluklarımı yerine getirmek zorundaydım.
İslahiye doğduğum ve büyüdüğüm şehir. Her karış toprağını gezdiğim, havasını suyunu özümsediğim şehir. Nerelisin sorusunun cevabı İslahiye, memleketim yani. Her insanını tanıdığım, dostluklar kurduğum, sevgiler yaşadığım şehir. İlk heyecanlarımın, unutulmaz hatıralarımın şehri.
Kadim dostluklar oluşturduk ve dostluğun, her türlü güzelliklerini yaşadık İslahiye’de. Küçük ama bereketli bir toprak. Bu topraklarda vahyi anlama ve anlatma mücadelesi verirken, kurulan dostluklar ve aile bağlarının bizi sıla yurduna her geçen gün biraz daha bağladığını şimdi daha çok hissediyorum.
Annem ve babam rabbimin rahmetine kavuşup hakka yürüdüler. Beni İslahiye’ye bağladığını düşündüğüm sorumluluk duygusu ortadan kalktığı halde İslahiye’den uzun vadeli ayrılığı düşünmüyor, düşünemiyorum.
İslami düşüncemiz yüreğimizde bir Kudüs sevdası büyütürken bizim için tabiri caizse imanın yedinci şartı gibi olmuştu Kudüs sevdası. Nasıl olmasın ki; Kudüs’ün esareti Müslümanların esareti ile özdeştir. Kudüs’ün özgürlüğü dünya Müslümanlarının özgürlüğü olacaktır.
Onun için biz yüreğinde Kudüs sevdası olmayan bir Müslüman düşünemeyiz. Kudüs sevdası olmayan Kudüs’ün özgürlüğünü dert edinmeyen bir İslami cemaat olamaz.
Kudüs mihenk taşı gibidir pusula gibidir. Kıblenizin doğru yöne mi yoksa yanlış yöne mi yöneldiğini Kudüs’le anlarsınız. Onun için belki de Müslümanlara ilk kıble olarak seçilmiştir Kudüs.
Şimdi Kudüs’e dair hayallerim var. Kudüs’ün özgürleştiğini görmek, özgür Kudüs’te Mescidi Aksa’da eşimle birlikte bir sabah namazı kılmak istiyorum. Bunun için dualar ediyorum rabbime.
Yüreğimizdeki Kudüs sevdasında çok katkısı olan, Üstad Nuri Pakdil beni mazur görsün, ben “Önce Kudüs, sonra İslahiye, sonra İstanbul” diyorum.