Sırat Köprüsü Nerededir, Bilir Miyiz?

Harun Yılmaz

08-06-2018 00:12

İbnü'l Arabî’ye bir dostu,

‘bana’ dedi, ‘dünyayı anlat.’

İlerde, derin, kayalık bir vadide çağıldayarak akan ırmağın iki yamacını birbirine bağlayan zayıf tahta köprüyü gösterdi Şeyh, ‘dünya buna benzer’ dedi.

Arkadaşı bir şey anlamamış gibi baktı.

Şeyh, ‘bir yer değildir’ dedi, ‘oraya yerleşemezsin, geçip gidersin.’

Sırat köprüsü diye bir köprü gerçekte var mıdır, yok mudur? Varlığıyla ilgili rivayetlerin mahiyetleri tartışmalıdır. Olmadığına dair görüşler de bulunmaktadır. Peki nerede olduğunu bilmek ne işimize yarar?

Yarar; çünkü, meseleye -meğerse ne kadar da- yakın olduğumuzu anlar, ahvalimize çeki düzen vermenin daha vahim olduğunu fark ederiz.

“Sırat” yol demektir. Genel inanışa göre sırat köprüsü, bu dünyadan sonra ahiret âleminde cehennem üzerine kurulu; geçebilenin cennete ulaştığı, geçemeyenin cehenneme düştüğü, kıldan ince, kılıçtan keskin olarak tasvir edilen bir köprüdür. Günahı çok olan kişilerin bir anda ayağının kayıp cehenneme düşeceği bir köprüdür burası.

Ahirette bundan başka adına “mizan” denilen, günah ve sevapların tartıldığı, mahiyetini yaratılmışların bilmediği, Kur’an’da geçen (Enbiya 47, Araf 48) bir de terazi vardır. Başka bir deyişle mizan, mahşerde herkesin amellerini tartmaya mahsus bir adalet ölçüsü olup, hakiki mahiyeti ancak ahirette bilinecek bir mikyastır. Mizan, terminolojik olarak ölçüp biçme, denge anlamlarına gelir kısaca; bildiğimiz anlamda kefeleri, kadranları olan bir terazi değildir elbette. Neticesine göre günahları ağır gelenin cehenneme, sevapları ağır olanın ise cennete götürüleceği, adaletle ölçecek, asla şaşmayacak bir terazidir bu.

Aslında tam da burada bir tenakuzla karşılaşıyoruz; sırat köprüsü gibi zorlu bir yerden geçen kişi artık geçebilmişse cenneti hak etmiştir, ayrıca mizana neden götürülsün? Orada zaten günahları ağır gelmeyecektir ki! Geçemeyip de cehenneme düşen için ise zaten mizana kadar varabilmek mümkün değildir. Yok eğer, önce mizana girilecekse, sevapları ağır gelen kişi, zaten cennete sevk edilecektir. Allah, artık cennetinden emin olmuş bir kulunu neden altında nar olan çılgın cehennemin üzerinden geçirip, amansız korkulara dûçar etsin ki? Günahları ağır basan kimse ise artık köprüden geçerken cehenneme düşeceğini bilecektir. Peki, bu iki şeyden geçişin kronolojisi nedir? Başka bir deyişle önce hangisinden geçilecektir?

Önce sırat köprüsünden geçilecek, sonra mizana girilecektir. Bu sıranın niye böyle olduğuna bakalım. Sırat köprüsünün varlığı yokluğu tartışmalarını bir yana bırakalım: Evet, sırat köprüsü vardır, ancak mahiyeti tam manasıyla anlaşılamamıştır diyelim, ama önce bunu izah etmeye çalışalım. Çünkü gerçekte mizan ahirette var olan bir ölçüdür, ama genel inanışın aksine sırat köprüsünün ahirette bir varlığı yoktur. Bu, sırat köprüsünün olmadığı anlamına gelmez.

Peki, “Ne demek, ahirette böyle bir köprü yoktur?” demek. Bugüne kadar din olarak bildiğimiz şey, bir yerde Allah’a iman ederken toplumun inanageldiği yanlış anlamaların, hurafelerin inanışların neticesidir. Sırat köprüsünün mahiyeti de işte bu yanlış bildiklerimizden birisidir.

Mecazen ifade edildiği gibi kıldan ince, kılıçtan keskindir, doğru; çünkü, cehennem gibi ciddi ve hakiki bir tehditle muhatap iken, Kur’an’da anlatılanlar hakkında “aklıma yatıyorsa inanırım, yoksa bir düşünürüm” şeklinde yaşanan bir hayatın nihayetinde aniden ölümün bizi bulması hâlinde “şüphe duyanlar tarafında” ömrümüzü tamamlamış oluruz. Bunu bilip iman edenlerin cehennemle oyun oynama cüreti göstermesi söz konusu bile olamaz. “Benim mantığıma uyarsa” demek inanan için kesinlikle bedeli ağır lüks bir cürettir. Allah “haber verildiği hâlde aklını kullanmayanlar pislik içindedir” (Yunus 100, Enam 125) demektedir. Muhatabımız bir insan, bir eşya gibi herhangi bir şey değil, bizzat Allah iken “hâlâ inanmak konusunda aklınızla düşünmez misiniz?” denir. Gayb mahiyetindeki bazı konular akılla anlaşılamaz, ama sırat köprüsü basit akıl sınırlarıyla anlaşılacak mahiyettedir.

Sorumuza gelelim; sırat köprüsü hakkında her kime sorulsa insanların şaşkın kalacakları ve varlığını öbür dünyada arayacakları konusuna! Muhakkak böyle bir köprü var, ama ahirette değil. Doğru! Ahirette sırat köprüsü yok, olmaması da lazım. Çünkü aksi bir hâl Allah’ın mebda (doğum) ve mead (ölüm) arasında imtihanı anlamamıza mani oluyor. Mebda ve mead kavramları meselenin mahiyetini anlamak için son derece önemli. Zira sırat köprüsü ayetlerde geçmez, ama hadislerde (Müslim, İman, 84/329) bahsedilir. Yine İmam Cafer-i Sadık, bu köprünün mebda ile mead arasında olduğunu, hiç de mecaza başvurmadan ifade etmiştir.

Aslında Peygamberimiz bize sırat köprüsünün gerçekte mebda ile mead arasında bir köprü olduğunu söylüyor. Öyle ki, bu köprü iman sahibi geçenine ya emniyetli bir yol olacak ve kendisini cennet bahçelerinden bir bahçeye çıkaracak ya da imandan hakiki manada yoksun olan için kıldan ince kılıçtan keskin bir vaziyet alıp onu cehennem çukurlarından bir çukura düşürecek.

Hz. Resulullah, şüphesiz doğru diyor; sırat köprüsü mebda ile mead arasında bir köprüdür. Başka bir deyişle doğum ve ölüm arasındaki köprü; yani şu an üzerinden geçmekte olduğumuz yolun, dünyanın ta kendisi. Bu köprünün sonu en kestirme bakışla ölüme çıkıyor; işte gtam o anda, can köprücük kemiğine dayanınca anlıyor insan bu köprüyü nasıl geçtiğini. Çünkü bu yolun bitiminde nasıl bir hesaplama yapılacağını bilmediğimiz, ancak hesapların tastamam görüleceğini bildiğimiz mizanın önüne konulacağız.

Allah, insan için “sanki hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyor,” diyor. Ölüm bize o kadar uzaktaymış gibi gelir ki, hâl ve hareketlerimizde ölçüsü, ağırlığı, muvazenesi pek hissedilmez. Oysa az sonra öleceğini bilen insan (inanmışsa eğer) kalan zamanını asla kötülük yapmakla geçirmeyecektir. Zaten gerçekte de öleceğimizi bilmiyor muyuz?  İşte sorumuza ilişkin meselenin ağırlığı, önemi ve dehşeti bütünüyle konunun burasında ortaya çıkıyor. Bu, asla farklı görünmek için aykırı düşünme gayreti değil; herkesin sade ve basit bir yorumla ulaşabileceği bir sonuçtur.

Hülasa: hâlihazırda üzerinden geçmekte olduğumuz dünya, sırat köprüsünün ta kendisidir. Hakikaten de esaslı bir hatamızın (inanmamak, inkâr etmek gibi) hemen akabinde ölümün bizi bulmasıyla içine düşeceğimiz cehenneme, inanan ve iyilerden olanlar için ise meşakkatli olmasına rağmen sonu cennete ulaşan sırat köprüsüdür dünya. O sebeple dünya asla üzerinde kötülük yapıp hiç ölmeyecekmiş gibi yaşanacak, inanmayarak vakit geçirilecek kadar basit bir yer değildir. Şu an bunları okurken tam da bu köprünün üzerinden geçmekte olduğumuzu düşünelim.

O hâlde tereddüt ile kaybedilecek zaman yoktur! Ya bu tereddütlerle uğraşıp dururken ölüm gelir de bizi bu hâlde yakalarsa! Ahireti ilgilendiren konularda şaka yaparken ölüverirsek! İşte sırat köprüsünden geçerken ayağımızın kayıp da düştüğümüzün resmidir.

 

DİĞER YAZILARI Yirmibeş Kuruşun Hikâyesi... 01-01-1970 03:00 Yine Bir Ramazan, Yine Bir Sahurun Vakti 01-01-1970 03:00 Filistin, İsrail Ekseninde Türkiye... 01-01-1970 03:00 Bizi İsrail Değil, Ebu Ubeyde Mahvedecek! 01-01-1970 03:00 Prof. Dr. Kâbus Süleyman Salih Zoroğlu ve Hucurat 6 01-01-1970 03:00 Daldan Dala Bir Toplumuz! 01-01-1970 03:00 Pacta Sund Servanda; Ahde Vefa.. 01-01-1970 03:00 Ey İnsan! Sana Verdiğim Evladı İnşa Et! 01-01-1970 03:00 DSÖ’nün Dişine Kan Değdi Bir Kere!-2 01-01-1970 03:00 Yeni Dünya Düzeni Projesinin Üç Ayağı... 01-01-1970 03:00 Yitik Bir Meziyetimiz; Dürüstlük ve Hakkaniyet 01-01-1970 03:00 Diyarbakırlı Hacının Şeytanla Arkadaşlığı ve Şeytanın İnsana Düşmanlığı... 01-01-1970 03:00 Geldiğimiz Nokta! 01-01-1970 03:00 Allah'ın Teveccüh Ettiği Bir Müslüman Olmak 01-01-1970 03:00 LGBTQ+ Dayatmasına Karşı Aileyi Korumak 01-01-1970 03:00 Müslüman Mahallesinde Domuz Eti Satılıyor mu?-2 01-01-1970 03:00 Ben, Dr. Orhan Koyuncu; Zırhlı Memurlarla Eşit Can Güvenliği Hakkı İstiyorum.. 01-01-1970 03:00 DSÖ’nün Dişine Kan Değdi Bir Kere -1- 01-01-1970 03:00 Müslüman Mahallesinde Domuz Eti Satılıyor mu? -1- 01-01-1970 03:00 Engelleri Aşanlar, Engeline Takılanlar... 01-01-1970 03:00 Müntehir Enes Kara ve Ülkemin Mal Bulmuş Mağribileri.. 01-01-1970 03:00 Küfrün İhsanı Olmaz.. 01-01-1970 03:00 Müşfik Bir Millet(tik) Biz; Ne Oldu Bize? 01-01-1970 03:00 Zaman Çok Kısa; Ye, İç, Gül, Oyna… Bir Daha mı Geleceksin Dünyaya? 01-01-1970 03:00 Koronavirüs, Hastalık Değil, Servetin El Değiştirmesi Aracı Olabilir mi? 01-01-1970 03:00 Sahurun Vakti.. 01-01-1970 03:00 Abid Özmen, Sevda Kuşun Kanadında ve Bilderberg Toplantısı 01-01-1970 03:00 Her İnsan, Yapmadığı Tüm İyiliklerin Suçlusudur* 01-01-1970 03:00 Ziyanda Olan Kitlelerdir, Şahsiyetler Her Zaman Kazanır 01-01-1970 03:00 Yine Bir 24 Kasım Daha Geldi... 01-01-1970 03:00 Conseil Français Du Culte Musulmane veya Müslümanların Birlik Sorunu 01-01-1970 03:00 Türkiyeliler Defolsun! 01-01-1970 03:00 Baba Ne İşe Yarar?* 01-01-1970 03:00 Toplumsal Cinsiyet Eşitliği - STK'lar Uyanıyor mu? 01-01-1970 03:00 Atam Lut Gibi Bir Mürteciyim Ben! 01-01-1970 03:00 Dünyanın Öbür Ucundaki Kardeşlerimizin Ayağına Diken Battı 01-01-1970 03:00 LGBT’nin Onur Yürüyüşü 01-01-1970 03:00 İnsan Birey midir, Şahsiyet midir? 01-01-1970 03:00 Dilin Kavramsal Bütünlüğünün Bozulması 01-01-1970 03:00 Hac mı, Panayır mı? 01-01-1970 03:00 İnsan Bu! Yaprak Misali: Ya Şimale Savrulur Ya Kıbleye Eğilir! 01-01-1970 03:00 Pacta Sund Servanda 01-01-1970 03:00 İdam Cezası Neden Getirilemez? 01-01-1970 03:00