DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Abdurrahman Kılıç
Abdurrahman Kılıç
Giriş Tarihi : 23-12-2015 23:48

Bediüzzaman’ın Bilgi Kategorisi

Bediüzzaman ( r. aleyh)  akıl, kalp, ruh ve latifeler ile elde edilip mezcedilen bilgileri değişik isimlerle kategorilere ayırır. Bu kategorilerden bazısını kısaca tanımlar. Bazısını ise tanımlamaz. Ancak, iyi okuyucular hem beraber kullanıldıkları ve izafe edildikleri isimler yardımı ile hem de risalelerin kendi mantığı içinde,   hangi kategorinin hangi manayı içerdiğini hisseder. Bunlardan bazılarını kısa tanımları ile bazılarını ise sadece isimlerini vermekle yetineceğiz.

Dimağda ilmin mertebeleri olduğunu söyler. Her mertebe farklı hükümlere sahiptir. Eğer farklılıklara dikkat edilmezse, hükümler birbirine karıştırılabilir.

“Dimağda meratip var, birbiyle mültebis, ahkâmları muhtelif. Evvel tahayyül olur, sonra tasavvur gelir.

Sonra gelir taakkul, sonra tasdik ediyor, sonra iz’an oluyor, sonra gelir iltizam, sonra gelir itikad.

İtikadın başkadır, iltizamın başkadır. Her birinden çıkar bir halet. Salâbet itikaddan, taassup iltizamdan, imtisal iz’andan, tasdikten iltizam, taakkulde bitaraf, bîbehre tasavvurda, tahayyülde safsata hâsıl olur, meczine eğer olmaz muktedir.”[1]

“ …hads ile yani, sür’at-i intikal ile hükmedecektir. “ [2]

“ …elektrik şuası gibi olan hads-ı sadıkı geçir.”[3]

Hadsi bilgi inansın bir konuya tüm dikkatini vererek yoğunlaşması, nefsini arındırarak hazırlaması sonucu, o konu ile ilgili bilgilerin insanda zuhur etmesi anlamında kullanılıyor. Zuhur mekânına göre hads-i kalbi, hads-i akli, hads-i vicdani, zuhur şekline göre de hads-i yakini, hads-i kat’i, hads-i, imani v.b.  türlere ayrılıyor.

“ …hads ile ilham, delil-i iman.”[4]

“ … vicdan, Sanii unutamaz. Kendi nefsini inkâr etse de onu görür. Onu düşünür. Ona müteveccihtir. Hads- ki, şimşek gibi bir sürat-i intikaldir- daima onu tahrik eder. Hadsin mudaafı olan ilham, onu daima tenvir eder. Meyelanın mudaafı olan arzu ve onun mudaafı olan iştiyak ve onun mudaafı olan aşk-ı İlahi, onu daima marifet-i Zülcelale sevk eder.”[5]

Bediüzzaman (r.aleyh) nezdinde, hads-i bilgi, tüm türleri ile bir bilgi kategorisi oluşturuyor.

“ …kıyas-ı temsilinin bir nev’i var ki, mantığın yakini burhanından çok kuvvetlidir… Bir temsil-i cüz’i vasıtasıyla bir hakikat-ı küllinin ucunu gösterip, hükmü o hakikate bina ediyor; o hakikatin kanununu, bir hususi maddede gösteriyor- ta o hakikat-i uzma bilinsin ve cüz’i maddeler ona irca edilsin… işte, sözlerde ki kıyasat-ı temsiliyeler bu çeşittirler ki, burhan-ı kat’iy-i mantıkiden daha kuvvetli, daha yakinidirler.”[6]

“ İşte, ekser Sözlerde ki ekser temsilat, böyle kanunların uçlarını birer cüz’i misalle göstermekle, müddeada aynı kanunun vücuduna işaret eder. Madem temsille kanunun tahakkuku gösteriliyor; burhan-ı mantıki gibi yakini bir surette müddeayı ispat eder. Demek, sözlerde ki ekser temsiller birer burhan-ı yakini, birer hüccet-i katıa hükmündedir.”[7]

Bir başka ilim türü kıyas-ı temsili delili ile elde edilen ilimdir. Yukarda ki paragraflarda bu kategoriye değiniliyor.

“ … kalbi içeriye girdi, akıl gözüyle gördü ki… Kainatın ve mahlukatın şahadetlerinden çok kuvvetli bir şahadet-i vücut ve tevhit, Allamul- Guyubdan vahiy ve ilham hakikatleriyle geliyor. Kendini ve vücut ve vahdetini, yalnız masnularının şahadetlerine bırakmıyor. Kendisi, kendine layık bir kelam-ı ezeli ile konuşuyor. Her yerde ilim ve kudretiyle hazır ve nazırın kelamı dahi hadsizdir.”[8]

“ sadık ilhamlar, gerçi bir cihette vahye benzerler ve bir nevi mükâleme-i rabbaniyedir: fakat iki fark vardır… Vahiy gölgesizdir, safidir, havassa hastır. İlham ise gölgelidir, renkler karışır, umumidir. Melaike ilhamları ve insan ilhamları ve hayvanat ilhamları gibi…”[9]

İki paragrafta vahiy ve ilham kategorisine ve özelliklerine değiniyor.

“  Demek her vicdanda şu nokta-i istinat ve nokta-i istimdat cihetinde iki küçük pencere, Kadir-i Rahimin bargâh-ı rahmetine açılır, her vakit onunla bakabilir.”[10]

“ Âlem-i gayb ve şahadetin nokta-i iltisağı ve berzahı ve iki âlemden birbirine gelen seyyeratın mültekası, vicdan denilen fıtrat-ı zişuurdur. Evet. Fıtrat ve vicdan akla açılan bir penceredir.”[11]

Vicdanın doğrudan aldığı ilimlere işaret ediliyor.

“ Çünkü risaletin tebliğ ettiği hakaik-i imaniyeyi, velayet bir nevi şuhud-u kalbi ve zevk-i ruhani ile aynelyakin derecesinde görür.”[12]

Şuhud bir şeyi görme anlamına geliyor. Bediüzzaman ( R. aleyh) hakikatleri, farklı algı organları ile algılama, görme, anlamında kullanıyor. İmani hakikatleri görme. Şuhud kavramını değişik isimlere izafe ederek kullanıyor. Şuhud-u akli, şuhud-u kalbi, ehl-i şuhud, yakini şuhud gibi.

Ayrıca zevk, zevki hakikat, zevk-i imani, zevk-i ruhani, zevk-i manevi zevk ile görme, ehl-i zevk kavramları ile, algı organlarının tadarak, yaşayarak elde ettiği bilgi türünden bahseder.

Keşf, ehl-i keşf kavramları ile bir başka kategoriye işaret eder.

“ …ve o enbiyaların verdikleri haberleri aynı haberleri keşif ve zevk ve şuhud ile tasdik eden ve imza basan yüz yirmi dört milyon evliyanın…”[13]

Bediüzzaman ( R.aleyh ) bilgi objelerini ve objeleri algılayan organları ifade eden zengin bir literatüre sahiptir. O bu literatür ile dinamik, yaşayan bir bilgi felsefesi oluşturur. Tüm algı organlarının çalıştığı ve bilgi ürettiği, insanı sarsılmaz bir bilgi birikimine ve imana ulaştıran, bir marifet, irfan metodu geliştirmiştir.

Risalelerin, insanlar üzerinde diğer kitaplardan daha tesirli olmasının nedenini soran bir öğrencisine verdiği cevap onun bilgi kategorilerini de özetler niteliktedir.

“ Çünkü yazılan sözler tasavvur değil, tasdiktir. Teslim değil, imandır. Marifet değil, şehadettir, şududdur. Taklid değil, tahkiktir. İltizam değil, izandır. Tasavvuf değil, hakikattir. Dava değil, dava içinde burhandır.”[14]

Kendi tecrübelerinin son notasını şöyle özetler.

“ İ’lem eyyühe’l- aziz! İnsanın vehim, farz, hayal duygularına varıncaya kadar bütün hassaları bilahera rücu edip bilittifak Hakka iltica ettiklerini ve batıla hiçbir ihtimal ve imkânın kalmadığını ve kâinatın ancak ve ancak Kur’an’ın izah ettiği şekilde bulunduğunu gördüm.”[15]

 Bediüzzaman’ı ( r.aleyh ) böyle bir metot izlemeye sevk eden sebeplerden birisi sentezci bir metot izlemesi, ümmetin bilgi felsefesini harmanlamasıdır. O filozofların, kelamcıların, mutasavvıfların bilgi felsefelerini sentezleyerek harmanlar.

Bir başka sebep ise ümmetin geneline hitap etmesidir. O sadece elit bir filozof, mutasavvıf, kelamcı grubuna değil tüm ümmete hitap eder. Bu nedenle kavramların tanımlanması, kavramların içerdiği anlamlar, bu kavramlarla düşünülmesi, O’nun için ikincil öneme sahiptir. Bediüzzman’ın ( r.aleyh ) geniş kitlelerce benimsenip okunmasının nedeni budur.

 

 


[1] Bediüüzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Nesil Yay. İstanbul 1966, I. Cilt, sf.323

[2] Bediüüzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, İşaratül- İ’caz, Nesil Yay. İstanbul 1966, II. Cilt, sf. 1242

[3] Bediüüzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, Muhakemat, Nesil Yay. İstanbul 1966, II. Cilt, sf.2020

[4] Bediüüzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Nesil Yay. İstanbul 1966, I. Cilt, sf.336

[5] Bediüüzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, Mesnevi- i Nuriye, Nesil Yay. İstanbul 1966, II. Cilt, sf.1372

[6] Bediüüzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Nesil Yay. İstanbul 1966, I. Cilt, sf.280

[7] Bediüüzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, Mektubat, Nesil Yay. İstanbul 1966, I. Cilt, sf.484

[8] Bediüüzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, Şualar, Nesil Yay. İstanbul 1966, I. Cilt, sf.906

[9] Aynı yer.

[10] Bediüüzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Nesil Yay. İstanbul 1966, I. Cilt, sf.316

[11] Bediüüzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, Mesnevi- i Nuriye, Nesil Yay. İstanbul 1966, II. Cilt, sf.1368

[12] Bediüüzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, Mektubat, Nesil Yay. İstanbul 1966, I. Cilt, sf.562

[13] Bediüüzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Nesil Yay. İstanbul 1966, I. Cilt, sf.55

[14] Bediüüzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, Mektubat, Nesil Yay. İstanbul 1966, I. Cilt, sf.527

 

[15] Bediüüzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, Mesnevi- i Nuriye, Nesil Yay. İstanbul 1966, II. Cilt, sf.1334.

NELER SÖYLENDİ?
@
Gazete Manşetleri
Yol Durumu
E-Bülten Kayıt
ARŞİV ARAMA