DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Mehmet Deveci
Mehmet Deveci
Giriş Tarihi : 19-07-2014 11:50

Gazze'm Ağrıyor

Karadan, havadan, denizden bomba yağdırıyorlar Gazze'ye

Kara harekâtına da başlayıp, ince ince zulüm döşeyecekler yine bu beldeye.

Zaten daracık bir yere sıkıştırılmış bir yığın insan yaşıyor orada. Gözünü yum, düğmeye bas ve ölümlerini izle ardından.

İftar vakti evinizdesiniz, sahur da sofranızda...

Hiç fark etmiyor bir top mermisinin ailenizi vurması için.

Bu sefer de sizin damınıza düşüyor ve paramparçasınız. Anneniz, babanız, bebeğiniz ve siz...

Ne kadar da kolay yazdım, ne kadar da kolay okudunuz değil mi?

Bir çırpıda...

Hemen ölseniz, o top mermisi hemen sizi vursa, bedeniniz parçalara ayrılsa bu dediğim doğru. Yani çabucak gelen bir ölüm sizi şehitler kervanına katacak.

Ama ya yaşıyorsanız, ya daha ölmediyseniz, o top mermilerinin sürekli sesini duyuyor, siren seslerinin acı sesi kulaklarınızdan hiç eksik olmuyorsa peki?

Yani bir defa değil defalarca ölüyor ve yeni bir ölümün yaşayanı olarak bu durum hiç çekip gitmiyorsa başınızdan?

Çok zor değil mi?

O anı yaşamak, tüm bunların olduğu bir şehirde yaşamak çok zor...

Ölüm o beldelerde bir zafer. Bir kurtuluş. Bir yaşam şekli…

Sadece biraz daha fazla empati yapalım istiyorum.

Onların, yani Allah'ın "kardeşleriniz" dediği, derdi ile ilgilenmeniz gerektiğini söylediği, sevmeniz gerektiğini belirttiği, yoksa gerçek manada iman etmiş bile sayılmayacağınızı vurguladığı o "kardeşlerimiz "in yerine koyalım kendimizi.

Ateş düştüğü yeri yakar. Acı, en çok da yaşayanı vurur.

Ama öyle değil.

Bu kadar kolay değil.

Olmamalı da.

Biz Müslümanız. Biz farklıyız. Biz bir bedenin organları gibiyiz. Peygamberim, Efendim öyle diyor. Siz bir bedenin organları gibisiniz, olmalısınız…

Yani Gazzeli benim kalbim,  Suriyeli benim yüreğim, Mısırlı benim atar damarım...

Bir bedenin uzvu olmak bu demek.

Neyin var? sorusuna,

“Gazze'm ağrıyor, Suriye'm yanıyor, Mısır'ım sızlıyor” diyebilmektir.

Diyememek bir hastalıktır. Bunu diyememek, bunu hissedememek bir hastalıktır. Hem de tedavisi zor bir hastalık.

Bir musibettir.

Daha beterini size de yaşatacak, başınıza gelmesi muhtemel bir musibet, ahiret hayatında da karşınıza çıkacak bir alacaktır.

Bir abimiz vardı. "Nasılsın?" sorusuna, vücudundaki ağrı ve sızılarını kastederek "Alıştık olana, Allah başka, farklı dert vermesin, bir de onlara alışmakla uğraşmayalım” derdi. Gülümserdik. "Hamdolsun O'ndan gelene" der, şikayet eder durumda olmaktan korkardı.

Biz de her Ramazan ayında, her İslam beldesinde olan olaylara alıştık ve “beterin de beteri var, Allah başımıza vermesin yeter,” deyip hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam mı ediyoruz?

E Allah belamızı vermiş de haberimiz yok o zaman. Onların acısını kendi acımız gibi görmüyor, Müslüman kardeşimizin derdiyle dertlenmiyorsak bu, bela olarak bize yeter.

Televizyon izlemiyorum. Ama bu olaylar olunca gözüm, kulağım haber kanalında ne olup bittiğini arıyor. Hem  ev halkının da haberdar olmasını istiyor, dünyadaki diğer Müslümanların durumlarını duysun, dualarına katsın, şuurlasın istiyorum. Futbol ve dizi film yıldızlarını isimlerini öğrendikleri kadar Kudüs, Filistin, Gazze isimlerini de duysun, kulakları aşina olsun istiyorum. 

Onlar bizim kardeşlerimiz, diyorum.

Bizimkiler...

Haberleri açtım geçen gün. Siren sesleri ve patlamış bir bombanın uzaktan gözüken dumanları vardı ekranda. Baba bu savaş mı? dedi yedi yaşındaki oğlum. Evet, dedim.

Kapat n'olursun, dedi, hemen yüzünü çevirdi, hemen yüzünü çevirdi.

Kanalı değiştirmeden de geri dönmedi…


NELER SÖYLENDİ?
@
Gazete Manşetleri
Yol Durumu
E-Bülten Kayıt
ARŞİV ARAMA