DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Mehmet Deveci
Mehmet Deveci
Giriş Tarihi : 31-03-2014 07:58

Bir sabah uyandığında tüm kapılar kapanmıştı...

Gözünü açtığında,  pencere kenarından içeriye sızan gri bir karanlık gördü.

Sabah ama karanlık...

 

Hemen saatine baktı. Saat sabahı gösteriyordu fakat dışarının bununla hiçbir alakası yoktu. Gözlerini ovuşturup, kendine gelmeye çalıştı. Ayağını yataktan dışarı attı.  Yanıldığını umarak pencere kenarına geldi. Perdeyi kenarından aralayıp korkarak dışarı baktı. Koyu bir hava, kirli bir hava içine gelip de kuruldu.

 

Şaşkındı. Ne kadar olunabiliyorsa o kadar.

Adımlarını atıp odadan dışarıya çıktı. Çıkmak değil de kaçtı nerdeyse. Ama nereye kaçabilirdi ki? O gün mü gelmişti yoksa?  Göğsünde birikmiş korku, damağını kuruttu. Yutkundu. Akacak suyun kendisini ayıltması, uyandırması umuduyla çeşmeye doğru gitti. Açtı musluğu. Kurumuşluk oraya da ulaşmıştı. Geç kalmışlık oraya da. Aynaya çevirdi bakışlarını, görüntüsünü merak ederek.

 

Yoktu! Dışarıdaki görüntünün aynısı aynada da vardı. Hiçbir şey yoktu.

Diğer odaları dolaşmaya başladı, adımlarını neredeyse sürüyerek. Boştu ev. Bomboştu. Kimseler yoktu. Bağırmaya çalıştı sonra. Bir ses çıkarmaya. Olamaz! Sesi bile çıkmıyor, konuşamıyor, bağıramıyordu. Dış kapıya yöneldi. Kilitli. Kapı kolunu defalarca çevirdi ama nafile. Üzerine kilitlenmiş ve yapayalnız kalmıştı. Sesi bile yok.

 

Bir mezar mıydı burası, ölmüş de konulacak mezardan önceki yerde miydi yoksa?

Korku. En çok da o vardı her yerde. Böyle bir uyanışı, bitişi demeli belki de, hiç beklemiyordu. Birikmiş o kadar çok şey vardı ki içinde. Böyle bir sonun içine bu kadar ağır gelmesi,  içindeki birikintilerden kaynaklıydı belki de.

 

Oysa gerçekten uyanacağı bir sabah umuduyla yatmıştı şimdiye kadar. Şimdiye kadar biriktirdiklerinden içini kurtaracak, ağırlığını dökecek ve kendini yeniden bulacağı bir sabah düşleyerek yatmıştı. Uyanacak ve yeniden başlayacaktı her şeye.

 

Geç kalmıştı. Oysa alınmış bir sözü mü vardı ki, bu kadar emindi o beklenilen sabahın onu bulacağına. Beklemek. Onu sadece beklemişti. Bunu fark etti. Ama bu gri, kirli, basık sabah ise kendi gelmişti, hem de hiç beklemezken.

 

Kendini ilk uyandığı yerde buldu sonra. Yatağı betondan bir yere dönmüştü sanki. Düştü o beton yere. Ağrı. Ağrı hissetmiyordu. Sadece betonun soğukluğu, sertliği ve donukluğu vardı. Acı, en çok da tarifsiz bir acı vardı her yerinde. En çok da içinde…

 

Sırt üstü yattı. Bakışlarını odanın tavanına dikti. Tavan neredeyse düşecek üstüne. Duvarlar üzerine üzerine geliyor, aralarında çok kısa bir mesafe var. Mesafe var ama göğsünde ağırlığını hissede biliyor. Bastırıyor. Ağrı değil bu. Ağırlık. Şiddetli bir kıstırılma duygusu. Mezar mı burası? Mezarı mı? Üzerine toprak bile konulmadan, sadece gördüğü beton yığınlarının görüntüsü bile onu boğmaya yetecek. Eğilip bükülüyor duvarlar, tavan. Kollarını hareket ettiremiyor, ayaklarını. Sadece gözleri dolaşıyor etrafta, başı bile gövdesinde değil sanki. Çaresizlik, duyduğu ama şimdiye kadar hiç yaşamadığı bir duygu olarak tüm anlamıyla içinde şimdi. Geriye dönecek adımları bile yok. Acısını hafifletebileceğini umduğu sesi yok. Eli, ayağı, gövdesi ona ait değil sanki, hepsi, her şey yabancı. Dışında sezilmeyen ama içini kasıp kavuran bir şey var. Bir mezarın dışarıdan görüntüsü dışı, içi tam bir mezar.

 

Ağlamak… Ağlamak istiyor hıçkıra hıçkıra. Sesi yok ama. İçindeki bu acıyı dışına atacak, son kurtuluş olarak ağlamak istiyor. Gözlerine, tek canlı yanı olduğunu düşündüğü gözlerine sığınıp, onun yaşarmasını istiyor tüm gücüyle. Çıldırmak… Gerçekten öldü mü yoksa? Ölüler çıldıramaz! Ağlamak. Ağlayabilirse bir umut olacak sanki, bir damla yaş yeşertecek içini.

 

 Ağlayamıyor!

 Gözünün, o, içinin en derinlerinden gelen yaşı yok, kurumuş. Bitmek… Tarifi bu mu?

 Acı, nasıl da gelip oturmuş, kurulmuş içine. Bastırıyor göğsüne, içinin tüm odalarında acısı.

 

Bitti. Her şey bitti demek istiyor. Bitmiyor. Bitmiyor acı, her anı yeniden, yeni başlıyor sanki.

 Bir el… Bir el dokunsa omzuna. Sarsa onu. Gözünü zor da olsa açsa, açabilse yeniden…

 

Acının tadı nasıl da damakta...

Bir yaş, yanaklarından usulca yastığına düşüyor sonra…

 

NELER SÖYLENDİ?
@
Gazete Manşetleri
Yol Durumu
E-Bülten Kayıt
ARŞİV ARAMA