DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Muhammed Acar
Muhammed Acar
Giriş Tarihi : 08-08-2021 21:52

İslam’ın Temelleri, Peygamberin Emanetleri...

İlk günlerini idrak ettiğimiz Muharrem ayı vesilesiyle, Peygamberimizden bize emanet olarak bırakılan ve vefa göstermemiz gereken Ehlibeyti daha fazla hatırda tutmak yerinde olacaktır.

Müslümanlar arasında Ehlibeyt sevgisi son derece güçlüdür. Özellikle Türkiye'de hemen hemen tüm ailelerde Ehlibeyt sevgisini yaşatmak için Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin, isimleri bolca kullanıla gelmiştir.

Müslümanlar arasında Ehlibeyte karşı hiçbir zaman saygısızlık, haddi aşan ifadeler kullanılmamıştır. Günümüz Müslümanları arasında Ehlibeyt denilince özellikle dört isim öne çıkar. Ehlibeyte vefa göstermek, onların izini takip etmek hangi ekolden olursa olsun tüm Müslümanlar için bir borç olduğundan bu isimleri yeniden hatırlayalım:

Hz. Ali'nin annesinin adı Fatıma, babasının adı Ebu Talip'dir. Ebu Talib bilindiği üzere Allah Rasulünün amcasıdır. Hz. Ali anne ve babası tarafından Haşimoğullarındandır. Bir diğer adı Haydar'dır. Şecaatli ve güçlü yapısı dolayısıyla Haydar sıfatı ile meşhur olmuştur.

Küçük yaştan itibaren Allah Rasulünün evinde yetiştiği için Hz. Ali hiçbir zaman putlara tapmamıştır. Enes bin Malik Risalet'in Pazartesi günü başladığı Hz. Ali'nin de Salı günü İslam'a girdiğini rivayet etmektedir. Yani Hz. Ali hemen hemen İslam ile doğmuş gibidir. Kuran-ı Kerimi en iyi bilen Hz. Ali, Kuranı-Kerim konusunda “Allah’ın Kitabından dilediğinizi bana sorun, hiçbir ayet yoktur ki gece mi yoksa gündüz mü İndirildiğini bilmiş olmayayım” demiştir.

Hz. Ali'nin Babası olan Ebu Talip Mekke'nin en nüfuzlu, en saygın şahsiyetlerinden biriydi. Hz. Rasulullah onun şefkatli kucağında, onun merhametli ellerinde büyümüştü. Rasulullah’ı Ebu Talip’ten önce himayesine alan dedesi Abdülmuttalib, vefatı yaklaştığında onu oğlu Ebu Talibe emanet etmişti. Ebu Talib yaşadığı süre içerisinde Rasulullahı samimi bir şekilde devamlı muhafaza etmiştir. Bundan dolayı Rasulullah Amcası Ebu Talib'e karşı her zaman derin bir şükran içerisinde olmuştu. Mekkeli Müşriklerin Rasulullah’ı ortadan kaldırmak için defalarca yaptıkları hamleler hep Ebu Talib’in koruyucu kanatlarına çarpmıştır. Ebu Talib Rasulullah’ı hiçbir zaman terk etmemiştir. Bu durum onun vefatına kadar böyle devam etmiştir.

Hz. Ali'nin annesi Fatıma Binti Esed'dir. Resülullah'a öz evladı gibi muamele yapmış, ona hiçbir zaman öksüz ve yetimliğini hissettirmemiştir. Vefat ettiğinde Rasulullah kefen olarak ona gömleğini göndermiş onunla kefenlenmiştir. Rasulullah onu kabre kendi elleriyle indirmiş olup bu şekilde ona annelik eden bu insana karşı duyduğu minnettarlığı göstermiştir. Allah Rasulü onun için “Ebu Talib'den sonra bu kadının bana gösterdiği şefkat ve merhameti hiçbir zaman unutmam. Onu daima hürmet ve minnetle hatırlayacağım, o annemden sonra annemdir” demişti.

Gördüğünüz üzere, Hz. Ali’nin hayatını gözden geçirirken sanki Hz. Peygamberin hayatını anlatıyor gibiyiz. Hz. Ali’nin babası aynı zamanda peygamberimize de baba olmuş, annesi de aynı şekilde peygamberimize annelik etmiştir. Bu yüzden de Efendimiz, Mekke’den Medine’ye hicret gerçekleştiğinde her sahabeye bir başka sahabeyi kardeş ilan ederken Hz. Ali’yi ise kendisine kardeş olarak ayırmıştır. Bu da, Hz. Ali’nin peygamber nezdindeki tartışılmaz üstünlüğünü açık şekilde kanıtlayan örneklerdendir.

Hz. Ali'nin hilafet zamanı İslam tarihinde en fazla fitne ve fesadın çıkarıldığı bir dönem olmuştu. Peygamberin metodunun yeniden İslam devletinin her yerine nüfuz edeceğini anlayan Müslüman görünümlü münafıklar, türlü manipülasyonlara başvurarak Müslümanları savaş ortamına sürüklediler.

Cemel, Nehrevan ve Sıffin savaşlarından sonra haricilerden bir kesim Hz. Ali’ye karşı içlerinde büyüttükleri kini eyleme dökmek için harekete geçti ve Hz. Ali sabahleyin namaz kılmak için camiye geldiğinde İbn Mülcem ismindeki harici onu namaz esnasında hançerleyerek şehit etti.

Ehlibeytten söz açılınca, Ehlibeytin annesi Hz. Fatıma’yı hatırlamadan yapamayız. Rasulullahın en küçük kızıdır. Fatıma binti Muhammed ezZehra'dır. Lakapların biri de Ümmül Hasaneyn'dir. Yani iki güzelin annesi. İki güzelden maksat Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'dir. Hz. Rasulullah'ın soyunu devam ettiren tek kızıdır.

Allah Rasulü, kızı Fatıma'ya kendisine olan sevgi ve ilgisinden ötürü ona aynı zamanda “Ümmü Ebiha” yani babasının annesi derdi. Aynı zamanda Zehra çiçek manasına gelmektedir. Yani çiçekler gibi güzel demektir. Hz. Fatıma’nın Betül lakabı ise çok iffetli olduğu için söylenmiştir.

Bir gün Kâbe'de namaz kılmakta olan Rasulullah secdeye vardığı sırada, müşrikler omuzlarına kesilmiş bir devenin leşini atıyorlar. Bunun üzerine genç yaşta olan Hz. Fatıma hemen babasının omzundan leşleri alıyor ve bunu yapanlara kızıp söyleniyor.

Hz. Fatıma evlenecek yaşa geldiğinde, daha sonra ilk halife olacak olan sahabeden Ebubekir bin Kuhafe ve ikinci halife olacak olan Ömer bin Hattab Hz. Fatıma ile evlenmek için Rasulüllahtan onu istemişlerdi. Allah rasulü her iki teklife de olumsuz cevap verdi. Bunların ardından efendimiz kızı Fatıma’yı Hz. Ali ile evlendirmiş ve Hz. Fatıma ile Hz. Ali’nin faziletlerini ve makamlarını, “Ali olmasaydı, Fatıma’ya denk bir eş bulunmazdı” ifadeleriyle ilan etmişti.

Hz. Fatıma babasına son derece düşkündü. Babasının vefatından sonra çok sarsılmıştı. Rasulullah defnedildikten sonra gördüğü sahabeden Enes b. Malik'e “Rasulullahın üzerine çarçabuk toprak atmaya eliniz nasıl vardı, gönlünüz nasıl razı oldu” diye ağlayarak günlerce gözyaşı dökmüştü.

Allah rasulü, Rasulü, “Fatıma benim parçamdır, Onu sevindiren beni sevindirmiş, Onu üzen beni de üzmüş olur” derdi. Rasulullah Hz. Fatıma'nın yanına geldiğinde Hz. Ali ile ikisinin ortasına otururdu. Allah Rasulü, Hz. Fatıma, Hz. Ali ve çocukları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'i abasının altına alarak “Allah'ım bunlar benim Ehlibeytimdendir, onları bütün kötülüklerden koru ve kendilerini tertemiz kıl” diye dua etmiştir.

Hz. Fatıma'ya sevgi ve saygıda özellikle Türk Milleti öne çıkar. Birçok evde ve ailede Fatıma (Fatma) isimlerinin olması, Hz. Fatıma’ya ve Ehlibeyte duyulan sevgiden kaynaklanmaktadır.

Hz. Ali ile Hz. Fatıma’nın mübarek evliliğinden doğan çocukların hepsi ayrı bir cevherdi. Onlardan ikisi ise, efendimizin ayrıca ilgi ve övgülerine nail olmuşlardı. Sevgili Peygamberimiz, “Bunlar benim dünyadaki reyhanlarımdır, ben bunları çok seviyorum siz de onları sevin, kim beni severse onları da sevsin” diye buyururdu.

Bir gün Allah Rasulü sahabeden birtakım kimseleri yanına doğru geliyordu. Rasulullah'ın iki omuzunda da torunları vardı, Allah Rasulü, bir sağa bir sola dönerek onları sırasıyla öpüyordu. Arkadaşlarının yanına gelinceye kadar onları öpmeye devam etti. Sahabenin yanına yaklaşınca ise, “Onları seven beni seviyor, onlara kin tutan bana kin tutuyor demektir” diye buyurdu.

Buradan da açık bir şekilde anlaşılmaktadır ki, Hz. Hasan ve Hüseyin’i sevenleri sevmek, onlara düşmanlık edip kin tutanlara kin tutmak peygamberimizin davranışını ve tavsiyesini yerine getirmek demektir.

Rasulullah torunları olan Hasan ve Hüseyin'i sık sık yarış yaptırırdı. Onların karşısına geçerek kollarını açar kendisine doğru koşmalarını söylerdi. Çocuklar bir yarışa başlardı. Torunları dedelerine ulaşmak için var gücüyle koşarlardı. Rasulullah ilk geleni tutup omuzlarına kaldırarak galip ilan ederdi. Sonra onları kucaklayıp bağrına basardı. Onları öper koklardı. Ve şöyle dua ederdi; “Allah'ım ben bu ikisini çok seviyorum. Sende onları sev.”

Her bakımdan güzellik arzeden bu iki peygamber torunu çok akıllı, nazik bir yapıları vardı. Hz. Mevlana, Rasulullah'ın bu iki torunu hakkında şu güzel davranışlarını anlatıyor. “Hasan ve Hüseyin daha çocuk yaşta iken yaşlı bir adamın abdest kurallarına uymayan yanlış bir şekilde abdest aldığını görürler. Yaşı büyük olan bu adama saygı ve nezaketleri gereği sen yanlış abdest aldın diyemezler. Ama yaşlı adama nezaketle abdest almayı öğretmek isterler. Adamın yanına gelip otururlar. Çocuk yaşta olan Hasan ile Hüseyin yaşlı adama, “amca kardeşim bana yanlış abdest alıyorsun der, her ikimizde senin önünde abdest alalım da bak bakalım hangimizin abdesti daha doğrudur” Dediler. Her ikisi de adamın önünde abdest aldılar. Adam onlara “Ey oğullarım sizin almış olduğunuz çok doğru ve de güzel. Benim almış olduğum abdest ise yanlıştı” dedi. Küçük yaşta olmalarına rağmen ne kadar akıllıca ve saygılı bir şekilde yaşlı bir adama yanlışını anlatmışlardı.

Cabir b. Abdullah anlatıyor. Bir gün Allah Rasulünün yanına gittim. İçeriye girdiğimde Efendimiz Hz. Hasan ve Hüseyin'i sırtına almış ellerini ve dizlerini yere koymuş öylece onlar gezdiriyordu. Onları bu halde görünce çocuklara, bineğiniz ne güzel diye söyleyerek şakalaştım. Bunun üzerine Resülullah, onlarda çok güzel biniciler diye buyurdu.

Bir gün Resülullah Cuma hutbesi okuyordu. O esnada torunları Hasan ve Hüseyin mescide geldiler. Üzerlerinde kırmızı gömlek vardı. Bazen yürüyorlardı bazen de düşüyorlardı. Sonra kalkıp tekrar yürümeye çalışıyorlardı. Allah Rasulü minberde iken bunların durumunu görünce dayanamadı, minberden indi. Allah Rasülü bir koltuğunun altına Hasan'ı, diğer bir koltuğunun altına da Hüseyin'i alarak minbere çıktı ve “onların düştüğünü görünce dayanamadım” buyurdu.

Allah Rasulünün, ayağının tökezlemesine dahi dayanamadığı torunlarına, içinde bulunduğumuz bu Muharrem ayında kılıç çeken, onların kanlarını döken zalimleri unutmayalım. Peygamberi ve ehlibeytini rahmet, minnet ve gözyaşlarıyla anarken, onların düşmanlarını da lanetle anıyoruz.

Allah’ın selamı, Allah elçisine, Ehlibeytine, onun davasına sadık kalan seçkin sahabesine olsun. Allah’ın laneti, peygamberin risaletinin tersine hareket eden, İslam’ın içini oymak için türlü fitneler çıkaran münafık karakterlilerin üzerine olsun.

 

NELER SÖYLENDİ?
@
Gazete Manşetleri
Yol Durumu
E-Bülten Kayıt
ARŞİV ARAMA