DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Muhammed Acar
Muhammed Acar
Giriş Tarihi : 02-03-2019 00:04

Çözümlere Sorun Olmak

Toplumsal psikolojimizde neler oluyor? Öyle sanıyorum ki bu sorunun cevabını herkes benim gibi merak ediyor. Ancak sorunu teşhis edebilmek için biraz daha yakından bakmalıyız.

Toplum olarak geniş çerçevede bakıldığında ilk olarak göze çarpan sorunumuz şu: Konuşmamız gereken sorunlarımızı, akl-ı selim ile bir araya gelip konuşamıyoruz. Tartışma kültürünü kaybettik. Tartışmayı kavga etmek sanıyoruz. Genellikle kendi cephesinden konuşan, karşı tarafa söz hakkı tanımayan, kendisine uymayan bir fikir ortaya atıldığında, fikrin sahibini hain veya sapık gibi hakarete varan tanımlamalarla alaşağı etmeye çalışanların yaylım ateşinden başka bir ses duyamıyoruz.

Farklı görüşlere sahip iki kişi bir araya gelip, gerçekten konuşulması gereken bir konuyu ele almak için hazırlandıklarını gördüğümüzde içimizde bir umut doğuyor. “İşte buydu aradığımız sağduyu ortamı” diyerek keyifleniyoruz. Ama sevincimiz uzun sürmüyor. Fanatik diye adlandırabileceğimiz kimi çevreler hemen tribünlerdeki yerlerini alıyor, kılıçlarını kuşanıyor; kutlu bir savaşa gider gibi mızraklarının ucuna kendi kutsallarını asıyorlar. Bu noktadan sonra kimin ne söylediğinin hiçbir önemi kalmıyor. Herkes bu bilinçsizce yapılan dövüşten kimin galip çıkacağına odaklanıyor.

Problemlerimizi çözmek için çaba sarf etme anlamında değil ama her zaman "bizden bildiklerimiz"den yana olma anlamında oldukça politik bir toplum haline geldiğimiz ortada. Hem bizim hem de muhaliflerimizin muzdarip olduğu bir sorun karşımıza çıktığında, çözüme dönük olmayan bir söz düellosuna girişerek bu düellodan galip ayrılmayı amaçlayan bir söylem şeklimiz var. İhtilaflarımızı yaralarımızın acısı katlanılamaz hale geldiğinde görebiliyoruz sadece. Atı alan Üsküdar’ı geçtikten sonra aklımız başımıza geliyor. O zamanda birçok şeye geç kalmış oluyoruz. Artık istesek bile tartışamıyoruz.

Çoğunlukla önce birileri, ellerinde birkaç evrakla “yeni bir fitne” buldum dercesine geliyor ve yeni bir sorunun fitilini ateşliyor. Siyaset veya ilahiyat çevrelerinden gelen bu pası gole çevirecek nitelikte çıkış yapan, ateşe benzin döken birileri de mutlaka çıkıyor. Yangına körükle gitmesiyle meşhur çoğu medya organı ise, soruna zoom yaparak olayı büyüttükçe büyütüyor, problem bir ise bin oluyor.

Hele birde bu meselenin siyasi bir boyutu varsa, ortada karşı tarafa doğrultmak üzere son derece elverişli görünen bu problemi, her grup kendi partisini/cemaatini savunmak için kaçırılmayacak bir fırsat olarak görüyor. Kimi çevreler bu tarz sorunlar üzerinden dinlerini bile araçsallaştırabilecek bir söylem içine girebiliyorlar. Sırf kendi cephesini savunmak için kendi kutsallarını bile bilerek veya bilmeyerek yıpratabiliyorlar.

Toplum nezdinde ‘aydın’ olarak görülen insanlar ise, kendilerinden topluma rehberlik etmeleri beklenirken, bu görevlerinden firar etmiş görünüyorlar. Sorunları onlar tartışıp çözüme kavuşturması gerekiyordu. Önümüzde duran tabloda ise “aman siz uzak durun” der duruma geldik aydınlar için. Çünkü ‘aydın’ diye nitelendirilen insanların birçoğu, bir grubun/fikrin yılmaz savunucuları haline geldiler. Oysa bizim onlardan beklentimiz, hak kimden gelirse gelsin savunmak, batıl kimden gelirse gelsin karşı durmalarıydı.

Yazıma Malcolm X’in o meşhur sözüyle son vermek istiyorum;

“Ben hakikatin peşindeyim; kimin söylediği önemli değil. Ben adaletin peşindeyim; kimin için ve kime karşı olduğu önemli değil.”

 

NELER SÖYLENDİ?
@
Gazete Manşetleri
Yol Durumu
E-Bülten Kayıt
ARŞİV ARAMA