DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Zülküf Eser
Zülküf Eser
Giriş Tarihi : 13-09-2023 22:18

Müslüman Ayık Olmalıdır!

Müslümanlar olarak birliğe ihtiyacımız var. Birbirimizi dışlamaya, ötekileştirmeye vaktimiz olmamalıdır. Şu cemaat, şu tarikat, şu grup ayrımı Hans’a yarar, Hasan’a değil.

Hasan’ın, Hasanların iki yakası bir araya gelmesin diye gece gündüz çalışan binlerce lobi var. Hepsinin arkasında Siyonist güçler var. Rahmetli Erbakan hocanın ömrü bu Siyonist güçlerle mücadeleyle geçti. Siyonist güçler nedir, nasıl çalışır, nasıl ülke yıkar, nasıl ülke kurar merak eden varsa Erbakan Hoca’nın videolarını izlesin.

Hoca’yı dinlerken hangi parti, hangi cemaat, hangi grup, hangi hizip Siyonistler tarafından kurulmuş insan hemen fark eder. Hatta kimler Siyonistlerin ekmeğine yağ sürüyor, kimler Siyonistlerin işini kolaylaştırıyor, kimler Siyonistler tarafından korunuyor, kimler Siyonistler tarafından alkışlanıyor bunları da fark etmede gecikmez insan. Çünkü Siyonistler tarafından kurulmadığı halde Siyonistler tarafından kurulan örgütlerden daha fazla Siyonistlere hizmet eden kurumlar, kuruluşlar, fertler, cemiyetler, cemaatler vardır. Sorsanız kesinlikle Siyonizm’e, Siyonistlere karşı olduklarını söylerler. Evet, söylem olarak herkes karşı olabilir, önemli olan icraatta karşı olmaktır, onların ekmeğine yağ sürmemektir, asıl maharet budur. Mümin ferasetlidir, ayıktır, kendisini kullandırtmaz, kâfirin, fasıkın ekmeğine yağ sürmez, onun değirmenine su taşımaz, taşıtmasına razı olmaz.

Mezheplerimiz, meşreplerimiz, cemaatlerimiz farklı olabilir ama Tevhid Davası birdir, değişmez. Tek bir Kuran’ımız tek bir Resulümüz, tek bir kıblemiz vardır. Taşrada yaşayabiliriz ama aklımız, kalbimiz merkezde, Tevhid’de olmalıdır. O zaman farklılıklarımız (rengimiz, dilimiz, mezhebimiz, meşrebimiz, cemaatimiz, tarikatımız) zenginliğimiz olur; ayrılık, kavga, niza, çekişme sebebi olmaz.

Eskiden beş vakit namaz kılan bir tanıdığım vardı. Ben Müslüman’ım ama şeriatçı değilim, diyordu. Türkiye’nin % 99’ u Müslüman’dır diyoruz ama Şeriat kelimesinden korkuyoruz. Medreselerin, dergâhların ismini anmaktan çekiniyoruz. Sesi bizden gür çıkanların adı Hans değildir Hasan’dır, Mehmet’tir, Muhammet’tir. Dışı bizim ama içi bizim değildir. Adam sarıklıdır, cübbelidir, tespihlidir ama mümin değildir, basiretsizdir, ferasetsizdir, bilinçsizdir ya da bilinçli provokatördür.

Müslümanlar olarak dışı bize benzeyenlerin oyunlara gelmemeliyiz. Müslüman olmalıyız, mümin olmalıyız, Allah ve Resulünün razı olduğu bir davaya gönül vermeliyiz. Bu yola baş koymalıyız, bu yolda yol almalıyız, bu yolun adı İla-yı kelimetullah yolu olmalıdır.

Birbirimize güzel muamelede bulunmalıyız, Nasihati evvela nefsimize sonra kardeşimize layık görmeliyiz. Sözümüz, özümüz Kuran’a mutabık olmalı. Ne buyuruyor Rabbimiz?

“Kullarıma en güzel kelimeyi söylemelerini söyle. Çünkü şeytan, aralarını bozmaya çalışır. Şüphesiz şeytan insanın apaçık düşmanıdır.” (İsra 17/53)

Şeytan, Rabbimize Kafa tutuyor. Çok bilgili bir varlık şeytan. Onun için bilgimiz bizi kurtarmayacak. Amelimiz, teslimiyetimiz, samimiyetimiz, ihlâsımız bizi kurtarır.

Şeytan o kadar bilgili ki insanların tekrar bir gün diriltileceklerini dahi biliyor. Allah, meleklere, Âdem’e secde edin dediği zaman o itaat etmiyor, etmediği gibi meydan okuyor ve diyor ki:

“Şu benden fazla değer verdiğin insanoğullarını, eğer bana kıyamet gününe kadar izin verirsen, onların hepsini saptıracağım. Sana gelmelerini, hak yolunda buluşmalarını, Tevhidin ve Kurân’ın buyruğu etrafında toplanmalarını engelleyeceğim, onları birbirlerine düşüreceğim, birbirlerine düşman edeceğim… ” (İsra 17/62). Vay bre melûn vay!

Rabbimiz de “hadi oradan… Vallahi seni de, sana uyaranları da cehenneme atacağım!” dedi ve o melûnu huzurundan kovdu. (İsra 17/63)

Şimdi o melûnu mu sevindireceğiz yoksa Rabbimizi mi? Müminin Yolu olan İla-yı Kelimetullah Yolu, o gün şeytanı sevindirtmeyen yoldur

Emrolunduğumuz gibi dosdoğru olmalıyız” (Kehf 11/112). “Bir elime ayı, bir elime güneşi verseniz de davamdan vazgeçmem!” diyen Amine’nin yetimi, Âlemlerin Efendisi, Fatıma’nın ciğerparesi ölümsüz ve ebedi liderimiz Hz. Resul (sav) gibi “Yaşayan Kurân” olmalıyız. Yolumuz bu olmalıdır. O zaman kazanacağız, o zaman zaferler peşi sıra gelir, o zaman Mekke, Medine, Kudüs, Saraybosna, Kafkasya, Türkistan, Bağdat, Kahire, Şam, İstanbul, Diyarbakır kazanacaktır.

Sen hangi yola baş koymuşsun Müslüman kardeşim? Azrail gelmeden önce şu yolunu bir kontrol eder misin? Yolun “Yaşayan Kurân”, Hazreti Resulün yolu mudur, yoksa tağutların, belâmların, Nemrutların, Firavunların yolu mudur?

Yaş ilerleyince yavaş sağlığımızı kontrol etmek için doktorlara gidiyoruz, ÇEKAP vesaire yapıyoruz? Neden? Sağlıklı mıyız, değil miyiz diye. Peki, dini yönden, İslami yönden, Allah’ın razı olduğu bir yolda mıyız, değil miyiz konusunda da kendimizi kontrol ettirdiğimiz, bilirkişilere danıştığımız oldu mu hiç? Ya da bu konuda ne yapmamız gerektiğini biliyor muyuz? Âcizane 50 yıldan fazladır İslami Eğitim içerisindeyim. Hocalık yapıyorum.  Bugüne kadar gelip de “hocam ben şu yolda yürüyorum, şu yolu hak yol biliyorum, şöyle düşüncelere sahibim acaba Allah ve Resulü benden, yolumdan, düşüncelerimden razı mıdır, değil midir?” diyen çıkmadı, ben rastlamadım. Bilakis gelip bizi uyaran, yanlış yolda olduğumuzu söylemeye çalışanlar oldu. Olsun, dert değil. “Dinimiz nasihattir”. Kulaklarımız, kalbimiz nasihate, nasihatlere açık olmalıdır. Şu anda yaptığımız da bu değil midir?

Keşke nasihatlere kulak verseydik, verebilseydik! Bu halde olmazdık. Mezhebi, meşrebi, itikadı bozuk olanlardan yakamızı kurtarmak istiyorsak ayık olmalıyız. İçimize sinmiş, aramızda yer edinmiş, bizi birbirimize düşürmek için ant içmiş iki ayaklı şeytanların oyunlarına gelmemeliyiz, onlara karşı dikkatli olmalıyız. Bunu da “Yaşayan Kurân” Hazreti Resulün davasına canügönülden teslim olduğumuz zaman başarabiliriz. Aksi takdirde “can simidi” diye yılanlara sarılırız, canavarlara yem oluruz, maazallah!

Sözlerimi biraz daha somutlaştırayım Efendim: Türkiye’de yabancı, zararlı, art niyetli, kâfir, zalim, kara yüzlü, kara emelli güçlerin kolayca sızdıkları iki akım vardır. Biri İslami akımlar, diğeri Atatürkçülük.

Bakın Şevket Süreyya Aydemir diye bir adam var. Mürekkep yalamış herkesin tanıdığı bildiği bir adam. Herkes bunu Atatürkçü diye bilir. Öyle bilsinler sıkıntı yok fakat bu adam bir komünist! Moskova Şark üniversitesinden mezun olduktan sonra Türkiye’ye ihraç edilmiş bir komünist.  Türkiye’ye döner dönmez kominizim propagandasına başlar ama birden bire kendisini hapiste bulur ve Komünizm davasından dolayı on yıl mahkûm olur. Baktı ki pabuç pahalı. Hem komünist olmak, hem de bu ülkede yoldaşlık yapmak zor iştir. Ne yaptı uyanık yoldaşımız? Kendisini affettirerek hapisten çıktı. Kominizim rozetinin yerine Atatürkçü rozetini taktı. Yoluna devam etti. Al sana büyük Atatürkçü!

Ne kadar anamızı ağlatan adam varsa gidin bakın yakasında Atatürk rozeti bulursunuz. Ama şöyle biraz ardını, arkasını deşin yolları Şevket Süreyyalara çıkar, Washington’a çıkar, Tel Aviv’e çıkar…

Evet, yolunu bulmak isteyenlerin maskelerinin çoğu zaman Atatürkçülük olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Din rozetini kullananlara ise hiç girmeyelim 15 Temmuz’dan şerbetliyiz çünkü! Yolunu bulmak isteyenler tarafından yolunmak istemiyorsak ayık olacağız, ayık kalacağız, ayık yaşayacağız!

1925 yılında Şeyh Said Efendi ile birlikte idam edilen kıyamın ikinci adamı Şeyh Abdullah-ı Kıj’ın kardeşi Melekanlı Şeyh Ebubekir Efendi (v. 1972)’nin Musa Anter’le olan bir hatırasıyla cümlelerimi bağlayayım. Şeyh Ebubekir Efendi gerçekten büyük bir âlim, önder ve mürşid-i kâmil idi. Yeni rejim, Şeyhler hadisesinden sonra doğu bölgelerinde ne medrese, ne âlim, ne Seyda, ne fekî bıraktı. Hepsini yok etti. Şeyh Ebubekir Efendi o günlerde daha çocuktur. İdamdan kurtuluşunu da yaşının küçük oluşuna borçludur. Daha sonra Bingöl ve yöresinde medreseler açarak, talebe okutarak yok edilmek istenen bir neslin mimarı olur. Bizler, hepimiz onun açtığı medreselerde yetişen âlimlerin, Seydaların, rahle-i tedrisinde okuduk.

Hazreti Şeyh, İstanbul’da bulunduğu bir sırada, 1960’lı yıllarda Musa Anter kendisini evine davet eder. Şeyh Ebubekir, Musa Anter’in evine girerken kendisini Musa Anter’in çok moderin giyimli kızı karşılar. Şeyhin elini öpmek için hareketlenir ancak şeyh izin vermez. İçeri geçerler. Çay, kahve faslından sonra Musa Anter, Şeyh Efendiye:

“Sizler öteden beri Kürt halkının liderleri konumundasınız. Bu önderliğiniz hala devam etmektedir. Yıllardır Kürt halkının yüzü gülmüyor, sefalet ve yoksulluk içinde çırpınıp duruyorlar. Bu sefaletleri duracağa da benzemiyor. Halkımızın bu kaderini değiştirmek bizim elimizdedir. Dünyada rahat yüzü görmeleri için bir girişime ihtiyaçları vardır. Bu girişimler ancak liderlerle mümkündür. Sizler de halkımızın liderisiniz. Lütfen bize liderlik yapın, bir girişimde bulunalım!” der. 

Tabi bu teklif Şeyh Efendiyi tuzağa çekmek için bir komplo mudur, değil midir bilemeyiz ama Zazaların tabiriyle daha 1925’te idam edilen ağabeylerinin, şeyhlerinin yasını tutan bir aileye böylesine bir teklifle gitmek akılla, mantıkla izah edilemeyecek kadar herkôni bir davranıştır. Musa Anter’de bu herkoni hareketi yapamayacak kadar akıllı biridir. Ama Şeyh Ebubekir Efendi ayık bir âlimdir, tuzağa düşmez ve Musa Anter’i nazikçe uyararak şöyle der:

“Musa Bey, bugüne kadar yürüttüğümüz davalar hep din, şeref ve izzet içindi. Sizin bugün güttüğünüz dava da bu değerler maalesef yoktur. Hali hazırda İslâm’ı, Kuran’ı reddeden bir sistem var zaten. İkincisini ve bir benzerini getirmeye gerek yoktur” der ve kalkar..

Aynı teklifin bir benzerini de Elazığ’da, 1925 yılında Varto muhasarasında Şeyh Abdullah Efendi’yi desteklediklerini söyledikleri halde askerlerle bir olup Şeyh Abdullah Efendi ile mücahitlerini arkadan vuran Kızılbaşların torunu Karaer’li Kazım Yıldan’dan gelir. Bu teklifi yaparken yanında Solhan ilçesinin il encümen azası Mehmet Yıldırım’da bulunmaktadır. Şeyhin onlara cevabı da sert ve net olur: “Allah aşkına olup bitenleri unuttuğumuzu mu zannediyorsunuz? İşinize bakın lütfen. Sizlere bir kez aldandık, ikinci kez aldanacağımızı zannetmeyin" der. (Kaynak: Melekan Şeyhleri, A. Akdeniz, Malatya 2009) Cümlesine selam olsun. Ayık Müslüman oyuna-oyunlara gelmez. Oyun kuranların oyunlarına düşmek istemiyorsak Şeyh Ebubekir Efendi gibi ayık olmalıyız, yoksa ikinci kez değil birçok kez aldanırız vesselam.

NELER SÖYLENDİ?
@
Gazete Manşetleri
Yol Durumu
E-Bülten Kayıt
ARŞİV ARAMA