DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Zülküf Eser
Zülküf Eser
Giriş Tarihi : 19-09-2023 21:43

Kapanan Bir Parantez...

On kardeşin yedincisi olarak Bingöl-Solhan Elmasırtı Köyü Xaçir (Üzengil) Mezrasında dünyaya geldim. Saatini hatırlamasam da rahmetli anacığımın verdiği tarih 14 Ocak 1963. Bu tarihin benim için bir başka önemli yanı da babamın hacca gidiş tarihi. Babam hacdayken fakir dünyaya gelmiş.

Evimiz tepelerin arasında, dulda bir yerdeydi. Meşe, alıç ve ahlât ağaçlarının arasında büyüdüm. Geceleri yıldızları saya saya uykulara dalardık. Kuş sesleri, köpek havlamaları, tilki-çakal ulumaları bir musiki gibiydi o dağlarda, ormanların arasında. Hayat bir başka güzeldi, bir başka masaldı insanlar. Yokluk vardı, yoksulluk vardı, sefalet vardı, noksanlık vardı ama mutluyduk, şen şakrak bir şelale gibiydik; türküler, şarkılar, masallar bilirdik; büyüğümüzü-küçüğümüzü, kendimizi tanırdık.

Günler, aylar, yıllar birbirini kovalarken 1975 yılı gelip çattı. Annemim ısrarıyla o güz medreseye yazıldım. Medrese günü gelmeden babam ikinci haccını ifa için kutsal topraklara gitti. Arkadaşlarım Osman, Bahri ve Yavuz Eylül ayında Muş Yaygın Yatılı Kur’an Kursu’na başladılar. Benim pantolonum olmadığı için onlarla gidemedim, mecburen babamın hacdan dönüşünü bekledim.

Sayılı gün tez geçer, derler. Babam hacdan birçok hediyelerle döndü. Herkese bir şeyler dağıtıldı, benim payıma ise bir pantolon düşmüştü. O pantolonu ayağıma geçirdikten sonra medrese serüvenim başladı. Sömestri tatiline gelen arkadaşlarla (Şubat 1976) döndük. Bunu ikinci doğuşum kabul ederim. Birinci doğuşum biyolojik doğuşum, ikinci doğuşum da cehaletten ilmi doğuşum. Her iki doğuşumun da babamın hac dönemine denk gelmesi ilginçtir.

Birçok hocanın yanında okumak, rahle-i tedrisinden geçmek nasip oldu. Hocalarımdan hayatta olanlara sağlık, sıhhat, afiyet; ahirete irtihal edenlere bolca rahmet diliyorum.

1979 yılında Solhan’da ilkokul diploması aldım. Bu hayatta aldığım ilk diploma. Onu ortaokul, lise ve üniversite diplomaları takip etti. 12 Eylül darbecilerinin dindar kesime vurduğu en büyük darbelerden biri de diploma darbesidir. Bu darbeden önce medreseden mezun olanlar müezzinlik-imamlık yapabiliyorlardı. Darbeden sonra ilkokul ve ortaokul imam hatip diploması olmayanlara müezzinlik ve imamlık yasağı geldi. Ancak fahri olarak çalışabiliyorlardı. Onun için bir taraftan medresede okurken, bir taraftan da bu seküler diplomalarımızı aldık.

1980 yılında henüz 16 yaşındayken evlendim. İki sene sonra, 1982’de babam vefat etti. İlk acım babamın aramızdan ayrılışı oldu. Tarif edilemez bir acıdır babanın ölümü. Ancak yaşayanlar bilir. Aradan bir sene geçmeden Diyarbakır’da açılan müezzinlik imtihanına girdim. Rabbim lütfetti, şükürler olsun. Müezzinlik imtihanını kazandıktan sonra 9 Haziran 1983 tarihinde Gaziantep’in İslâhiye ilçesinde memuriyet hayatına başladım. Babamın, oğlunun memur oluşunu görmesini çok isterdim ama nasip olmadı.

Evet, Rabbime sonsuz şükürler olsun ki 9 Haziran 1983 tarihinde başladığım bu kutsal görevi kırk sene ifa ettikten sonra 19 Eylül 2023 tarihinde noktalamış oldum. Bundan sonra ne olacak, bizi neler bekleyecek ancak Rabbim bilmiyorum.

Yıllarca memleketin muhtelif camilerinde, Kurân kurslarında vazifemizi ifa ettik. Hele müezzinlik yıllarımı hiç unutamam. Minarelerin şerefelerinde saba, uşşak, rast, segâh ve hicaz makamlarında okuduğum ezanların ruhumda uyandırdığı iklimi anlatamam. İnsanları tevhide, vahdete, namaza, kurtuluşa ve kulluğa davet eden Resulün müezzini Hazreti Bilal’in göreviyle taltif edilmek ne büyük bir şeref, ne büyük bir payedir, bu yeter bana, elhamdülillah.

Sonra imamlık görevini layık gördüler fakire. Onu da gücümüz nispetinde ifa etmeye çalıştık. Her renkten, her mezhepten, her meşrepten, her cemaatten, her tarikattan cemaatimiz oldu. Kimisi bize cefa oldu, kimisi de sefa ama hepsini de Rabbimizin bize lütfü, ikramı ve ihsanı olarak gördük. Allah ve Resulünün düşmanları hariç Kimseyi kırmadık, incitmedik, hor, hakir görmedik, dışlamadık. Tatlı sözümüz, güler yüzümüz, tebessümümüz hepsine eşit oldu. Minberden yüzümüzü cemaate dönerken karşımızda Rabbimiz ve Resulümüz varmışçasına dikkatli ve itinalı bir şekilde İslâm’ı anlatmaya, kul olmanın güzelliğini ve inceliklerini paylaşmaya gayret ettik. “Abduhu ve resülüh” düsturu çerçevesinde peygamberlerin bile önce “kul” sonra “Resul” olduklarını ve dolayısıyla en güzel şeyin kulluk olduğunu ve kulluğun da sadece Allah’a yapılması gerektiğini anlattık.

İmamlıktan sonra Rabbim lütfetti Kuran kursu hocası olduk. Birçok senemiz, yavrularımıza hayat rehberimiz Kuran-ı Kerim’i öğretmekle geçti. Tatlı dilli, güler yüzlü bir hoca olarak onların huzurunda medreseye başladığım ilk günün heyecanıyla diz çöktüm. Gücüm, kuvvetim nispetinde faydalı olmaya, bir şeyler öğretmeye, onlarla birlikte öğrenmeye, yaşamaya çaba sarf ettik.

Bu hizmetleri yaparken karşılaşmadığımız sıkıntılar olmadı değil ama hepsini Allah’ın yardımıyla atlattık. Gerek müezzinliğim, gerek imamlığım, gerekse de Kuran kursu hocalığım dönemlerinde hiçbir zaman fitre, iskât, zekât, cenaze, mevlit, hatim vesaire adı altında para almadım, alanları tasvip etmedim, uzak durdum. Dindar ve mütedeyyin bir mümin olarak Allah ve Resulünün razı olduğu bir kul gibi yaşamaya azmettim. Yanısıra hac, umre ve dış ülkelerde görev yapma teşebbüslerine de meyletmedim. Yıllık izinlerim dışında vazifemin başında bulunmaya, görevimi yapmaya gayret ettim. En büyük mutluluğum öğrencilerimin başarıları oldu. Görevim icabı aldığım takdirler, teşekkürler, plaketler hep işin aldatmacasıydı, onlara kanmadık, kanamazdık. Biz Kuran talebesi olmayı, gönüllerde ve dualarda anılmayı yeğledik. Görevimiz ibadetti; öyle bildik, öyle yaşadık, o niyetle de emekli olduk. Bizden daha iyiler gelsin, bayrağı daha yukarılara taşısınlar diye vazife değişikliği yapıyoruz. Yoksa hizmette emeklilik olmaz, görev değişikliği olur.

Hüzünlüyüm ama bir taraftan da mutluyum da. Rabbim emeklerimizi zayi etmesin. Devletimizi, milletimizi, talebelerimizi Kurâna, İslâm’a mahkûm ve hadim eylesin. O doğrultuda yaşamayı, yaşatmayı ve son nefesimizde Kelime-i Şehâdet ile çene kapamayı cümlemize nasip eylesin.

Teşrik-i mesai içinde bulunduğumuz, beraber aynı yollarda yürüdüğümüz, aynı yağmurlarda ıslandığımız tüm ast ve üstlerime, dava kardeşlerime, yol arkadaşlarıma hakkımı helal ediyorum. Varsa bizim de bir kusurumuz, hatamız, eksikliğimiz beşer yanımıza istinaden affetsinler, ahirete, rûz-ı mahşere bırakmasınlar. Geldik, gidiyoruz, gideceğiz işte “edvar-ı hayat perde perde / Allah bilir ne var ileride” demişler. O meçhul geleceğe doğru ilerlerken sizleri Âşık Emrah’ın dizeleriyle baş başa bırakayım. Allah’a Emanet Olunuz.

Ne feryad edersin divane bülbül

Senin bu feryadın gülşene kalsın

Bu dünyada eremezsen murada

Huzur-u mahşere divana kalsın.

NELER SÖYLENDİ?
@
Gazete Manşetleri
Yol Durumu
E-Bülten Kayıt
ARŞİV ARAMA