TEFSİR
Giriş Tarihi : 04-11-2022 13:03   Güncelleme : 15-11-2022 09:09

Tefsir Notları: Bakara Suresi -6- Ayetler: 26-29

Siz cansız (henüz yok) iken sizi dirilten (dünyaya getiren) Allah'ı nasıl inkar ediyorsunuz? Sonra sizleri öldürecek, sonra yine diriltecektir. En sonunda ona döndürüleceksiniz.

Tefsir Notları: Bakara Suresi -6- Ayetler: 26-29

26. Allah bir sivrisineği, ondan daha da ötesi bir varlığı örnek olarak vermekten çekinmez. İman edenler onun, Rablerinden (gelen) bir gerçek olduğunu bilirler. Küfre saplananlar ise, "Allah örnek olarak bununla neyi kastetmiştir?" derler. (Allah) onunla bir çoklarını saptırır, bir çoklarını da doğru yola iletir. Onunla ancak fasıkları saptırır.

Temsil, teşbih, örnekleme hem sözün güzelleşmesini hem de anlamanın kolaylaşmasını sağlar. Rabbimiz kitabını kullarının kolay anlamaları için gerektiğinde temsil ve teşbih örneklerini kullanmıştır.

Ancak gerçeği anlamak istemeyen ve Hakk'ı araştırmayan kimseler bu misallere takılıp kalırlar, misallerle anlatılmak istene yoğunlaşmazlar, onun üzerinde düşünmezler. Onlar misal anlatılmak istenenlere değil misalin kendisine takılırlar. Sineğin küçüklüğünü önemsizliğini dile getirirler.

Oysa sineklerde tüm yaratılmışlarda olduğu gibi müthiş ibretler vardır. Tespit edildiğine göre yeryüzünde 120 bin sinek çeşidi yaşamaktadır. Sinekler çok yetenekli hayvanlardır. Gözlerini ısı ve ışığa karşı hassas olup radar gibi kullanırlar. Sineklerin gözleri örnek alınarak ısıya karşı hassas kameralar yapılmıştır. Gözleri 400bin küçük gözcükler gibi merceklerden oluşmuştur. Bu gözcükler sayesinde küçük mikropları görüp yok edebilirler. İnsan gözü saniyede 20 renk değişimi algılarken sinek gözü saniyede 200 renk değişimi algılamaktadır. Ani hareket kabiliyeti insandan 10 kat daha fazladır. 20-30 derecelik sıcaklıkta 10 saatte yumurtalarından çıkıp 6 günde yetişkin sinek olmaktadırlar. Bir defada 800 dolayında yumurta yapabilirler bir yılda bir sinekten 10 trilyon sinek üreyebilir.  Antibiyotik üretiminde sinekten yararlanılır.  Sinekler insanları  zararlı mikrop ve bakterilerden korurlar.[1]

İnkarcıların sineğin küçüklüğünü ve yağmur, bulut, örümcek gibi örnekleri ileri sürerek “Allah böyle şeyleri örnek vermez” demeleri üzerine, “Gerektiğinde sivrisineği, hatta daha küçük ve şeyleri bile örnek verir” denilerek bu düşünce reddedilmiştir. Bir anlamda sineğin önemsizliği de ret edilmiştir.

Diğer taraftan Hakk'ı arayanlar, bu misaldeki hikmeti düşünerek araştırırlar ve bu yüce hikmetlerin Allah katından olduğu konusunda şüpheden arınırlar.

Misaller üzerine yada gelen vahiy üzerine düşünüp hakikat arayışı içerisine girmeyenlere elbette Allah hidayeti nasip etmeyecektir. Allah’ın böylelerine hidayet nasip etmemesinin sorumluluğu kendilerine aittir. Zira onlar hakikat üzerinde düşünmüyor ve idrak etmedikleri gibi hakikatın üzerini örtüyorlar.  Onlara kafir denmesinin sebebi de budur.

Metinde geçen "fasık" kelimesi "isyan eden" anlamına gelir. Fasık kelimesi Kuran’da hem kafirler için hem de Müslüman olduğunu söylediği halde açıktan hayasızca günah işleyen Müslümanlar içinde kullanılır. Bu ayette “Fasık ifadesi ile Allah tarafından konulan sınırları aşan kimseler kastedilmektedir.

27. Onlar, Allah'a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozan, Allah'ın korunmasını emrettiği bağları (iman, akrabalık, beşeri ve ahlâki bütün ilişkileri) koparan ve yeryüzünde bozgunculuk yapan kimselerdir. İşte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.

Allah’a verdikleri sözle kastedilen müfessirlerin çoğunluğuna göre ruhlar alemindeki misak olarak ifade edilir. Rabbimizin  “elestü birabbiküm” (Ben sizin rabbiniz değil miyim?) şeklindeki ilahi sualine insanların “evet!” diyerek cevap verdikleri A‘raf /172’de anlatılan olay. Bu sözle İnsanoğlu Allah’ı rab olarak tanımayı ve O’na kulluk etmeyi ve dünya hayatındaki yaşamında, ilişkilerinde Allah’ı şahit tutarak, O’nun adını anarak onun rızasına göre hareket edeceğini ifade etmiş oluyor.

Muhammed Esed “Allah'a karşı verilen söz (ki geleneksel olarak "Allah'ın ahdi" diye çevrilir), burada, açıkça, insanın kendisine yaratılıştan verilen akli ve maddi nimetleri Allah'ın istediği şekilde kullanması yolundaki ahlaki sorumluluğuna işaret eder. Bu sorumluluğun "üstlenilme"si, akıl melekesinden kaynaklanır; ki bu meleke, doğru kullanıldığında, insanı kendi davranışları ile ilgili olarak Allah'ın iradesini tedricen kavramaya yöneltir” der.

Mustafa İslamoğlu ise “Misak mecazi ve manevi bir sözleşme olarak düşünülebilir. Allah’ın insana doğuştan verdiği fıtrat, vicdan ve akla tekabül etmektedir” der.

Allame Tabatabai  bu ayetin tefsirinde "Onlar ki, Allah'a vermiş oldukları sözü kesin bir ahit hâline getirdikten sonra bozarlar." Bilindiği gibi, bozma, ancak bir şeyi önceden onaylama durumu söz konusuysa gerçekleşebilir. Öyle ise önceden verilmiş bir söz vardır” der.

 

Bir yöneticinin vatandaşları için ortaya koyduğu emir ve talimatlara Arapçada "ahd" (sözleşme) denir. Çünkü bunlar, vatandaşlar için uyulması zorunlu kuralları ifade eder. Bu ayette de, kelime bu anlamda kullanılmıştır. Allah'ın ahdi bir anlamda, insanlara sadece kendisine ibadet etmeleri, kendisine boyun eğmeleri ve kendisine itaat etmeleri için verdiği emirlerdir.

Tefsiri yapmaya çalıştığımız Bakara- 27 ayet anlam bakımından öylesine geniştir ki, iki insan arasındaki ilişkiden, uluslararası ilişkileri kadar tüm ahlaki durumları ihtiva eder. Bu ayete göre Allah'ın insanlara korunmasını emrettiği ilişkileri kesmek, (iman, akrabalık, beşeri ve ahlâki bütün ilişkileri) kaos ve düzensizliğe neden olur. Çünkü sadece bu ilişkiler, insanları Allah'a ve birbirlerine bağlayabilir. "İlişkileri kesmek" aynı zamanda "onları kötüye kullanmak" anlamına da gelir. Çünkü bu bağlar doğru bir şekilde gözetilmediği sürece aynı sonuçlar ortaya çıkar. Bu nedenle Kur'an sadece bu bağların koparılmasını değil, dünyada karışıklık, kaos ve düzensizliğe neden olduğu için sistimal edilmesini de yasaklar.

Bu ayette "fasık"ın tam tarifi verilmektedir. Fasık, insanla Allah arasında veya insanla diğer insanlar arasındaki ilişkileri bozup kesen ve yeryüzünde karışıklık çıkaran kimsedir.[2]

28. Siz cansız (henüz yok) iken sizi dirilten (dünyaya getiren) Allah'ı nasıl inkar ediyorsunuz? Sonra sizleri öldürecek, sonra yine diriltecektir. En sonunda ona döndürüleceksiniz.

Rabbimiz bu ayette iki kere ölüm ve dirilişten bahseder. Kuran Mü’min on birinci ayette de bu konudan bahseder. Müfessirlerin bir kısmı ilk ölüm ve dirilişi, doğum öncesi hayat ve dünyaya geliş/doğum olarak sonraki ölümü ise dünya hayatının sonu olarak anlatıyorlar.

Bu şekilde düşünen müfessirlere göre insanlar yaratılmadan, doğmadan önce yokturlar ve bu bakımdan ölü gibidirler. Önce bu ölülere, yani yok olanlara varlık ve hayat verilmiştir. Bu “birinci diriltme”dir. Sonra dünya hayatını tamamlayanlar birinci ölümü tatmışlardır, bütün dünya insanlarının ve dünyanın ömürleri sona erip kıyamet kopunca yeryüzünde canlı kalmamıştır. Arkadan sûra üflenmiş ve bütün insanlar yeniden diriltilmişler, âhiret hayatına başlamışlardır. Bu da “ikinci diriltme”dir.

Bu ayette insanın yaratışı hatırlatılarak insanın kendi vücudunda, yakın ve uzak çevresinde (kâinatta) Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren sayısız işaret ve delil üzerinde düşünmesi istenmektedir.

İnsanoğlunun yaratılışı, ölümü, hayatının gerçekleri üzerinde düşünüp de Allah’a ulaşmaması için akletmemesi, kalbinin mühürlenmiş, aklının nefis, şeytan, yanlış eğitim yüzünden perdelenmiş ve şartlanmış olması gerekir.

Doğum ve ölüm gözler önünde olmaktadır, bunları inkâr mümkün değildir. Allah’ın peygamberleri, insanın öldükten sonra tekrar dirileceğini, dünyada yapıp ettiklerinin hesabını vereceğini, hesabın sonucuna göre muamele göreceğini haber vermişlerdir. Bu dünyada onca zalim yaptığı zulümle cezasını çekmeden ölüp gitmekte yine onca mazlum hakkını almadan gördüğü zulümle ölüm gitmektedir. Akıl ölümden sonrada olsa bir mahkemi kübrayı istiyor ki zalimler cezasını çeksinler mazlumlar haklarını alsınlar.

Allame Tabatabai’nin mizan tefsirinde ayetin meali şu şekilde “Allah'ı nasıl inkâr edersiniz ki, siz ölüler idiniz. O sizi diriltti, yine öldürecek, yine diriltecek; sonra O'na döndürüleceksiniz. "

Tabatabai ilk ölüm ve dirilişi doğum olarak değil de dünyadaki ölüm olarak anlar ve bu ayetin berzah aleminin varlığına delil olduğunu söyler ve şöyle der:  “Allah'ı nasıl inkâr edersiniz ki, siz ölüler idiniz." Bu ayet içerik olarak yüce Allah'ın şu sözünü andırıyor: "Dediler ki: Rabbimiz, bizi iki kez öldürdün ve iki kez dirilttin. Günahlarımızı itiraf ettik. Şimdi çıkmak için bir yol var mı?" (Mü'min, 11) Bu ayet dünya ile ahiret arasında bir ara dönemin (berzah) varlığına kanıt olarak gösterilen ayetlerdendir. Çünkü burada iki kez öldürmeden söz ediliyor. Eğer bunlardan biri insanın dünyadan ayrılışına yol açan ölümse, bu durumda bu ikinci ölümün tasviri bakımından iki ölüm arasında bir hayatın kaçınılmazlığı gündeme geliyor ki, bu berzah âlemidir. Bu da bize göre berzah âlemini ispat için yeterli bir kanıttır.”

Nesefi’ de Allame Tabatabai ile aynı görüştedir.  Oda şöyle der: “Yaşayan insan iki kere ölmekte ve her iki ölümden sonra da birer kere diriltilmektedir” Buna göre yaşayan insan eceli gelince ölür, sonra kabirde diriltilir; ilk sorgudan sonra tekrar ölür ve kıyametten sonra tekrar diriltilir (Ebü’l-Muîn en-Nesefî, Tebsıratü’l-edille, II, 764).

Sonuç olarak ölmek ve dirilmekle ilgili ayetler nasıl yorumlanırsa yorumlansın, ölmenin iki ve dirilmenin de iki kereden ibaret olması sonucu değiştirmez. İnsanın yaratılma amacı, dünya hayatının sebebi ve hikmeti, ölümden sonra dirilerek dünyada hak edilene göre mükâfat veya ceza görmesi gerçeği değişmez.

29. O, yeryüzünde olanların hepsini sizin için yaratan, sonra göğe yönelip onları yedi gök halinde düzenleyendir. O, her şeyi hakkıyla bilendir.

İnsanoğlu, evren beşiğinde yetiştirilip terbiye edilen, yaratılış ve varoluş aşamalarından geçen çeşit çeşit rızıklarla beslenen bir yaratıktır. Hayat çizgisinin ölü doğa ile sıkı bir ilişkisi vardır. Aynı şekilde öz yaratılış ve yoktan var edilme bakımından da yüce Allah'ın emrine ve sınırsız egemenliğine bağlıdır.

“Yapılan araştırma, gözlem ve hesaplar, ilk evren maddesinin çıplak atomlardan oluşan kocaman bir küre halinde olduğunu, bu çıplak atomlar arasındaki karşılıklı şiddetli itme ile bu ilk evren maddesinin açılarak patlayan bir bomba gibi evrene yayıldığını göstermektedir. Ancak bu ilk evren maddesinin nasıl meydana geldiği bugün, araştırmalara rağmen tam olarak bilinmemektedir. Başlangıçta uzay ve zaman yoktu. Bir teoriye göre maddenin ve mekânın olmadığı, ışık ve enerji mefhumlarından söz edilmediği, boşluğun bile mevcut olmadığı bir devirde her şey, dehşetli bir patlama ile ortaya çıktı. Korkunç bir sıcaklıkta atomlar yaratıldı. Fizik ve kimya kanunları hükümlerini yerine getirdiler. Proton, nötron ve elektronlardan ağır elementler husule geldi. Yıldızlar doğdu, güneşler ortaya çıktı, galaksiler meydana geldi” (Taşkın Tuna, Uzay ve Dünya, s. 22, 27).

Bilim adamları bu büyük patlamanın tarihini milyarlarca yıl geriye götürmektedirler. Şu halde dünyanın ve güneşin içinde bulunduğu samanyolu galaksisi gibi sayısız galaksi, milyarlarca yıl öncesinden yaratılmaya başlanmıştır. İnsana düşen bu yaratılış sürecinden ibret alarak Allah’ın kudretine ve iradesine teslim olmaktır. Bütün bu kainat insan için yaratılmıştır. “O, yeryüzünde olanların hepsini sizin için yaratan sonra göğe yönelip onları yedi gök halinde düzenleyendir”

Mevdudi Her devirde insanlar gökyüzü ve yeryüzünü çevreleyen ve onun ötelerine uzanan uzayla ilgili değişik teoriler üretmişlerdir. Bu nedenle, gökyüzü ile ilgili bu farklı teorilerden herhangi birini Kur'an'da değinilen "yedi göğe" bağlamak doğru olmaz der.

İslamoğlu “Yedi Gök” bilinen ve bilinmeyen birbirinden farklı tüm kozmik sistemleri kapsayan bir ifadedir. Yedi rakamı çeşitlilikten çok katmanlılıktan kinayedir der. 

Kuran’ın amacı bizi astronomi kozmoloji hakkında bilgilendirmek değil dikkatimizi yaratılışın anlamı ve amacı konularına yöneltmektir. İlahi kitap bize Allah’ın her şeyi bildiğini hiçbir zaman unutmayın ve Yaratılış gerçeğinden ibret alarak, Allah’a vereceğiniz hesabın bilinci ile yaşayın diyor.

 

[1][1] Ali Bulaç Kuran’dan Dersler

[2] Mevdudi Tefhimul Kuran

ZehraZehra

seyyidezehra@outlook.com