KÜLTÜR - SANAT
Giriş Tarihi : 06-11-2022 14:27   Güncelleme : 10-11-2022 09:19

Yusuf Yavuzyılmaz Yazdı: Sezai Karakoç’un Anıları

Yusuf Yavuzyılmaz Yazdı: Sezai Karakoç’un Anıları

Sezai Karakoç, hem şair hem de diriliş etrafında geliştirdiği yeni medeniyet tasarımıyla düşünce dünyamızda önemli bir yer edinmiş şair, siyasetçi ve düşünürdür. Önceleri parça parça Diriliş dergisinde yayınlanmış hatıraları, Diriliş yayınlarınca “Hatıralar I” ve “Hatıralar II” adıyla iki cilt halinde yayınlandı. Hatıratlar her ne kadar bir dereceye kadar öznel olsalar dahi bir dönem hakkında bilgi vericidir. Kuşkusuz Sezai Karakoç, Cumhuriyet modernleşmesine tanıklık etmiş ve Türkiye’nin geçirdiği siyasal aşamaları yaşamıştır.

Sezai Karakoç’a göre hatıraları yazmak, o günleri tekrar yaşamak anlamına gelmektedir. "Ah! Hatıralar yazmak kadar insana azap verici ne vardır? Yaşananlar bir kere daha yaşanmış gibi oluyor"(1) diyen Karakoç yine de anılarını yazmaktan kaçınmamıştır. Sezai Karakoç acı veren yanına karşın, hatıralarını yazmaktaki gerekçelerini şöyle temellendirmektedir: "Bütün bunlara rağmen, ne kadar kaçsanız, bir gün, hatıralarını yazmak, parça parça da olsa şuna buna anlatmak zorunda hatta borcundasınız. Yaşadığınız hayat, yalnızca sizin hayatınız değildir de onun için. Biraz da başkalarını yaşıyorsunuz, geçmişi yaşıyorsunuz, geleceği yaşıyorsunuz, annenizi, babanızı, kardeşlerinizi, hocanızı, sevdiklerinizi ve sevmediklerinizi yaşıyorsunuz. Bu bakımdan yaşadıklarınızın bir ölçüde de olsa bilinmesi, bir zerre kadar da olsa, bir katkı, ülke tarihine. Bu bakımdan da bir görev. Ben de dişimi sıkarak da olsa, bu görevi yerine getiriyorum, hatıramı yazmakla. " (2)

DP’nin iktidara gelmesi Türkiye siyasetinde önemli bir dönüm noktasını oluşturmuş ve Tek Parti Döneminin sona ermesini ve çok partili hayata geçişi sağlayan önemli bir dönüm noktasını oluşturur. Sezai Karakoç’a göre, "Demokrat parti kurumuş ve Türkiye çok partili düzene geçmişti ama halkın nazarında hiçbir şey değişmemişti. Yaşlılar bunu da İsmet Paşa'nın bir oyunu olarak görüyorlardı."(3)

Sezai Karakoç DP’nin iktidara gelmesinden çok CHP’nin iktidardan uzaklaşmasını daha çok öne çıkaran bir yaklaşıma sahiptir. Ancak DP, CHP’ni seçimde mağlup etmesine karşı siyasal merkezi ağırlığını ve bürokrasideki gücünü kıramamıştı. "Demokrat Parti döneminden bir şey beklemiyorduk. Ancak ne de olsa, Halk Partisi, iktidardan uzaklaşmıştı. Acaba, milletimizin yeniden dirilişi için bir şeyler yapabilir miydik, diye düşünüyorduk. Ama ne yazık ki, DP, Halk Partisi zihniyetini iktidardan alaşağı edememişti. Daha doğrusu kendisi de o zihniyetin esiriydi. Bu zaafı yüzünden millet tokatıyla yere serilmiş olan Halk Partisi'nin dirilmesine sebep oldu. Ve Halk Partisi dirilir dirilmez de kendisini dirilten DP'yi yıktı, devirdi. 27 Mayıs ihtilalı Halk Partililerin ihtilalıdır. "(4) DP’nin özü itibarıyla CHP’nden çok farklı olmadığını düşünen Sezai Karakoç, izlediği hatalı siyaset yüzünden ölmüş olan Halk Partisini dirilttiğini savunur. Kuşku yok ki, DP sahip olduğu siyasal zihniyet ile Sezai Karakoç’un beklentilerini karşılayamazdı.

Ancak bütün bunlara karşın Menderes’in önemli dönüşümler yaptığı da bir gerçektir. "İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, dünya ölçüsünde, teknoloji, insan yaşantısında çok büyük değişim yaptı. Bunu Türkiye'ye getirip, önce köylünün hayatında ve dolayısıyla bütün halkın yaşantısında büyük değişikliğe sebep olan Menderes'tir. Başkası, buna kolay kolay cesaret edemezdi. O da cesaretinin bedelini hayatıyla ödedi." (5)

Sezai Karakoç, halkın özellikle Tek Parti Döneminde yaşadığı sıkıntılar sonucu olan psikolojiyi analiz ederken, halkın siyasal baskı karşısında edilgenleştiğine işaret eder. "Köylü, devlete asker verir, vergi verir, jandarma zulmü, hükümet baskısı altında ezilir, devlet kapısında hor görülür, süründürülür, adalet kapısında ise perişan olurdu. Hükümetten bir fayda beklemez, bir zarar gelmesin psikolojisi taşırdı ."(6)Sezai Karakoç’un işaret ettiği bu durum aslında Türk modernleşmesinin izlediği yöntemle ilgilidir. Modernleşmenin halktan gelen bir talep olmaması, bu yöntemi uygularken izlenilen baskıcı yöntem ve izlenen din karşıtı siyaset halkın tepkisini çekiyordu. Modernleşmenin üzerine oturduğu pozitivist felsefi yapı, dini toplumu geri bırakan ve modern bir devlet oluşturmak için engelleyici bir yapı olarak görüyordu.

Sezai Karakoç, Özellikle Tek Parti Döneminde ortaya çıkan uygulamalardan ve bu uygulamaların halk üzerinde yarattığı korkudan söz eder. Halkın devlet baskısından duyduğu korku, psikolojik travmalara neden olmuştur. Bu da halkı aşırı tedbir almaya yöneltmiştir. "İnkılabın şiddetli yıllarında, Türkçe ezanın mecburi tutulduğu o sıralar H. Hüsnü Efendi ve dost çevresi evde birlikte namaz kılarken bile, yerin kulağı var cinsinden bir endişe ile  kameti Türkçe alırlarmış." (7) Kuşku yok ki, bu baskı ortamı, halkın zihninde kimin geleceği değil, kimin gideceğini önemli hale getirmişti. Halkın bütün motivasyonu yaşadığı korku ve kıtlığın nedeni olarak gördüğü Halk Partisini iktidardan uzaklaştırmak oluşturmaktadır. Devlet baskısının yarattığı korku iklimi böyle patolojik bir ortamın doğmasına neden olmuştur.

Sezai Karakoç, çeşitli partilerden teklif almasına karşın uzun yıllar siyasetin uzağında kalmıştır. Bunun nedeni bir partiye angaje olduğunda düşüncelerini halka ulaştırmadaki endişesidir. "Bugüne kadar, partilere girseydim, ancak susup oturmam karşılığında birtakım mevkiler verirlerdi. Oysa bu tür politikalardan uzak durarak düşüncelerimi mümkün olduğu kadar halkıma anlatma imkanı buldum."(8) Daha sonraki yıllarda siyasete girmeye karar verdiğinde, Diriliş Partisini kurarak yola devam edecektir. Aslında onun hedefi siyasal iktidarı ele geçirecek bir siyasal mücadeleye girmekten çok tarihe kayıt düşmektir.

Sezai Karakoç’un hayatında Necip Fazıl’ın özel bir yeri vardır. Necip Fazıl kendine özgü özellikleri olan biridir. "Bir süre sonra bana bankalardan Üstadın bonolarını ödemem için yazılar gelmeye başladı. Ödeyecek durumda değildim. Üstada mektup yazıp durumu bildirdim. Fakat herhalde onun da ödeyecek durumu yoktu ki, kağıtlar gelmeye devam etti. Hatta bir gün, ben Beyoğlu Vergi Dairesindeyken İlhan Evliyaoğlu, Karaköy'deki Teftiş Kurulu odasından telefon edip bu kağıtlardan birinin geldiğini bildirdi. "Necip Fazıl'la senin borcun" diye üsteleyerek. Günlerce üzüntüsünü çektim bu bonoların. Müfettiş muavini olmasanız, önemli değil, maaşınızdan icra yoluyla keserler, olup biterdi. Fakat göreviniz buna müsait değildi. Hele o günün zihniyetine göre, Necip Fazıl'la bankalardan böyle bir borç para almış görünmeniz korkunç bir şeydi. Borç alacak kimsem de yoktu. Günlerce üzüntü içinde kaldığımı gören annem, beni sıkıştırınca söylemek zorunda kaldım. Onlar da Ergani'den gelirken sattıkları ev eşyasının parasından ellerinde kalanı bana verdiler, maaşları da ekleyerek o borçları ödedim. O günün parasıyla hepsi 2500- 3000 lira kadardı. Çok para değildi. Ama olmayınca sıkıntı büyük olmuştu. Üstad da : Bana gelmeyip de mektup göndermene kızdım. Mektupları açmadan yırttım" demişti. "(9)

Cumhuriyet modernleşmesi sürecinin özellikle Tek Parti döneminde Osmanlı/İslam tarihine ait birikime karşı yaşanan duyarsızlık ve reddediş, Sezai Karakoç’un eleştirel baktığı konulardan biridir."Tarihe karşı bu ihanet, sadece Balıkesir'de işlenmiş değil. 1950'ye kadar, geçmişimizle ilgimizi koparmak için bilerek, devlet eliyle, ülkenin her tarafında türbeler, mezarlıklar tahrip edilmiş, eski kitaplar, nice paha biçilemez elyazması kitaplar, cahil yöneticilerin marifetiyle yakılmıştır. Hatta anlatıldığına göre, ayetler yazılı kitabeler, mezar taşı kitabeleri dahi lağım kanallarında kullanılmıştır." (10)

Türkiye'yi anlamak, Türk halkının CHP karşıtlığını analiz etmek, özellikle Tek Parti Dönemi'nde yaşanan kültürel soykırım politikalarıyla yakından bağlantılıdır. Muhafazakar dindarlar hala bilinç altını belirleyen bu tarihsel alt yapıyla hareket ederler. Bu tutum muhafazakar dindarları sağ- milliyetçi ve muhafazakarların tarafına itmiştir. Başlangıçta zaruretin sonucu olan bu tercih zamanla İslamcılığın önünde en büyük engellerden birine dönüşmüştür.

Sezai Karakoç, Cumhuriyet modernleşmesi sürecinde önemli bir alim olan Bediüzzaman Said Nursi hakkında da değerli bilgiler vermektedir. Said Nursi’nin İnönü, Menderes ile ilişkileri konusunda önemli tanıklıklarını aktarmaktadır. "Biz denizciler Caddesi'nde Yeğenbey Vergi Dairesinde görev yapıp arkadaşlarımızla gün geçirirken, olaylar daha da ateşlenme işaretleri vermeye başladı. Bediüzzaman'ın Isparta'da hareketle doğuya doğru gittiğini yazdı gazeteler. İnönü, Hükümeti, Bediüzzaman'ı doğuya göndermekle itham etti. Bunun üzerine Hükümet, radyodan kararnamesini tebliğ edip Bediüzzaman'ın Isparta'da oturması, başka bir yere girmemesini sağlamalarını idarecilerden istedi. O zaman çıkan bir söylentiye göre, Bediüzzaman: " Menderes bizi İsmet Paşa'ya rüşvet verdi." demiş. Bediüzzaman'ın, bir nevi, Hükümet kararıyla Isparta'da ikamete memur edilmesi, tabi ki gayri kanuni ve gayri hukuki idi. Hatta Yaşar Kemal'in Cumhuriyet'te bu konuda bir yazısı çıktı. Yaşar Kemal: " Ben Bediüzzaman Said-i Nursi'yle şüphesiz aynı düşüncede değilim. Ama her yurttaş gibi Said-i Nursi'nin de seyahat hürriyeti vardır. Bu hürriyetin elinden alınmasına kimsenin hakkı yoktur. Bu hürriyeti Hükümet kısıtlayamaz, ben buna karşıyım." diyerek gerçekten o zaman için çok kişinin cesaret edemeyeceği bir hakşınaslık örneği gösterdi."(11)

Said Nursi dönemin en önemli İslam alimlerinden biridir. Onun hayatı, düşünceleri, bilgi düzeyi ve mücadelesi, bir alimin nasıl davranması gerektiği konusunda son derece değerli bilgiler vermektedir. “Bediüzzaman, kabına sığmayan bir zeka, eşsiz bir hafıza, güçlü bir irade sahibi, çocukluk ve gençliğinde öğrenme merakıyla medreseleri dolaşmış, kendisine hocaların güç yedirmediği bir alim, , cesur, ömrünü İslam için vermiş, feda etmiş bir mücahittir."(12)

Said Nursi, DP yöneticilerini zaman zaman yapacakları konusunda uyarmıştır. Öyle görülüyor ki, Ezanın aslına döndirülmesi ve Ayasofya Camii’nin açılması dindarların öncelikleri arasındaki yerini her zaman korumuştur. "Bediüzzaman, DP yöneticilerini İslam için teşvik etmiştir. 1958' de bir mektubu Risale-i Nur talebeleri arasında dolaşmıştı. Bu mektupta, Menderes ve Tevfik İleri İslam kahramanı olarak vasıflandırılıyordu. Muhalefetin hücumlarına karşı, üç şey yerine getirilerse iktidarların süreceğini, yoksa yıkılacağını söylüyordu o mektupta Bediüzzaman :" Bu üç şeyden birincisini yaptınız. Ezanı aslıyla okuttunuz. Eğer Ayasofya'yı cami olarak açar ve Risale-i Nur' u radyodan okutursanız bir badireden kendinizi korumuş olursunuz" diyordu özetle. Mektubu ben de okudum. Otantik olup olmadığını bilmiyorum. Ama üslup tamamen Bediüzzaman'ın üslubu idi. Taklit olduğunu sanmıyorum"(13)

Said Nursi, yaşamı boyunca düşüncelerinden dolayı devlet tarafından gözetim altında tutulmuştur. Hakkında “dini siyasete alet etmek” suçlamasıyla çok sayıda dava açılmıştır. "Bediüzzaman bir mahkemede, dini siyasete alet ettiği iddiasına karşı: " Allah bizi dini siyasete alet etmekten korusun. Ben dini siyasete alet etmem. Eğer imkanım olsa, siyaseti dine alet ederim." demiştir. Bu sebeple günümüzde Nurcu geçinip de boğazlarına kadar siyasete batan, sonra da başkalarına Bediüzzaman'ın siyasete karşı olduğunu söyleyenler kendi hesaplarına büyük bir çelişki içindedirler. Hatta bunlardan bir grup, belli bir siyasi partiyi tutmayı Nurculuk gereği saymaktadır ki, asıl kabul edilemeyecek olan da budur "(14)

Sezai Karakoç, takipçilerinin Said Nursi hakkındaki düşüncelerini de eleştirmektedir. Kuşkusuz Said Nursi’yi izleyenlerin, Said Nursi etrafında oluşturduğu efsanevi kişilik kabul edilemez. "Tabi ki, fikirlerini nas gibi kabul etmek, onlara yanılmazlık atfetmek yanlış olur. Düşüncelerini zaman içinde değerlendirmek gerekir. Kendisi ve Risale-i Nur hakkındaki ifadeleri de zamanın dehşetli baskısı düşünülürse, talebelerine moral vermek için zaruretten başvurulmuş bir üslup meselesi gibi görüp hoşgörüyle karşılamak ama bugün için tıpatıp geçerli kabul edilemeyeceğini bilmek gerekir."(15)

Türkiye siyasetinin dönüm noktalarından biri 27 Mayıs Darbesidir. Bu darbe askeri ve sivil bürokrasinin gerçekleştirdiği ve darbe geleneğini kurumsallaştıran bir özelliğe sahiptir. Özellikle darbecilerin Yassıada yargılamaları hukuk tarihi açısından yüz karasıdır. Yargılamar sırasında çoğu kişi DP lehine bir şey söylemeye çekinirken Necip Fazıl’ın meydan okuyan duruşu son derece değerlidir. "Necip Fazıl Bey'de şahit olarak Yassıada'ya çağrıldı. Necip Fazıl Bey, Menderes'i övdü. Hep radyodan dinledik ifadeleri. Bunun üzerine hakim:" Sen, örtüsü ödenekten para aldın mı?" diye sordu. " Aldım, davam için aldım. Taştan taşa çalınan Anadolu'nun gençliğini kurtarmak için aldım. " deyince hakim:" Davan nedir?" diye sordu. O zaman Necip Fazıl Bey'de:" Davam, şarkın ruhuyla garbın kafasını birleştirmek, mezcetmektir. "diye cevap veriyor. Hakim:" Ama gençlik seni tutmuyor. Senin aleyhinde gösteri yapıyor. " deyince Üstat Necip Fazıl:" O gürültü yapanlar, hakiki gençlik değildir, Gençlik, susuyor. Bir bandonun arkasına takılan gürültücü çocuklardan ibaret değildir bir semtteki bütün çocuklar." şeklindeki bir benzetmeyle cevap veriyor. Sonradan Necip Fazıl da tutuklanarak hapse konuldu."(16)

27 Mayıs Darbesi sırasında uygulanan tedbirler ve yaratılan baskı ortamı halkı büyük ölçüde sindirmiştir. Ancak yine de bireysel karşı çıkışlara rastlanmaktadır. Ahmet Çiftçi’nin hikayesi de bunlardan biridir. Ahmet Çiftçi’nin başına gelenler dönemim hukuk anlayışı hakkında yeterince bilgi vericidir. "27 Mayıs Hareket'inde memlekette kimseden bir ses çıkmamıştı. Sadece gazetelerde Ahmet Çiftçi isminde birinin kamyon arkalarına halkı başkaldırmaya çağıran bir kağıt yapıştırdığı haberi çıktı. Ahmet Çiftçi, idam isteğiyle yargılandı. Mahkemede açıkça halkı 27 Mayıs'a karşı harekete çağırdığını söyleyerek korkusuzluğuyla herkesi şaşırttı. Babası oğlunu kurtarmak için " oğlum 9 yaşındayken düştü. Başındaki yarık izi bunun delilidir. O günden sonra böyle korkusuz oldu" diyor. Ahmet çiftçi bunu kabul etmiyor, " Babam, bana acıdığı için yalan söylüyor" diyor. Adli tıpta cesur bir hanım, diğer tabipler, neticede idamdan kurtardılar Ahmet Çiftçi'yi. Sonradan arkadaş olduk kendisiyle. Hapisteyken her yüksek rütbeli subayın İstanbul'a gelir gelmez kendisini çağırıp görmek istediklerini söylemişti. Hapishanede kendisini tokatlayan bir subayı ağlattığını anlatırdı. Geçen yıllarda genç denecek yaşta vefat eden Ahmet Çiftçi arkadaşımız şen, temiz kalpli, cesur, dindar bir arkadaştı. Kendisine Allah'tan rahmet diliyorum." (17)

Sezai Karakoç’un anıları, yakın tarih hakkında değerli bilgiler vermektedir. Toplumda düşünceleriyle belli bir etki bırakmış kişilerin anıları, hem verdikleri mücadele, hem ilişkileri, hem de toplumsal ve siyasal açılardan önemli tanıklıklar içermektedir. Bu anlamda Sezai Karakoç’un anıları, kendi yaşamı ve yakın geçmişimizde yaşananlar hakkında önemli bilgiler vermektedir.

  1. Sezai Karakoç, Hatıralar l, Diriliş Yayınları,s: 67
  2. Sezai Karakoç, Hatıralar l, Diriliş Yayınları,s: 68
  3. Sezai Karakoç, Hatıralar l, Diriliş Yayınları,s: 204
  4. Sezai Karakoç, Hatıralar ll, Diriliş Yayınları, s: 247
  5.  Sezai Karakoç, Hatıralar l,Diriliş Yayınları, s: 207
  6.  Sezai Karakoç, Hatıralar l, Diriliş Yayınları, s: 205-206
  7.  Sezai Karakoç, Hatıralar l, Diriliş Yayınları, s: 252
  8.  Sezai Karakoç, Hatıralar l, Diriliş Yayınları, s: 363
  9.  Sezai Karakoç, Hatıralar ll, Diriliş Yayınları,s: 33-34)
  10. Sezai Karakoç, Hatıralar ll,s:54
  11.  Sezai Karakoç, Hatıralar ll, s: 143
  12. Sezai Karakoç, Hatıralar ll,s:147
  13.  Sezai Karakoç, Hatıralar ll, s: 148
  14. Sezai Karakoç, Hatıralar ll, s: 149
  15.  Sezai Karakoç, Hatıralar ll, s: 150
  16.  Sezai Karakoç, Hatıralar ll,s: 216

Hertaraf.com

ZehraZehra

seyyidezehra@outlook.com