MAKALE
Giriş Tarihi : 27-10-2022 16:08   Güncelleme : 10-11-2022 09:23

Atasoy Müftüoğlu Yazdı: Ahlaki bir devrimi, bir bilinç devrimini gerçekleştirmek gerekiyor...

Atasoy Müftüoğlu Yazdı: Ahlaki bir devrimi, bir bilinç devrimini gerçekleştirmek gerekiyor...

Atasoy Müftüoğlu İslami Analiz'de "Zaman Bilinci" başlıklı bir yazı kaleme aldı.

İşte o yazı: 

Bugünün dünyası ve toplumları; çok yönlü, çok boyutlu değişimlerin, çok yönlü, çok boyutlu altüst oluşların, çok yönlü, çok boyutlu saldırıların gerçekleştiği, gerçekleştirilebildiği bir dünya  ve toplum haline geldi. Edilgenliği, tekdüzeliği ve taşralılığı bir kader haline getirerek, dokunulmaz bir geleneğe dönüştüren İslam toplumları ve kültürleri, bu büyük değişim, altüst oluş ve saldırılar karşısında bugün, bütünüyle savunmasız bir konumda bulunuyor, hiçbir şekilde, hiçbir alanda bağımsız ve özgün bir içerik üretemiyor. İçerisinde bulunduğumuz dönemde İslam toplumları, şimdiki zaman algısı olmayan bir geçmiş ile, geçmişi olmayan bir şimdiki zaman yaklaşımı arasında sıkışıp kalmış bulunuyor. Edilgenlik, tekdüzelik ve taşralılıkla malûl bulunan toplumlar ve kültürler olayların ve tarihin peşinde sürüklendikleri için, bağımsız/eleştirel ve özgün olay-tarih-kültür üretemiyor. Bu tür toplumlarda, uzun vadeli düşünme/tasavvur yetisine sahip olmayan pragmatik muhafazakarlıklar, uzun vadeli tasavvur/tahayyül ve umutlar yerine, anlık/günlük/bayağı çıkarları, çıkar mücadelelerini seçiyor.

Günümüzde insanlık, teknoloji kültürünün nesneleri haline geliyor. Teknoloji kültürü bir karşı kültür oluşturuyor. Bugünün tarihi teknolojileşiyor ve teknolojik tahakküm insani-ahlaki amaçlarla kontrol edilemiyor. Biyoteknolojik saldırılar insani varoluşu, insani hayatı tehdit ediyor. Özgün-bağımsız kültürler, medeniyetler ve bilgelikler, tercihler ve tarzlar neoliberal karşı kültür tarafından yerlerinden ediliyor. Neoliberal hayat tarzı, ruhu ve ahlâkı olmayan, hazcı bedenler dünyası/toplumları oluşturuyor. Neoliberal otorite ve meşruiyet biçiminin evrenselliği, bütün fuhşiyat ve münkerat biçimlerine evrensel bir meşruiyet kazandırıyor. Neoliberal meşruiyet; ahlak ve kültürden, bilgi ve bilgelikten yoksun, çıkarları ve ihtirasları için yaşayan yaratıklar yetiştiriyor. Neoliberal aynılaşma, türdenleşme; farklılık ve özgünlüklere, özgün değerlere değer vermeyen standartlar oluşturuyor.

Bir toplum, ahlaki sınırlamalara, ortak değerlere, ortak anlam ve ortak hafızaya tabi olduğunda gerçek bir toplum olur. Günümüzde neoliberal hayat tarzı hiçbir ahlaki kısıtlama ve sınırlamayı kabul etmiyor. Neoliberal bugüncülük, geçmişi ve geleceği olmayan toplumlar oluşturuyor. Bütün bu nedenledir ki, bugün halkın ve toplumun yerini kitle/kitleler alıyor. Kitleler politik sloganlarla, klişe ve kalıplarla, fanatizmlerle yönlendirilebiliyor. Kültürsüzleştirilen ve politik popülizmle sınırlandırılan toplumlarda insani yetenekler, entelektüel yetenekler/nitelikler gelişme imkanı bulamıyor. Komplocu düşünceler, yorumlar daha çok kültürel-entelektüel yoksullukla malûl bulunan toplumlarda etkili olabiliyor. Aynı şekilde paranoyak politik fanteziler de, bu toplumlarda tayin edici bir noktaya gelebiliyor. Bu tür toplumlarda, taşralı politik kadrolar ve iktidarlar İslam’ı kolaylıkla sömürgeleştirebiliyor. Sözünü ettiğimiz toplumlarda siyaset gerçeklerle ilgilenmiyor, gerçeklere kayıtsz kalan algılarla siyaset yapılabiliyor. Bu nedenledir ki, bugün, bütün tolumlarda faşizm önlenemez bir biçimde yükseliyor, yeni otoriter biçimler, popülist ve dogmatik biçimler ortaya çıkıyor.

İslam dünyası toplumlarında, Türkiye’de de yaşandığı üzere politik-popülist propaganda dili ve söyleminin hakimiyeti sebebiyle, varoluşsal meseleler, derinlikli ve nitelikli meseleler kamusal alandan sürgün edilebiliyor. Politik-popülist propaganda dili ve söylemi hiçbir güzelliğe, bilgeliğe, hiçbir incelik ve estetiğe, hiçbir tefekküre geçit vermiyor. Bu dilin ve söylemin entelektüel hayata, tefekkür hayatına hiçbir şekilde, hiçbir katkıda bulunmadığını bilmek gerekiyor. Bugün Türkiye’de maddi/ekonomik sorunlar-yoksunluklar, çok büyük bir hassasiyetle takip edilirken; zihinsel/entelektüel/kültürel ahlaki yoksulluklar-yoksunluklar, yenilgiler, çürüme ve yabancılaşmalar, hiçbir biçimde bir sorun teşkil etmiyor, kamusal alanda tartışma/sorgulama konusu yapılmıyor. Kitleleri nesneleştiren/şeyleştiren konformizm ve geleneğin derin ve ağır baskısı, yeni bir bilincin doğuşuna/inşasına izin vermiyor. Çok aziz ve mükerrem İslam, konformist ve partizan bir yorumun sınırları içerisine hapsedildiği için, Müslüman halklar, toplumlar ve kültürler, İslamın bağımsız/bütüncül/kapsayıcı varoluşsal/özgün dünyası ile değil, politik iktidarlar/tiranlıklar tarafından araçsallaştırılan, sömürgeleştirilen, biçimsel-yüzeysel-folklorik tezahürleriyle ilgileniyor. Politik ihtiraslar, ihtirasların tiranlığı, etnik bağnazlıklar, mezhepçi-kabileci-hizipçi bağnazlıklar bütün enginliklerin, bütün bilgeliklerin, bütün inceliklerin ufkunu kapatıyor. Bugün, bütün Müslümanların, bütün farklı/özgün varoluşları hakkaniyet ölçüleri içerisinde değerlendirerek, yerli-milli yorumların ötesine geçmeleri gerekiyor. İslami açıdan, insanlığın birliği açısından yerli-milli yorumun çok derin bir patalojinin tezahürü olduğunu bilmek/hatırlamak gerekiyor. Bugün, bütün dünyada Müslüman halklar, kimliklerini, kişiliklerini ve onurlarını kaybetme pahasına, sömürgecilerin kendilerine dayatmış bulunduğu çok yönlü uzlaşmalarla hayatlarını sürdürüyor. Günümüzde, kendilerini muhafazakar/dindar olarak tanımlayan kesimler, maruz kaldıkları tekdüzelik ve taşralılık sebebiyle, ahlaki kayıplar pahasına, entelektüel kayıplar pahasına; içerisinde yaşadıkları toplumlarda yalnızca politik propaganda başarılarını akılsızca-düşüncesizce ve çılgınca alkışlıyor, marazi bağlılıklara din’i bir meşruiyet kazandırmaya çalışıyor.

Aziz İslamın ve Müslümanların, dünya siyaset tarihinin en kirli, en bayağı politik oportünizmi tarafından araçsallaştırılması, bu oportünizmin İslam ve Müslümanlar üzerinden keyfi ve katı bir tekel oluşturması, sözünü ettiğimiz oportünizmin Türkiye’de de yaşandığı üzere, “siyasal İslamcılık” olarak tanımlanması benzeri görülmeyen korkunç bir trajediden ibarettir. Konformist ve oportünist bir toplum ve siyaset, radikal/yapısal/bağımsız bir değişim ve dönüşümü bütünüyle imkansız kılar. Konformizmle, geçmişin baskısı ile yüzleşmeyen bir toplum ve kültür yeni bir başlangıç yapamaz, yeni bir şey söyleyemez, tarihin dikkatini çekemez, radikal seçenekler üzerinde çalışamaz. Bir toplumun konformizmle, katı gelenekçilikle yüzleşebilmesi, sağlıklı bir değişimi başlatabilmesi için, her şeyden önce, eleştirel düşünme yeteneği kazanması gerekir. Bugün, İslam toplumlarında, Türkiye’de de, din’i hayatı büyük ölçüde, geleneğin keyfi-pragmatist müdahaleleri belirliyor. İslami bilinç ve dikkat, geleneğin seçici ve eleştirel bir hassasiyetle korunmasını ister. Bir toplumda dışlayıcı otoriter politik popülizmin ölçüsüz yükselişi, ilgili toplumun eleştirel düşünme-sorgulama yeteneğine sahip olmadığını gösterir. Bugün, İslam toplumlarında siyasal fanatizm psikopatolojinin konusu haline gelmiş bulunuyor. Siyasal körleşme, ne yazık ki, günümüzde siyasal bir hezeyana dönüşüyor.

İslam toplumlarında, içerisinde yaşadığımız toplumda da, konformist kültür, bilinçsiz/ruhsuz/hareketsiz, muhafazakar derin bir rahatsızlık oluşturuyor. Her konformizmin tarihi ve dünyayı görmezden gelen, dikkate almayan dindarlık biçimleri oluşturduğunu bilmek/anlamak gerekir. Her konformizm düşünmeye, sorgulamalar yapmaya engel teşkil eder. Tarihsel farkındalıklara sahip olabilmek için, bilinçli rahatsızlıklara ihtiyacımız olduğunu hatırlamak gerekir.

İslami bir gelecek, konformist zamanlar/ilgileri/bağlılıkları/yorumları, hayat tarzlarını bütünüyle terkederek, bilinç zamanlarıyla, bilinçli hayat ve düşünce tarzlarıyla buluştuğumuzda başlayabilir. Popülizmin ve hamasetin diliyle bugünün dünyasını, gerçekliğini yorumlayabilecek, çözümleyebilecek, bugünün dünyasını ve gerçekliğini dönüştürebilecek bir kültür oluşturulamaz. İnsanlığa ve tarihe hitap edebilecek bir kültür, dünya görüşü, hayat tarzı, yerli-milli sınırları aşarak evrensel olmak zorundadır. Bütün ırkçılıklar, milliyetçilikler, sömürgecilikler, keyfilikler, tahakküm ihtirasları evrensel iyiliğin ve barışın düşmanıdır. Bugün, ideolojik-etnik-mezhepçi bencillikler/ihtiraslar öngörülemez bir dünya oluşturuyor. İnsanlık her tür bayağılığın, politik-kültürel bayağılığın sıradanlaştığı kurşun gibi ağır zamanlarla sınanıyor. İçerisinde yaşadığımız sahte özgürlükler çağında, cinsel bayağılaşma çağında, kimi kesimler ideolojik sömürgecilik yoluyla, kimi kesimler de duygusal sömürgecilikler yoluyla ideolojik yalanlara, duygusal yalanlara maruz bırakılıyor.

Sistematik edilgenlik, tekdüzelik sebebiyle, zihinsel-entelektüel-kültürel çölleşmeyi-ufuksuzluğu aşamayan İslam toplumları, İslami bütünü, bütünlüğü temsil iradesine-yeteneğine sahip olmadıkları için, popülist yerli ve milli parçalara bölünüyor. Her yerli-milli, bencil ve bağnaz parça, kendi mağarasına kapandığı için, insanlığın ilgisini çekebilecek bir vizyon-misyon oluşturamıyor. İnsanlığın ilgisini çekebilecek bir dil-kültür oluşturamayan bencil ve bağnaz mağaralar, hiçbir zaman gerçekleşmeyecek hamaset özlemleri içerisinde ömür tüketiyor. İslami bütünü ve bütünlüğü temsil-tecrübe özgürlüğüne sahip olmayan iradesiz parçalar kendi oluşturdukları mağaralarda, tek karizmatik figürün-kişinin ufkuna ve psikolojisine teslim olarak, duygusal aşırılıklar ve fanatizmle vulgarize edilmiş, otorite ve meşruiyeti olmayan bir dindarlığı yaşatmaya çalışıyor. Her tür fanatizmin fikirsizlikle malûl olduğunu hatırlamak/hatırlatmak gerekiyor. Her tür fanatizmin bilgi-bilgelik ve bilinç yoksunluğunu içselleştiren toplumlarda etkili olduğu bilinen bir gerçektir. Her tür fanatizmin, sağ-sol-seküler ya da muhafazakar fanatizmlerin, ortak özellikleri tefekkür, nitelik ve derinlik içermemesidir. Bugün, İslam toplumlarında, içerisinde yaşadığımız toplumda da, din’i değerleri, hassasiyetleri araçsallaştırarak, politik çıkar ve iktidar hırslarıyla gerçekleştirilen, sıradanlaştırılan, kitlelerin büyük ilgisine mazhar olan politik-popülist-muhafazakar-milliyetçi-sağcı dil ve söylem, toplumda ne kadar değerli ve nitelikli şey varsa hepsini birer birer değersizleştirmiş bulunuyor. Hamaset kültürüyle bütünleşen toplumlarda, bilinç özgürlüğü, eleştirel düşünce-tefekkür ve sorgulama özgürlüğü sadece politik bir propaganda klişesi olarak var olabiliyor.

Hangi toplumda olursa olsun bilinçsizlik, bağnazlık, fanatizm ve bencillikler, bütün umutların ertelenmesine neden oluyor. İçeriden konformist kültüre, dışarıdan neoliberal kültüre maruz kalan toplumlar, özgün-bağımsız kültürel-felsefi içerik üretemezler. Konformist bir kültür, önyargıları ve karşıtlıkları derinleştirir. Hamaset ve popülizmin yükselişi, bilinç yeteneğinin kaybı ile yakından ilgilidir. Neoliberal kültür-ideoloji bugün, fıtri-doğal-ahlaki sınırları, teknolojik-kimyasal yöntemlerle erkeklerle-kadınları ve çocukları metalaştırmaya çalışıyor. Farklı kültürlere, hayat tarzlarına temsil özgürlüğü iddiası taşıyan neoliberal kültür-ideoloji, bugün, bütün toplumlara tekbiçimliliği-türdeşliği dayatıyor. Neoliberal özgürlük, bayağı arzuların-tutkuların özgürlüğü anlamına geliyor. Tahakküm ve tüketim ihtirasları gezegenin bütün kaynaklarını ve imkanlarını tüketiyor, tabiatı tahrip edilebilir, şeyleştirilebilir bir nesneye dönüştürüyor. Kapitalist kültürün geniş kapsamlı dönüştürücü etkisi karşısında hiçbir muhafazakarlık tutunamıyor. Piyasa kapitalizminin önlenemeyen yükselişinin, din’i otorite ve meşruiyetin sarsılmasıyla yakından ilgili olduğunu hatırlamak gerekir. Bugünün dünyasında aklı tahrif eden inançlar gibi, inançları tahfif eden akıllar da insanlığın çok ciddi çelişkilerle bütünleştiğini gösterir.

Günümüz dünyasında-toplumlarında teknoloji algısı, ilgisi, teknoloji kullanma yeteneği, teknolojik bağımlılıklar özellikle genç kuşakları sosyal-kültürel-entelektüel hayata bütünüyle yabancılaştırıyor. Teknoloji kültürü, entelektüel hayata, felsefi hayata meydan okuyor. Bir diğer yanda, İslam toplumlarında konformist kültürün belirleyici otoritesi-etkisi, Müslüman bireylerin, İslami bilinç zemininde entelektüel-zihinsel üretkenliklerini de imkansız kılıyor. Dijital sömürgecilik, bütün toplumlarda genç kuşakları aynılaştırırken, ideolojik bir yorum aracılığıyla da genç kuşakları kimliksizleştiriyor, onları dijital sürülere dönüştürüyor. İslami bir gelecek için, her şeyden önce bilinçli varoluşun-yaşayışın en büyük imkan olduğunu kaydetmek gerekiyor. Bilinçli varoluş ve yaşayış, ancak, farkında olarak, sorgulayarak, sorumluluk alarak, paylaşarak, dayanışarak, risk alarak, büyük sorular sorarak, büyük cevaplar vererek, bütün önyargıları ve bağnazlıkları aşarak, eleştirel bir zaman bilincine sahip olarak gerçekleştirilebilir.

Bugün İslam toplumlarında halklar, duygusal sömürgeciliğe maruz kaldıkları için, zaman ve tarihe yabancılaştırılmış, romantik duyarlılık biçimlerine mahkûm edilmiştir. Romantik duyarlılıklara mahkumiyet sebebiyle, İslam toplumlarında düşünsel-kültürel hayat, seküler liberalizmin sonrası bir kültürel-siyasal düzeni tasavvur ve tahayyül edemiyor. İslam toplumlarında akılsız ve düşüncesiz bağlılıklar, sadakatler ve mutlak itaat inancı, bu toplumların totaliter toplumlar olduğuna işaret ediyor. Aziz İslam’ın totaliter amaçlarla kullanılıyor, kullanılabiliyor olması, İslamın değersiz ve işlevsiz kılınmasıyla sonuçlanıyor.

Yeni bir siyasal-kültürel seçeneği arzu etmekle, bu seçeneği oluşturmak, inşa etmek, somutlaştırmak birbirinden çok farklı bir şeydir. Neoliberal narsisizmin küresel bir sorumsuzluk ve sınırsızlık sergilediği, bu sorumsuzluğun ve sınırsızlığın küresel sorunlara-bunalımlara neden olduğu bir çağ’da, İslami bir kültürel-siyasal seçeneği tasavvur edebilmek için, İslami entelektüel hayatın, bütün pragmatik-oportünist çerçeve ve ilgileri aşarak, ahlaki bir devrimi, bir bilinç devrimini gerçekleştirmesi gerekir.

ZehraZehra

seyyidezehra@outlook.com