Esed, ekmek fırınını bombalamış.
Esed, ekmek kuyruğunda bekleşen kalabalıkların üzerine ateş açmış.
Esed, ekmek almak için fırının önüne gelmiş kadın, çocuk, yaşlı kimseleri bombalamış.
Esed, ekmek parasını küçücük avuç içlerinde sıkıca tutan kız çocuğunu bombalamış.
Esed, ekmek almak için fırına gelmiş, sıralarını beklerken birbiriyle şakalaşan, oynayan çocukların üzerine bomba atmış.
Esed…
Bomba…
Ekmek…
Çocuk…
Savaş bitecek bir gün.
İnsanlığın birbiri ile olan savaşı da kendisi ile olan savaşı da bir gün bitecek, sona erecek.
Hiçbir savaş sonsuza dek sürmedi çünkü. Fakat biten her savaşın ardında her zaman bir kazananın olmadığını, ertesinde gelen kargaşa ve belirsizliklerin savaş anlarını arattığını da görmüyor değiliz yenidünya düzeninde.
Bir savaşın kimler arasında geçtiği değil çıkacak sonuçların kimlere ne fayda sağlayacağına bakmak gerekiyor aslında. Görünürde bir yanda zalim Esed’in terörü, diğer yanda kendi aralarında belli bir düzeni ve birliği sağlayamamış muhalifler var. İki tarafta ellerinde ki tüm güçleri karşı tarafı bitirmek için kullanıyorlar. Bu karmaşanın dışındaymış gibi görünen ve sonucu etkilemeye çalışan Türkiye, Rusya, Amerika, İran ve İsrail’de bütün bu olayların gözlemcisi statüsünde. Esad’sız bir Suriye’den İran’ın, Amerika’nın ve Türkiye’nin kendilerince beklentileri ve hazırlıkları var. Ama tüm bu denklemlerden nasıl bir sonuç çıkacağı belirsiz. Tüm istatistikler aniden gelişecek bir olay ile tüm anlamını yitirdiğini gördük geride kalan günlerde. Yaptığımız ise “ hakkımızda, haklarında tez vakitte hayırlısını ver Allah’ım!” serzenişi. Elimizden gelenin, dilimizden dökülenin en kallavi cümlesi de bu çünkü.
Yarına olan imanımız bazı anlamsızlıklara teselli edici bir cevap olarak sol yanımızda duruyor hâlâ. Ama kafamız da dolaşan, acabalar, belkiler, nedenler tüm baskılarını kuruyorlar aklımıza, fikrimize. Sonra dediğim gibi yapıyoruz yine “ tez vakitte en hayırlısı olsun lütfen” serzenişi.
Unutmaya çalışıyoruz.
Ertesi gün gelişecek haberlere, görüşmelere umut bağlayıp içimizde ki bu rahatsız edici soru işaretleri ve cevapsızlıkları geçiştirmeye çalışırken yine Esed, fırında ekmek için bekleşenleri bombalıyor. Sonra Esed’in bombalarından kaçıp mahallemize yeni yerleşen bir muhacir Suriyeli ailenin sobalarının olmadığını, battaniyenin Türkçesini bilmedikleri için üşümeyi tarif edişlerini izliyoruz yutkunarak. Ev sahibinin kümes bile olamayacak bir evi fahiş rakamlarla onlara kiraladığını duyuyoruz sonra.
Esed ile imtihan olan Suriyeliler, Suriyeliler ile imtihan olan Türkiyeliler bu savaşın görünmeyen tarafları. Ortalık kaybedenden geçilmiyor anlayacağınız.
Görünenlerin gerisinde kalan, ferasetin ardına gizlenen, uzun kısa tüm vadelerin sona erdiğinde geriye kalanın ne olacağı da ortada aslında.
Esed olmayacak
Çocuklar olmayacak
Ekmek olmayacak…
Bombalar, sadece bombalar olacak, kalacak…
Bütün varlıkların ve sonuçların yaratıcısından dileğimiz, gözümüzün görmediği, ferasetimizin ermediği bu adı konulmamış, kazananı belirsiz savaşın bir an önce bitmesi.