Diyanetin Yetimleri Fahri Kur'an Kursu Öğreticleri

Mehmet Deveci

13-07-2016 19:44

DİYANETİN YETİMLERİ FAHRİ KUR’AN KURSU ÖĞRETİCİLERİ

 

Ku’ran öğrenmenin ne çok sevap olduğunu hepimiz biliyoruz. Kur’an’ın bir harfinin okunmasına Rabbimizin onlarca sevap yazdığını, dünya döndükçe Kur’an’ın öğrenilip öğretileceğini de…

Yaz tatillerinde çocuklarımız, diğer zamanlarda diyanet tarafından açılan kurslarda büyüklerimiz bu hizmeti fazlasıyla görüyorlar.

Ne kadar büyük nimet değil mi?

 

Eskiler anlatırdı. Jandarma korkusundan dağlarda kaçak bir şekilde öğrenirlermiş Kur’an’ı..  Yine hocası olmayan yerlere, uzak şehirlerden getirttikleri öğreticiler ile zor şartlarda öğrenirlermiş. Anne ve babalarımızın dillerindeki mahreci bozuk okumalar da bu zamanlardan kalma öğrenmelerin eseri.

Şimdi durum farklı. Ne kadar hamd etsek az. Neredeyse her mahallede Kur’an kursu var. Yazın klimalı, kışın en güzel ısıtma sistemi ile döşenmiş sınıflarda gelen kursiyerlere eğitim veriliyor.

 

Bu resme dışarıdan baktığımızda gözden kaçan, dışarıdaki kimselerin farkına varmadığı bir ayrıntı var ama. Belki de kimsenin farkına varmaması bu kişilerin, yani öğreticilerin fedakârlığı ile alakalı.

 

Evet, Kur’an Kursu öğreticileri. Bu kutsal görevi yürüten, ilköğretim seviyesinden yaşı yetmişlere, seksenlere kadar uzanan yaşlı teyzelerimize Kur’an öğreten kimselere verilen isim bu. Öğrencilerin dilinde onların adı “Hoca’m”. Hoca bile değil. Aradaki bağ o kadar kuvvetli ki hoca tabiri yavan ve soğuk kalıyor. Gözleri harfleri zor seçen, kulağı ağır işiten yaşlı teyzemizin hocası onlar.

 

Küçüklerin bağrışmaları, okuldaki alışkanlıklara burada da devam etmek istemeleri, oyuna olan düşkünlükleri Kur’an kursu öğreticilerinin işini biraz zorlaştırıyor. Büyükler ise onlardan farksız. Ayşe Teyze’nin kulağı ağır duyuyor. Emine Abla biraz alıngan. Birbirleri aralarında mahalleden kalma sorunlar kursta da kendini gösterebiliyor bazen. Hocaları onları bir çocukla uğraşır gibi idare etmeye çalışıyor ve aynı zaman da bir şeyler öğretme telaşında.

Ben yapamam artık, bu kursta üçüncü senem diyen altmış yaşlarındaki teyzenin Kuran’a geçmesi, onun sevinç gözyaşları ise onların en büyük ödülü.  Çarşıda gezerken yaşı yirmilere gelmiş bir genç kızın  “Hocam nasılsınız, ben sizin mahallede kuran öğrettiğiniz küçük kızım!” demesi onların en büyük ücreti.

 

Mukabele okudukları mahalleli kadınların ellerini sımsıkı sıkıp musafaha yapmaları, ardından gelmişlerine, geçmişlerine dua etmeleri en büyük ödülleri.  

Fakat, ama, maalesef bazı sorunları var bu Kur’an kursu öğreticilerimizin “bazılarının!”. Evet, benim burada bahsedip dikkat çekmek istediğim sorun, sayıları hiç de azımsanmayacak kadar fazla olan bazı
Kur’an Kursu öğreticileri ile alakalı.

 

FAHRİ diyorlar onlara. Uzun yazılışı Fahri Kur’an Kur’su Öğreticisi.

 

Fahri olmayan diğer öğreticileri ile aralarında ne ilmi ne de hizmet anlamında hiçbir fark yok. Her ikisi de aynı hizmeti büyük bir aşk ile yapıyorlar. Her ikisi de aynı saat çalışıyor, her ikisi de aynı şeyleri öğretiyorlar.

 

Yedi sekiz yıldır fahri olarak çalışanlar bile var. Geçenlerde böyle bir kardeşimiz ile konuşurken “Siz Fahrimiydiniz! diye bir cümle kurdum gayri ihtiyari.  Kullandım çünkü diğer öğreticilerden ne görüntüde, ne çalışma şartlarında, ne de ilim olarak hiçbir fark yoktu çünkü.

Evet ya. dedi. Ben fahriydim…

 

Türk dil kurumunda “Haksızlık” kelimesinin anlamı nedir bilmiyorum ama bence haksızlık kelimesinin anlamalarından biri de şu olmalı: “Kadrolu Kur’an kursu öğreticileri ile aynı şartlarda çalışıp, onlara tanınan hakların üçte birisinin bile tanınmamasına, haksızlık denir!”

Şimdi şöyle düşünün:

Bu kişilere ihtiyaç var ki alınıyor.

Bu kişiler yeterli görülüyor ki görev veriliyor.

En ücra kasaba, köy ve mahallelerde büyük bir özveri ile görev yapılıyor.

Öğreticiye ihtiyaç olmasa görev verilmez. Görevi yapacak liyakate sahip olmasalar görev verilmez.

Peki, neden bu vasıftaki öğreticilere “bir imtihana tabi tutularak” kadro verilmiyor?

Onların gayretlerinin karşılığı, tıpkı diğer kadrolu öğreticilere verilen haklar gibi verilmiyor?

 

Ben çok düşündüm ve cevabını bulamadım.

Her sene yeniden yeterlilik sınavına tabi tutulmak,

Her sene yeniden görev almak için başvuruda bulunmak

Ve öğrencileri tarafından da siz “fahri miydiniz?” sözünü duymak eminim bu kardeşlerimizi artık yormuştur.

Adalet ve hakkı korumak,  en çok da Diyanet Teşkilatına yakışacaktır.

Öğrencilerinin dahi bu sorunlardan haberleri yok. Ama istiyorlar ki Diyanet seslerini duysun ve konumlarında gerekli düzenlemeyi yapsın…


 

DİĞER YAZILARI Hiçbir Şey Anlatmayan Şiirler... 01-01-1970 03:00 Ey Benim Hevesim... 01-01-1970 03:00 Rüzgar ve Göğün Yüzü 01-01-1970 03:00 Derviş İle Çınar Yaprakları... 01-01-1970 03:00 Ben Hz. İbrahim ve Musa... 01-01-1970 03:00 Vatan Sevgisi... 01-01-1970 03:00 Beni unuturken inşallah de 01-01-1970 03:00 Oğuz Atay Söylüyor; Ey Şehadet, Bana Küsülü Müsün? 01-01-1970 03:00 Çok Sevmiştik Be! 01-01-1970 03:00 Sus da Leyla’m Duymasınlar 01-01-1970 03:00 Boğazlı Kazak 01-01-1970 03:00 Her Kitap Yeni Bir Başlangıçtır 01-01-1970 03:00 Biz Kazanacağız 01-01-1970 03:00 Cemaatin Yöntemi 01-01-1970 03:00 Darbe mi Tiyatro mu? 01-01-1970 03:00 Sevgili Ramazan 01-01-1970 03:00 Bu Tweet de Benden Olsun 01-01-1970 03:00 Türkücü 01-01-1970 03:00 Özlemek Güzel 01-01-1970 03:00 Sevdiğine Yenilmek 01-01-1970 03:00 Aytaç Baran 01-01-1970 03:00 Neyin Var? 01-01-1970 03:00 Sevgili Yalnızlığım 01-01-1970 03:00 Limon Ağacı 01-01-1970 03:00 Yasin Börü 01-01-1970 03:00 Ortalama Tipler 01-01-1970 03:00 Melike 01-01-1970 03:00 Gazze'm Ağrıyor 01-01-1970 03:00 Anne Bak.... 01-01-1970 03:00 Platonik Bir Aşk Değildir Dostluk 01-01-1970 03:00 Osman Abi 01-01-1970 03:00 Bir sabah uyandığında tüm kapılar kapanmıştı... 01-01-1970 03:00 Duanın Buluşturduğu Yürekler 01-01-1970 03:00 İkna Edilemeyen Kardeşlik 01-01-1970 03:00 Hayatın İçinden Kareler 01-01-1970 03:00 Esed, Bomba, Ekmek, Çocuk 01-01-1970 03:00 Müsait Bir Yerde Susacak Var! 01-01-1970 03:00 Mayası Bozuklardan Eyleme 01-01-1970 03:00 Yeryüzüne İnmiş Melekler 01-01-1970 03:00 Ne Yapmalı 01-01-1970 03:00