DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Alptekin Dursunoğlu
Alptekin Dursunoğlu
Giriş Tarihi : 29-11-2023 09:20

Direniş Ekseni ve Gazze savaşının yönetimi..

Direniş Ekseni Gazze savaşının kapsamlı bir bölgesel savaşa dönüşmesini istemiyor; ancak zorunluluk halinde buna hazır olduğunu da ortaya koyuyor.

Aksa Tufanı operasyonu, başladıktan hemen sonra bunu planlayanların yönetemeyeceği büyüklükte bir savaşa dönüştü.

Operasyonu planlayan Hamas’ın Gazze liderliğiydi; ancak yarattığı sonuçlar bu savaşın Filistin açısından bölgesel bir işbirliği ile yönetilmesini gerektiriyor. 

Aynı durum İsrail için de geçerli ve Batılı ülkeler, İsrail açısından savaşın nasıl yönetilmesi gerektiği konusunda açık bir model sundu. 

İsrail rejimi bu savaşla tek başına baş edemeyeceği için başta ABD olmak üzere tüm Batılı ülkeler “İsrail’in kendini savunma hakkı var” argümanıyla savaşın yönetimine müdahil oldu. Bu müdahale de İsrail’e soykırım düzeyinde sınırsız bir saldırganlık armağan etti.

Filistin tarafında ise savaşın yönetimi açısından eksik olan direnişin askeri kapasitesi veya halkın iradesizliği değildi. 

Taraflar arasında bir güç eşitsizliği olduğu açık; ancak Gazze’deki yıkımın büyüklüğü güç eşitsizliğinden değil; İsrail’in aldığı uluslararası destekten dolayı hiçbir ahlaki ve insani kural tanımamasından kaynaklanıyor.  

Bir başka deyişle Batılı ülkelerin bu savaşta İsrail lehine kurduğu dayanışma denkleminin benzeri, bölgesel aktörler tarafından Filistin lehine kurulmadığı için Gazze’de savaşa değil açık bir soykırıma tanıklık ediyoruz.

Yani Direniş Ekseni dışındaki bölgesel aktörler de “Filistin’in kendini savunma hakkı var” argümanı ile savaşın yönetimine dahil olmayı reddettiği için İsrail soykırım yapma ve Gazze halkına tehcire dayalı bir kader çizme cüretini kendinde bulabiliyor.

Amerika ve Avrupa ülkelerinin İsrail için yaptıkları, Filistin için şu bölgesel aktörlerden beklenebilirdi: 

1- Arap Birliği,

2-İslam İşbirliği Örgütü,

3-Direniş Ekseni

Aksa Tufanı öncesinde Arap Birliği üyesi ülkelerin büyük kısmı Hamas’ı terör örgütü olarak görüyor ve İsrail’le ilişkilerini normalleştiriyordu. 

İslam İşbirliği Örgütü üyelerinin büyük çoğunluğu da en azından İsrail’le ilişkileri normalleştirme konusunda Arap Birliği’nden farksızdı. 

Aksa Tufanı öncesindeki bu durum, Gazze’deki soykırıma rağmen hala yapısal bir değişim geçirmiş değil. 

Yani savaş sonrasında normalleşme yönünde atılan adımlar durmuş olsa bile İsrail’le siyasi ilişkilere sahip olan hiçbir bölge ülkesi, tek taraflı olarak diplomatik ilişkilerini kesmeyi gündemine bile almadı.

Direniş Ekseni ve Aksa Tufanı

Aksa Tufanı, 7 Ekim’de Direniş Ekseni’nin bileşenlerinden biri olan Hamas’ın Gazze liderliği tarafından gerçekleştirildi. Ancak operasyon kararı, Direniş Ekseni’ne değil, Hamas’ın Gazze liderliğine aitti. 

Operasyon sonrası ortaya çıkan savaş ise Direniş Ekseni’nin katılımını zorunlu kıldı; zira ortaya çıkan savaş Hamas’ın hatta Filistin’in tek başına yönetebileceği bir savaş olmaktan çıkmıştı.

7 Ekim’de Gazze’nin İsrail’le savaşı olarak başlamış olsa dahi Batılı rejimlerin destek açıklamalarıyla birlikte bu savaş, aynı gün içinde küresel Batı sistemi ile Gazze’nin savaşına dönüştü. 

Arap Birliği ile İslam İşbirliği Örgütü, hiçbir somut adım içermeyen söylemden ibaret pozisyonu ile İsrail’e dolaylı destek sunmuş; böylece Amerika ve Avrupa ülkelerinin İsrail lehine kurduğu denkleme karşı Filistin lehine Direniş Ekseni’nden başka denklem kurabilecek bir aktör kalmamıştı.

Direniş Ekseni, devlet olarak İran ve Suriye ile devlet dışı aktörler olarak Irak direnişiYemen ve Hizbullah’tan oluşuyor. 

Başkent Sanaa merkezli hükümet, Yemen’in büyük çoğunluğunu yönetiyor; ancak BM tarafından Sanaa hükümeti değil, güneye hakim olan Suudi destekli hükümet ‘Yemen devleti’ olarak kabul ediliyor.

Dolayısıyla Sanaa hükümetine bağlı Yemen devleti de ‘Husiler’ veya ‘Ensarullah Hareketi’ diye adlandırılarak devlet dışı aktör olarak nitelendiriliyor.

Direniş Ekseni’nin devlet düzeyindeki aktörleri olan İran ve Suriye, Amerika ve Avrupa’nın İsrail’e karşı gösterdiği dayanışmanın aynısını Filistin’e gösterdi. 

- Filistinlilerin 75 yıllık gasp edilmiş haklarını ve Gazze’nin kendisini savunma hakkının olduğunu vurguladı.

- Arap Birliği ve İslam İşbirliği Örgütü’nün Filistin lehine tavır alması için diplomatik çaba gösterdi. 

- Direnişin silahlandırılması çağrısında bulundu. İsrail’le siyasi ve ekonomik ilişkilerin kesilmesini talep etti. 

- İsrail’e yaptırımlar önerdi ve devlet dışı aktörleri Filistin direnişi lehine koordine etti. 

Direniş Ekseni’nin devlet dışı aktörleri ise İsrail ordusunun Gazze üzerinde yarattığı baskıyı azaltmak için fiili olarak savaşa dahil oldu. 

Hizbullah, Lübnan sınırı boyunca İsrail askeri hedeflerini ve karşılıklılık ilkesi çerçevesinde de sanayi tesislerini ve sivil yerleşimlerini vurdu. 

Irak İslami Direnişi, Irak ve Suriye’deki Amerikan üslerini vurarak muhtemel bir bölgesel savaş öncesi Amerika üzerinde baskı kurmaya çalıştı.

Yemen ise İsrail’e füze ve insansız uçak saldırılarının yanı sıra gemilerini de alıkoyarak İsrail ekonomisini hedef aldı. 

Bu gelişmeler çerçevesinde Amerika ve Avrupa ülkelerinin İsrail lehine müdahalesine karşılık Direniş Ekseni’nin de Filistin lehine müdahalesi, kapsamlı bir bölgesel savaş ihtimalini gündeme getirdi.

Aksa Tufanı herkesten çok Direniş Ekseni için sürpriz

Peki bu savaşta İsrail ve Batılı müttefikleri arasında olan koordinasyon, Hamas ile Direniş Ekseni arasında var mıydı? 

Tüm tarafların açıklamaları 7 Ekim Aksa Tufanı operasyonunun Direniş Ekseni’nin değil, sadece Hamas’ın hatta daha da özelde Hamas’ın Gazze liderliğinin kararı olduğunu ortaya koydu. Dolayısıyla savaş öncesinde bir koordinasyon olmadığı açık.     

Hamas’ın siyasi bürosunun dahi Aksa Tufanı’ndan ancak 7 Ekim’de haberdar olduğu düşünülürse Hamas’ın Gazze liderliğinin en büyük sürprizi Direniş Ekseni’ndeki müttefiklerine yaptığı söylenebilir.

Halbuki Direniş Ekseni’nin tüm bileşenleri 2021’den beri yeni bir strateji üzerinde çalışıyordu. Bu doğrultuda en azından Eksen’in İranlı, Lübnanlı ve Filistinli temsilcileri periyodik koordinasyon toplantıları yapıyordu. 

‘Alanların Birliği’ adlı bu stratejinin altyapısı oluşturuluyor ve bu strateji sahada da ilmek ilmek örülüyordu.

Hamas’ın Gazze liderliğinin 7 Ekim’deki operasyonu bu stratejinin bir parçası değildi. Ancak 7 Ekim sürprizi tüm bölgesel denklemleri olduğu gibi bu stratejiyi de etkiledi. Çünkü Batı Şeria’da bu strateji çerçevesinde henüz kurulma aşamasında olan askeri altyapı, cepheye girmek zorunda kaldı. 

Dolayısıyla Aksa Tufanı’nın bu stratejiye yönelik olumsuz etkilerini ancak savaş bittikten sonra ilerleyen zamanlarda anlayabileceğiz.   

Kudüs’ün Kılıcı ilk adım

Direniş Ekseni’nin uzun vadeli yeni stratejisi ‘Alanların Birliği’ydi. İsrail rejimi, Mayıs 2021’de Kudüs’ün Şeyh Cerrah mahallesindeki Filistinlileri tehcir etme kararı almış bu ise ‘Alanların Birliği’ stratejisinin hayata geçirilmesine neden olmuştu. 

Gazze’deki direniş grupları, Kudüs’ün Şeyh Cerrah mahallesinden tehcir edilmek istenen Filistinliler için harekete geçiyor böylece tüm Filistin’in tek bir alan olduğu ortaya konuyordu.

Gazze’deki direniş grupları ‘Kudüs’ün Kılıcı adını verdikleri bir operasyonla füze yağmuruna başlamış, Batı Şeria’daki hatta 1948 topraklarındaki Filistinliler de buna intifadayla destek vererek İsrail rejimini Şeyh Cerrah mahallesindeki tehcirden vazgeçmek zorunda bırakmıştı.

Bu, Filistin tarihinde ilk defa olan bir şeydi. Zira o zamana kadar örneğin Gazze, İsrail tarafından bombalandığında 1948 topraklarındaki Filistinliler de Batı Şeria’dakiler de savaşı dünyanın herhangi bir yerindeki insanlar gibi basından izliyordu. 

Çünkü İsrail rejimi onlarca yıldır Gazze’yi Batı Şeria’dan, Batı Şeria’yı Kudüs’ten ve Kudüs’ü de 1948 topraklarından ayırmayı öngören bir strateji izlemiş ve tüm bu alanlardaki Filistinlileri parçalamayı hedeflemişti. 

‘Kudüs’ün Kılıcı’ ile birlikte ise ilk kez yeniden ‘denizden nehre kadar’ tüm Filistin tek ‘bir alan’ ve Filistinliler de ‘tek yumruk’ olmuştu.

Solcu Filistin Demokratik Kurtuluş Cephesi’nin askeri kanadı olan ‘Ulusal Direniş Tugayları’nın Sözcüsü Ebu Halid, Kudüs’ün Kılıcı ile uygulamaya konan ‘Alanların Birliği’ stratejisinin Direniş Ekseni tarafından kurulduğuna işaret ederek şöyle demişti: 

“Bizim bu savaşımız belirli bir zaman veya mekanla da sınırlı değildir. Kudüs saldırıya uğradığı anda Gazze bunun cevabını verecektir. Dolayısıyla biz Şehit Süleymani’ye diyoruz ki onun çabaları meyvesini verdi. Bugün düşman direnişin gücüne tanıklık ediyor. Şehit Süleymani’nin eğitim vererek, destekleyerek ve nezaret ederek büyük bir paya sahip olduğu direnişe tanıklık ediyor.”[1]

“Batı Şeria’da yeni bir Hizbullah doğuyor”

‘Alanların Birliği’ stratejisinin başarılı olabilmesi, Filistin’in diğer bölgelerinin de tıpkı Gazze gibi askeri altyapıya kavuşturulmasıyla mümkün olabilirdi. 

Bu hedef ise İran Devrim Lideri Ayetullah Hamenei tarafından 2014 yılında açıkça dile getirilmişti. O, 23 Temmuz 2014’te yaptığı bir konuşmada şunları söylemişti: 

“Batı Şeria da tıpkı Gazze gibi silahlandırılmalıdır. Filistin’in kaderine ilgi duyanlar bir şey yapabiliyorsa yapılacak iş budur. Orada da halkın silahlandırılması gerekir. Filistinlilerin sıkıntısını azaltacak olan budur. Onların elinin güçlü olması ve gücünü gösterebilmesi gerekir. Yoksa Ramallah’ın itaatkar ve uzlaşmacı tavrı Filistinliler lehine hiçbir sonuç üretemez.”[2]

2014’te ortaya konan Batı Şeria’nın silahlandırılması hedefi, İsrail rejimi ile Mahmud Abbas liderliğindeki Filistin Özerk Yönetimi’ni alarm durumuna geçirdi. 

Ancak İsrail’in ve Abbas’ın tüm çabasına rağmen 2022’de Batı Şeria’da hatta Abbas’ın liderliğini yaptığı el-Fetih’in bile dahil olduğu ‘Cenin Tugayları’‘Nablus Tugayları’ ve ‘Aslanların Yuvası’ gibi yeni askeri gruplar ortaya çıktı.

Gazeteci Özlem Burya, Batı Şeria’daki bu yeni askeri altyapının özelliklerini şöyle açıklıyor:

“Aslanların Yuvası, kendini Filistinli geleneksel silahlı gruplardan bağımsız, yeni bir silahlı grup olarak ilan etti. Yıllardır direniş örgütlerini inceleyen birçok uzman tarafından ‘net bir emir veya hiyerarşi olmadan bir araya gelmiş gençler’ olarak tanımlanıyorlar.

Bazı analistler, grubun ortaya çıkışının 2022 yılının şubat ayında, yani İsrail rejimi güçlerinin Nablus bölgesindeki silahlı çatışmalarda önemli bir artış fark ettiği dönemde gerçekleştiğini iddia ediyor.

İsrail rejimi güçleri 26 Ocak 2022’de, işgal altındaki Batı Şeria'nın kuzeyindeki Cenin şehrine ve mülteci kampına baskın düzenledi. Bu, son yılların en kanlı baskınlarından biriydi ve on Filistinli, işgalcilerin saldırısında hayatını kaybetti.

Birleşmiş Milletler de 2022'yi Filistinliler için Batı Şeria'da son 16 yılın en ölümcül yılı olarak açıkladı.”[3]

Batı Şeria’da artık İsrail askerlerine taş atan değil kurşun sıkan direnişçiler vardı. Örneğin İsrail, 8 Şubat 2022’de el-Fetih’in askeri kanadı olan Aksa Şehitleri Tugayı’ndan 3 kişiyi öldürdü. 

İsrail, bu kişilerin bir önceki hafta Nablus’ta İsrail güçlerine silahlı saldırı düzenleyenler olduğunu açıkladı.

Aksa Şehitleri Tugayı ise Abbas yönetiminin İsrail’le güvenlik işbirliğini sert sözlerle eleştirdi ve Siyonist rejim güçleri sadece bu zelil güvenlik işbirliği sayesinde Nablus’taki direnişçilerimize ulaşabilirdi”[4] dedi.  

Batı Şeria’daki bu yeni durum ise İsrailli uzmanlar tarafından “Batı Şeria’da yeni bir Hizbullah doğuyor”[5]şeklinde değerlendirildi.

Hamas’ın önceliği kendi stratejisi 

Hamas, 2021’deki Kudüs’ün Kılıcı’ndan sonra hem Batı Şeria’daki yeni askeri altyapıdan hem de 2022’de Gazze’ye yönelik saldırılardan uzak durdu. 

Batı Şeria’daki yeni silahlı grupların oluşumunda ve operasyonlarında İslami CihatFHKCDemokratik Cephe ve Aksa Şehitleri Tugayı rol alırken Hamas hiçbir şekilde bunlara dahil olmadı. 

İsrail rejimi, Batı Şeria’da ‘yeni bir Hizbullah’ın doğması’ndan İslami Cihat’ı sorumlu tuttu ve liderlerine suikastlar yapmaya başladı. İslami Cihat, Nisan 2022’de İsrail’le savaşın eşiğinde olduklarını açıkladı.[6]

Ağustos 2022 Gazze’ye saldırılara ve direniş liderlerine yönelik suikastlara İslami Cihat tek başına karşılık verdi ve nihayet 3 günlük savaş Mısır’ın arabuluculuğuyla sona erdi. Hamas bu savaşa da katılmadı. 

Hamas’ın 2021 ve 2022 yılında tüm cephelerden uzak durması o kadar dikkat çekiciydi ki İsrail rejimi bu durumu Filistinli grupların dayanışmasını bozmaya yönelik bir propagandaya dönüştürmeye bile çalışmıştı.

Örneğin Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) liderlerinden Mahir Tahir, 2022’deki 3 günlük savaşın ardından Batı ve İsrail basınının “Hamas, bazı çekinceler sebebiyle İslami Cihad’ı yalnız bıraktı” şeklinde propagandalar yaptığını söyledi.[7]

Hamas’ın 2022 ve 2023 arasında ‘Alanların Birliği’ stratejisine aykırı olarak Batı Şeria ve Gazze’deki savaşlardan uzak durmasının sebebi, 7 Ekim’de anlaşıldı. 

Çünkü İzzeddin el-Kassam Tugayları, Aksa Tufanı için hazırlık yapıyordu ve kendi planladığı operasyonu olumsuz şekilde etkileyecek alanlardan uzak durmayı tercih ediyordu.

 Kassam Tugayları Sözcüsü Ebu Ubeyde 10 Ekim’de yaptığı açıklamada bu tavrı “stratejik aldatma uygulaması” diye niteledi. 2022’den beri uyguladıklarını bu ‘stratejik aldatma’ ile diğer direniş grupları ile İsrail güçleri arasındaki savaşları Aksa Tufanı’na “hazırlanmak için zaman kazanmak” için kullandıklarını açıkladı.[8]

Hamas’ın ve İsrail’in açıklanmış hedefleri

Hamas, Aksa Tufanı’nı için iki somut hedef ortaya koymuştu: 

- İsrail rejiminin Mescid-i Aksa ve çevresini Yahudileştirme projesini engellemek, 

- Esir takası yoluyla yıllardır İsrail rejiminin cezaevlerinde rehin tuttuğu Filistinlileri kurtarmak. 

Ancak Aksa Tufanı açıklanmamış bir üçüncü hedefin de gerçekleşmesini sağladı. Bu da Arap ve İslam ülkelerinin İsrail’le ilişkilerini normalleştirmesini durdurmak ve zaten ilişkide olan ülkelerin ise ilişkilerini yavaşlatmaktı. 

Buna karşı İsrail rejimi ise şu hedefleri ortaya koymuştu:

- Hamas’ı yok etmek,

- Direniş tarafından tutuklanan İsraillileri kurtarmak,

- Gazze halkını Sina’ya tahliye etmek,

- Gazze’de kontrol edebileceği yeni bir yönetim kurmak.

Bu hedeflerin gerçekleştirilmesine bağlı olarak ise Gazze’yi yeniden işgal etmekten Filistin Özerk Yönetimi’ne yahut uluslararası bir gücün kontrolüne bırakmaya kadar bir dizi fantezi açıklandı. 

Henüz savaş sona ermediği için hangi tarafın hedeflerini gerçekleştirdiğini söylemek mümkün değil. Ancak geçici ateşkes ve esir takası itibariyle Hamas’ın tüm hedeflerini gerçekleştirdiği, İsrail rejiminin ise hiçbir hedefine ulaşamadığı açık.

Elbette İsrail rejimi uluslararası müttefiklerinin sınırsız desteğiyle hiçbir ahlaki kırmızıçizgi tanımaksızın soykırım yaparak kendince bir güç gösterisi yapmayı başardı. 

Ancak bu güç gösterisinin Gazze halkında hiçbir caydırıcı etki etki yapmadığı geçici ateşkes ilan edilir edilmez görüldü. Zira hastaneler, camiler ve kiliseler dahi bombalanarak güneye tehcire zorlanan Gazze halkı, ateşkesin ilk günü tekrar kuzeye yöneldi.  

Kapsamlı bölgesel savaş ihtimali ve Direniş Ekseni’nin limitleri

Direniş Ekseni, Hamas’ın Gazze liderliğinin tek taraflı kararıyla başlatılmasına rağmen bu savaşta kayıtsız şartsız Hamas’ın yanında durdu. 

Hamas, 2021’deki Kudüs’ün Kılıcı’ndan sonra kendi savaşına hazırlık yaptığı için İsrail’le savaşan diğer Filistinli grupları yalnız bırakmıştı. Direniş Ekseni Hamas’ı kendisiyle koordine etmeden başlattığı bu savaşta yalnız bırakmadı.  

Dolayısıyla kapsamlı bir bölgesel savaş durumunda Direniş Ekseni’nin sadece bileşenleri değil, yıllardır altyapısını kurmaya çalıştığı ‘Alanların Birliği’ stratejisi de riske atıldı.

Zira kapsamlı bir bölgesel savaşta Direniş Ekseni sadece İsrail’le değil, Amerika’nın liderlik ettiği bütün bir küresel Batı sistemi ile savaşı kabul ediyor. 

Amerika’nın bölgeye uçak gemileri ve nükleer denizaltılar göndermesi İngiltere’nin buna eşlik etmesi, Almanya ve  Fransa’nın İsrail’e askeri ve siyasi destek konusunda yarışa girmesi kapsamlı bölgesel savaşın kimler arasında olacağını gösteriyor. 

İsrail ve müttefiklerinin bu tek yumruk dayanışma görüntüsü karşısında Direniş Ekseni cephesinde Gazzeve Ensarullah’ın kontrolü altındaki Yemen dışında homojenlik bulunmuyor.

Hizbullah, Lübnan’da “Bu bizim savaşımız değil” diyen Lübnan devletinin ve toplumsal kesimlerinin baskısı altında bulunuyor. Lübnan’da Hizbullah’ın liderlik ettiği Şiilerin dışındaki kesimler, Hizbullah’ın devletmiş gibi karar vererek bu savaşa Lübnan’ı sokmaya hakkının olmadığını söylüyor.  

Bu savaşa ‘Irak İslami Direnişi’ imzasıyla dahil olan ‘Halk Seferberlik Güçleri’ (Haşd Şaabi) Irak silahlı kuvvetlerinin bir parçası olarak başbakana bağlı olmakla birlikte Irak devletini temsil etmiyor. 

Irak devletini oluşturan toplumsal kesimler, Amerika’nın Irak ekonomisi üzerindeki belirleyiciliğine dikkat çekerek Irak’ın Amerika ile savaşa sokulmasına karşı çıkıyor. Tıpkı Lübnan’dakiler gibi Iraklılar da “bu bizim savaşımız değil, Hamas’ın tek taraflı kararının bedelini Irak halkına ödetemezsiniz” diyor.

Suriye, zaten 2011’den beri Direniş Ekseni içinde yer almanın ve Filistin’e destek vermenin bedelini ödüyor. 

Üç tarafı işgal altında, tahılı ve petrolü Amerika tarafından yağmalanırken ağır ekonomik yaptırımlara rağmen ayakta durmaya çalışıyor. 

Suriyeliler, kendilerine dayatılan vekalet savaşının ilk haftalarında İsrail’i izleyen Merc es-Sultan radar üssünün tahrip edildiğine dikkat çekerek ve Hamas’ın bu süreçte ülkelerine karşı oynadığı olumsuz rolü hatırlatarak Şam’ın Hamas’ın başlattığı bu savaşa girmemesi gerektiğini söylüyor.   

İranlılar ise Arap ülkelerinin hatta Filistin Kurtuluş Örgütü’nün İsrail’le normal ilişkiler kurduğunu belirterek Tahran’ı “Filistinlilerden çok Filistincilik yapmak”la suçluyor. 

1979 devriminden beri savaşlar, savaş tehditleri ve ağır ekonomik ambargoların Amerika ile normal ilişki kurulamamasından kaynaklandığını buna da Tahran’ın İsrail düşmanlığının sebep olduğunu söylüyor.

İran’da ‘reformcular’ adı verilen geniş bir kesime göre İran, 40 yıldır sürdürdüğü İsrail ve Filistin politikası sebebiyle ne Batılı ülkelerle ne de Arap ülkeleri ile sağlıklı ilişki kurabiliyor. İran, İsrail’e düşman olup Filistin’e kayıtsız şartsız destek verirken Arap ülkelerinin hatta Filistinlilerin dahi dostluğunu kazanamıyor. 

Suriye dışındaki Arap ülkeleri, İran’ı Filistin’i kullanarak bölgede nüfuz kurmaya çalışmakla suçluyor. 

Filistin Özerk Yönetimi İran’dan çok İsrail’le yakın duruyor. Direniş Ekseni içinde yer alan Hamas ise Suriye krizi sırasındaki tavrıyla güvenilmezliğini gösteriyor. 

Dolayısıyla İranlıların büyük bir kesimine göre İslam Cumhuriyeti’nin 40 yıldır sürdürdüğü Filistin politikası, İran halkına bedel ödetirken Filistinlileri dahi dosta dönüştüremiyor. 

O halde İslam Cumhuriyeti’nin İran’ı Hamas için bir bölgesel savaşa sokmaktan şiddetle kaçınması gerekiyor. Herhangi bir Arap veya İslam ülkesinden daha fazla adım atması halkın büyük çoğunluğu tarafından desteklenmiyor.

Sonuç

Direniş Ekseni, Aksa Tufanı sonrası başlayan Gazze savaşını yukarıda özetlenen uluslararası, bölgesel ve yerel limitler içerisinde yönetmeye çalışıyor. 

Gazze savaşının kapsamlı bir bölgesel savaşa dönüşmesini istemiyor; ancak zorunluluk halinde buna hazır olduğunu da ortaya koyuyor.

Bu çerçevede ani ve kapsamlı bir savaş ilanı yerine aşamalı bir tırmandırma stratejisi ile karşı tarafın ortak cephe açmasını önlüyor. Aşamalı tırmandırma stratejisini ise Gazze’deki saha şartlarına bağlı olarak uyguluyor. 

Örneğin İsrail’in kara saldırısından önce Lübnan, Irak ve Yemen’den yapılan operasyonların sayısı ve kapsamı daha az ve sınırlıyken kara saldırısının hacmi arttıkça bu cephelerdeki saldırılar da sayı ve şiddet bakımından arttırıldı. 

Bu durum, Direniş Ekseni’nin kapsamlı bölgesel savaş konusundaki kırmızıçizgisinin Filistin direnişinin Gazze’deki askeri altyapısı olduğu anlamına geliyor.

Dolayısıyla Filistin direnişinin Gazze’deki askeri altyapısı varoluşsal bir tehdit altına girmedikçe Direniş Ekseni kapsamlı bir bölgesel savaşa girmeyecek; aşamalı tırmandırma stratejisine devam edecek.   

Hamas’ın geçici ateşkes sırasında İsrailli tutukluları Gazze’nin kuzeyinde Kızılhaça’a teslim etmesi, İsrail basını tarafından rejimin Hamas’ın Gazze’nin kuzeyinde kontrolü kaybettiğine dair anlatısının yalanlanması olarak değerlendirildi. 

Maariv gazetesi, geçici ateşkes sırasında Gazze’de tanık olunan manzaradan ve esir takasında Hamas’ın belirleyici rolünden hareketle İsrail ordusunun zafer anlatısını sorguladı ve mevcut manzaranın Hamas’ın şimdiye kadar askeri kapasitesinin dörtte üçünü dahi kullanmadığını gösterdiğini belirtti.

Bu yazının yazıldığı saatler itibariyle süresi uzatılan geçici ateşkes kalıcı hale gelirse bu, Filistin direnişi açısından büyük bir zafer olacak. 

Savaş yeniden başlayıp Filistin direnişinin askeri altyapısı yok olma tehdidiyle karşılaştığında ise kapsamlı bölgesel savaş kaçınılmaz olacak. 

Çünkü Direniş Ekseni’ne göre Gazze’de direniş altyapısının yok edilmesi Gazze’yle ilgili tüm İsrail fantezilerinin gerçekleşmesine imkan verebilir. Bu ise Lübnan direnişinin varlığının da tehdit altına girmesi demek. 

Kapsamlı bölgesel savaşın Direniş Ekseni’nin tüm bileşenleri için çok ağır bedelleri olacağı açık; ancak bu savaş sona erdiğinde Amerika’nın bölgedeki askeri varlığından ve İsrail’den geriye bir şey kalmayacağı da açık. 

 


[2] İran Devrim Liderinin resmi web sitesi. 23 Temmuz 2014, کرانه باختری باید مثل غزه مسلح شود

NELER SÖYLENDİ?
@
Gazete Manşetleri
Yol Durumu
E-Bülten Kayıt
ARŞİV ARAMA
xslot trbet tarafbet orisbet betturkey betpublic bahiscom betebet betlike mariobet betist 1xbet trendbet istanbulbahis zbahis royalbet betwild alobet aspercasino trwinbetonred bizbet
Casibom