DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Alptekin Dursunoğlu
Alptekin Dursunoğlu
Giriş Tarihi : 01-12-2022 19:53

Kasımlo’un Yolu

Yağmaladığı evdeki kadın çamaşırlarını teşhir ederken “Kasımlo, Kasımlo, yolun devam ediyor” diyen militan doğru söylüyor. Kasımlo'nun 5 özelliğe sahip yolu, milliyetçi Kürt partilerin ortak yolu olarak sadece İran’da değil Irak’ta, Türkiye’de ve Suriye’de de devam ediyor.

İran’ın Kirmanşah iline bağlı Cevanrud ilçesinde yağmaladıkları bir evden kadın iç çamaşırlarını teşhir edenler “Kasımlo, Kasımlo yolun devam ediyor” diye slogan atarak eylemi Hizb-i Demokrat adına üstlendi.

Kasımlo kim, onun yolu ne ve hala devam ediyor mu?

Abdurrahman Vusuki, ya da bilinen adıyla Abdurrahman Kasımlo, Hizb-i Demokrat’ın Qazi[1]Muhammed’den sonraki en popüler lideri.

Bir Kürt feodali olan Hizb-i Demokrat lideri Qazi Muhammed, 1946 yılında Sovyetlerin desteği ile İran’da Mehabad Cumhuriyeti adlı bir devlet kurmuştu.  

Sovyetler İran’dan çekilince Mehabad Cumhuriyeti yıkıldı, Qazi Muhammed de idam edildi. Fakat Mehabad Cumhuriyeti’nin 11 aylık macerası, günümüzün en güçlü Kürt partilerinden biri olan Barzani ailesinin partisinin (KDP) kurulmasını sağladı. Zira KDP’nin kurucu lideri Molla Mustafa Barzani, Mehabad Cumhuriyeti’nin ‘Savaş Bakanı’ olmuştu.

Abdurrahman Kasımlo, 1973’te Hizb-i Demokrat’ın başkanlığına seçildi. O da selefi Qazi Muhammed gibi bir Kürt feodaliydi. Babası Şah’ın danışmanıydı ve Şah tarafından ‘Vusuk-ı Divan’ (Divanın güveniliri) sanıyla ödüllendirilmişti. Bu yüzden de Kasımlo adını kullanıncaya kadar aile adları ‘Vusuki’ olarak kalmıştı. 

Kendisi de devrimden sonra anayasayı hazırlayacak olan uzmanlar meclisine Urumiye temsilcisi olarak seçilmişti.

11 Şubat 1979’daki İslam Devrimi’nden sonra merkezi yönetimle savaşmaya başlayan Abdurrahman Kasımlo, 1998’de İran temsilcileriyle müzakere için gittiği Viyana’daki bir apartman dairesinde öldürüldü. 

Örgüt, ölümden İran istihbaratını sorumlu tutarken İran ise Kasımlo’nun müzakereyi örgütünden gizlediğini ve müttefiki olan Halkın Mücahitleri örgütünün ise Tahran’la müzakere yapan herkesi tasfiye ettiğini belirterek cinayetin örgüt içi bir hesaplaşma olabileceğini iddia etti. 

Son röportaj

Abdurrahman Kasımlo’nun öldürülmeden bir ay kadar önce İngiliz basınına verdiği ve BBC Farsi tarafından 2014’te yayımlanan mülakatı onun ‘yolunu’ ve bu yolun hala devam edip etmediğini merak edenlere önemli bilgiler veriyor.[2]

Mülakat, “Kürtlerin de desteklediği 1979’daki İran devrimine karşı savaş neden bu kadar erken oldu?”sorusuyla başlıyor. Kasımlo bu soruya şöyle cevap veriyor:

“Biz İran halklarının bu devriminde Kürdistan halkı olarak pay sahibiyiz. Şehit verdik, fedakarlıklarda bulunduk. Bu yüzden de devrimden sonra bizim tümü olmasa bile en azından bazı taleplerimizin yerine getirilmesini bekledik. Maalesef devrimden birkaç gün geçmeden şunu fark ettik ki Tahran’da iş başına gelen rejim, Kürdistan halkına karşı ayrımcılığa inanıyor. 

Bildiğiniz gibi devrim sırasında ve daha sonraki günlerde birçok genç ve devrimci halk kışlalara saldırdı ve oradaki silahlara el koydu. Fakat aynı şeyi biz Mehabad’da yapınca İslami rejimin liderlerinin şiddetli itirazlarıyla karşılaştık.”

Kasımlo, Şah rejimine karşı, devrim lehine hangi fedakarlıkları yaptıklarına dair herhangi bir örnek vermiyor. Devrimden sonra devrim muhafızlarına ve jandarmaya ait kışlaların Hizb-i Demokrat militanları tarafından ele geçirilmesine itiraz eden yeni yönetimi ‘ayrımcı’ davranmakla suçluyor. Yeni yönetimin Kürtlere yönelik ayrımcılık yaptığına dair iddiasına delil olmak üzere iki örnek daha veriyor. 

Bu örneklerden ilki şöyle: Kürdistan ilinin merkezi olan Senendec’de Kasımlo’nun tabiriyle ‘bir molla’ onların gençlerine karşı savaş başlatmış ve çok sayıda kişi ölmüş. İkinci örneğe göre de Nakade kentinde düzenlenen ve Kasımlo’nun da konuşmacı olarak katıldığı barışçı mitinge ateş açılmış. Çatışmalar üç gün sürmüş ve iki taraftan da çok sayıda kişi ölmüş. 

Kasımlo Tahran’daki yeni yönetimin ‘Kürt ayrımcılığına’ delil olarak sunduğu bu örnekleri ardından kendisini anayasayı hazırlayacak Uzmanlar Meclisine değil, savaşa götüren süreci şöyle anlatıyor:

“Böylece bizim açımızdan şu son derece netleşmişti: Rejim hiçbir şekilde İran Kürdistanı’nda uzun bir geçmişe sahip olan, demokrasi ve özerklik için mücadele eden Hizb-i Demokrat adlı bir partinin bulunduğu gerçeğini kabul etmek istemiyordu. 

Gerçek şu ki biz 1979 yılının Ferverdin ayı başlarında (Mart ayının ortaları) Humeyni’yle görüşmeye gittik ve ondan özerkliğin Kürt halkının hakkı olduğunu kabul etmesini ve bunun İslam cumhuriyeti tarafından garanti edileceğini ilan etmesini istedik. Ve ona bu şartla biz referanduma katılmaya ve İslam Cumhuriyeti’ne oy vermeye hazırız dedik. Fakat o bunu yapmadığı için biz de en başından itibaren ne İslam Cumhuriyetine oy verdik ne         onun anayasasına oy verdik ne de herhangi bir referandumuna katıldık.”

Abdurrahman Kasımlo, devrim sonrasında kurulan yeni yönetimin kendilerinin şartlarını kabul etmemesinin sebepleri olarak da yeni yönetimin “demokrasi ve özerkliği İslam dışı görmesi” ve “Kürt halkının çoğunluğunun Sünni olması” ile açıklıyor. Ardından da şunları söylüyor:

“Ayrıca biz de artık silah edinmiştik ve merkezi yönetimin boyunduruğu altına girmeye razı değildik. İşte bunlar benim ‘iki savaş’ diye adlandırdığım savaşlara sebep oldu. Ağustos 1979’da Humeyni bize karşı açık ve resmi bir savaş başlattı.”

Kendisinin bu savaş sebebiyle anayasayı hazırlayacak olan ‘Uzmanlar Meclisi’nin Tahran’daki oturumuna katılamadığını belirten Kasımlo şöyle devam ediyor:

Böylece “üç ay sürecek olan savaş başladı. Biz üç aylık ilk savaşta orduyu yenmeyi ve kentlere dönmeyi başardık. Mollalar zahiren bizimle müzakere yapmak ister göründüler. Biz 6 ay mollalarla konuştuk. Ben tüm hayatımda görmediğim kadar ayetullahı bu 6 ay içinde gördüm. Fakat onların niyetinin sadece vakit kazanmak ve yeni bir savaşa hazırlanmak olduğu görüldü. Bu açıdan da 1980 yılının nevruzundan sonra kuzeyde Urumiye’de ve Kamyaran bölgesinde savaşı yeniden başlattılar. Bu savaş da hala devam ediyor.”

Savaşın kronolojisi 

Abdurrahman Kasımlo’nun sözünü ettiği ‘iki savaşın’ detaylı kronolojisi, Kasımlo’nun gizlediği ve çarpıttığı gerçekleri ortaya koyuyor:

10 Şubat 1979: Abdurrahman Kasımlo liderliğindeki Hizb-i Demokrat militanları Mehabad’daki karakolları, emniyet müdürlüğü ana binasını ve jandarma kışlasını bastı ve buradaki silahlara el koydu. Aynı gün Komala üyesi Kürt din adamı Şeyh İzzedin Hüseyni, Mehabad’da ‘devrim konseyi’ kurdu. 

11 Şubat 1979: İran İslam Devrimi gerçekleşti.

19 Şubat 1979: İran geçici hükümeti temsilcilerinin Mehabad’a geldikleri gün kentin askeri garnizonu düştü ve buradaki ağır ve hafif silahlar Hizb-i Demokrat ve Komala tarafından yağmalandı.

28 Şubat 1979: Şeyh İzzeddin Hüseyni’nin kardeşi Celal Hüseyni’nin Merivan kentinde “Demokratik Kürdistan bizim vatanımız” sloganı ile düzenlediği gösteri, şiddete dönüştü. Irak, İran’ın Bane kentiyle olan sınırına askeri güç sevk etti.

17 Mart 1979: Komala ve Halkın Fedaileri, Senendec’deki jandarma kışlasını ele geçirdi ve kışladaki silahları yağmaladı.

21 Mart 1979: Ayetullah Talegani ile Ayetullah Beheşti, devrim sonrasında cumhurbaşkanlığına seçilen Ebul Hasan Beni Sadr ve Haşimi Rafsancani’den oluşan bir heyet, durumu yerinde incelemek ve soruna barışçı çözümler bulmak için Senendec’e gitti. Ayetullah Talegani’nin girişimiyle kenti yönetecek meclis için seçim yapılması kararı alındı. Silahlı örgütlerin adayları bu seçimde büyük bir hezimet yaşadı.[3]

20 Nisan 1979: Hizb-i Demokrat’ın Nakade şehir stadyumunda yaptığı silahlı miting, kent nüfusunun dörtte üçünü oluşturan Türkler tarafından güç gösterisi olarak değerlendirildi. Kent ikiye bölündü, bu duruma hazırlıklı olan Hizb-i Demokrat, kentin giriş yollarını kapattı. Ordunun kente girerek taraflar arasında bariyer oluşturmasıyla çatışmalar önlendi.

14 Temmuz 1979: Merivan’daki devrim muhafızları karargahı solcu grupların saldırısına uğradı. Geçici hükümet, Dr. Mustafa Çamran’ı soruna çözüm bulması için Merivan’a gönderdi. Dr. Çamran’ın yerel yöneticilerle yaptığı görüşme sonunda parti militanlarının ve yabancı savaşçıların kent dışına çıkarılması konusunda anlaşmaya varıldı. Halkın Fedaileri karara itiraz etti, Komala ise “Emperyalist piyonların ve cellatların keskin pençesine karşı devrimci hazırlığın yüzlerce kat arttırılması” çağrısında bulundu.

Komala’nın ‘emperyalistlerin celladı’ olmakla suçladığı Dr. Mustafa Çamran, Amerika’daki fizik doktorasını tamamladıktan sonra NASA’nın iş teklifini reddedip Lübnan’a giden ve İmam Musa Sadr’la birlikte İsrail işgaline karşı mücadele eden biriydi. 

5 Ağustos 1979: Hizb-i Demokrat, Komala, Halkın Fedaileri ve Şah ordusunun komutanlarından Korgeneral Azizullah Palizban’ın grubu, Pave kentini ele geçirmek için ittifak yaptı. Korgeneral Azizullah Palizban Şah rejiminin İsrail’le ilişkilerinde sembol isimlerden biriydi. Tahran’daki İsrail Büyükelçisi Meir Ezri, hatıralarında Palizban’dan “İran ordusu içerisinde İsrail’le dostluğa gerçekten inanan biri” olarak bahsediyor ve bir gün kendisine yaşlı gözlerle “Sayın Ezri, gerçekten ben İran’a mı yoksa İsrail’e mi daha çok hizmet ettim bilmiyorum” dediğini naklediyor.[4]  

Yani İran’ın Kürt devrimcileri, ülkesine hizmet ettiği kadar İsrail’e de hizmet etmiş olmasını duygusal gözyaşlarıyla ifade eden Şah’ın generalini müttefik, Güney Lübnan’da İsrail’e karşı savaşan Mustafa Çamran’ı ise ‘emperyalizmin celladı’ olarak gören bir siyasal bilince sahipti.

15 Ağustos 1979: Hizb-i Demokrat ve müttefikleri Pave kentine saldırıya geçti. Kısa sürede kentin ana caddesi dışındaki hemen her yere hakim oldu.

16 Ağustos 1979: Dr. Mustafa Çamran, soruna barışçı bir çözüm bulmaya yönelik müzakereler için General Fellahi ile birlikte Pave’ye gitti.

17 Ağustos 1979: Hizb-i Demokrat ve müttefikleri, Pave hastanesini ele geçirdi ve tedavi gören yaralı 25 devrim muhafızını öldürdüler. Bunlardan bazılarının başlarını kestiler.[5]

18 Ağustos 1979: Silahlı gruplar, Dr. Mustafa Çamran ve General Fellahi’nin bulunduğu devrim muhafızları karargahını 30 metre mesafeden kuşatma altına aldı. Karargahtakilerin umudu tükenmek üzereyken Abdurrahman Kasımlo’nun ‘Humeyni bize karşı açıkça ve resmen savaş ilan etti’ dediği olay gerçekleşti. Silahlı kuvvetlere en kısa sürede tüm imkanlarla Pave kentine gitmelerinin emredildiği bildiri radyoda yayımlanınca kuşatmayı kaldıran silahlı gruplar kaçmaya başladı.

Kasımlo: Bölücü değiliz

İran resmi medyası Hizb-i Demokrat ve Komala gibi örgütlerden ‘bölücü’ nitelemesiyle bahsediyor. Abdurrahman Kasımlo, BBC’de yayımlanan mülakatında İran’ın tarihi boyunca merkezi bir otorite tarafından yönetildiğini kendilerinin ise İran’dan ayrılmayı değil özerk olmayı istediğini belirterek şunları söylüyor:

“Bizim tek isteğimiz olan hem demokrasi hem de özerklik, İran ülkesinin çerçevesindedir. Biz kendimizi İranlı olarak görüyoruz. Başka hiç kimsenin de kendini bizden daha fazla İranlı gibi görmesine izin vermeyiz. Ortak ailemiz, ortak vatanımız olan İran’da bizim haklarımızın dikkate alınmasını istiyoruz ve ikinci sınıf vatandaş olarak yaşamak istemiyoruz.”

Fakat Cradle[6] tarafından geçtiğimiz ay yayımlanan Hedwig Kuijpers imzalı yazıda yer verilen Irak dışişleri bakanlığı belgeleri ‘bölünme değil özerklik isteyen, barışçı ve demokrat’ Abdurrahman Kasımlo anlatısını yalanlıyor. Çünkü bu belgeler Abdurrahman Kasımlo’nun ortak vatanım dediği İran’a karşı Saddam Hüseyin rejimi hesabına casusluk yaptığını ortaya koyuyor. 

Irak Dışişleri Bakanlığından Paris'teki Irak büyükelçiliğine gönderilen 1.12.1988 tarihli mektupta Paris'teki Irak büyükelçiliğine 125 bin dolar gönderdiği belirtiliyor ve bunun Abdurrahman Kasımlo’ya verilmesi isteniyor. Paris’teki Irak büyükelçiliğinden Irak dışişleri bakanlığına gönderilen 9.12.1988 tarihli ikinci mektupta ise Abdurrahman Kasımlo’nun 8.12.1988’de 125 bin doları aldığı bildiriliyor. 

Bu tarihler, BBC’de yayımlanan bu mülakatında İran’dan ayrılmak istemediklerinden, özerklikten, demokrasiden ve barıştan söz eden Abdurrahman Kasımlo’nun Saddam rejiminin maaşlı casusu olduğunu ortaya koyuyor. 

Abdurrahman Kasımlo, Irak istihbaratının talimatıyla 1981’de Halkın Mücahitleri adlı örgütün öncülüğünde kurulan ‘İran Ulusal Direniş Konseyi’ne katıldı. Mesud ve Meryem Recevi’nin Halkın Mücahitleri örgütü 8 yıllık savaş boyunca Saddam’ın ordusuyla birlikte İran’a karşı savaştı. 

Kasımlo’nun Hizb-i Demokrat’ı da casusluktan arta kalan zamanlarında muhalif Kürt parti olarak Tahran yönetimine karşı mücadele ediyordu. Buraya kadar her şey bir şekilde izah edilebilir.  

Ancak bir siyasi liderin kendi halkını kimyasal silahlarla öldüren birini 125 dolar karşılığında aklamaya çalışması zor izah edilir. 

Saddam Kürt kaynakların ifadesiyle Kürtlere karşı yaptığı ‘Enfal Operasyonları’nda toplamda 200 bin Kürt’ü öldürmüştü.

Saddam’ın kimyasal saldırısına uğrayan ilk yer İran’ın Kürt kentlerinden biri olan Serdeşt’ti. 28 Haziran 1987’de kimyasal silahla bombalanan Serdeşt’te 110 sivil ölmüş 8 bin kişi de kimyasal silah yaralısı olmuştu. 

BBC’de yayımlanan röportajında İran Kürtlerinin büyük çoğunluğunun kendi partisine mensup olduğunu iddia eden Abdurrahman Kasımlo sadece ‘ortak vatan’ dediği İran’ı değil Kürt halkını da 125 bin dolara satmıştı. Zira Kasımlo Paris’te yayımlanan ‘Kullu’l Arab’ gazetesine verdiği bir mülakatta Saddam’ın Kürtlere karşı kimyasal silah kullanmadığını söylemiş 18 Şubat 1989’da Saddam’a yazdığı mektupta da ona her emrini yerine getirmekten gurur duyduğunu belirterek şöyle demişti:

“Saygıdeğer Başkan Saddam Hüseyin,

Sözlü mesajınızdan ve cömertliğinizden dolayı teşekkür ederim. Sizin de çok iyi bildiğiniz gibi dürüstlük söz konusu olduğunda ve taraflar kardeşçe ve yapıcı bir diyalog kurduğunda müzakere yolu kaçınılmaz oluyor. Bu vesileyle devlet kurumları ile Kürt kardeşlerimiz arasında diyalog başlatılması yönündeki emrinizden büyük bir memnuniyet duyduğumu belirtiyorum. Bu alanda bana vereceğiniz her emri iftiharla yerine getireceğimi bildirmekten dolayı mutluyum.”[7]

Sonuç

Abdurrahman Kasımlo portesinde öne çıkan özellikler şunlar: 

1- Liderliğini feodal geçmişine yahut ilişkilerine borçlu.

2- Siyasi stratejisini yaşadığı ülkedeki güvenlik sorunlarını fırsata dönüştürmek üzerine kurdu.

3- Yaşadığı ülkenin barışçı çözüm ve müzakere talebini zayıflık olarak gördü ve savaş dayattı.

4- Örgütünü ülkesine düşman olan her yabancı tarafın kullanımına açık hale getirdi. 

5- Barış derken savaşı, özerklik derken ülkenin bölünmesini, demokrasi derken feodal ilişkilere dayalı kendi otoritesini kastettiğini eylemleriyle ortaya koydu; ancak bu söylemlerini satabilecek binlerce müşteri bulmakta da zorlanmadı. 

İşte bu yüzden yağmaladığı evdeki kadın çamaşırlarını teşhir ederken “Kasımlo, Kasımlo, yolun devam ediyor” diyen militanı doğru söylüyor. Onun yukarıdaki 5 özelliğe sahip yolu, milliyetçi Kürt partilerin ortak yolu olarak sadece İran’da değil Irak’ta, Türkiye’de ve Suriye’de de devam ediyor. 

 


[1] Türkçeye ‘kadı’ telaffuzuyla geçmiş olan bu kelime Arapça ‘Kaf, elif, dad ve ye’ harfleriyle yazılıyor ve İran’da ‘gazi’ şeklinde telaffuz ediliyor. Bu kelimenin gazaya (savaşa) katılmış kişi anlamındaki ‘gazi’ kelimesiyle karışmaması için ‘Qazi’ şeklinde yazmayı uygu gördüm. 

[3] Zehra Rehber Kirmani, 30 Nisan 2021. غائله کردستان  

[4] مؤسسه مطالعات و پژوهش‌های سیاسی (Siyasal Çalışmalar ve Araştırmalar Merkezi) 12 Mayıs 2021, سپهبد پالیزبان در اسرائیل

[5] Mustafa Çamran, Kürdistan, İntişarat-é Poshteban, s. 45. 

[6] Hedwig Kuijpers, Cradle, 25 Ağustos 2022, Former KDPI chief Abdul Rahman Ghassemlou: A Kurdish spy for Saddam?

NELER SÖYLENDİ?
@
Gazete Manşetleri
Yol Durumu
E-Bülten Kayıt
ARŞİV ARAMA