TEFSİR
Giriş Tarihi : 07-04-2023 09:26   Güncelleme : 21-07-2023 23:40

Tefsir Notları: Bakara Suresi -18- Ayetler: 91-96

Bakara Suresinden ayetler... Rabbim Kitabını doğru anlayıp doğru yaşamayı Kuran Ahlakı ile ahlaklanıp Kuran'la inşa olmayı nasip eyle..

Tefsir Notları: Bakara Suresi -18- Ayetler: 91-96

91-Onlara: "Allah'ın indirdiklerine iman edin" denildiğinde: "Biz, bize indirilene iman ederiz" derler ve ondan sonra olan (Kur'an)ı inkâr ederler. Oysa o (Kur'an), yanlarındaki (Kitabı) doğrulayan bir gerçektir. (Onlara) De ki: "Eğer inanıyor idiyseniz, daha önce ne diye Allah'ın peygamberlerini öldürüyordunuz?" 

Tüm bu ayetler İsrailoğulları’nın bile bile inkarlarını anlatıyor. Bazen İsrailoğullarının tarihine gidiyor bazen o güne Kuran’ın nazil olduğu döneme geliyor. Ama her iki durumda da örnekler o an yapılıyormuş gibi veriliyor. İsrailoğullarının geçmişte yaptıkları için Medineli Yahudilere niye bunları yapıyordunuz deniliyor onlarda biz yapmadık atalarımız yaptı demiyorlar kendileri yapmış gibi sahipleniyorlar. Çünkü zihniyet mantık ve yaklaşım aynı. 

Allame Tabatabai diyorki, "De ki: Gerçekten inanıyor idiyseniz, peki neden daha önce peygamberleri öldürüyordunuz?" ayetinin orijinalinde geçen "felime" kelimesinin başındaki "fa" bağlacı, sonuçlandırmayı ifade eder. Dolayısıyla bu soru "bize indirilene inanırız" şeklindeki sözlerinin gerektirdiği bir sorudur. Yani: Eğer sizin "bize indirilene inanırız" şeklindeki sözünüz doğru ise, gerçeği ifade ediyorsa, peki neden Allah'ın peygamberlerini öldürdünüz? 

İsrailoğullarının kendilerine gönderilen Peygamberleri öldürdükleri ile ilgili örnekler Kuran ve Tevrat anlatılır. Yahudilerin yüzlerce Peygamberi öldürdüklerine dair rivayetler vardır. Bunların en bilineni Hz. Yahya ve Zekeriya (as) dır.

92- Andolsun, Musa size apaçık belgelerle geldi. Sonra siz onun arkasından buzağıyı (tanrı) edindiniz. İşte siz (böyle) zalimlersiniz. 

Allah  tekitle yemine diyor ki Musa size apaçık belgelerle geldi. Sonra siz onun arkasından buzağıyı (tanrı) edindiniz. Hani siz Biz, bize indirilene iman ederiz diyordunuz. Musa size apaçık belgelerle gelmesine rağmen onunla birlikte birçok ayete mucizeye şahit olmanıza hatta yaşamanıza rağmen Niçin Buzağıyı tanrı edinerek Hz. Musa'yı inkâr ettiniz? 
İşte siz (böyle) zalimlersiniz. Diyor ayet. Kendi kitabına kendi Peygamberine bile inanmayan zalimlersiniz. Bile bile inkar eden zalimlersiniz. Onun için Kendi Peygamberlerini bile inkar eden İsrailoğullarının Hz. Peygamberi bile bile inkar etmelerine şaşırmamak gerekiyor.  

93- Hani sizden kesin söz almış ve Tur'u üstünüze yükseltmiştik (ve): "Size verdiğimize (Kitaba) sımsıkı yapışın ve dinleyin" (demiştik). Demişlerdi ki: "Dinledik ve isyan ettik." Küfürleri yüzünden buzağı (tutkusu) kalplerine sindirilmişti. De ki: "İnanıyorsanız, inancınız size ne kötü şey emredip-önermektedir?" 

İsrailoğullarının bile bile inkarları anlatılmaya devam ediliyor. Allame Tabatabai’nin ifadesi ile Kuran soruyor “Neden sizden söz alınırken ve dağ üstünüze kaldırılmışken "İşittik ve isyan ettik." dediniz? Onlarda biz yapmadık atalarımız yaptı demiyorlar. 

İsrailoğulları "İşittik ve isyan ettik." Derken sözleri ile işittik amelleri ile isyan ettik dediler. 

Bugün Müslümanların dediği gibi. Kuran Müslümanların işittik ve itaat ettik dediklerini söyler. İşittik sözle denir, anca itaatın amelle olması gerekir. Amellerimiz ne kadar Kuran’a uyuyorsa o kadar itaat ediyoruz demektir. Sözle işittik dediğimiz halde amelle itaat ettik demiyorsak, bizde İsrailoğulları gibi "İşittik ve isyan ettik" diyoruz demektir.

Küfürleri yüzünden buzağı kalplerine sindirilmişti. Allame Tabatabi sindirilme ifadesini içirilme olarak çevirir.  "İnkârları yüzünden kalplerine buzağı içirildi." İçirilmekten maksat, benimsetmektir, özümsetmektir. Buzağıdan da maksat, buzağı sevgisidir. Ayette Durumlarının vahametini gözler önüne sermek amacı ile böyle bir değişikliğe gidilmiştir. Sanki bizzat buzağı onlara içirilmiş gibi ifade edilmiştir.  Kuran’ın orijinal ifadesinin meali şöyle "İnkârları yüzünden kalplerine buzağı içirildi." Meallerde ayet kolay anlaşılsın diye buzağı sevgisi yada tutkusu diye çevriliyor. Ama ayet sanki bizzat buzağı içirilmiş gibi ifade ediyor ki bu onlardaki buzağı sevgisinin boyutunu da ifade eder. Hani bazen çocuklarımızı severken “içime katmak istiyorum” deriz ya öyle bir şey bu. İlahi kitabın çok orijinal bir ifadesi bu… 
Yine Allame Tabatabi’nin tefsiri ile "Fî kulûbihim=kalpleriniz" ifadesi de "el-icl=buzağı" ile ilgilidir. “buzağı kalplerine sindirilmişti.” Şu hâlde bu ifadede iki tane istiare sanatı örneği vardır. Ya da bir istiare sanatı bir de mecaz sanatı örneği vardır.

De ki: "İnanıyorsanız, inancınız size ne kötü şey emredip-önermektedir?" Bu, peygamberleri öldürüşleri, Musa'yı inkâr edişleri ve isyan ettiklerini açıkça ifade edecek kadar küstahlaşmışlıklarından çıkarılan alaylı yollu bir ifadedir. Bütün bu yaptıklarınız inancınızın gereği ise inancınız size ne kötü şeyi emrediyormuş…

Bugün Müslümanların muhataplarına bunu söyletmemesi gerekiyor. Bir Müslüman’ın Domuz eti konusunda hassasiyetine şahit olan bir gayri müslim aynı Müslüman’ın dürüstlük konusunda hassasiyetine şahit olmuyorsa bu durumun o Müslüman’ın inancı ile bağlantısını kurmaz mı? Dolaysı ile inancımızın iyi temsilcileri olmalıyız. 

94- De ki: "Eğer Allah katında ahiret yurdu, başka insanların değil de, yalnızca sizin ise, (ve bunda) doğru sözlüler iseniz, hemen ölümü dileyin (bakalım)." 

Bakara suresinin ilk ayetinde ifade edildiği gibi Ahirete kesinkes inanan ve Ahiret inancından gerçekten emin olan ve Ahirette Cennet gideceğine emin olan kişilerin ölümden kaçınmayıp, onu dünya hayatına tercih etmesi gerekir. Bir insan ölümden kaçınıyorsa ya Ahiret inancında bir problem vardır yada Ahiretteki sonu ile ilgili kaygıları vardır. 

Rabbimiz bu ifadesi ile Yahudileri bu iddiaları kendi iç dünyalarında karşı karşıya getiriyor. 

Yahudiler, "Ateş yalnızca sayılı birkaç gün bize dokunacak." (Bakara-80) diyorlardı. "Allah'ın indirdiğine inanın." çağrısına da, "Biz bize indirilene inanırız." (Bakara-91) diye cevap veriyorlardı. 

Bu sözleri bütün insanlar arasında sadece kendilerinin ahirette kurtulacaklarına, inandıklarını gösteriyordu. 

Yahudilerin bu asılsız iddialarına göre, onlar sadece birkaç sayılı gün azap göreceklerdi. Bu da buzağıya taptıkları günlerin karşılığıydı. 

Allah bu iddianızda samimi iseniz “doğru sözlüler iseniz, hemen ölümü dileyin (bakalım)"  diyor. Çünkü ahirete kesinkes inanan Ahirette Cennet gideceğine emin olan kişiler ölümden kaçmaz, onu dünya hayatına tercih eder.

Yahudiler ise gerçekte dünya hayatına o denli düşkündürler ki, ölüm ve ahiretin sadece düşüncesiyle bile dehşete düşerler.

Aynı şekilde bugün İslam dünyasının genelinde de Müslümanlar Ahirette kurtuluşun ancak Müslüman olmakla mümkün olacağını, ahiret yurdunun sadece kendilerine ait olduğunu söylüyorlar ancak ölümü arzulama konusunda çok istekli değiller.

Öyle ise Müslümanlarında bu ayet ile kendi kendilerini tartmaları gerekir.  
Türkiye yapılan bir ankette “Cennete gideceğiniz kesin olsa ölmeyi ister misiniz” sorusuna yüzde 65 hayır cevabı veriyor… 

Ayetullah Mutahhari Adl-i İlahi isimli kitabında Allah’a ve ahiret gününe iman edenlerin güzel amelleri Allah katında kabul olur ve cennet mükafatını hak ederler, İster Müslüman olsunlar ister Müslüman olmasınlar… diyor…

Bu ayetlerle ve Zilzal suresindeki “Kim Zerre mikatarı hayır işlerse karşılığını görür, Kimde zerre miktarı şer işlerse karşılığını görür” ayeti ile birlikte düşünüldüğümde Ayetullah Mutahhari’nin bu düşüncesinin doğru olduğu kanaatinine ulaşıyorum. 

Ancak Cennet tekbir cennet olmadığı gibi tek bir cehennemde yok. 

Ali Bulaç bu ayetin tefsirinde diyor ki hiçbir Müslüman ameli ne olursa olsun mutlaka kesin olarak cennete gideceğini söyleyemez. Müslüman korku ve ümit arasındadır. Çünkü Ahiret hayatının garanti altına alınması dünya hayatının yozlaşmasına sebep olur.    

95-Oysa onlar, önceden ellerinin takdim ettiklerinden dolayı onu (ölümü) hiç bir zaman kesin olarak dilemiyeceklerdir. Allah, zalimleri bilendir. 

96- Andolsun, onları hayata karşı (diğer) insanlardan ve şirk koşanlardan (bile) daha tutkun bulursun. (Onlardan) Her biri, bin yıl yaşatılsın ister; oysa onun bunca yaşaması, onu azabtan kurtarmaz. Allah, onların yapmakta olduklarını görendir.

Arapça "hayat" kelimesinin sözlük anlamı genel olarak "yaşama" manasına gelir. Bu ayette hayat, onların sürdürdükleri hayatın, nasıl bir hayat olduğunu düşünmeksizin yaşamak istedikleri anlamına gelir. Şerefli ve yüce veyahut şerefsiz ve aşağılık bir hayat sürmeleri onlar için hiç önemli değildir. Onlar için öncelikli olan yaşamaktır. 

Dünyevileşmiş seküler bir dünya görüşü hayatı bu dünyadan ibaret görür. Kişi ne yapacaksa hangi zevki ve mutluluğu tadacaksa burada şimdi yani bu dünyada tatmalıdır. Onun için ona ölümü hatırlatan her şey mutsuzluk verir.  Onun için modern kentler mezarlıkları şehrin dışına yapar.

Geleneksel Müslüman şehirlerde mezarlıklar şehrin içindedir. İnsanlar ölümü hatırlasınlar diye. Ancak modern şehirler insanlara ölümü hatırlatmak istemiyor. İnsanlarda ölümü hatırlamak istemiyorlar.

Ölümü hatırlamak istemeyen Yahudilerde hayata dört elle sarılırlar. Ölümü hiçbir şekilde istemiyorlar çünkü inançlarında samimi değiller.
Onun için onlar asla ölümü arzu etmezler. 

Allah diyor ki “Andolsun, onları hayata karşı (diğer) insanlardan ve şirk koşanlardan (bile) daha tutkun bulursun.” And olsun ki, insanlar arasında şu aşağılık, şu rezil, şu değersiz ve insanları mutluluk kaynağı, tertemiz ahiret hayatından alıkoyan dünya hayatına, en tutkun olanların Yahudiler olduğunu göreceksin. Onlar ölümden sonra dirilişe, haşre inanmayan müşriklerden daha çok hayata düşkündürler. 

Ancak en uzun ömür bile onları azaptan uzaklaştıracak değildir. Çünkü dünyada sürdürülen ömür, ne kadar uzun da olsa sonuçta sınırlıdır, belli bir sürenin dolması ile sona erer. "Her biri ister k i bin yıl yaşatılsın." Yani en uzun ve en fazla ömrü yaşasın. Dolayısıyla "bin" sayısı çokluktan kinayedir. Çünkü Arap dilinde bileşik olmayan en yüksek sayı adı "bin"dir. Bundan fazlası iki sayı adının bileşkesi veya birinin tekrarı şeklinde ifade edilir. On bin; yüz bin, bin bin, gibi. 

"Allah ne yaptıklarını görüyor." "el-Basir", yüce Allah'ın güzel isimlerindendir. Görülecekleri bilmek, demektir. Dolayısıyla bu isim, alîm yani "bilen" isminin bir dalıdır. "De ki: Cibrile kim düşman ise, bilsin ki, o, Kur'ân'ı Allah'ın izniyle senin kalbine indirmiştir." Ayetlerin akışından anlaşıldığı kadarıyla bu ayet Yahudilerin sarf ettikleri bir söze cevap olmak üzere inmiştir. 
 

ZehraZehra

seyyidezehra@outlook.com