MAKALE
Giriş Tarihi : 14-04-2022 08:01

Ahlak Abidesi Hazreti Hatice... Hz. Hatice Kimdir?

Hz. Hatice, nübüvvetin onuncu yılında, hicretten üç yıl önce, boykot olayından sonra, 10 Ramazan’da vefat etti.

Ahlak Abidesi Hazreti Hatice... Hz. Hatice Kimdir?

Hz. Hatice Kimdir? Hz. Hatice’nin Ahlaki Özellikleri Nelerdir? Hz. Hatice’nin Hayatı…

Hz. Peygamber her hususta olduğu gibi aile hayatında da insanlığa güzel bir örnektir (usve-i hasene) . Onun aile hayatını öğrenmek, eşleri hakkında bilgi sahibi olmak aile hayatının örnekliğini anlamada insanlığa yardımcı olacaktır.

Hz. Peygamber’in hanımları farklı yaşların, mizaçların, tabiatların ve isteklerin kadınlarıydı. Birçokları Arabistan’ın asil ve zengin ailelerinden gelmiş olup, daha önceleri rahat bir hayat sürmüşlerdi. Araştırmamız, Hz. Muhammed’in ilk hanımı, onun peygamberliğine ilk iman eden, mü’minlerin annesi Hz. Hatice’nin hayatı ve kişiliğini konu edinmiştir.

I. Cahiliye Döneminde Hz. Hatice

A. Hz. Hatice’nin Doğumu, Nesebi, Künyesi
Kaynaklar, Hz. Hatice’nin, takriben hicretten 68 yıl, Ebrehe ordusunun Kâbe’ye saldırdığı Fil Vak‘ası’ndan on dört-on beş yıl önce Mekke’de doğduğunu kaydeder. Hz. Hatice’nin doğum tarihine dair başka rivâyetler de bulunmaktadır. Yukarıda verdiğimiz tarih takriben milâdî 556 yılına tekabül etmektedir.

Tam adı Hatice bint Huveylid b. Esed b. Abdiluzzâ b. Kusay b. Kilâb b. Mürre b. Kâ‘b b. Lüey b. Ğâlib b. Fihr b. Mâlik b. en-Nadr b. Kinâne’dir. Hz. Hatice, Kureyş’in Benî Esed kolundan olup babasının soyu Kusay b. Kilâb’ta, annesinin soyu ise Lüey b. Gâlib’de Hz. Peygamber’in soyu ile birleşir. Böylece Hz. Hatice hem anne hem de baba tarafından Hz. Peygamber’e (s) akraba olmaktadır.

Hz. Hatice’nin ilk evliliklerine kadar geçen süredeki hayatı hakkında tarih kitaplarında çok az bilgi bulunmaktadır. Hz. Hatice’nin, üstün iffeti, namuslu bir hayat sürmesi sebebiyle İslâmiyet’ten önce “Temiz Kadın” anlamına gelen “Tâhire” lakabıyla anıldığı bilinmektedir. Mekkeli hemşehrileri tarafından “Tüccar Kadın” anlamında “Tâcire” ve “Kureyş Kadınları’nın Efendisi” anlamında “Seyyidetü Kureyş”, ufkunun açıklığı ve güzelliğinden dolayı “Ceyyide” lakabıyla da isimlendirilen Hz. Hatice için “Kübrâ” sıfatı ise Hz. Peygamber’in (s) en büyük hanımı olması sebebiyle daha sonraki dönemlerde kullanılmaya başlanmış ve kendisine “Haticetü’l-Kübrâ” denilmiştir. 

B. Şemâili ve Ahlakı

Hz. Hatice’nin şemâili yani dış görünüşü, fizikî vasıfları hakkında tarihçilerin tatmin edici bilgi kaydettiklerini söylemek güçtür. Ancak Mekke’nin saygıdeğer, asil bir ailesine mensup, güzel ve zengin bir kadın olduğu bilinmektedir.

Hz. Hatice beyaz tenli, güzel ve dinç bir kadın olup biraz şişmancaydı. Siyah, parlak saçlara sahipti. Genellikle siyah ve kaliteli kıyafetler giyerdi. Ziynet ve süs eşyaları konusunda büyük tecrübesi vardı. Genellikle iyi sanatkârların elinden çıkmış gümüş ve firuze taşlı yüzükler, küpeler, bilezikler ve gerdanlıklar takardı.

Hz. Hatice akıllı, şerefli, yüksek ahlak sahibi güzel ve zengin bir kadındı. Zarif bir insan ve nazik bir işverendi. Zengin olduğu kadar da cömertti. Hz. Peygamber’in (s) sütannesi Halime Hatun bir gün Hz. Peygamber’i (s) görmek için Mekke’ye gelmişti. Hz. Peygamber (s) o zaman Hz. Hatice ile evli bulunuyordu. Hz. Peygamber (s) Halime Hatun’u gördükçe: “Benim annem, anneciğim!” der, kendisine candan sevgi ve saygı gösterir, omuz atkısını yere serip onu oturtur, bir dileği varsa hemen yerine getirir, Onu annesi gibi severdi. Hz. Hatice ve Hz. Peygamber (s), Halime Hatun’u konuk edip güzelce ağırladılar. Halime Hatun; yurtlarında hüküm süren kuraklık ve kıtlıktan, hayvanlarının kırıldığından dert yandı. Hz. Peygamber (s) bu hususta Hz. Hatice ile konuştu. Hz. Hatice ona kırk koyun ile binmek ve yüklerini taşımak üzere bir de deve verdi. Hatice’nin bu cömertliği genç Muhammed’i (s) çok duygulandırmış, gözleri nemlenmişti. Annesini küçük yaşta kaybeden Muhammed’in bu eski yarasını şimdi ince, latîf bir el derin bir şefkatle sarıyordu.

C. Ailesi ve Yakın Çevresi

Hz. Hatice’nin mensubu bulunduğu Esed kabilesi, her ikisi de Hıristiyan olan Osman b. el-Huveyris gibi bir devlet adamıyla Varaka b. Nevfel gibi bir din adamını yetiştirmişti. Osman b. el-Huveyris, Bizans imparatoru nezdinde de hüsnü kabul görmüştür. Hatta bazı kaynaklara göre, Osman b. Huveyris Bizans imparatorundan Mekke’nin idaresine dair bir yetki almış fakat bu girişimi Mekkelilerin muhalefetinden dolayı başarıya ulaşmamıştır.
Bazı rivayetlere göre, Varaka’nın –ismi verilmeyen- kız kardeşi İncil’i bile okuyabiliyordu. Hz. Hatice’nin babası Kureyş’in eşrâfından olan Huveylid b. Esed’dir. Mekkeliler önemli işlerinde Huveylid’in fikirlerine müracaat ederlerdi. Hz. Âişe’den nakledilen bir rivayette, Huveylid’in Hacerülesved’i, Kâ’be’den alıp Yemen’e götürmek isteyen Tübba ile mücadele eden kişi olduğu, yanına Kureyş’ten bir grubu da alarak ayaklandığı, Tübba’ın korkulu bir rüya görerek bu niyetinden vazgeçip Hacerülesved’i yerinde bıraktığı ve Huveylid’in Ficâr savaşlarından önce öldüğü belirtilir.
Huveylid’in, Ficâr savaşlarından önce öldüğünü de rivayet eden İbn Sa‘d, hocası Vâkıdî’den siyer-meğâzî ulemasının onun Ficâr savaşlarında öldüğü görüşünde ittifak ettiklerini nakleder. Huveylid’in birinci Ficâr savaşına Benî Esed’in reisi olarak katıldığı rivayeti bu görüşü destekler mahiyettedir.
Hz. Hatice’nin annesi Fâtıma bint Zâide b. el-Esamm b. Revâha b. Hacer b. ‘Abd b. Ma‘îs b. ‘Âmir b. Lüey b. Gâlib b. Fihr ’dir. Kureyş’in Benî ‘Âmir b. Lüey kolundandır.

Hz. Hatice’nin babası Huveylid ölünce yerine bakan amcası ‘Amr b. Esed, Mekke’nin önde gelen isimlerinden biriydi. Hz. Hatice’nin kız kardeşi Hâle, Rabi‘ b. Abdiluzzâ ile evlenmiş ve bu evlilikten Ebü’l-‘Âs dünyaya gelmiştir. İleride geleceği gibi Hz. Hatice, Hz. Peygamber’in (s) de onayını alarak kızı Zeynep’i, güvenilirliği ile tanınan yeğeni Ebü’l-‘Âs ile evlendirecektir. Yine ileride geniş bir şekilde bahsedeceğimiz Hz. Hatice’nin bir diğer yeğeni, Zeyd’i halasının hizmetine veren, boykot yıllarında Müslümanlara yardımcı olan, nesep ilmini en iyi bilenlerden biri olan Hakîm b. Hizâm’dır. Hz. Ömer’in vasiyet ettiği altı şûra üyesinden birisi olarak bir sonraki halifenin tespit edilmesinde etkin rol oynayacak olan Zübeyr b. Avvâm da Hz. Hatice’nin yeğenidir. Aynı zamanda Zübeyr’in annesi Safiye, Hz. Peygamber’in (s) öz halasıdır. Bedir Savaşı’nda öldürülen müşrikler arasında Hz. Hatice’nin kardeşi Nevfel b. Huveylid’in de adı geçmekte olup, Hz. Peygamber’in (s) onun hakkında Allah’tan yardım dilediği rivayet edilmektedir. Hz. Hatice’nin kardeşinin oğlu Esved b. Nevfel b. Huveylid b. Esed el-Kureşî’nin adı ise Habeşistan’a yapılan ikinci hicrete katılanlar arasında geçmektedir.

D. Tacirliği ve Hz. Muhammed ile Ticarî Ortaklığı

Hz. Hatice ticaretlerinde ya ücretle adam tutar ya da güvenli bulduğu kimselerle mudarabe yoluyla ticaret ortaklığı yapardı. Malını çalıştırmak için kişilerle anlaşır, onlarla kâr ortaklığı yapar ve muhtelif yerlere ticaret kervanları gönderirdi.

Hz. Hatice’nin malvarlığının kaynağı konusunda çeşitli veriler bulunmaktadır. Şöyle ki: Öncelikle Hz. Hatice’nin çok güçlü, uluslararası düzeyde ticari bir geleneği olan Mekke çevresinde yetiştiği bilinmelidir. Kaynaklarımız Hz. Hatice’nin babası Huveylid b. Esed’in malvarlığından bahsetmemekle beraber onun saygın ve etkin bir şahsiyete sahip olduğunu belirtirler. Ayrıca Hz. Hatice’nin vefat eden tüccar ve zengin kocalarından kendisine –kaynaklarda miktar belirtilmemekle beraber- büyük mirasların kaldığı bilinmektedir. Güçlü bir ticari geleneği olan bir ortamda yetişen Hz. Hatice, kendi kişisel becerileriyle de Şam’a Kureyş kervanı içinde erkeklerinkine eşit mal gönderdiği, bilahare kendi kervanlarını yolladığı bilinmektedir. Hatta zamanla onun ticaret kervanları neredeyse bütün Kureyş’in kervanları kadar büyük olmuştur.

Hz. Peygamber’in (s), Hz. Hatice hesabına ticarete başlamadan önce de ticaretle uğraştığı, kervanlara katıldığı olmuştu. Hz. Muhammed (s) on küsur yaşında iken, amcası Zübeyr b. Abdulmuttalib’le birlikte, Kureyşlilerin ticaret kervanına katılarak Yemen’e gitmişti.

Taberî, kesin bir tarih belirtmeksizin, Hz. Hatice’nin bir defasında Hz. Muhammed (s) ile başka bir kişiyi Tihâme yakınlarındaki Hubâşe pazarına gönderdiğini nakletmekte, elbise ve diğer bazı eşya ticareti yaptıktan sonra Mekke’ye döndüklerini kaydetmektedir. Ayrıca Hz. Peygamber (s), Hz. Hatice hesabına Cüreş pazarına iki kere ticarî sefer yapmış ve her sefer için, kendisine ücret olarak iki erkek genç deve verilmiştir.

Her halde bu ilk denemelerin sonucu olarak Hz. Hatice Hz. Muhammed’e (s), Suriye’ye bir kervan götürmek gibi çok daha önemli bir görev vermiştir. Ebû Tâlib, Hz. Muhammed’i Şam’a göndermesi için Hz. Hatice’yle konuşmuş ve Hz. Hatice de bu teklifi kabul etmiştir. Şöyle ki: Belâzürî’ye göre Ebû Tâlib, Hz. Muhammed (s) 20 yaşını geçince ona Hz. Hatice’den iş istemesini tavsiye etti. İbn Sa‘d’a göre ise Hz. Peygamber (s), 25 yaşına geldiğinde Mekke’de “el-emîn” diye çağrılıyordu. Hz. Hatice, Hz. Peygamber’in (s) doğru sözlü, son derece güvenilir ve güzel ahlaklı olduğunu öğrenince ona, kölesi Meysere’yle birlikte, Şam’a göndereceği ticaret malının başında tacir olarak gitmesini teklif etmiş ve kabul ettiği takdirde kendisine diğer tacirlere verdiğinden daha çok vermeyi vaat etti. Hz. Peygamber de (s) onun bu teklifini kabul etti.

Dönüşte Hz. Muhammed (s) ve Meysere, Hz. Hatice’ye her şeyin yolunda gittiğini söylemek ve bu yolculukta her zamankinin iki katı kâr elde ettiklerini bildirmek için kervan henüz şehre girmeden Hz. Hatice’nin yanına geldiler. Sonuçtan memnun kalan Hz. Hatice de, aynı şekilde Hz. Muhammed’e (s) ücretinin iki katını ödedi. Yola çıkarken iki deve vaat etmişti. Köle Meysere de maldaki artışı, halkın Hz. Muhammed (s) hakkındaki sözlerini ve kendisine çok kibar biçimde davranmış olan Hz. Muhammed’e (s) övgülerini saymakla bitiremiyordu.

E. Hz. Muhammed ile Evliliği ve Çocukları

1. Hz. Muhammed ile Evliliği
Hz. Hatice, daha önce bahsedildiği gibi Hz. Peygamber’le evlenmeden önce iki defa evlenmiş ve dul kalmıştı. İkinci kocasının ölümünden sonra Kureyş’in ileri gelenlerinden bazıları soylu, namuslu, akıllı, zengin ve güzel oluşu sebebiyle kendisiyle evlenmek istedi; ancak Hz. Hatice bu tekliflerin hiçbirini kabul etmedi. Ona evlenme teklif edenler arasında daha sonra Ebû Cehîl olarak bilinecek ‘Amr b. Hişâm da vardı. İkinci kocasının da ölmesi üzerine kendini çocuklarının terbiyesi ve yapmakta olduğu ticaret işlerini idare edebilmek için bütün bu tekliflerden uzak kalmayı tercih ediyordu.
Rivâyetlerden anlaşıldığına göre, Hz. Hatice’yi Hz. Peygamber (s) ile evlenme fikrine götüren sebepler arasında akrabası oluşu, cemiyette şerefli, emniyetli, güzel huylu ve doğru sözlü oluşu, alışverişteki dürüstlüğü ile Meysere’nin Hz. Muhammed’de gördüğü bazı durumları efendisine haber vermesi sayılabilir.

Hz. Hatice nesep bakımından Kureyş kadınlarının en soylusu, en şereflisi ve en zengini idi. Güçleri yetecek olsa kavminin bütün erkekleri Hz. Hatice’yle evlenmek isterlerdi. Hz. Hatice evlenme teklifinde bulununca, Hz. Peygamber (s) bunu amcalarına söyledi. Daha sonra Hz. Hatice düğün töreni için bir tarih belirledi. Belirlenen gün geldiğinde Hz. Hatice’yi istemeye Hz. Peygamber’in amcalarından Ebû Tâlib veya Hamza onunla beraber gitti. Hz. Peygamber’le (s) dünürlüğe gidenin Ebû Tâlib olduğu, beraber gitmiş olsalar bile Hamza’dan yaşlı olduğundan nikâh teklifini Ebû Tâlib’in yaptığı ifade edilir.

Ebû Tâlib, Hz. Hatice’yi amcası ‘Amr b. Esed’den Hz. Peygamber’e (s) istedi. Hz. Hatice’yi Esed b. Esed’ten, babası Huveylid b. Esed’den ya da kardeşi ‘Amr b. Huveylid’den istediklerine dair rivayetler varsa da daha önce ifade edildiği üzere babası Huveylid, Ficâr savaşları sırasında hayatını kaybettiği için örfe uygun olan amcasından istenmiş olmasıdır. Hz. Hatice bağımsızlığını kazanmış biri olsa da, asil ailelerin geleneği olarak dul kadın evin en büyük erkeğinin vesayeti altında olduğundan, nikâh işlemleri için örfen amcası ‘Amr b. Esed’in onayı gerekmekteydi.

Zehebî (ö. 748/1348), bu olayı rivayet eden ravi Ömer b. Ebû Bekr el Mavsılî’nin “Hatice’yi evlendirenin amcası olduğunda icma var” dediğini ve İbn Sa‘d’ın da kıssayı bu şekilde naklettiğini bildirir. Müemmelî’ye göre, Hz. Hatice’yi Hz. Peygamber’le (s) evlendiren kişi amcası ‘Amr b. Esed’dir ve bu görüş ittifakla kabul edilmiştir. Süheylî de bu görüşü tercih etmiştir.
Bazı tarihçiler o dönemdeki töre hakkında bazı bilgiler vermektedirler. Şayet bunlar sağlam bilgiler ise, o dönemde Mekke’nin toplumsal hayatı ve kadınların durumu hakkında bizleri aydınlatmış olacaklardır. Nakledildiğine göre Hz. Hatice, belki de Hz. Muhammed’in (s) fakirliği yüzünden itiraz etmesinden çekinerek, önceden amcasının iznini almaya cesaret edememişti. Ailenin diğer üyeleri gibi onu da davet etmiş, ama toplantının gerçek amacını belirtmemişti. Ebû Tâlib ise, töre gereği söz almak için Hz. Hatice’nin işaretini beklemekteydi. Yemek esnasında Hz. Hatice, özellikle amcasının içkisine dikkat ediyordu. Amcası sarhoş olmaya başlayınca, yeğeni onun üzerine Bürd-i Yemanî diye anılan Yemen işi alacalı kumaştan güzel bir kaftan giydirip üzerine safranla hazırlanmış haluk denen bir koku sürdü. Hz. Hatice’nin koyun etinden yaptırdığı yemekler yenildikten sonra Hz. Hatice Hz. Muhammed’e, “Amcan Ebû Tâlib’e söyle de, şu mecliste beni sana, amcamdan istesin!” dedi. Yine, töre gereği ayağa kalkan Ebû Tâlib, usulen kızın aile büyüğünün rıza göstermesini istedi ve bir konuşma yaptı. Ebû Tâlib yaptığı konuşmada: “Allah’a hamd olsun ki, bizi İbrahim’in zürriyetinden, İsmail’in neslinden, Maad’in mâdeninden ve Mudar’ın aslından yarattı. Bize hac ve ziyaret edilecek bir beyt, içinde emniyet ve huzura kavuşulacak bir Harem ihsan etti. Bizi Beyt’inin bakıcısı ve Harem’inin yöneticisi kıldı. Bizi böylece halkın hâkimi ve başkanı yaptı. İçinde bulunduğumuz beldemizi bize bereketli kıldı. Kardeşimin oğlu Muhammed b. Abdullah’la Kureyş’ten kim tartılsa, muhakkak bu soy-sopça, akıl ve faziletçe ona üstün tutulur; kendisiyle kim ölçülse, bu, ondan büyük gelir. Malı az olsa da, mal dediğin nedir ki? Tez geçici bir gölgedir; alınır verilir iğreti bir şeydir! Muhammed’in, Abdulmuttalib ve Hâşim gibi şanlı ataların torunu olduğunu bilirsiniz. Kendisi şimdi, kızınız Hatice bint Huveylid’le evlenmeyi arzu etmektedir. Aynı şekilde Hatice de, onunla evlenmeyi istemektedir. Hatice’ye, kendi malımdan, mehir olarak ne vermemi istersiniz? Vallahi bundan sonra yeğenimin haberi büyük, hal ve şanı ulu olacaktır!” dedi.

Hz. Hatice’nin amcasının oğlu ve yakın dostu Varaka b. Nevfel de işin iç yüzünü biliyordu. Ebû Tâlib konuşmasını tamamlayınca, o da kalkıp, “Muhammed’in, çökmesi için burnuna sopayla vurulmaya ihtiyaç duymayan soylu bir deve gibi olduğunu” söyleyerek öneriyi desteklediğini belirtti ve şöyle dedi: “Allah’a hamd olsun ki, bizi de anlattığın gibi yarattı. Saydığın fazilet ve şereflerle de mümtaz kıldı. Biz de Arapların ulu kişisi ve başkanıyız. Siz de böylesiniz. Ne Araplar sizin faziletinizi inkâr, ne de insanlardan hiçbiri sizin iftihar ettiğiniz şeyleri, şerefinizi reddeder. Biz de sizinle hısımlık kurmayı ve şereflenmeyi arzu ediyoruz. Ey Kureyş cemaati! Şahit olunuz ki ben, Hatice bint Huveylid’i, dört yüz dirhem mihrle Muhammed b. Abdullah’a nikâhladım!” şeklinde kısa bir konuşma yaptı ve sustu.

Ebû Tâlib, “Ben, Hatice’nin amcasının da konuşmasını istiyorum!” dedi. Bunun üzerine ‘Amr b. Esed, “Ey Kureyş cemaati! Siz şahit olunuz ki, ben de Hatice bint Huveylid’i Muhammed b. Abdullah’a nikâhladım!” dedi. Hazır bulunan Kureyş’in ileri gelenleri buna şahit oldular. ‘Amr b. Esed’in yaptığı konuşmada, yeğeni Hatice’nin Muhammed’le nikâhlanmasını benimsediği ve bunun engellenmemesi gerektiğini bir atasözüyle anlatmak istediği de rivayet edilir. Alışılagelmiş alkış ve kutlamalar arasında, davetliler yeni evlilerin başına atılması adet olan kuru hurma ve şekerleri kapıştılar. Ancak akşama doğru yaşlı amca uykusundan uyandı ve şaşkın bir halde, kokulu tütsülerin, tören giysilerinin ve müziğin ne anlama geldiğini sordu. Hz. Hatice, şöyle dedi: “Sen beni bugün, şehrin ileri gelenleri huzurunda, Abdullah’ın oğlu Muhammed’le evlendirdin ya!” ‘Amr’ın, Ebû Tâlib’in yetimine kız veremeyeceğini söyleyerek bu evliliğe itiraz ettiği, yaşlı amca ile yeğeni arasında bazı sert tartışmalar yaşandığı rivayet edilir. Hatta İbn Sa‘d, her iki taraftan bazı genç akrabaların silahlarına davrandıklarını, ama bunları kullanmaya gerek kalmadığını söyler. Ancak ‘Amr, damadın yüksek seviyeli soylu bir insan olduğunu ve Hz. Hatice’nin de ondan asla vazgeçmek istemediğini görünce, susması gerektiğini anlayıp gönül rızası ile kocanın karısını kendi evine götürmesine izin verdiği fakat bu rivayetlerin güvenilir olmadığı belirtilmektedir. Bazı araştırmacıların kabul, bazılarının ise reddettiği bu hâdise hiç de olmayacak bir şey değildir. Fakat gerçekten meydana gelmiş ise bu, Mekke toplumunda çok az rastlanan bir olaydır. Her halde Muhammed (s) ve ailesi, bir kadını yanıltmak gibi bir işe asla kalkışmamışlardır. Ayrıca Hz. Hatice’nin tek yaptığı da, amcasının fakirliğe karşı gösterdiği önyargılara rağmen, sadece kendi hakkını savunmaktı.

Ebû Tâlib, Hz. Hatice’nin evinde yapılan toplantıda yeğeni Muhammed için Hz. Hatice’ye mihr olarak 500 (veya 400) dirhem vereceğini söyledi. İbn Habîb’e göre Hz. Hatice’ye mihr olarak 12 ukıyye; Belâzürî’ye göre ise 12 ukıyye 1 neş altın verildiği, yirmi dişi genç deve verilmesinin taahhüt edildiği, develerin, Hz. Peygamber tarafından mihre ilave edildiği rivayet edilmektedir. Bir ukıyyenin 40 dirhem; bir neş’in de yarım ukıyye, yani 20 dirhem olduğu hesap edilirse yukarıda geçen 500 dirhem mihre karşılık geldiği görülmektedir. Hz. Peygamberin zevcelerinden çoğunun mihrinin, on ikişer ukıyye ile birer neş olduğu rivayet edilmektedir. Bu miktarın o günlerde yüksek sınıftan kadınlar için belirlenmiş mihr miktarı olduğu rivayet edilmektedir.

Hz. Hatice; cariyelerine tefler çaldırdı, oyunlar oynattı. Hz. Muhammed evden dışarı çıkacağı sırada Hz. Hatice, “Ey Muhammed, nereye gidiyorsun? Amcan Ebû Tâlib’e uğra da, senin develerinden bir veya iki deve kessin ve halka yemek yedirsin!” dedi. Hz. Muhammed de öyle yaptı. Bu ziyafet, Hz. Peygamberin verdiği ilk düğün yemeğiydi. Adet olduğu üzere gelinin eve gelişinde -evliliği kutlamak için- iki deve kesilip ikram edilen bu düğüne en az iki yüz kişinin davet edildiği tahmin edilmektedir.
Hz. Hatice ile Hz. Peygamber (s) hicretten 28 yıl, bi’setten 15 yıl önce evlendiler. Bu da miladî 595 yılına denk gelir. Hz. Hatice vefat edinceye kadar Hz. Peygamber’le (s) 24 yıl birkaç ay veya 25 yıl evli kaldı.
Düğünde bulunanlar arasında Hz. Peygamber’in (s) sütannesi Halime’nin de bulunduğu, cömert gelininden hediye olarak aldığı 40 baş koyun ile kavmine döndüğü de rivayet edilmektedir.

Aradan birkaç gün geçtikten sonra Hz. Muhammed (s), eşi Hz. Hatice’nin evinde ikamet etmek üzere Ebû Tâlib’in evinden ayrıldı. İkisi arasında mutlu bir aile hayatı geçti. Sevgi, saygı, bağlılık ve iyi geçim üzerine kurulan bu evlilik İslâm tarihi boyunca günümüze dek örnek aile yuvası olarak gösterilmiştir. Hz. Muhammed (s), Hz. Hatice ile evlendikten sonra geçim sıkıntısından kurtuldu ve müreffeh bir hayat sürmeye başladı. Evlilikten sonra kendi hesabına ticaretle uğraşmakla birlikte, hanımının ticarî işleriyle eskisi gibi ilgilenmeyi de sürdürdü. Zira Mekkelilerde kadının serveti evlilikle birlikte asla kocanın olmaz, bu malların mutlak mülkiyeti yine kadına ait olmaya devam ederdi.

Hz. Peygamber (s) Hz. Hatice ile evlendiği zaman, Ebû Tâlib son derece sevindi ve “Allah’a hamd olsun ki, bizden bütün sıkıntıları ve üzüntüleri giderdi” dedi.

Hz. Hatice vefat edinceye kadar Hz. Peygamber (s) başka bir kadınla evlenmedi. Ezrakî’ye göre Hz. Hatice’nin evi Safa ile Merve arasındaki Attarlar Çarşısı civarında, Adiyy b. Hamraü’s-Sakafî’nin evinin arkasında idi. Eve girilince, kapının sol tarafında bir arşın bir karış çapında bir taş vardı. Hz. Hatice bütün çocuklarını bu evde dünyaya getirmiş, kızlarıyla beraber daima bu evde oturmuşlar, kendisi de bu evde vefat etmişti. Hz. Peygamber Medine’ye hicret edinceye kadar da buradan ayrılmamıştı. Medine’ye hicret ettiği zaman bu evi, amcası Ebû Tâlib’in oğlu Akîl zapt etti. Muaviye b. Ebî Süfyan, halifeliği sırasında bu evi ondan satın alıp mescid haline getirmiştir.

2. Hz. Muhammed ile Evliliğinden Olan Çocukları

Hz. Peygamber’in (s) İbrahim hariç tüm çocukları Hz. Hatice’den olmuştur. Hz. Hatice’nin dünyaya 6 çocuk getirdiği kabul edilmekle beraber farklı rivayetler de vardır. Genel kabul gören görüş Hz. Hatice’nin Hz. Peygamber’le (s) evliliğinden 2 erkek 4 kız olmak üzere 6 çocuğu olduğudur. İbn İshâk’ın naklettiği bir rivayete göre Hz. Hatice’nin, Hz. Peygamber’le (s) evliliğinden iki oğlu, diğer bir rivayete göre üç oğlu ile dört kızı dünyaya gelmiştir.

Hz. Hatice’nin; Kâsım, Zeynep, Rukiye, Ümmü Gülsüm, Fâtıma ve Abdullah (Tâhir, Tayyip) adındaki çocuklarının hepsinin bi’setten önce doğdukları rivayet edilmekle beraber Abdullah’ın İslâmî dönemde doğduğu rivayeti ağırlık kazanmaktadır. İbn Hişâm’a göre kızların en büyüğü Rukiye’dir. Sonra Zeynep ardından Ümmü Gülsüm, sonra Fâtıma gelir. Fakat kızlar içinde en büyüğünün Zeynep olduğu daha sonra Rukiye, Ümmü Gülsûm ve Fâtıma’nın doğduğu şeklindeki sıralama daha doğru kabul edilmektedir. Bazı kaynaklarda Abdullah, Tâhir ve Tayyib’in aynı çocuk olduğu İslâmiyet’ten sonra doğduğu için bu çocuğun Tayyib ve Tâhir lakabıyla anıldığı kaydedilmektedir. Erkek çocuklarının kızlardan sonra dünyaya geldiği ve İslâm gelmeden önce daha bebekken vefat ettikleri rivayet edilmektedir. Genel kabul gören görüş ise, oğullarının büyüğünün Kâsım olduğu, kızlardan önce dünyaya geldiği, iki yaşına kadar yaşadığı, Hz. Peygamber’in Arap âdetlerine göre onun adıyla “Ebü’l-Kâsım” olarak künyelendiği daha sonra Abdullah’ın dünyaya geldiği rivayetidir. Erkek çocukları İslâmî döneme yetişmemişlerdir. Kız çocukları ise İslâmî döneme yetiştiler, ona iman edip Medine’ye hicret ettiler. Hz. Muhammed’in (s) Hz. Hatice’den olan çocuklarının tamamında ebeliğini ve aynı zamanda sütanneliğini Safiye bint Abdulmuttalib’in cariyesi olan Ümmü Rafi‘ Selmâ Hatun yapmıştır. Doğumdan önceki tıbbî hazırlıkları da bu hanım yapmıştı. Selmâ Hatun, İbrahim’in ve Hz. Fâtıma’nın oğullarının da doğum ebesi idi. Her erkek çocuğu için iki, kız çocuğu için ise bir koyun akîka kurbanı kesildi. O dönemde çocuklar doğmadan önce onları emzirecek sütanne seçilirdi.

II. İslâm Döneminde Hz. Hatice

A. İlk Vahiy Geldiğinde Hz. Muhammed’e Destek Oluşu
Hz. Hatice’nin Hz. Peygamber’in (s) hayatındaki en önemli rollerinden biri, peygamberlik geldiği zaman kendisine herkesten önce iman etmesi ve onu bütün varlığı ile desteklemesidir. O, Hz. Peygamber’in (s) ağır emaneti almaya hazırlanacağı ortamı hazırlamak üzere verilmiş büyük bir yardımcıydı. Hz. Hatice, Hz. Peygamber’in (s) öteden beri sevdiği uzlet hayatına çekilmesine imkân hazırladı. Hz. Peygamber’e (s) hiçbir ihtiyacını arz etmiyor, aksine onun ihtiyaçlarını karşılamak için varını yoğunu seferber ediyordu. Ayrıca ondaki ruhî gelişmeleri benimsiyor, ona destek oluyordu.
Peygamberlik gelmeden önce Hz. Muhammed’in (s) şehirden uzakta, özellikle Hira’da tefekkür yoluyla ibadet ettiği günlerde Hz. Hatice onunla hep meşgul oluyor, Hira mağarasına gittiğinde onu uzaktan gözetiyor, eve dönmesi geciktiği zaman hizmetkârları vasıtasıyla ona ulaşıyordu. Hz. Hatice’nin bazen Hira’ya Hz. Peygamber (s) ile gittiği de oluyordu. Hz. Peygamber (s) Hira dağına giderken, azığını da yanında götürürdü. Azığı tükenince Hz. Hatice’nin yanına döner, bir o kadar zaman için daha azık alır giderdi. Hz. Peygamber (s) Hira’daki mağarada inzivaya çekilmeyi, yalnız kalmayı o kadar çok seviyordu ki, vaktinin çoğunu burada geçiriyordu. Bunun üzerine Kureyş kadınları Hz. Hatice’ye “Sen Muhammed’in uğrunda nice fedakârlık yaptın, pek çok mal sarf ettin. O ise şimdi seni terk edip gidiyor.” dediklerinde o: “Sizin düşündüğünüz şeyler benim hatırıma bile gelmez. Hatırımda olan şeyler ise yakında ortaya çıkmalı.” diyordu. Resûlullah (s) inzivadan dönüşte Kâbe’yi tavaf edip evine dönüyordu.
Rivayete göre Cebrail, Allah’ın emrini tebliğ edip ayrıldıktan sonra Hz. Peygamber’in (s) vücudundan ter boşandı. Hz. Hatice bu durumu görüp Hz. Peygamber’e biraz dinlenmesini tavsiye edince, Hz. Peygamber (s): “Ey Hatice! Dinlenmek için vakit yoktur” diyerek, insanları hakka davet görevini yerine getirmek üzere harekete geçti. Onun çağrısını ilk olarak eşi Hz. Hatice kabul etti.

B. Hz. Hatice’nin İslâm’ı Desteklemesi ve Boykot Yılları

Hz. Peygamber’e destek konusunda Hz. Hatice’nin herkesten ileride olduğu kabul edilmektedir. Hz. Hatice zengin biriydi. Hem kendi yardımseverliği hem de kocasının etkisiyle, İslâm’dan önceki yıllarda bile servetini fakirlere yardım için harcardı. İslâmî dönemde de servetini Allah yolunda sarf etmekten geri durmadı. İlk vahiyler sırasında Hz. Peygamber’in (s) içine düştüğü çalkantılı ruh halinde ona destek olan Hz. Hatice’dir. Hıristiyan yeğeni Varaka’nın İslâm’a meyli ile Mekke’de yaşayan Hıristiyan Addâs’ın İslâm’ı kabulü Hatice’nin ikna çabalarının bir sonucuydu. Hz. Hatice evinde hizmet görmekte olan erkek ya da kadın, tüm kölelerine yeni dini anlatmaktan geri durmamıştı.

İslâmiyet açıkça anlatılmaya ve yaşanmaya başladığı, Müslümanların sayısının çoğaldığı yıllarda Kureyş müşrikleri, Müslümanlara olanca güçleriyle eziyet etmeye başladılar. Abdülmuttalib oğullarıyla bir arada oturmamak, onlarla alış veriş etmemek, evlerine gitmemek, hülasa onlara karşı sosyal ve ekonomik boykot uygulamak ve bu boykotlarını da, Muhammed’i öldürmelerine veya kendilerine teslim etmelerine kadar sürdürme hususunda karar aldılar.

Hz. Hatice, mahalle sakinlerini geçindirmek için bütün malını harcadı. Hz. Peygamber (s) ve Ebû Tâlib de bu yolda bütün mallarını harcadılar. Şehirde Müslümanlar aleyhine başlatılan bu boykot hareketi sırasında, Hz. Hatice’nin yeğenleri de zaman zaman kendilerini büyük tehlikelere atarak, kuşatma altındaki insanlara yiyecek taşımışlardı.

İbn Habîb’e göre boykot bi’setten 5 yıl 11 ay 21 gün sonra başlayıp 3 yıl sürmüştür ve boykotun bitiminden 6 ay sonra Ebû Tâlib, ondan 3 gün sonra ise Hz. Hatice vefat (m. 620) etmiştir.

C. Hz. Hatice’nin Vefatı (Hüzün Yılı)

Hz. Peygamber’in (s) İslâm’ı tebliğ sırasında karşılaştığı güçlüklerde ve sıkıntılı anlarında kendisine en büyük yardım ve desteği sağlayan iki yakını; hanımı Hz. Hatice ile amcası Ebû Tâlib’i bi’setin onuncu yılında kaybetti. Müslümanlar iktisâdî ablukadan çıktıktan kısa bir süre sonra Ebû Tâlib hastalanmış yatıyordu. Ebû Tâlib, kuvvet ve dirayetiyle Hz. Peygamber’i (s) çocukluğundan beri korumuş, gelen belalara adeta bir zırh olmuştu. Bu konuda onun şu beyti nakledilir: “Vallahi, hepsi beni çiğneyip geçmedikçe Muhammed’e ulaşamazlar.” Ebû Tâlib muhasaranın sona ermesinden altı ay sonra seksen yedi yaşında öldü.

Hz. Hatice İslâm davasında Hz. Peygamber’in (s) sadık bir yardımcısıydı. Hz. Peygamber (s) derdini ona açar, teselliyi onda bulurdu. Hz. Hatice, Müslümanlığı ilk kabul eden kişi olmakla hem ulaşılamaz bir şerefe erişmiş, hem de tebliğin o ilk günlerinde şahsî gücü, malı, mevkii, son derece nazik davranışı ve ince ruh haliyle Hz. Peygamber’in (s) yanında yer almış, ona büyük destek olmuştu.

Hz. Hatice, Hz. Peygamber’in doğumunun 49. yılı 8. ayının 24. gününde, nübüvvetin onuncu yılında, hicretten üç yıl önce, boykot olayından sonra, 10 Ramazan’da vefat etti.

Hz. Peygamber’in (s), Peygamberlik geldikten sonra Mekke’de on üç yıl kaldığı ve Hz. Hatice’nin nübüvvetin onuncu yılında vefat ettiği düşünüldüğünde, hicretten dört ya da beş yıl önce değil de üç yıl önce vefat ettiği rivayeti daha makul olup bu tarih miladi 620 yılına tekabül etmektedir.

Hz. Hatice’nin Ebû Tâlib’den beş gün, bir ay ya da otuz beş gün önce öldüğü şeklinde farklı görüşler varsa da genel kabul gören görüş, Hz. Hatice’nin Ebû Tâlib’in vefatından üç gün sonra vefat ettiği şeklindedir.
Hz. Hatice’nin vefat ettiği zaman elli yaşında olduğunu söyleyenler varsa da altmış beş yaşında olduğu görüşü genel kabul görmektedir.

Hz. Hatice vefat ettiğinde Hz. Peygamber’in (s) sevgi ve merhamet gözyaşları aktı. Kalbi derin bir hüzünle doldu taştı. Hz. Peygamber’le (s) birlikte Zeynep, Ümmü Gülsüm ve Fâtıma da annelerinin vefatına gözyaşı döktüler.

Hz. Hatice ve Ebû Tâlib’in ölümüyle, Hz. Peygamber (s) iki önemli yakınını, en büyük dayanak ve destekçilerini kaybetmiş oldu ve bu durum karşısında Mekkeli müşrikler baskılarını daha da arttırdı. İki musibetin böyle birbiri ardına gelmesi üzerine Hz. Peygamber (s): “Şu ümmet üzerinde şu günlerde toplanan iki musibetten hangisine en çok yanacağımı bilemiyo-rum” demiştir. Onların vefatı Hz. Peygamber’i (s) o kadar derinden etkilemiştir ki, ashap o yılı daima “Hüzün Yılı” diye anmıştır. Kastallânî ise bu yıla Hz. Peygamber’in (s) “Hüzün Yılı” adını taktığını ifade etmektedir.
Hz. Hatice, Ebû Tâlib gibi Mekke’nin Hacun kabristanına gömüldü. Bizzat Hz. Peygamber tarafından mezarına indirildi ve henüz emredilmediği için cenaze namazı kılınmadı.

Hz. Hatice’nin Cennetü’l-Muallâ’daki kabrinin yeri 729 (1328–29) yılına kadar bilinmiyordu. Bu tarihte görülen bir rüya üzerine kabir yerinin tespit edildiği ve üzerine bir türbe yapıldığı rivayet edilir. Ayrıca Kanuni Sultan Süleyman 950 (1543–44) yılında Hz. Hatice’nin kabrinin üstüne yüksek kubbeli bir türbe yaptırmış ve bir de türbedâr görevlendirmiştir. Hz. Hatice’nin türbesinin 1296 (1879) yılında tamir edildiğini haber veren Eyüp Sabri Paşa, Mekke halkının her ay Cennetü’l-Muallâ’ya giderek hatim ve mevlit okuduğunu söyler. 1925 yılında Mekke, Suudilerin eline geçtikten sonra Abdülaziz b. Suud’un emriyle 1926’da Cennetü’l-Muallâ’daki bütün türbeler yıktırılmış ve mezar taşları kaldırılmıştır. Bugün de hiçbir türbe ve mezar taşının bulunmadığı Cennetü’l-Muallâ halen mezarlık olarak kullanılmaktadır.

Hz. Hatice’nin Safa ile Merve arasındaki evi ve bir miktar malı Hz. Peygamber’e (s) miras kaldı. Hz. Peygamber (s), hicrete kadar Hz. Hatice’ye ait bu evde kaldı. Hz. Peygamber’in (s) İbrahim hariç, bütün çocukları bu evde doğdu.

Sonuç

Hz. Peygamber, her hususta olduğu gibi aile hayatında da insanlığa güzel bir örnektir. İmkânlar ölçüsünde aslî kaynaklara müracaat ederek Hz. Peygamber’in ilk hanımı ve ona ilk iman eden kişi olan Hz. Hatice’nin hayatı ve kişiliğini incelemeye çalıştık.

Takriben milâdî 556 yılında Mekke’de doğan Hz. Hatice, Kureyş’in vasat bir kolu olan Benî Esed’e mensuptur. Babası Huveylid b. Esed ise Mekkelilerin önemli işlerde danıştığı etkin bir şahsiyete sahiptir ve Benî Esed’in başkanıdır. Birinci Ficar savaşında Benî Esed’e mensup kuvvete komutanlık yapması, Hacerülesved’i Kâ’be’den alıp Yemen’e götürmek isteyen Tübba ile mücadele etmesiyle ilgili rivâyetler onun etkin şahsiyetine delil teşkil eder.

Hz. Hatice, Hz. Peygamber’le evlenmeden önce iki evlilik yapmış ve iki kocasını da kaybetmişti. Ölen iki kocası da Mekke’nin önde gelen ailelerine mensup, ticaretle uğraşan zengin kişilerdi. Her iki kocasıyla olan evliliği kısa sürmüş, onlardan kendisine yüklü miktarda miras kalmıştı. Hz. Hatice ikinci kocasının ölümünden sonra Kureyş’in ileri gelenlerinin yaptığı evlilik tekliflerini kabul etmedi. Hz. Hatice, akrabası oluşu, Kureyş’in en etkin kollarından Benî Hâşim’e mensup şerefli, emniyetli, güzel huylu, doğru sözlülüğü ve alışverişteki dürüstlüğü gibi sebeplere binaen Hz. Peygamber’e evlenme teklifinde bulundu. Hz. Peygamber (s), bunu amcalarına söyleyip onların da onayını alınca gerçekleşen evlilik Hz. Hatice vefat edinceye kadar devam etti.

Hz. Hatice Hz. Peygamber’in diğer hanımları arasında onu peygamber olarak değil de, sadece bir insan ve bir koca olarak gören tek hanımıdır. Hz. Hatice, evliliğin ilk yıllarından başlamak üzere yardım sever, çeşitli zamanlarda bol bol ihsanlarda bulunan ve maddi-manevî bütün gücüyle kocasına yardım eden sevgili bir eş idi. Hz. Hatice, en sıkıntılı anlarında Hz. Peygamber’in (s) yanında bulunup ona destek oldu. Vahyin ilk defa gelmeye başladığı zamanlardan, Ebû Tâlib mahallesinde ambargo yıllarına varıncaya kadar tam bir sevgi, şefkat, azim ve kuvvetle onun yanında yer almıştır. Hz. Peygamber de karşılaştığı sıkıntıların üstesinden onun dostluğu, verdiği destek, huzur ve sükûnu ile gelmiştir.

Hz. Peygamber’in (s), Mâriye’den olan oğlu İbrahim hariç altı çocuğu da Hz. Hatice’dendir ve soyu onun çocuklarından devam etmiştir.

Hz. Hatice vefat edene kadar Hz. Peygamber başka bir kadınla evlenmemiştir. Hz. Peygamber, Hz. Hatice vefat ettikten sonra da onu hep muhabbetle yâd edip hatırasını yaşatmış ve Hz. Hatice’nin yakın çevresini gözetmiştir.

620 yılında vefat eden ve Mekke’nin Hacun kabristanına gömülen Hz. Hatice, Mekke’deki sosyal ve ticaret hayatında etkin bir konuma sahip asil bir hanımefendiydi. Kendisinden hadis rivâyet edilmemiş olan Hz. Hatice hakkında muhtelif hadis kaynaklarında birçok hadis nakledilmiştir.
Kısacası Hz. Hatice’nin, Hz. Peygamber’e (s) malıyla, canıyla destek olup onu en sıkıntılı anlarında yalnız bırakmaması, Mekke döneminde inanmayanların büyük muhalefetine, her şeyi göze alarak karşı koyması ve birçok insanın İslâm’a girmesine vesile olması sebebiyle Hz. Peygamber’in (s) hayatında ve İslâm tarihinde çok önemli bir yeri vardır.


--------------------------
* Bu çalışma Harran Üniversitesi İslâm Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı’nda yapılan, “Hz. Peygamber’in İlk Hanımı Hz. Hatice’nin Hayatı ve Kişiliği” başlıklı yüksek lisans tezinin özetlenerek makale formatına getirilmiş şeklidir.
 

Diyanetdergi

Zehra

AdminAdmin